Sen Çal Kapımı 31.bölümde bir önceki haftaya göre daha yüksek reytinglere ulaştı. Hem de pek de iyi olmayan bir bölüm ile… Total’de 4,42 reyting ile 8. , AB 4,47 reyting ile 5. ve ABC1’de ise 4,71 reyting ile 6. oldu. Bölüm yazısı konuk yazar Sevil ‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^
31.bölümde ne izlediğimiz konusunda hiçbir fikrim yok! Bütün bölüm boyunca ekrana boş boş bakıp “Biz ne izliyoruz?” diye kendi kendime sordum. ‘Sen Çal Kapımı’ tarihinde daha önce de kötü bölümler izlediğimiz oldu; ama bu son bölüm kalitesizliğin bambaşka bir boyutuydu. Önceki bölümlerde hikayenin gidişatı açısından tatminsizlik olsa da en azından güçlü karakterler, bizi ekrana bağlayan ve aşklarına inandığımız bir EdSer vardı. Şu son izlediğimiz haliyle türü sözde romantik komedi olan dizinin ne romantizmle ne de komediyle alakası var. Dizinin en azından bize kendimizi iyi hissettiren güçlü bir komedi ayağı vardı; artık o da yok!
Serkan: “Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez.”
Freni boşalmış kamyon gibi son sürat uçuruma doğru gidiyoruz. Karakterler ve karakterler arasındaki diyaloglarda derinlik yok; her şey yüzeysel. Elimizde bir hikaye var mı, belli değil; ama elimizde olanları yazayım: Hafızasıyla beraber karakterini de mantığını da kaybetmiş ve Selin’in kendisinin yerine düşünmesine izin veren bir Serkan var; Serkan’ın durumunu kendi lehine kullanan ve onu istismar eden, bilerek ve isteyerek kötülük eden bir Selin var; hiç kimsenin Selin ile ilgili tek bir laf bile etmediği koskoca bir insan topluluğu var; kalbi kırık ve Melo dışında hiçbir desteği olmayan çaresiz bir Eda var; oğlunun yaşadığını oğlunun nişanlısından ve kızım dediği kişiden saklamış ve Ayfer’le Alex’i ayırmaya çalışan bir Aydan var; ne işe yaradıklarını bilmediğim bir Ayfer ve Alex çifti var; kendi dertleriyle meşgul bir Engin ve Pırıl var; her şeyi göğüslemeye çalışan, bir yandan Ceren ile Eda arasında bir denge yakalamaya çalışan, öbür yandan da Eda ile Serkan’ı tekrar bir araya getirmeye çalışan bir Melo var; Ceren’in azılı bir suçlu gibi davrandığı bir Ferit var; Eda’ya karşı duyguları olan ve Eda’yla bir nişan oyununa giren, göründüğü kadarıyla Eda’nın arkasından iş çevirip Selin’le iş birliği yapan ve Eda’nın durumundan faydalanmaya çalışan fırsatçı bir Deniz var; en iyi arkadaşı olduğunu sandığımız Eda’ya nefret duyan ve en iyi arkadaşının nişanlısına aşık bir Ceren var. Daha unuttuğum bir sürü şey vardır; ama inanın ki yazarken bile yoruldum. Dipsiz bir kuyuya düşmüş olmalıyım. Dizi, birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan katıksız kötülerin dizisi olmuş. Dizinin adını ‘Yılan Hikayesi’ olarak değiştirmeyi teklif ediyorum. ‘Selin’in Yolu’ da güzel bir seçenek olabilir.
Güçlü kadın karakterlere ne oldu? Neden bir erkek yüzünden birbirine düşman kesilmiş kadınlar izliyoruz. Ceren’e ne oldu? Ceren neden birden bipolar oldu? Neden birden ilaçlarını almayı kesti? Ayrıca beni son derece rahatsız eden başka bir şey de psikolojik hastalığı olanların otomatik olarak kötü karakter olarak yazılması. Psikolojik hastalık demek, kötü insan demek değildir; ama öyle yazmak daha kolay değil mi? Karakterleri bozmadan ve karakterlerin gelişimine sekte vurmadan çatışma yazmak yaratıcılık ister değil mi? Kötü karakterler üzerinden çatışma yaratmak kolayınıza mı gitti?
Eda: “Serkan bir şey yapsana!”
Aydan: “O hiçbir şey yapmaz; o insanı sadece deli eder.”
Serkan’a ne oldu? Davranışlarını tasvip etmediğim zamanlar olsa da karakterlerin altı dolu olunca onlarla empati kurabilmek mümkün ve bu çok önemli bir unsur; fakat halihazırda Eda dışında hiç kimseyle empati kuramıyorum. Serkan Slovenya’dan ilk döndüğünde davranışlarının sebebini anlayabiliyordum. Son bir yıla dair hiçbir şey hatırlamıyordu ve Selin tarafından manipüle edilmişti. Eda’nın onu kandırdığını ve olmadığı bir insana dönüştürdüğünü düşünüyordu ve bu yüzden Eda’ya düşman gibi davranıyordu. Peki insan kendisine anlatılanlarla gördükleri arasındaki farkı hiç mi sorgulamaz? Eda’nın kararlarını, davranışlarını sorguluyor; ama günün sonunda yine Selin’e gidiyor. Eda’ya karşı bir şeyler hissediyor; ama Eda’ya çekildikçe Selin’e daha çok tutunuyor. Eda’yı kıskanıyor, ama konfor alanından çıkamıyor. Konfor alanından çıkarsa duygularıyla yüzleşmek zorunda kalabilir. O yüzden kafasını kuma gömmeyi tercih ediyor. Buraya kadarını anlıyorum; fakat biz neden Serkan cephesinde herhangi bir ilerleme göremiyoruz. 30. bölümde Eda’ya onu tanımak istediğini söylememiş miydi? Eda’yı tanımak isteyen Serkan’a ne oldu? Flashbacklerinde sarı elbiseli bir kadın yok muydu? O sarı elbiseli kadınla Eda arasındaki bağı kuran Serkan’da neden herhangi bir kıpırtı yok? Bir şeyler olur gibi oluyor; ama devamı gelmiyor. Neden hikayede devamlılık yok, neden herhangi bir gelişme yok? Bu hikaye Eda ile Serkan’ın hikayesi değil mi? Neden hikayelerinde herhangi bir ilerleme göremiyoruz? Serkan neden bir yandan Eda’ya “Seni tanımak istiyorum” derken, diğer yandan teknede “Hatırlayamadığım birini özleyemem” der? Neden herkesin, özellikle de Selin’in önünde Eda’yı bilerek üzmek istiyormuş gibi “Eda’yla biz hiç evlenmeyeceğiz” der? Tamam, robot falandın; ama öküz de değildin ki… Neden bu kadar tutarsızlık var? Hiç mi oturup şu karakterler nasıl yazılmıştı diye bir bakalım demediniz?
Serkan: “Eda, mutlu musun?”
Eda: “Serkan; biz -sen, ben ve Sirius- bir aileydik. Kimsenin kıyamayacağı kadar güzel bir aileydik.”
Serkan: “O kimsenin kıyamadığı aşka ben mi kıydım?”
Eda: “Evet, kıydın; sen kıydın.”
Gelelim kolye olayına… Üzgünüm; ama Serkan’ın nişan yüzüğünü kolye yapıp Eda’ya vermesi hiç romantik bir jest değildi. Tam tersine, çok kaba ve kafa karıştırıcı bir hareketti. Nişanlı birinin, eski nişan yüzüğünü kolye yaptırıp başka biriyle nişanlı olan eski nişanlısına vermesinin neresi romantik? Böyle bir hareketin amacı ne? Parmağına takamıyorum, bari boynuna takayım mı dedin? Teselli olsun diye mi verdin? O bir yılın bedelinin bu yüzük olduğunu mu düşündün? Eda senin yüzünden yeterince acı çekmedi mi? O yüzükle ne yapacağını bilemedin mi? Ben sana söyleyeyim ne yapacağını: Münasip bir yerine koyabilirsin mesela! Anladık, kafan karışık ve Eda’dan vazgeçemiyorsun. O yüzüğün Eda’da kalması için böyle bir yol bulmuşsun; ama aklın başka bir kadındayken Selin’le ilişkini sürdürmek ya da Selin’le nişanlıyken Eda’ya böyle bir hediye vermek ne kadar doğru? Bencilsin, korkaksın ne Selin’i bırakabiliyorsun ne de Eda’ya gidebiliyorsun!
Bir de çok merak ettiğim bir konu var: 30. bölümün fragmanında gördüğümüz, Serkan’ın ‘Kürk Mantolu Madonna’yı karıştırdığı sahne nerede? O sahnede Serkan düşünceli görünüyordu ve biliyoruz ki o kitabın arasında Eda ile Serkan’ın resimleri vardı. Bölüme eklemeyeceğiniz sahneyi neden fragmanda gösteriyorsunuz, fragmanda gösteriyorsanız neden bölümde yok? Hikayede bir değişikliğe mi gidildi? Zira Serkan’ın hatırlaması ve Eda’ya olan duygularıyla yüzleşmesi adına önemli bir detay olabilirdi.
Yan karakterlerin kendi hikayelerinin olması normal, ama ana karakterleri desteklemek gibi bir görevleri de yok mu? Herkes ayrı bir telden çalıyor; bütünlükten eser yok dizide. EdSer neredeyse yok gibiydi bölüm boyunca; olan sahneler de zaten harcandı. Serkan’ın hafızasını yerine getirmeyi mi tercih edersiniz yoksa Serkan’ı Eda’ya tekrar aşık mı ettirirsiniz; her ne yapacaksanız artık yapmanız gerekiyor. Çok isterdim güzel şeyler yazabilmeyi; ama maalesef yazacak güzel bir şey yoktu. Hafıza kaybı o kadar güzel bir fırsattı ki, o kadar güzel şeyler yazılabilirdi ki… Girilen bu yola en çok inananlardan biriydim. Anlam veremediğimiz bu dramı yazmak yerine ilk 11 bölümün heyecanını ve enerjisini yeniden verebilirlerdi. Hem çok kırgınım hem çok kızgınım. Biz bunu hak etmedik.
Göz atmanızı öneririz: Sen Çal Kapımı Bölüm Yorumları