İzledim

LIAR (Yalancı) – İki Taraf Tek Doğru

Yalancı ekran yolculuğuna geçtiğimiz hafta başladı. Bir takım izleyici ilk bölümden itibaren “Kim yalancı? Deniz mi? Mehmet Emir mi?” diye merak ede dursun, Yalancı dizisi uyarlama olduğu için çoğu izleyici bu sorunun yanıtını öğrendi bile…  Peki “Yalancı hangi diziden uyarlama?” henüz bilmeyenler,bilse bile dizinin orjinalini izlemeyenler için dizinin orjinali ne anlatıyor Gülsüm sizin için derledi.  Keyifli okumalar…   Başlamadan, aman dikkat: Spoiler uyarısına dikkat ederek okuyunuz!

 

Merhabalar, ilk yazım olduğu için biraz gergin bir tavrım olabilir. Bunun için tüm okuyuculardan özürlerimi kabul etmelerini diliyorum. Bu yazıyı hazırlamamı isteyen yayıncımız Aslı Hanım’a ve Gözde’ye sevgilerimi gönderiyorum. Umarım tüm okuyucular zevk alır. Haydi başlayalım.

Baştan söyleyeyim; Yazıyı ikiye bölerek yazmak mantıklı geldi. İlk bölüm BAFTA adaylığı bulunan Liar hakkında daha yüzeysel bir yorum içerirken, ikinci bölümde sürpriz bozanlar olacak.

Yalancı Dizisi Konusu – Genel Bakış

Başrollerinde Downton Abbey’den bildiğim Joanne Froggatt ve Forever’dan tanıdığım Ioan Gruffudd’un bulunduğu dizide, ikilinin Laura Nielson ve Andrew Earlham karakterlerine can verdiğini görüyoruz. Öncelikle iki oyuncunun performanslarının 12 bölüm boyunca oldukça ikna edici olduğunu söylemeliyim. Randevulaşan iki insanın, birbirlerinin hayatlarında uzak tanıdıklar olmalarına karşın yaşadıkları hayatların her insanın sahip olabileceği bazı dertlerle örülmüş şekilde bizlere tanıtılmasıyla dizi açılışını yapıyor.

 

 

İngiliz yapımlarında konu bir dönem draması veya bir suç/gerilim polisiyesi olsun, anlatımlarında genellikle soğuk bir çerçeve var gibi gelir bana. Karakterler ne kadar oldukları gibi bizlere sunulsa da bir yerde o karakterleri tam anlamıyla tanıyamadığın hissiyle dolabilirsin. Laura eksenli açılan hikâyede de bu tavır var gibiydi. Laura’nın kendi açımdan bir diğer dezavantajı maalesef oyuncuyu, yaşadığını iddia ettiği suçlamanın ağırlığına rağmen epey itici bulmamdı. Bunun bilinçli bir yazım olabileceğini tabi ki düşündüm. İngiliz soğukluğu beraberinde iticilik getiriyorsa izleme performansımda belli noktalarda düşmeler yaşayabiliyorum. Yine de dizinin genel anlamda sürükleyici bir yanı da vardı. Andrew ise Laura’nın tersine eğlenceli ve sıcak sayılabilecek bir karakterdi. Sanıyorum diziyi bana asıl izleten Andrew’ün enerjisiydi.

Liar’da bu iki karakterin çatışması, çıktıkları randevunun ardından o geceyi nasıl gördükleriyle ilgiliydi. Her şeyin çok güzel başladığı gecenin ertesi gün Laura tarafından ifade edilen bir tecavüz iddiasıyla gölgelenmesini ve her iki karakter üstünden bunun görseliyle ve müzikalitesiyle aktarılış şeklini çok başarılı buldum. Tecavüz konusu, genel olarak çok hassas bir şekilde ele alınması gereken bir mesele bence. Dizinin bu yöndeki tavrını çok incelikli buldum ve çok beğendim. İleri gidilmesi, yanlış bir replik çıkması veya en ufak bir yorum yapılması halinde fazla eleştiri alabilecek bir konuyu oldukça derin bir hassasiyetle, bunu gerçekten bu hassasiyetle anlattıklarını hissederek ve abartısız aktardıklarını düşünüyorum. Böyle yazdığım için diziden tamamıyla memnun olduğum sonucu çıkabilir. Tam olarak öyle olmadı. Her dizinin sahip olduğu bazı çelişkiler, tesadüfler ve ilk sezon özelindeki aceleye gelmişlik hissi, diziyi kendimce fazlasıyla yererek izlememe yol açtı. Buradan itibaren sürpriz bozanlarla devam ediyorum.

 

*Dikkat Spoiler İçerir*

Yalancı Dizisi Kim Yalancı?  – Sürpriz bozanlı

Gayet kendi hayatlarıyla meşgul öğretmen Laura ve cerrah Andrew’ün hayatı bir randevuyla alt üst olur. Her şey olması gerektiği gibi başlar ve devam eder. Laura, sevgilisiyle aynı evde yaşayan ancak ilişkileri uzun süre önce tükenmiş bir kadın olarak resmedilir. Andrew ise karısının intiharının ardından Laura’nın okulunda lise öğrencisi olan oğlunun bakımıyla ilgilenmektedir. Laura, Andrew oğlunu okula bıraktığı sırada, Andrew’den gayet kibar bir kahve teklifi alır ve bir iki gün sonra kız kardeşi Katy’nin sözüne uyarak Andrew ile bir restoranda akşam yemeğine çıkarlar. Katy de aynı zamanda Andrew ile çalışan anestezistlerden birisidir ve işteyken sıklıkla Laura’dan bahsetmiştir. Dizi, Laura ve Andrew adına birbirini tanıyan iki insanın tatlı bir randevusuna tanıklık eder. Ardından restorandan gayet birbirlerinden hoşnut ve flört ederek ayrılırlar. Tüm herkes ve kameralar da bunu destekler. Laura’yı eve bırakan Andrew ise telefonunun şarjı bittiği için taksi gelene kadar Laura’nın evine kısa süreliğine davet edilir. İçeri geçtiklerinde de taksi gelene kadar 45 dakikalık bir sürelerinin olmasından dolayı şarap içerek gecelerini sürdürmeye devam ederler. Laura aile albümünü gösterecekken Andrew ise içkileri bardaklara doldurmakla görevlendirilir.

 

 

Ardından sahne o günün sabahına geçer ve Laura baş ağrısı/kulak çınlaması şikâyetleriyle birlikte Katy’nin yanına gidip başından geçenleri polise anlatır. Laura tecavüze uğradığını düşünürken, Andrew gece hakkında güzel bir mesaj atar. Tecavüz iddiasının polisle paylaşılmasının ardından kafamda kocaman bir motivasyon sorunu ortaya çıkmıştı. Olayın aslı 3. Bölümde ortaya çıkarken, motivasyon kaynağı 2.sezonun ilk bölümlerinde cevaplarını buldu. Motivasyon kaynağı ile ilgili sorularım ilk bölümleri izlerken kafamdan geçip dururken, Andrew’ün Laura’nın geçmişi hakkında haddinden fazla bilgi sahibi olmasını Andrew’ün dezavantajına bir puan olarak yazmıştım. Laura’yı fazla sevememiş olsam da onun bunu uydurmasının altında sağlam bir neden de bulamamıştım. Olayı araştıran polisler de bulamamış olacak ki burada Laura’nın geçmiş hikâyesi açılarak iftiracı olabileceğine dönük sinyaller verilmişti ve dosya Andrew’ün lehine sonuçlanmış gibi göründü. Tecavüzden sonra Laura’nın Andrew’ün evine girip araştırma yapmasıyla ve Andrew’ün Laura’nın küpesini düşürdüğünü anlayarak Laura’nın evine girip küpeyi bırakarak göz dağı vermesi örneklerine dayanarak söylüyorum; ikili arasındaki çatışmanın, giderek kedi fare oyununa döndüğünü düşünmüştüm ve bunun taraflarca anlaşılmasıyla Laura madem kirli oynuyoruz diyerek Andrew’ün intihar eden karısının peşine düştü. Bu arada da gecenin aslında neler olduğu da bizlerle paylaşıldı. Mini dizi olmasının avantajıyla yalancının kim olduğu konusunda uzunca bir süre beklememize gerek kalmadı. GHB denen bir sıvının neden olduğu baygınlık sonucunda Andrew’ün Laura’nın rızası olmadan/olamadan cinsel ilişkiye girdiği açığa çıkarıldı. Hatırlatırım şarapları doldurma görevi Andrew’e verilmişti.

Her şey Andrew’ün tecavüzcü olduğunu anlamamıza rağmen onun aklanmasıyla devam eder. Bu haberi ona haber veren dedektif Vanessa Harmon’a bir randevu teklif eder ve reddedilir. Vanessa burada Laura’nın haklı olduğunu düşünerek davranır. Andrew ise buna karşılık Vanessa’nın evine gizlice girip onun içeceğine GHB döktükten sonra aynı şekilde baygınken tecavüz eder ve bunları kayda alır. Laura bu sırada Andrew’ün eski yaşadığı yer olan Edinburgh’de kendi yaşadığına benzeyen bir diğer örnekle daha karşılaşır. Andrew, karısının arkadaşına da aynı şekilde davranmıştır. Bunun üzerine Laura risk alarak Andrew’e onun yaptığı gibi tuzak kurar ve başarısızlıkla sonuçlanır. Andrew bundan da fiziksel üstünlüğüyle kaçmayı başarır ancak suçlamalardan kaçınmak için aynı zamanda kendi evladını da kullanmaktan çekinmez.

 

 

3 aylık zaman atlamasının ardından herkes yaşamına devam ediyor görünürken, Laura Andrew’ün hayatına gizli görevle girmiş polis memurunu uyarmaktan kendisini alamaz. Bu ise Andrew’ün bu seferki psikolojik savaştan başarısızlıkla çıkmasına neden olur. Dizinin tüm bölümlerini Andrew ile Laura arasında geçen şiddetli bir psikolojik savaş olarak nitelendirmek bana doğru geliyor. Andrew Laura’nın yeni sevgilisini uyarmasından rahatsız olduktan sonra Laura’ya video kayıtları ima eder. Andrew’ün bu hatasıyla birlikte Laura o kayıtları polise ulaştırmayı başarır ve Andrew’ün maskesi düşürülür. Ardından yakalandığını anlayan Earlham, kayıtlar polise gidene kadar kaçacak zaman bulur.

Her ne kadar 5 ve 6. Bölümleri birazcık birbirlerinden kopuk bulmuş olup, aceleye geldiğini düşünsem de beni yeni sezonu izlemeye iten durum açık bırakılan ilgi çekici bir kapıydı. Tabi ki her dizide olduğu gibi saçma tesadüfler, çelişkiler ve aceleye gelmişlikler söz konusu olsa da temelde yatan çatışmanın güçlü bir şekilde verildiği kanısındayım. Başkarakterler arasındaki çatışmanın ve genel anlamda tüm çatışmaların başlangıçta Earlham tarafından yönetilip, manipüle edildiğini düşünüyordum. Maalesef Laura’nın bu saldırılara biraz zayıf bir şekilde karşılık verdiği de aşikârdı. Fazlasıyla aceleci tavırlarının ve haklı öfkesinin diziye, bölüm akışlarına ve bölümler arasındaki bağa yansıdığını söylemek de mümkün tabi. Andrew gibi bir adamın bu zekâsının dizinin ilk sezonu 1-2 bölüm daha uzun olsaydı daha ince bir şekilde örülerek daha zor yıkılacağına şahit olabilirdik. İlk sezonun son iki bölümünden tatmin olamayarak kalkma sebebim belki de buydu. Andrew’ün gerçekten de şeytani bir zekası da olsa bunun olması gerektiğinden daha az takdir edilmesi beni tatmin etmedi sanırım. Laura bu noktada başlangıçta bir nebze zayıf olsa da zamanla düşmanından çok şey öğrenip 2.sezonun geneline nasıl hakim olduğunu ve insanları yönlendirdiğini bana gösterdi. Bu anlamıyla diziden yalancı olmayarak çıkan neredeyse bir veya iki karakter var diyebiliriz. Herkesin kendi çıkarlarına göre gerçeği nasıl yönlendirebildiği dersi gibiydi. Sonuçta ne derler bilirsiniz. 3 çeşit gerçek vardır: Senin gerçeğin, karşındakinin gerçeği ve gerçeğin kendisi. Bu nedenle dizi ismi ve içeriğinin birbirleriyle çok uyumlu olduğunu söylemeliyim. Burada yan karakterlere yer vermediğimin farkındayım. Açıkçası yan rolleri izlerken de pek umursamadığımı, aslolan ana çatışmayı daha büyük bir merakla izlediğimi ifade etmeliyim. Yan hikaye anlamında Katy’nin Laura’nın eski sevgilisi Tom ile bir ilişkisinin olması, Katy’nin bozulan aile yaşantısı ve psikolojisi, Andrew’ün oğlu Luke’un ve sevgilisinin sevişmesi sonucu kızın kürtaj olması gibi akslar ana hikayeye çok büyük katkısı olan hamleler değildi.

 

 

Birinci sezonun bana kalırsa açık bırakılan kapısı Earlham’ın 3 haftalık kaçışının ardından öldürülmesiydi. Boğazı kesilerek dereye atılmıştı. İkinci sezonun bu anlamda tek merak unsuru da buydu. İkinci sezonun kendisinin de bu açıdan biraz uzatma hamlelerine dönük bir yapısı vardı. Lakin Andrew’ün öldürülmesinin yanında Earlham’ın motivasyonunun da bu sezonda açığa çıkartılıp geçmişinin tam anlamıyla ortaya dökülmesiyle ikinci sezonu izleyebilmiştim. Andrew’ün ölerek tamamen çıkması beni üzerdi. Flashbackler yardımıyla ikinci sezonda ilerlerken geçmişe ait önemli bir karakter bize eşlik ediyordu. Oliver, Andrew’ün Edinburgh’de bu tecavüz işlerini nasıl uygulandığını öğrendiği adamdı. Kendisinin cinsel tercihi genç erkeklere yönelikti. Andrew hastanede çalıştığı bir doktor aracılığı ile bu adamla ve metotlarıyla tanışmıştı. Tabi Andrew adamın evini de kameralar takıp izleyerek önemli bir bilgiyi elinde tutuyor olmuştu. Andrew de yakalanacağını anladığında bu adamdan parasını, pasaportunu ve arabasını getirmesi konusunda yardım almıştı. Tabi ki Earlham’ın onca süre kaçabilmesinin altında mutlaka belli başlı yardımcılar ve yataklıkçılar olacaktı. Bu üç haftalık süreçte kaçabilmesinin yardımcısı kendi zekası, yataklıkçısı da Oliver olacaktı. Oliver’ı da tabi ki bu kaydı elinde tuttuğunu söyleyerek kendisine yardım etmeye zorlamıştı. Earlham’ın ölümüne neden olan kişinin benim için en olağan şüphelisi de Oliver’dı. Andrew’ün Oliver’a davranışları elinde tuttuğu bilgi ölçüsünde kibirliydi.

 

 

Dizi olağan şüphelileri sıralarken Andrew’ün tecavüz ettiği 3 kadın (Laura, Vanessa ve Winnie) ve hayat arkadaşlarını sunmuştu. Olayı araştıran ve görevlendirilen polis memuru Karen Renton ise hislerinin onu yönlendirmesi sonucu ısrarla cinayetin Laura tarafından işlendiğini öne sürmüştü. Dedektif Karen de en az Laura kadar sinir bozucu bir insandı. Dizide Renton’un sahip olduğu bu tavır, belli ki şüpheleri Laura’dan uzaklaştırmak içindi.  İzlediğimde içimden Laura’nın katil olmayacağı geçmesine karşın Andrew’ün son anlarını Laura’yı sözde ölümüyle karalamak isteğiyle dolu olması diziyi iki olağan şüpheli üstüne izlemeye beni zorlamıştı. Andrew insanlar peşine düşmesin diye kaçacakken kendi ölümünü planlamıştı. Laura’nın evinden aldığı kolyesini de burada kullanmayı düşünmüştü. Cinayet mahali görünümlü mekânda çıkan bu kolye ile Laura’nın tutuklanması bir olmuştu. Laura’nın kendisini ve diğer 5 kişiyi aklama çabası olarak ilerleyen dizi en sonunda Oliver ile son bulmuş, Laura onu da tuzağa çekerek Andrew’ün ölümünü ona yıkmıştı. Oliver, kendi kaydını Andrew’ün oğlu Luke’dan annesinin kasedi olduğunu öne sürerek almaya çalışırken, dedektif Rory Maxwell’i ve oğlunu tehdit etmiş, Laura’nın kullanılmayan aracının navigasyonu bozularak cinayet mahalinde gösterilmişti. Özetle Oliver, Andrew’ün Laura’ya cinayet yıkma planını uygulamasında hem polisi tehdit etmiş hem de görünürde yeterli motivasyonu olan kasetiyle birlikte Andrew’ün katili olarak görünmüştü.

 

 

Bu arada Karen yine de katilin Laura olduğunu söylerken yanılmıyordu. Dizinin son sahnesinin Andrew’ün son anlarında Laura’nın peşinde intikam peşinde olarak ilerlemesiyle beraber yaşanan arbede sonucunda Andrew’ün beraberinde getirdiği bıçak ile Laura’nın elinden öldürülmesiyle son bulmuştu. Tüm bunlarla beraber Laura hem kendisini hem de mağdur olan tüm olağan şüphelileri korumuş ama olan Rory ve oğluna olmuştu. Bir nevi savaş zayiatı diyelim.

Önceden de dediğim gibi ikinci sezonun merak uyandıran unsuru Andrew’ün o parlak zekâsına rağmen öldürülmesi hususuydu. Ekstra olarak da her şeyin nasıl başladığının görüntüleriydi. İkinci sezondan tam anlamıyla keyif aldığımı söyleyemem. İlk sezon gereğinden fazla aceleye getirilmişken, ikinci sezon da gereğinden fazla uzatılmış gibiydi. Yazarlar iki sezonun birbirlerini nötrlemesi gerektiğini düşünmüş olsalar gerek. Bunun yanında bir diğer eleştirilecek yer, Laura’nın ve hatta yakınlarının polisten bile daha fazla bilgi edinebilecek seviyede yazılmasıydı. Gerçeklikten uzak olarak Andrew’ün kayıtları açığa çıkartılırken de Oliver’ı hata yapmaya zorlarken de Oliver’ın kimliği açığa çıkartılırken de pek polis gücü kullanılmamıştı. Ancak karakterlerin 12 bölüm boyunca geçirdiği dönüşümün inandırıcı olduğunu düşünüyorum. Andrew, öfkesinin kurbanı olacağı zaman zekâsını kullanamayacak bir hale gelmişti. Laura da öfkesinin kurbanı olmadığı zaman zekâsını tam anlamıyla kullanabilecek bir kapasiteye kavuşmuştu. Aslında karakterlerin burada tam olarak yer değiştirdiği kolaylıkla anlaşılıyordu. Gerçekleri tamamen kendi yararlarına yönlendirerek herkesi manipüle etmeyi başarmışlardı. Açıkçası yine de Laura’nın Andrew’ün cinayet zanlısı olmasına rağmen içeri girmemesine biraz sevinmiş olabilirim. Adamın yaptığı kötülükler öldükten sonra bile kadının peşinde olmamalıydı ve Laura da bundan çok zekice sıyrıldı. Ayrıca adaletin bir ölçüde sağlandığını söylemek de mümkün. Oliver, Andrew’ün sapkın dürtülerinin ve insanlar üstünde egemenlik kurma isteğini canlandıran bir faktördü. Dizi evreni bu iki kişi olmadan gayet iyi bir yer. Laura ve Karen’ın da son konuşmalarında adaletin sağlanması vurgusunun alt mesaj olduğunu hissettim. Karen’ın eski sevgilisinin bir kadın katili olması, Laura’nın peşine düşmemesini sağladığı ve dosyayı kapattığı anlaşıldı. Tüm bu olaylar içinde cinayet silahının bulunamayışı da büyük bir soru işaretiydi. Kanıt eksikliğinden doğan dezavantaj da Karen’ın Laura’yı yakalayamayışının önünde duruyordu. Karen’ın 2.sezon boyunca tüm şüphelerini Laura’ya yönlendirmesi ve katilin o çıkmasını ister tavırları bana biraz zayıf ve temelsiz görünüyordu. Açıkçası biraz daha profesyonel davransaydı, Karen’ın davranışları daha anlaşılır olacaktı. Her fırsatta Laura’nın üstüne gitmesi bana yersiz gelmişti. En başından itibaren Dedektif Karen tarafında Laura’nın mutlaka zanlı olması gerektiğine dönük bir önyargı söz konusuydu. İlk sezondakine benzer bir acelecilik, Karen cinayet zanlısı olarak Laura’yı belirlerken de hakimdi. Dizinin bir mini dizi olmasından kaynaklanan genel bir sorun bu sanırım. Bunun yanında yine de dikkat çektiği konuyu nazikçe ele alışıyla ve adalet vurgusunun yerinde verilmesiyle çeşitli organizasyonlar tarafından aldığı senarist, oyuncu ve en iyi dizi adaylıklarını hak etmiş diyebilirim. Bunlara eklemlenen zekâ oyunları ve manipülasyonları da dizinin aurasına yakıştırdım açıkçası. Tabi ki tecavüz iddiasının kanıtlanması ve cinayetin işlenmesi konusundaki aceleye gelmişlik projeyi amatör gibi gösterse de büyük resme bakıldığında verilmek istenen mesajın kamu spotu olmasına karşın baskın olarak öyle görünmeyen bir şekilde ve kendisine has bir sürükleyicilikle kendisini izlettiğini düşünüyorum.

 

Liar’ı izleyen herkesi yazının spoiler kısmından sonrasını da okumaya ve yazı altına davet ediyorum. Birlikte kafa patlatmaktan ve yapımı tekrar eleştirmekten keyif alırım. Herkese keyifli günler dilerim.

 

Diğer Yabancı Dizi Yazıları için:  Tıklayınız

 

 

 

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
BRIDGERTONE
BRIDGERTONE – Gölge Oyunları
BRIDGERTONE – Dearest Gentle Reader
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap