Maraşlı 10. bölüm reytinglerde Total’de 6,28 ile 6. , AB’de 5,48 ile 5. ve ABC1’de ise 5,57 reytingle 7.oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Gözde‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^
Bu hafta Maraşlı’da su gibi akan bir bölüm seyrettik. Çok sevdiğim 6. Bölümden sonraki bölümlerde gittikçe düşen tempo yeniden yükseldi ve ilk 6 bölümdeki tadı aldığımı çok net söyleyebilirim. Yalnız eğer bölüm özetini okumamış olsaydım bölümü çok daha heyecanla seyredeceğim aşikâr. Neden bu kadar ayrıntılı özet yayınlanıyor? Bölüm finalinde ne olacağını bile öğreniyoruz, pes!
Geçtiğimiz bölümü Necati’nin Savaş’ın ağabeyi olduğunu öğrendiğimiz mezarlık sahnesiyle noktalamıştık. Necati, simsiyah bir kötü çıktı. Alkollü kekim diye üzülüyordum ama o içtiği şeyin içki olduğundan bile şüpheliyim. Artık yaptığı esprilere gülmek yerine “Söylediğinin altında ne yatıyor?” diye düşüneceğim. Maraşlı’nın ikinci bölümde Necati hakkındaki sözlerini hatırlayalım:
“Sakın bu sarhoştur, aldırış etme demeyesin Maraşlı. İnsanoğlu türlü türlü maske takar. Nicesini zavallı görürsün, senden benden gaddardır.“
Gerçekten de Necati intikamı uğruna kardeşlerini bile gözden çıkartacak kadar gaddar. Evet, Aziz’den intikam almak istemekte çok haklı. Aziz’e yardım eden Sadık’ı da intikamına dahil etmesi gayet normal. Peki neden İlhan ve Mahur’dan da intikam almak istiyor? Gözlemim Necati için aynı karından gelmenin hiçbir öneminin olmadığı, onun için önemli olan şeyin soy bağı yani Türel soyundan gelmek olduğu şeklinde. Sebep Aziz’in o cinayet gecesinden sonra kardeşlerini ondan daha fazla sevmesiyse, bunda kardeşlerinin ne suçu var? Onlar acı çekince Aziz de acı çekecek diye düşünüyor olmalı. Planını ağır ağır uygulamak istemesinin nedeni de bu olabilir. Yoksa iki kardeş Necati ve Savaş, Türelleri bir anda devirecek zekaya ve güce sahip.
Savaş’ın Ömer’in katilinin Necati olduğunu bilip bilmediğini anlayamadık, ikisinin birbirini nasıl bulup bir araya geldiklerini de anlayamadık. Necati’nin evden nasıl çıkıp Savaş ile buluştuğunu da anlayamadık. Bunlara dair gecikmiş flasback’i bekliyorum. Sedef’in Mahur’a bıraktığı görüntülerin Mahur’un eline bu yüzden geçmediğini tahmin ediyorum. Necati bu gerçeği, Sedef ölmeden önce öğrenmiştir ve bu görüntüyü de bilerek kız kardeşine ulaştırmamış, doğru zamanı beklemiştir.
Necati’ye göre İlhan’ın suçu Türel olmak ve şirket için canla başla çalışmak. O yüzden şirketi ele geçirmek için onu kendilerine bağımlı kılmaları gerek ve bu yüzden de hayatını karartmanın hiç mahsuru yok. İlhan’ın uyuşturucu işini yapmak istemeyeceği belliydi, kardeşlerinin içinde en korkak olanı o. Tabii sadece korkak değil, İlhan aynı zamanda namuslu. O yüzden de Savaş’ın İlhan’a, Dilşad ile Ozan’ın fotoğraflarını gönderip onun fabrika ayarlarıyla oynaması gerekliydi ki yoldan çıkabilsin. Nasıl Ozan’ın şirketi Savaş’a sattığını öğrendiğinde evine gelip onu öldürmeyi denemişti, şimdi de aynı şekilde onu öldürmek istedi. Çünkü Ozan’ın İlhan’a ve Türeller’e yaptığı nankörlük, ihanet cezasız kalmayacak kadar büyük. Birkaç bölüm önceki yazımda da belirttiğim gibi Ozan ölmeyi hak ediyordu.
Yalnız ben İlhan’ın bu kadar ileri gidebileceğini düşünmezdim. Daha doğrusu Necati gibi ben de İlhan’ın Ozan’ı silahla öldürebileceğine inanmıyordum. Yine dener ama başaramaz diye düşünüyordum. İlhan gibi dümdüz bir karakterin değişimi öyle güzel yazıldı ki. Ailesini ihmal eden işkolik İlhan’dan, en yakın arkadaşını öldürüp, üzerine bir de karısıyla onu ormana gömerek masumiyetini yitiren İlhan’a dönüştü. Dilşad bu aklı vermeseydi İlhan karakola gidip cinayet işledim diye teslim olurdu büyük ihtimalle.
Yalnız hak etse de Ozan’ın ölümüne üzüldüm. Ah be ıslak kekim… Biz şimdi kiminle alay edeceğiz? Kim şamar oğlanına döndü diye dalga geçeceğiz? Savaş kiminle dalga geçecek, Maraşlı kimi dövecek? ^^
Necati: “Ben bunu hiç böyle hayal etmemiştim yalnız.”
Savaş: “Yalnız çok salak değiller mi? Can sıkıcı derecede salaklar.”
Necati’nin sırf Nuran ile Sadık’ın kızları diye Behiye ile aşk oyunu oynamasından da nefret ettim. Ama bende saflık, kardeşlerini gözden çıkaran adamın aşkla bakan gözlerine güven olur mu? Ah bir de öpüştüler.
Necati’nin Mahur ile Maraşlı arasındaki durumu fark edip buna el atmasına eğer onun bunu bir amaç uğruna yapmadığını bilsem sevinirdim. Ama Necati’nin amacı onların ilişkisini resmiyete erdirip ardından Maraşlı’ya zarar vermek. Halbuki Necati’nin Mahur’a olan sevgisi en başından beri İlhan’a duyduğu sevgiden çok daha samimi görünüyordu. Necati, onları bir araya getirince Aziz’i sinirlendirmiş olacak çünkü bu aşkı desteklemeyeceğini biliyor. Aynı zamanda Maraşlı zarar görünce hem Mahur’u üzmüş hem Aziz’i üzmüş olacak. Bir de kendisiyle uğraşan ve amacının sadece korumalık olmadığını düşündüğü Maraşlı’yı ayak altından çekmiş olacak. Fragmanı seyretmemiş olsaydım içinde kalan son iyi duygunun onu harekete geçirip kardeşine kıyamayacağını düşünebilirdim.
Ama yine de MahCel’e dair söylediği her şey o kadar doğru ki. Sarhoş olabilir ama saçmalamıyor, aranızdaki çekim yüz metre uzaktan bile görünüyor benim canım çiftim.
“Aranızdaki şey Celal Bey. Elektrik, çekim, çekim. Yani doğu ile batının, kuzey ile güneyin karşı konulmaz birleşimi. Siz birbirinize dokunmaya korkuyorsunuz, ama nefesleriniz birbirinize değdiğinde o kutsal ışık etrafa saçılıyor. Görüyorum dostlarım, görüyorum kardeşlerim. Burada çok acayip bir aşk hikayesi görüyorum, maşallah.”
Bir konuda daha haklı Necati. Mahur, Maraşlı ile yaşayacağı hiçbir şeyden korkmuyor, gerekirse mutsuz olmayı da göze almış, aşkın ona getireceği her şeye razı tıpkı annesi gibi. Ama Maraşlı korkuyor. Mahur’u mutsuz etmekten, yürüdüğü bu yol yüzünden bir gün onu yalnız bırakmaktan. O yüzden de Mahur’un ona biraz zaman vermesi ve aşkından vazgeçmemesi gerek. Maraşlı elbet aşkına yenilip, korkusunu yenecektir. “Kesin mutsuz olacağız.” diye önyargıyla başlanmaz ki bir ilişkiye. Ne mutluluğun ne de mutsuzluğun bir garantisi var mı? (Yazar burada senaristin Ethem Özışık olduğunu unutmuş gibi yapıyor. ^^) Her aşka, her ilişkiye tecrübe gözüyle bakmak lazım.
Ayrılık konuşması üzerine Mahur’a daha çok üzülmem gerekirken ben Maraşlı için daha çok üzüldüm. Aşkını içinde yaşamak zorunda kalan, sevdiği kadına sadece aşık olduğunu söyleyebilen ama daha ileriye gidemeyen ve onu korumak için yanında kalıp duvar gibi durmak zorunda olan Maraşlı’ya o kadar çok üzülüyorum ki….
“Mahur Hanım bana çok kırgın. Haklı. Onu yarı yolda bıraktığımı düşünüyor. Onu yarı yolda bıraktım evet. Ama bunu onun için yaptım. Hakikati öğrenirse hassas kalbi bunu kaldıramaz, perişan olur. O perişan olursa da, ben çok üzülürüm. Keşke böyle olmasaydı. Keşke başka bir şekilde karşılaşsaydık. Başka bir dünyada, başka bir şehirde, başka bir zamanda. Bir sabah kalktığında beni yanında göremeyebilir. Bunu ona yapamam. Yoksa kalbim Mahur diye atıyor. Bu da mı gelecekti bu garip başıma? Ama geldi. Başa gelen çekilir Maraşlı. Yapacak bir şey yok.”
Maraşlı’nın şiir okuması çok özlemişim. Yine onun duygu durumuna uyan bir şiir dinledik Burak Deniz’in o güzel sesinden. Gerçekten de onun Mahur’a duyduğu aşk birdenbire oldu. Çocuğunun annesine bile aşık olmamış, aşkın ilahi olduğuna inanan bir adam ilk defa bir kadına karşı bu duyguyu hissediyor. İlk bölümlerde gerçekten de “Bu adam nasıl aşık olacak ya?” diyordum, şimdi “Ne de güzel seviyor.” diyorum.
Birdenbire
Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.
Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar…
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.
Mahur’un yerinde olsam ben de yaptığı konuşmadan sonra Maraşlı’nın işine son vermek isterdim. Çünkü ben de Mahur gibi sevdiğim yanımdayken ondan uzak durmayı becerebilen biri değilim. Aslında Maraşlı için de böyle, ama sadece o bunun farkında değildi, kendini ve Mahur’u hala tehlikede olduğu ve onu koruması gerektiğe inandırmıştı. E madem hala Mahur’u koruman gerekiyordu, iki gece önce stüdyoda tek başına kalmasına nasıl izin verdin? O gün hayatı tehlikede değil miydi Mahur’un? ^^ Sadece şu söylediğine katılabilirim:
“Sizi benden başka kimse koruyamaz. Çünkü düşmanlarınızı tanıyorum.”
Mahur, sırf Ozan Maraşlı hakkında bir şeyler anlatacak diye onunla buluştu. Ozan’a da bravo. Dilşad’ı kandırmış, sonra İlhan’ı şirket satışında kandırdı, şimdi de sıra Mahur’a geldi. Resmen aileye yakın olabilmek için yeni bir kapı aradı kendine. Tamam, Ozan’ın Mahur’a söylediklerinin birçoğu doğru. Ama Maraşlı’ya çok güvenen Mahur, nasıl bu Ozan’a güvenebiliyor, onu dedikleriyle Maraşlı’yı yargılayabiliyor? Çünkü terk edildiği için Maraşlı’ya kırgın ve bunun altında bazı sırlar olduğunu düşünüyor. Bir adam severken ayrılıyorsa ve hala yanında durmaya çalışıyorsa bunun altında bambaşka bir şey olduğunu düşünür insan. Hele bir de Maraşlı restorana gelip Ozan’ı herkesin içinde dövünce Mahur tabii ki bunu Maraşlı’ya dair gerçekleri kendisine anlattığı için yaptığını düşündü. Ama Maraşlı, Ozan Mahur’a zarar verecek diye korktuğu için bu buluşmaya sert tepki gösterdi. Yine de herkesin içinde Ozan’ı dövmesinden hoşlanmadım, adam bari ölmeden önce dayak yemeseydi…
Aslında Mahur’un Maraşlı’nın bir şeyler sakladığından şüphelenip üzerine gitmesi, onu stüdyoda kilitlemesi iyi oldu. En azından Ozan’ın saçmalıklarından sonra başlayan Maraşlı’nın bugüne kadar söylediği her şeyden, en önemlisi de aşkından şüphe etme süreci son buldu. Ya Ozan her konuda ciddiye alınabilir belki ama bu konuda alınır mı ya! Görmedin mi adamın sana aşk itirafı yaparken nasıl baktığı, ayrılırken ne kadar üzgün olduğunu Mahurcuğum? Hani sen onun sana nasıl baktığını görüyordun? O bakışların rol olduğunu nasıl düşebildin? Maraşlı’nın seni ne kadar sevdiği şu sözlerinden belli değil mi?
“Eğer dünyada aşk diye bir şey varsa benim sana duyduğumdur.”
Umarım bu sözlerden ve sen vurulduktan sonraki süreçten artık aşkından şüphe etmezsin. Ama bence Maraşlı eğer yeniden bu ilişkiye başlarlarsa gerçekleri ona anlatmalı. Sırlar üzerine mutluluk kurulmaz, ilişkide güven de en az aşk kadar önemlidir. Gerçeği ne kadar erken söylerse Mahur o kadar az yıkılır.
“Salağa anlatır gibi malları getir gardaşını al diyeceksiniz.”
Savaş, Acar ve Sami, Maraşlı’dan uyuşturucu ile dolu tırı geri alabilmek için Nevzat’ı kaçırdılar. Geçen bölüm Sami yeterli bir kötü gibi gelmemişti, bu bölümde de öyleydi. Ama hal ve hareketleri tıpkı bir soytarı gibi olunca bol bol kahkaha attırdı. Canı gülmek isteyen açıp sahnelerini tekrar tekrar seyredebilir Sami Tyson’ın. ^^ Sadece o değil, Savaş’ın ona yaptığı böcek muamelesi de çok komikti. Sami, Nevzat’ı döverek ona zarar verdi sandı, ama dövdüğü adamdan hakaretleri de yedi. Üzerine Maraşlı, Nevzat’ı geri alırken tırı patlatınca malları da elinde patladı. Tam bir beceriksiz. Sonunda Savaş bunun kafasını ezecek o kesin.
Nevzat: “Ben iyi dayandım da komutanım. Keşke vermeseydin malları. Kim bilir bu şerefsizler nereye aktaracaklar bu paraları.”
Maraşlı: “Ben o malları bu mallara bırakır mıyım Nevzat? Bekle şöyle.”
Maraşlı’nın Savaş ile Acar’ın mallarını kaçırıp onları istihbara teslim etmişken Nevzat’ı almak için geri vermesi abes olurdu zaten. Hangi istihbarat görevlisi böyle bir şeye izin verir ki? Onlar da Maraşlı’nın bir planı olduğu için izin verdiler.
Maraşlı, ilk defa rüyasında geyik görmedi. Mahur, Hilal ve Kemal vardı rüyasında. Bir önceki rüyasında Mahur’un başına gelecekleri betimleyen simgeleri gören Maraşlı, bu defa da onun karnından vurulmuş olduğunu gördü. Yani yaşamaktan korktuğu şeyleri, yaşayacağını düşündüğü olayları rüyasında görür oldu. Rüyada Hilal ve Kemal de Mahur’a aşık olduğunu yüzüne vurup onunla alay ediyorlardı. Daha önce onlarla çeşitli konuşmalarında aşık olmaması gerektiğini söylediklerine tanık olmuştuk. Şu an onların bunu fark etmesi, bu yüzden de görevine zarar vereceğini düşünmeleri de Maraşlı’nın korkularından biri. Mahur ile Maraşlı’nın aşkla öpüştükten sonra Mahur’un karnından vurulmuş hale dönüşmesi, bize Maraşlı’nın aşkı Mahur’a zarar verecek mesajıydı. Yalnız öpüşme sahnesinde dudaklar ayrılırken aralarındaki o tükürüğü fark etmesek iyiydi. Bütün sahnenin büyüsü bir anda kaçtı yahu. ^^ Aklıma Medcezir dizisinde Mira’nın ağlarken burnundan sümük akması geldi. ^^
Mahur’un vurulduğu anı direkt görmememizden açıkçası rahatsız değilim. Alışılagelmiş vurulma sahnelerinden farklı olması Maraşlı’yı bu açıdan özel kıldı. Tam MahCel, Sami ve adamlarından kaçıp kurtulacaklar diye sevinirken, bize kötü bir sürpriz oldu. Mahur’un karnından vurulduğunu fark etmeleri ve arabanın içinde silahlı adamlardan kaçtıkları anlar tıpkı Mahur’un Maraşlı’nın rüyasında betimlediği gibiydi
“Arabanın içindeyiz, bir yere gidiyoruz. Etrafımızı sarıyorlar. Korkuyorum. Çok korkuyorum. Adamlar var, seslerini duyuyorum, ama göremiyorum. Korkuyorum, çok korkuyorum…”
Maraşlı, ne zaman telaşlansa Mahur’a çoğunlukla “Bayan” yerine ismiyle hitap etti. Şimdi de o vurulunca bu hayatta en sevdiği varlık olan Zeliş’e söylediği o güzel sözler döküldü ağzından. Bu bence çok önemli bir detay. Maraşlı’nın aşkının ne kadar büyük olduğunu, tıpkı Zeliş gibi Mahur için de ölüp öldürebileceğini gösteriyor. Mahur’a olan aşkının da kızına olan sevgilisi gibi vazgeçilmez olduğunu gösteriyor.
Maraşlı: “Mahur? Mahur iyi misin?”
Mahur: “Ben…”
Maraşlı: “Vurulmuşsun! Vurulmuşsun! Hastaneye, hastaneye gitmemiz lazım. Telefon. Mahur dayan. Dayan benim güzelim. Mahur, iyi misin?”
Mahur: “Değilim.”
Maraşlı: “Telefonun nerede? Telefonun nerede?”
Mahur: “Bilmiyorum. Çantamdaydı.”
Maraşlı: “Mahur dayan. Dayan, tamam bak. Korkma, sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim, tamam mı? Korkma benim güzelim, nefes al. Bastır yarana. Bastır yarana.”
Mahur: “Ölecek miyim?”
Maraşlı: “Ölmeyeceksin güzelim. Ölmek olur mu, kurban olurum. Ölmeyeceksin, tamam mı? Ölmeyeceksin, korkma. Korkma, yetiştireceğim ben seni. Korkma.”
Yalnız Maraşlı, Mahur’un vurulduğunu anladıktan sonra onu hastaneye götüreceğini söyledi ancak yol çalışması yüzünden başka bir yere sığınmak zorunda kaldılar ve çatışma orada devam etti. Madem böyle olacaktı, pekala stüdyonun otoparkında da devam edebilirdi çatışma.
Maraşlı’nın Mahur’u gizlediği yerde yatan Mahur, ölecek durumdayken annesinin hayalini gördü, öldüğünde kavuşacağı varlığı. Ama Sedef’in hayali onu bu dünyada belki de en çok seven Maraşlı’ya emanet etti ve kayboldu. Çünkü henüz ölmesi için erken, Mahur’un da tıpkı Sedef gibi büyük bir aşk yaşayacak uzun bir ömrü var daha.
O sırada Maraşlı sırf Mahur yaşasın diye Sami’nin karşısına dikildi. Mahur’a onun için öleceğini laf olsun diye söylemediğinin ispatıydı bu an. Tıpkı Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi “Aşk için ölmeli. Aşk, o zaman aşk.”
Maraşlı ile Mahur’u ya Maraşlı’ya ulaşmaya çalışan istihbarat ya da Savaş kurtaracak. Çünkü fotoğraf stüdyosunun önündeki çatışmadan istihbaratın haberi oldu, Savaş ise Sami’ye “Lütfen Maraşlı’ya dokunmayın, onu vakti geldiğinde ben öldüreceğim.” demişti. Sizce çiftimizi kim kurtardı?
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Yorumlarda buluşalım.
Maraşlı 10. Bölümde çalan şarkı: Ben Denizde Bir Gemi – Cengiz Özkan
Göz atmanızı öneririz: Maraşlı Bölüm Yorumları