İzledim

BAHT OYUNU – Bu Rüyadan Uyanmak İstemiyorum

Baht Oyunu 14. Bölüm ile Total’de 2,31 reyting ile 12.,  AB’de 1,29 reyting ile 20. ve ABC’de 2,04 reyting ile 14. oldu.  Bölüm  yorumu konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

Beklemediğim Tepki

 

Celal elinde evliliklerinin onaylandığına dair bir belge tutarken Ada’nın hem Bora evlilik gerçeğini öğrenmesin hem de Celal evliliğin sahte olduğunu anlamasın diye ecel terleri döktüğü anlarda Bora’nın sevgili olduklarını fütursuzca söylemesi bana “her şey buraya kadarmış, yolun sonuna geldik. Ada gerçeği inkâr edemez” diye düşünürken Celal hiç korktuğum gibi bir tepki vermedi. Üstelik Bora yanlarındayken konuşamadığını belli ederek onu göndermek için bir bahane ararken Ada’ya destek olması beni çok şaşırttı. Hani “güvendiğim dağlara karlar yağdı” derler ya bazen tam tersi de olabiliyor. Hiç düşünmediğin bi insan sizi dinledikten sonra en büyük destekçin de olabiliyor.

Ada’nın tüm gerçekleri anlatmayı seçmesi beni hem çok şaşırttı hem de bir insana derdini anlatma fırsatı bulabildiği için sevindirdi. Rüzgâr yüzünden hayatındaki insanlara yeterince yalan söyledi zaten. Celal için bile olsa Ada’nın sonunda bu döngüyü kırmasına sevindim. Celal de ona karşı son derece anlayışlı ve sevecendi. Ada’nın yalanına değil de Rüzgâr yüzünden yaşamak zorunda kaldığı acılara ve hissettiği “kullanılmışlık hissine” odaklanması umut vericiydi. Umarım Ada ileride kendi yaşadıklarını Bora’ya da bu şekilde anlatma fırsatı bulur da o da tıpkı Celal gibi Ada’nın yaşadıklarına anlayış gösterir. Gerçi Celal insan sarrafıydı. En başında da gözü Rüzgar’ı tutmamıştı zaten.

Celal’in evli olduğu gerçeğini saklama konusunda Ada’ya yardımcı olmasına sevindim sevinmesine ama asıl Ada rapor çıkmadan önce gerçekleri Celal’e söyleyip Rüzgar’ı sınır dışı edilmesine neden olsaydı daha çok sevinirdim. Ama nerede! “Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar üçüncü de…” şeklinde. Ne yalan söyleyeyim en sonunda zıplayamayıp çakıldığı anı görmeyi dört gözle bekliyorum. Ama o an gelene kadar gerçekleri öğrenen Celal’in Rüzgar’a haddini bildirdiği ve Ada konusunda kendisine göz dağı verdiği anı defalarca çevirip izleyeceğim gibi görünüyor.

Ada’nın 3 yıllını heba eden bir adama bir daha asla dönüp bakmayacağını anlatması mı yoksa Bora’nın hem ondan daha iyi hem de Ada’nın değerini anlayacak bir adam olduğunu söylemesini mi daha çok sevdim hiç bilemiyorum. Rüzgar’ı dünyanın etrafında döndüğünü zannettiği gaflet uykusundan uyandırdığı için mutluyum. Keşke Rüzgar’da da ona söyleneni anlayabilecek haysiyette bir adam olsaydı ama o hem Bora’ya kıskanç hem de Ada’ya hırslıydı. 

 

Sıkıldım Bu Bahttan: Artık Mutlu Olmayalım Mı?

 

Bora gerçekten soyadı gibi Doğrusöz. Düşündüğünü ve hissettiğini söylemekten asla çekinmiyor; sözünü katiyen esirgemiyor. Her daim kendi gerçeğini söylemekten çekinmeyen Bora, Ada’nın ilişkilerini gizlemek adına gösterdiği tüm çabalara rağmen sevgili olduklarını bir çırpıda söyleyerek Ada’yı zor durumda bıraktı. Söz konusu hisler olduğu zaman belirsizlikleri sevmeyen bir adam olarak Bora’nın bu “gerçeklerini haykırma” ihtiyacının nereden geldiğini iyi anlayabiliyorum. Belirsizliklerden hoşlanmayan Bora kendi kafasında soru işaretlerinin olmasını sevmediği gibi söz konusu kendi duyguları olduğunda karşısındaki insanda da soru işaretlerine neden olmak istemiyor. Bora hayatta karşı net olmayı seviyor. Onun için bütün dünya siyahlar ve beyazlar, doğrular ve yanlışlar olarak ayrılmış durumda.

Her şeyin net olmasını istemesini bir nebze de olsa anlayabiliyorum. Söz konusu hisler ve gönül ilişkileri olduğunda ben de belirsizliklerden haz etmem. Dünyam siyah ve beyazlardan ibaret değil ama iki insan ya bir ilişkidedir ya da değillerdir. Benim gibi karşımdaki insanın da hisleri konusunda açık olmasını isterim. Her tutkun yazar gibi ben de ilişkilerde ya hep ya da hiç demekten mustaribim. Bu konudaki herhangi bir belirsizlik beni öldürür. Bu yüzden Bora’nın ne pahasına olursa olsun hissettiği duygulara sahip çıkmasını ondan da aynısını beklemesini anlıyorum. Bora’nın sevgili oldukları gerçeğini söylemesinin Ada’nın üzerindeki yıkıcı etkisini ve ağırlığını görmek için Ada’nın duvara yaslandığını görmek yeterli. Çıkış yolunu bulamayan Ada ayakta kalabilmek için yaslanmak zorunda kaldı.

Bora gibi zeki bir adamın kurabiye bahanesini yutmayacağı belliydi ama Bora’nın bazı şeyleri farkında olduğu halde yapma girişiminde bulunmalarını sevdiğimi söylemeliyim. Ada’nın onu pastaneye göndererek Celal’le arkasından gizli bir mesele konuşacağının son derece farkındaydı ama bu gerçeği bile bile gitmeyi göze aldı. Ada’nın gerçekleri zorla değil; kendi rızasıyla ona anlatmasını bekledi ama sonuçta Bora da sabırlılığıyla nam salmış bir adam değil. Üstelik her şeyden kuşkulanan ve devamlı gerçeğin ne olduğunu sorgulayan ti niyetinde bi adam. O yüzden Celal’in Ada’nın evine neden geldiğini ve neden ilişkilerini bilmesini istemediğini sorgulamasını gayet normal buldum. Ama Ada’nın onun sorularına cevap vermek istemedikçe topu ailesinin bahtsızlığına atmasından sahiden çok usandım. Bora’nın baht gibi saçma bir batıl inancı kabullenememesi normal olsa da -ki ben de kabullenemiyorum- belki de ailesi üzerinde derin kök salmış ve kadınlarının temeli haline gelmiş bir inanışa yönelik tavrı bu olmamalıydı.

 

“Yine mi baht, Ada? Biz bunları konuşmadık mı? Biz bunu halletmedik mi? Biz beraber üstesinden geleceğiz demedik, mi? Bunu umursamayacağız demedik mi seninle, Ada?

Ben değil; sen umursamıyorsun bahtı. Ben hala inanıyorum, kötü bahta.”

 

Baht inancının saçma olduğunun farkındayım ama o insanın yaşamında derin kök salmış bi batıl inancı hayatından tamamen çıkarabilmenin yolunun da inancını küçümsemek olmadığını düşünüyorum. Bunun gibi nesilden nesille aktarılan batıl inançların kökleri derinlerde olur. O inanca alenen savaş açıp saçma olduğunu ya da kocakarı inancı olduğunu söylersen o insan içgüdüsel olarak inancını savunma ihtiyacı duyar. Bu da batıl inancını kırmasına değil; aksine seninle arasında bir mesafe koymasına neden olur. O yüzden Bora’nın baht inancının onları ayıramayacağı düşüncesini eylemleriyle göstermesini bu şekilde Ada’nın karşısında dikilmesine tercih ederim. Bora kendi kendini haklıyken haksız duruma düşürüyormuş gibi hissettim. Ada’nın ve tüm ailesinin inandığı batıl inanca üstüne basa basa “saçma” demesinin karşı tarafı mantıkdışı davranmak ve aptallıkla suçlamaktan farksız olduğunu bilmeliydi. Batıl inanç mı mantıksız yok canım. Halbuki bütün batıl inançlar mantık temeli üzerinde şekillenir. Aşk olsun, Bora.

 

Bora’nın Sabrı Tükenmekte…

 

İlişkinin başında ailelere açık olmak isteyen Bora’nın o ailenin reisi olarak gördüğü Nergis’e yeğenini çok sevdiğini anlatmak istemesi onun kişiliğine uygun bi davranış olduğu için hiç garipsemedim. Çünkü Bora hayatındaki kadının onun için anlamı ne olursa olsun -sevgili ya da eş- yıllarca herkesten saklayacak yaratılışta bir adam değil. Aksine Bora hislerinin arkasında duracak gücü yüreğinden alan bir adam. Onu bu kadar ideal yapan da Rüzgar’ın onunla yaraşacak kadar kıskançlığına temel oluşturan da bu gerçek. Eğer Ada’yı seviyorsa bütün dünya bunu bilmeli ama gizlemek zorunda kalıyorsa o hislerin hiçbir anlamı yok demektir. Bu yüzden de iki insan birbirini sevip birbirlerine karşı dürüst olurlarsa tüm zorlukların ve yolda karşılarına çıkabilecek tüm tümsekleri atlatabileceklerini düşünüyor.

İlişkilerini sonraki aşamaya taşımanın ilk adımı da Ada’nın teyzesine tüm gerçekleri anlatıp ilişkilerine sahip çıkmak çünkü ancak o zaman teyzesine yeğenine olan hisleri konusunda ciddi olduğunu ispatlayabilir. Eğer ciddi olduğunu ispat edebilirse o zaman Ada’nın teyzelerini nesillerdir süre gelen bu baht inancından vazgeçirebileceğine inanıyor. Ada ona engel olmasaydı ve Nergis ne konuşacağını anlayıp odayı terk etmeseydi Bora’nın iyimser bakış açısıyla tüm bunlar gerçek olabilirdi. Lakin karşında mantığıyla hareket eden bir aile olmadığını algılayamıyor.

Keza Ada teyzesinin gerçeği yani ilk aşkının Rüzgâr olduğunu Bora’ya söylemesinden çekiniyor. Teyzesinin sevgili olduklarını öğrendiği taktirde onu alıp Bursa’ya götürmesinden korkuyor ki Ada aslında hayallerini gerçekleştirmek için geldiği İstanbul’dan teyzesi istiyor diye ayrılmak zorunda değil. Ama Ada anne-babasını erken yaşta kaybetmiş bi çocuk olarak elinde kalan akrabalarına fazlasıyla bağlanmış. Küçük yaşta anne-babasını kaybetmiş tüm çocuklar öyle değil midir kalan akrabaları onları sevsin ve ebeveynleri gibi terk etmesin diye onların istediği her şeyi yaparlar. Ada da bununla büyümüş ama onun da büyüyüp yetişkin olmasının yolu Bora’nın ona olan sevgisinden geçiyor. Bora’nın sevgisiyle birlikte Ada hem kendi olmayı hem de birileri onu sevsin diye eğilip bükülmemeyi öğrenecek.

 

Aşkın Önünde Diz Çökmek

 

Bariz bir şekilde göz önünde duran gerçeği yani Bora’nın Ada’yı çok sevdiğini görmeyi reddeden bütün yetişkinlere inat daha aşkın ne olduğunu bilmezken bile dayısının Ada ablasını ne kadar çok sevdiğini anlayan Elif’in üzüldüğü için bu gece uyuyamayacağını bildiği dayısıyla Ada’yı kavuşturma planı gerçekten çok güzeldi. Elif bir süredir fazla ortalarda yoktu ne yalan söyleyeyim özlemişim. Özellikle de Bora, Ada ve Elif’in “çekirdek aile” gibi birlikte oldukları sahneleri izlemeyi. Ada’nın yetişkin aklıyla onu yatakta kıskaca almalarını engelleyemediği teyzelerinin hakkından Elif’in “Ada abla ben kötü bir rüya gördüm de ben iyi olana kadar yanımda yatar mısın?” deyip gelmesi muhteşemdi. Bu sahneyi her kim yazmışsa ellerine sağlık. #AdBor çifti için Elif’ten daha iyi bir çöpçatan düşünemezdim.  

Ada’nın teyzesinin üç yıldır yaşananlardan bihaber olması nedeniyle Ada’ya güvenmemesini anlıyorum da yatakta ablukaya almak nedir ya. Ailesi Ada’ya hala çocukmuş gibi davranırken biz izleyiciler ondan bir yetişkinlere yaraşır bir şekilde davranmasını nasıl bekleyebiliriz ki? Ada kanatlarını açıp uçmayı öğrenmesine izin verilmemiş bir çocuk. Başımıza ne geliyorsa bizi koruduğunu düşünen insanların eylemleriyle bize vermiş oldukları zarardan geliyor. Elif resmen imdat çığlıklarına ve dualarına cevap gibi oldu ama bu sahnede özellikle Cemre’nin mimiklerine bayıldım.

Ada’yı içinde olduğu müşkül durumdan bir bahaneyle çekip çıkartması yetmiyormuş gibi bir de odasının kapısına geldiklerinde asıl meselenin kendisini çok kahve içtiği için uyuyamadığı bahanesiyle kandırmaya çalışan dayısının uyuyama sorununa onun çare olacağını bilmesi ve Ada ablasını doğrudan dayısının yanına göndermesi Ada gibi beni de çok şaşırttı. Elif’in kimsenin göremediği konulardaki bu engin gözlem yeteneği ve işleri çözüme kavuşturma becerisi ileride nasıl bir kız olacağı konusunda beni çok düşündürttü. Bundan sonra #AdBor planlarını o mu yapsa?

Havuz kenarında şezlonga uzanmış gözleri kapalı bi şekilde yatan Bora’nın Ada’nın gelişini kokusundan anladığını düşünüyorum. Sevgili olduklarından beri Ada’yı koklamadan duramayan Bora’nın sevdiği kadının kokusunu ezber etmiş olması mantıklı. Sağlıklı bir ilişkide her iki tarafın da birbirine karşı dürüst olmaları ve karşılıklı iletişime açık olmalarının önemli olduğunu biliyorum ama ortada Rüzgar’la hala evli olduğu gibi gerçek varken Bora’nın Ada’yla yapacağı hiçbir konuşma aralarındaki sorunları halletmelerine yardımcı olamaz. Bora’nın ailesi tarafından kıskaca alınmadığı için dürüstlük ve aşk konusunda daha rahat olması sanki layığıyla seven sadece oymuş gibi bir izlenim veriyor ama yanlış. Ada’nın Bora aşkı o kadar büyük ki onun için ilk aşkıyla evli kalması gerektiğine dair inancından vazgeçti. Rüzgâr için harcadığı üç yıldan sonra onu gerçekten sevmediğini anlayıp üstünü çizmek için fırsat kolladı.

 

“Bora bak. Sen benden önce teyzemle konuşursan teyzem senin ne kadar kararlı olduğunu anlarsa beni Bursa’ya götürecek. Evet, öyle dedi. Bursa’ya götüreceğim seni dedi.

Sen neden daha önce bunu bana söylemedin? Neden? Bak. Biz birbirimize açık olmalıyız.

Söyleyemedim. Sen de söyleme bizi. Teyzemlere yani, tamam mı?

Tamam, Ada. Anlaştık. Biz birbirimize (…) yeteri kadar açık olursak diğerleri biraz daha bekleyebilir.”

 

İki tarafın da adı aşk olan bir ateşle kavrulduğunu kaybetme korkusundan daha iyi anlatan başka hiçbir şey yoktur. Belli ki senaristlerde benimle aynı fikirdeki bu repliklerin olduğu sahnede karakterlerimizin içinde kopan fırtınaları iç sesleri ve vücut dilleriyle çok güzel anlattılar. Bora’nın teyzesiyle konuşup bu baht saçmalığını artlarında bırakma konusunda kendine engel olan Ada’ya onu oyaladığı için kızgın olmasına rağmen Bursa lafını duyar duymaz içini kaplayan sevdiğini kaybetme korkusu hem yüzünden hem de vücut dilinden okunuyordu. Bahanelerinden sıkıldığı için gözlerini başka bir noktaya doğrulttuğu ve elini anlına götürdüğü bu manzara aslında iletişime kapalı olduğunu anlatıyordu ki Ada’nın Bursa demesiyle işlerin düşündüğünden daha da ciddi olduğunu anlayan Bora’nın dikkatini tamamen Ada’ya vermesi ve kaybetme korkusuyla içgüdüsel olarak gitmesini engellemeye çalışır gibi önünde diz çöküp ellerini avuçlarının arasına alması da hep bundan. Sevdiğinin çaresizliği ve gitme ihtimali karşısında teslim olduğunu ve baht anlayışı karşısında boyun eğdiğinin de bir temsiliydi bu diz çökme. Sevdiğinin çaresizliği ve onu kaybetme korkusuyla Ada’nın önünde diz çöken bir karakter yazdıkları için senaristlerimize teşekkür ediyorum.

Nedense diz çökmenin adı kötüye çıkmış, romantik komedilerin beyaz atlı prensleri sadece evlenme teklif ederken diz üstü çöküyorlar. Halbuki sevdiğin ve seni sevdiğini bildiğin bir kadın karşısında diz çökmek erkeklik onuruna bir zarar vermez. Kadının sevdiği insana teslim olması eğer normalse erkeğin de kadına teslim olmasından ne zarar gelebilir? Ada her şeyi Bora’yı kaybetme korkusundan saklıyor; Bora da tüm dile getirdiklerini bu nedenden ötürü dile getiriyor. Aşkı yaşama hususunda iki farklı yol seçen Bora ve Ada’nın kaybetme korkusunda da olsa bi duyguda buluşmaları umut verici. Kavgayla başlayan konuşmayı sımsıkı sarılarak kapatmaları gibi. Bora’nın sevdiği kadına onu hiç bırakmayacakmış gibi sarılmasına ve her seferinde onu alnından öpmesi detayına bayılıyorum. Çünkü bu tür anları duygusal anlamda şirketin malzeme dolabında buluşmaktan çok daha tatmin edici ve samimi buluyorum.

 

Hayallerde #AdBor Evli, Çocuklu Ama Mutlu mu?

 

Bora madem Ada’ya olan hislerini şirkette anlatarak kendi kurallarını çiğnemeyi göze aldı; o halde sonuçlarına da katlanmalı. Rüzgâr ve Tuğçe #AdBor çifti ayırıp ele geçirmek için aralarında plan yapadursunlar, o sivri zekalarıyla Ada’yı hem onun adına mutlu olduklarına, boşanmada sorun çıkartmayacaklarına ve öncesinde Bora’yı istemesinin sadece bi takıntı olduğuna inandırmaya çalışmalarına inanamadım. Bunlar kendilerini çok mu zeki sanıyorlar yoksa Ada’yı mı aptal karar veremedim. Daha düne kadar “senden asla vazgeçmeyeceğim” diyen bi adamla “Bora benim” diyen bir kadının vazgeçtim demelerine inanmasını beklemeleri absürt ama birlikte yemek yemeleri daha da absürt.

Bora’nın hayalinde neden o tür bıyıkları var hiç bilmiyorum ama tipi seçkin bir ailenin oğlu olmaktan ziyade 40 yıllık devlet memuru gibiydi. Ada pasaklı olduğunu kabul etmiş olabilir ama bu kadarı Bora için bile biraz fazla abartılıydı. “Bir insanın gerçek yüzünü ancak onunla yaşamaya başladığında görürsün” sözünün doğru olduğuna çok inanıyor olsam da dayanıklılığının evin her yerinden eşya toplama boyutunda olduğunu hiç sanmıyorum. Nedendir bilinmez ama Ada’yı köylü kıyafetleri içinde gördüğümde ve “kocam” dediğini duyduğumda aklıma Meltem’in peşine düştüğü zaman kullandığı gelin adayı Pakize karakteri geldi. “Nişanlişkom” ile “kocam” sahnesi arasındaki paralelliği gören tek kişi ben olamam. Ada Pakize karakterinde olduğu gibi şiveli konuşmuyordu belki ama domestik yaklaşımı ve hitap şekli kesinlikle aynıydı. Bölümler arasında bu ince paralellikler yazan senaristlerimizi tebrik ediyorum.

Bora’nın #AdBor çiftinin geleceğine dair kurduğu hayal beni büyük bir ikilemin içine soktu. Zira Bora’nın gelecekte Ada’yla evli ve üç çocuklu olacaklarını düşünmesi sevindirici olsa da Bora için bu gelecek hayalinin bi kâbus olması beni biraz üzdü. Aklının Ada’yla bir aile kurmakta olması hem bu ilişki konusunda ciddi olduğunu hem de çocuklar arasındaki yaş farkının az olması aklının başka şeylerde de olduğunu gösteriyor ki Bora Bey az değil. Ancak bütün bunlar Tuğçe ve Rüzgar’ın ekmeye çalıştığı şüphe tohumlarının Bora üzerindeki etkisi yani özgüvensizlik ve korku. Hepimiz insanız özgüvensizliklerimizin ve korkularımızın olması gayet normal. Önemli olan bu özgüvensizliklerimizi nasıl aşıp korkularımızın üstünden gelebildiğimizdir. Ki korkularını aşacak yürek ve aşk da Bora’da fazlasıyla var.

Ada’nın hayalindeki gerçeklikle Bora’nın hayalindeki gerçekliğin “çakıştığı noktalardan” hareketle Ada’nın hayaline geçecek olursak çakıştıkları ilk noktanın evlilik olması dikkatimi çekti. Demek ki o da geleceklerinde evlilik olduğunu düşünüyor. Teyzelerinin tüm baht ısrarlarına ve Rüzgar’ın sıkıştırmalarına rağmen ufak bir ihtimalde olsa gelecekte evlenebileceklerini düşünmesi onun için şu anki hayatını katlanabilir kılan tek şey. Çoğu vakit kendi bile inanmakta zorlansa da Bora onun umut ışığı. Onun dışında hayalinin Bora’yla çakıştığı bir diğer nokta da #AdBor çiftinin cinsel münasebeti diyebilirim. Ada’nın hayali Bora’nınkine nazaran üç çocuk gibi bir ima kullanmadan daha doğrudandı.

Bora’nın Ada’nın düzensizliğini hayat karmaşası olarak resmetmesi gibi Ada da Bora’nın düzen takıntısını sıkıcılık ve tekdüze olmakla ilişkilendiriyor. Bunu düşününce Bora’nın aralarındaki cinsel münasebeti takvime dayandırması mantıklı ama gerçekleşmesi mümkün olmayan bir özgüvensizlik ve korkudan ibaret. Ada’nın kokusunu içine çektiği an içinin yağları eriyen Bora, Ada’nın teklifini ne şimdi ne de gelecekte geri çevirir. Bu yüzden de Ada’nın böyle bir hayal görmesinin Tuğçe ve Rüzgar’ın ekmeye çalıştığı şüphe tohumlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Keza hayatlarının o kadar sıradan olacağını düşünüyor ki sözde okuduğu kitabın adı bile kocasını nasıl öldürebileceğiyle ilgili. Geleceğe dair bu hayallerle hem komedi yapan hem de #AdBor çiftinin korkularını yansıtan senaristlerimizi “vuslat” konusunu elma resmi sayesinde halvete yani sin hususuna bağladıkları için tebrik ediyorum. 

 

“Ne oluyor bize böyle? (…) Yani sen çok gerginsin. Ben de o elektriği alıyorum ister istemez.

Ben seni çarpıyorum yani.

Ben sana çoktan çarpıldım, Ada. Bunlar bizim atlatamayacağımız şeyler değil. Biz böyle çarpışa çarpışa öğreneceğiz orta yolu bulmayı. Yaşayıp öğreneceğiz.”

 

#AdBor gelecek hayallerini gördükten sonra ister istemez bölümün sonundaki randevunun ucu fragmandaki gibi halvete bağlanacak diye düşünürken Tuğçe ve Rüzgar’ın #AdBor çiftinin özgüvensizlik ve korkularına oynadıkları oyun #AdBor’un kavga etmesine neden oldu ama bu gibi küçük konularla #AdBor’u ayıracaklarını düşünüyorlarsa bence tekrar düşünsünler. Keza Bora bu aşk için bütün zorlukların üstesinden gelemeye dünden razı ve Tuğçe ile Rüzgâr gerçek aşkın ne olduğunu bilmiyorlar. Ada ve Bora ev düzeni konusunda farklı fikirlere sahip olsalar ve bu fikirleri birbirine laf sokarak dile getirme yolunu seçseler de iki insan birbirini sevdiğinde her konuda uzlaşmanın bir yolunu mutlaka bulurlar. Bu yüzden yani birbirlerini gerçekten çok sevdikleri için de kimse onları ayıramayacak.  

Bora’nın alttan almayı tercih edip sana çarpıldım demesine kalbimi bıraktım. Çünkü Bora her seferinde duygularını söylemekten çekinmediği gibi orta yol bulacağı konusunda içini rahatlattığı Ada’yı anlından öpmesine de bayıldım. Çünkü ben genel akış içinde Bora’nın bu gibi anlar için fırsat kolladığını düşünüyorum. En çok da gururla Ada’nın elini tuttuktan sonra o eli öpmesine âşık oldum. Acaba bu dünyada gerçekten Bora gibi düşünceli ve kibar erkekler var mı? Varsa biriyle tanışmak tüm yalnızlığıma son verebilirdi. Aşk gerçekten de Ada’nın söylediği gibi birbirinin gözünün içine bakmak değil; el ele aynı yolda yürümektir. #AdBor çifti de el ele o yolu yürümenin başındalar. 

 

Bir Deliliğe İki Kişinin Sığmasıdır, Aşk

 

Bora’nın malzeme dolabı denilince ne bulmayı umduğu yüzünde kocaman bir gülümsemeyle koşa koşa oraya gidip Ada’nın ismini sayıklamasından belli ki ben de malzeme dolabında bir öpücüğü artık 4 gözle bekliyorum. Bora’nın bulduğu sürprize gelince en az onun kadar şaşırdığımı söylemeliyim. 40 yıl düşünsem sürprizin onun için oraya yerleştirilmiş bir balon olduğunu ve üstelik üzerindeki dudak çizimiyle de mesaj veren nitelikte bir balon olduğunu tahmin edemezdim. Bu Bora’yı öpüşmeye davet etmek ya da daima aklında olduğunu söylemek gibi bir anlama geliyordu. Hatta biraz zorlarsam geçen haftaki en sevdiğim diyalogdaki gibi Ada’yı öpmenin “hep aklında” olduğunu söyleyen Bora’ya “benim de aklımda” diyerek geçen haftaki bölümle paralel bir sahne yaratıldığını söyleyebilirim.

#AdBor deyince aklıma sadece öpüşme gelmiyor. Bora’nın onun alnından öptüğü sahnelerde olduğu gibi sevdiği kadına Ada’ya arkadan sarıldığı anları da izlemeyi seviyorum. Kabul ilk sefer ustayı bir çift olduklarına ikna etmek içindi ama ondan sonraki her seferinin müptelası oldum diyebilirim. Çünkü Ada’nın kokusunu içine çekmeyi seven Bora’nın Ada’ya arkadan sarılmalarında hep bir samimiyet ve çocuksu bir heyecan vardı. Bu sefer ki de çok farklı olmadı. Tek farkı ofiste herkesin görebileceği bir ortamda gerçekleşmesiydi. Bora’nın kim görür düşünmeden çocuk gibi kafası işe daldığı için geldiğini fark etmeyen Ada’ya varlığı hiç sezdirmeden birdenbire sarılması çok masumdu.

“Sen onu diyorsun?

Onu diyorum.

O şey…yeni yazım için ufak bir fragman.

Neymiş senin yeni yazının konusu.

Bir deliliğe iki kişinin sığmasıdır, aşk.

Bir deliliğe iki kişinin sığmasıdır, aşk. Güzelmiş. Çok güzelmiş.

Eğer yardım lazımsa ben de bir şeyler karalayabilirim. İster misin? Gerçekten?

Yeterince deli misin?

Bekle ve gör. Delilik nedir? Nasıl “deli” olunur? Deli. Hepsini göstereceğim. Bekle ve gör.”

 

Bu haftaki favori sahnelerimden birinin hangisi olduğunu soran olursa cevabım çok basit, bu. Sevgilisinin yaptığı jesti öyle kuru kuruya almak yerine bu sürprizin duygularında meydana getirdiği dalgalanmayı Ada’yla paylaşmayı tercih eden Bora’nın romantik serseriliği bir yana o balona bizim düşündüğümüzden farklı bir anlam daha yükleyen Ada’nın yeni yazısının konusunu Bora’yla paylaştığı o sahneyi izlemeyi çok sevdim. Yazmayı hayatının merkezine yerleştirmiş bu 2 edebiyat aşığının yeni yazılarının konuları ve gidişatları hususunda fikir alışverişi yaptıkları daha çok sahne izlemek isterim. Keza #AdBor’u #Adbor yapan şeylerin başında da yazma tutkuları geliyor. O yüzden bi gün birlikte bir yazı dizisi hazırladıklarını görmek isterim. Ada’nın delilikle aşkı ilişkilendiren yeni yazısının konusunu çok beğenen Bora’nın sadece Ada’ya hayallerini ve ilhamını gerçekleştirmek konusunda yardımcı olmadığını aynı zamanda Ada’nın rüzgarına kapılarak bu konuda ona eşlik etmek istemesi gerçekten çok romantikti.

Bora mükemmel bir adam değil; her insan gibi onun da kusurları var ama kusurlardan biri kesinlikle nasıl sevmesi gerektiğini bilmemesi değil. Çünkü Bora gerçekten sevdi mi çok güzel seven bir adam. İlk bölümde nasıl bir adam ise on dördüncü bölümde de çizgisini bozmadan devam eden ama aşkın etkisiyle “farklı katmanlarını” da görmeye başladığımız bir adam ve bu adam Ada’yı gerçekten çok seviyor. Çünkü Ada aşkın bir delilik hali olduğunu söylediği zaman bu iddiasını garipsemedi. Çünkü o da geçmiş deneyimlerden dolayı canı yanmış bir adam olarak aşkın neden bir delilik olabileceğini çok iyi biliyordu ve aralarındaki sohbetin organik bir şekilde gelişmiş olması da beni ilgilendiriyor. Hele de Ada’nın “yeterince deli misin?” sorusuna verdiği tepki ona olan hislerini anlatmaya yetiyordu.

Ada’ya deli deli gülümsemesi, “ateşle oynuyorsun” der gibi iç çekmesi, öpecekmiş gibi Ada’ya doğru eğilip kulağına “bekle ve gör” diye fısıldamasıyla sahne sevimliliğini dozunu arttırarak devam eden bir cinsel tansiyona bırakmış oldu. Ki Ada’yla göz teması kurduktan sonra kokusunu içine çeken Bora’nın kendine hâkim olamayacağını anlayıp odayı terk etmesi ve bu süreçte Ada’nın meydan okumasını kabul ederken taşan duyguları yüzünden elini kolunu nereye koyacağını bilememesi çok eğlenceliydi. Ada onun yanındayken öyle özgüvenli öyle cüretkâr ve iddialı bir kadına dönüşüyor ki Bora karşısında gördüğü bu kadının cazibesi yüzünden kontrolü elinden kaybediyor. Ada bu rekabetçi halleriyle Bora’nın yükselmesine neden oluyor. Demek ki Bora’nın fetişi ayakkabılara değil; Ada’yaymış. Haksız da sayılmaz aslında. Aşk gerçekten de bir deliliğe iki kişinin sığmasıdır. Senaristlere katılıyorum…

 

Aşkın Karşısında Hangi Komplo Dayanır Ki?

 

Gün #AdBor için çok güzel geçmekteydi ki ufak tefek sıkıntılarla Ada ve Bora’yı ayıramayacağını anlayan Rüzgâr ve Tuğçe ikilisinin Bora’nın kimliğiyle Ada’nın evinde kurmuş oldukları tuzak yüzünden her şey mahvoldu. Bir insan başka bir insanın hayatını “elde etme hırsı” nedeniyle nasıl mahveder Rüzgâr sayesinden görmüş oldum. Ada artık onu istemiyor ya bir anda değerli oldu ama her ne yaparsa yapsın Ada bir daha onu asla sevmeyecek. Değil araya teyze ve bahtı sokmak araya “kozmik güçleri” de soksa bu saatten sonra Ada ona asla evet demez. Yalnız planı Bora’nın kimliğini yeğeninin evinde bulan Nergis teyzesinin şirkete gelip olay çıkartmasına neden oldu ama Ada’yı inandırmaya yetmedi. Rüzgâr öyle emindi ki bu planıyla Ada’yı hem ailesinin gözünde zora sokabileceğinden hem de Bora’yla arasını bozabileceğinden bir an durup hiç düşünmedi bile. Ama küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırdı: Bora Ada’ya bir söz verdiyse asla arkasından iş çevirip böyle bir plan yapmaz. Çünkü o dürüst bir adam. 

Ah Nergis ah! Halbuki iki bölüm öncesine kadar favori teyzem sendin. Aşka saygın olduğunu sanmıştım ama çok yanılmışım. Bora’nın kimliğini görür görmez yeğeninin çalıştığı yere gitmek neyi çözecekti ki onu herkesin önünde rezil etmek dışında. Ben Ada’nın yerinde olsam beni iş arkadaşlarımın önünde yerin dibine sokan bir teyzeyle hiçbir yere gitmezdim. Bu nasıl bir rezalet? Bu mu yeğenini düşünmek? Ada’nın teyzesi istiyor diye gittiğini sanıyorsanız sahneyi tam olarak anlamamışsınız demektir. Ada teyzesinin elinde Bora’nın kimliğini gördüğü anda tüm bunların bir oyun olduğunu anladı. Çünkü Bora söz verdiyse asla arkasından bir iş çevirmezdi. Bu durumda Ada hem bunu planlayanlara hem de teyzesine karşı zaman kazanabilmek için yenilgiyi kabullenmiş gibi davrandı. Kabul ediyorum ilk bakıldığında Ada bu tuzağa düşmüş ve Bora’ya kızıp ilişkiyi bitirmiş gibi görünüyordu. Bora ile şirkette yaptığı o kavgaya neredeyse ben de inanacaktım. Eğer Bora’yı tanımamış ve Ada’nın evdeki halini görmemiş olsaydım…  

Ada’nın ofisteki çok gerçekçi duran kavgası ve Bora’nın gözünün içine baka baka “olamayız biz” demesinden sonra Bora herhalde küçük çapta bir sinir krizi yaşamıştır diye düşünüyorum. Kavganın gerçek olduğunu ve Ada’nın onu bıraktığını düşünerek o kadar korktu ki zavallı adam Ada’nın gidişini engellemek için işi bile bahane etti de Ada’yı yanında tutmayı başaramadı. Baktı ki Ada’yı yanımda tutamıyorum; o halde ben peşinden giderim diyerek eve ve odasına kadar peşini bırakmadı. Ben o anlarda aşkı için pes etmeden savaşan Bora’yı görüp onun azmine, inadına ve sevgisine sahip çıkışına yeniden âşık oldum. Bora verdiği tüm vaatleri yerine getiren bir adam. Sen bıraksan da ben bu aşk için teyzelerinle de savaşırım demişti ki peşinden giderek tam olarak yaptığı da buydu. Bora “burası çocuk parkı değil, kafana göre çıkıp gidemezsin” dediğinde aslında kalbini kast ettiğini herkes anlamıştır herhalde.

Bora’nın Ada ellerinin arasından kayıp gitmesin diye son çare olarak onu öpme yöntemine başvurması çok hoşuma gitti. Eğer bölüm sonunda yaşanacak #AdBor randevusunu bilmiyor olsaydım bölümün en sevdiğim sahnesinin bu olduğunu söylerdim. Çünkü Bora’nın öpücüğü hiç beklenmedik bir anda geldi. Üstelik bu sadece Ada için değil; biz izleyiciler için de büyük bir sürprizdi. Bora’nın en büyük sorununun çok düşünmek olduğunu daha önce söylemiştim o yüzden Bora’nın kendini rahat hissettiği alandan çıkıp en umutsuz olduğu anda içgüdülerine göre hareket etmeyi seçmesi aşkla gelen kişilik gelişimi açısından çok büyük bir adım. İtiraf ediyorum beklenmedik öpücükler benim de favori öpücüklerimdir. Ki bu konuda ilk öpücüğün de hep beklenmedik bir öpücük olması gerektiğini savunmuştum. Ama benim düşüncem bir kenara bu öpücüğün Ada’nın dünyasını sarstığı gerçeği aksi iddia edilemez bir gerçek.

 

 

“Sakin ol. Bana bak. Gözümün içine bak ve söyle. Benden vazgeçtiğini söyle. Beni istemediğini söyle. Eğer söyleyebilirsen seni bırakacağım. Gitmene izin vereceğim, Ada. Senden bir cevap bekliyorum.

Bunu yapmak zorundayım. Özür dilerim. Ne olur idare et, tamam mı? Ne olur idare et. Bizi bir süre ayrı bilsinler. Ayrıldık sansınlar. Teyzem baskı yapmaktan vazgeçer o zaman. Tamam mı?”

 

Bu sahnedeki #AdBor dinamiği ekran başındaki bana bile aralarındaki elektriği ve duygu yoğunluğunu hissettirecek düzeydeydi dersem sanırım abartmış olmam. Ada gözünün içine bakıp onu istemediğini ve ondan vazgeçtiğini söylemeden kendisini sevmediğine ve istemediğine inanmayan Bora bana ileride gerçekleri öğrendiğinde Ada’nın onu gerçekten sevdiği konusunda bir şüphe düşmeyebileceği konusunda umut veriyor. Ada’nın hissettiği baskının büyüklüğünü anlamıyor olmanın aksine içine düştüğü durumun yarattığı baskıyı net bir şekilde anlıyor Bora. Benim bu sahnede asıl hoşuma giden ve üstüne de konuşmak istediğim ayrıntı ise şirketteki tüm çalışanların gözü önünde aralarındaki her şeyin bittiği söyleyen Ada’nın onu düşürdüğü duruma rağmen Bora’nın “sevdiği insanın” peşinden gitme konusunda hiç tereddüt etmemesi ve Ada’nın yüzüne karşı bağırarak söylediği her şeye rağmen ondan vaz geçip geçmediğini gözlerinin içine bakarak söylemesini istemesi. Çünkü biz romantik komedilerde gururunu aşkının önüne koyan esas erkeklerin sevdikleri kadınların tek bir kötü sözüyle kindar bir adama dönüşmelerine alışkınız.

Dikkatimi çeken bir diğer nokta da Ada’nın ellerinin arasından kayıp gittiği korkusuyla son şansını deneyen Bora’nın beklenmedik öpücüğü kondurduğu andaki cüretkâr, kendinden emin ve baskınlık sağlayan kişi olmasına rağmen Ada “bunu yapmak zorundayım” dediği andan itibaren aralarındaki dinamiğin tüm kontrolünü Ada’ya vermiş olması. Ada’nın sahiden ondan vazgeçmediğini sadece teyzesine karşı zaman kazanmaya çalıştığını anladığında Bora’nın “terk edilme korkusu” yerini sevildiğini bilmenin sevincine bıraktı. Ki Ada’nın yanağına kondurduğu bir öpücükle masum küçük bir çocuğa dönüşen Bora ile Ada’yı tutup öpen kendinden emin Bora arasındaki değişimi başka türlü açıklamanın bir yolunu bulamadım. Açıkçası aklıma gelen tek mantıklı açıklama bu.

Artık bundan sonrası malum. Bora Ada’ya olan aşkı için asla yapmayacağını iddia ettiği bir şey yapıp yalan söyledi. Ada’nın teyzelerine ilişkilerinin bittiğine dair söylemiş olduğu yalana ortak olup işin içine kendi ailesini de dahil etti. Ki bu yalan Bora’nın bu ilişkinin başından beri dahil olmak isteyeceği son şeydi. Buna rağmen Ada Bursa’ya gitmek zorunda kalmamak için istedi diye bu hafta ikinci kere Ada’nın ilişkilerini herkesten gizleme isteğine boyun eğiyordu. Bora gibi prensiplerine ve doğrularına sıkı sıkıya bağlı bir adam sevdiği kadının gönlünü hoş tutabilmek için bütün inandıklarına ters bir eylemde bulunmayı göze alabiliyorsa aşk onu gerçekten değiştirdi diyebiliriz. #AdBor ilişkisi başladığından beri teyzelerle bu baht meselesini konuşmak istemesi dışında ilişkilerinin gidişatının nasıl olacağını dair kontrolü hep Ada’ya bırakması aşkla birlikte duvarlarının da yıkılmaya başladığının bir göstergesi aslında.   

 

Boza Dedik Bora Çıktı

 

Her şeyden önce Ada’nın Bora ile yapmış olduğu sahte ayrılık kavgasına rağmen kendisi için almış olduğu çiçekleri evine götürmesi hatta yatak odasında baş ucuna koyması detayına bayıldığımı söylemek istiyorum. Çünkü o çiçek demeti aslında aralarındaki aşkın resmiyet kazanmasının bir işaretiydi. O çiçekler sayesinde Bora Ada’ya olan tüm hislerini şirket çalışanlarının önünde itiraf etmişti. Her ne kadar bu eylem sonradan Ada’yı zora sokmuş olsa da her kadın aşkını herkesin önünde itiraf edecek kadar aşık bir erkekle sevgili olmaktan gurur duyar. O yüzden çiçeklerin ona için hissettirdiği duygu, temsil ettiği şey çok kıymetli. Ama aynı çatı altında uyuduklarını bilmek kadar rahatlatıcı değil. O yüzden hem Ada’nın hem de Bora’nın evden ayrılma mevzusundan bu kadar etkilenmiş olmaları normal.

Nergis beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattı ancak yaptığı hiçbir şey sevdiği adamdan ayrılmak zorunda kalan yeğeninin çektiği ayrılık acısını düşünmeden yemeğe Rüzgar’ı çağırması kadar kırıcı ve duyarsızca değildi. Sorsan onun iyiliğini ve mutluluğunu düşündüğünü söyler ama Ada’nın aşk acısı çektiğini görmek yerine acısıyla ve aşkıyla dalga geçer gibi Rüzgar’ı çağırması çok yaralayıcıydı. Üstelik Rüzgar’ı istemediğini defalarca söyleyen yeğenine evcilik oynarmış gibi dün onu sevdin bugün Rüzgar’ı sev demesi nereden bakarsan bak çok yanlış bir hareket. Ada’nın yerinde olsaydım bu emrivakiye asla boyun eğmezdim; Rüzgar’ı görür görmez alıp başımı çekip giderdim.

Rüzgar’la yenen emrivaki yemeğin aklımda kalan tek noktaları Arslan eniştenin Rüzgar’ı onu öldürmek istiyormuş gibi bakan ve onu asla benimsemeyeceğini anlatan bakışları, Ada’nın onun varlığına “katlanamadığını” belli eden hal ve tavırlarıyla yemekleri uzatırken sanki kafasına atıyormuş gibi davranan Ada’nın davranışlarından mutlu olan Yasemin teyzenin Rüzgar’ı artık desteklemediğini belli eden tutumları. Nergis bu ailede Rüzgar’ı isteyen tek kişinin o olduğunu Rüzgâr da sadece teyzenin rızasıyla bu işin olmayacağını ne zaman anlayacak bilmiyorum.

Ada’nın özellikle yemek masasında “soğan” demekte dahil Rüzgar’a sağlı sollu laf soktuğu anlar ne kadar eğlenceli olsa da asıl eğlencenin Bora kapıya dayandığında gerçekleştiğini söylemeden edemeyeceğim. Yazarların yaratıcı insanlar olduklarını bilirdim ama telefonunu açmadığı için Ada’ya bozacının manileri aracılığıyla mesaj göndermek benim hayal gücümün bile ötesinde. O yüzden senaristleri yaratıcı kalemlerinden dolayı tebrik ediyorum. Bora Ada ile yaşadığı ilişkinin ailelerin yasağına takılması, gizli gizli yaşanması ve kapılara dayanma durumunu en son lisede yaşamıştır. O yüzden Ada’yla olan ilişkisinde yetişkinliğinden sıyrılması gayet normal. Marifet bozacıda mı yoksa Bora’da mı bilmiyorum ama maniyi keyifle dinlediğimi söylemeliyim. Aşka komedi katmak dedikleri acaba bu mu?

Ada ona hitaben gönderilen mesajı anladıktan sonra da yaşananlar malum. Ada ilk önce aşağıya inmek konusunda dirense de Bora’nın yukarıya çıkabileceğini söylemesiyle bunun olmasını engellemek için bir bahane bulup yanına indi. Ada bir çözüm bulmaya çabalarken en çok Bora’nın yukarıya çıkıp Rüzgar’ı görmesinden mi yoksa teyzesiyle konuşup her şeyi öğrenmesinden mi korktu bilmiyorum ama bu motivasyonla aşağıya inmek için bi bahane bulması zor olmadı. Tamam, Bora’nın bu yaptığının birazcık da olsa psikolojik manipülasyon olduğunun farkındayım ama Ada’nın ilişkilerini gizli tutmak için çabalamasının altında yatan nedenleri bilmediği ve kendisine söylenen nedenleri de mantığı almadığı için bunu yapıyor. Haliyle bir yanım Ada’nın teyzeleriyle konuşmak konusunda ısrar etmesine kızsa da romantik yanım teyzelerinin gözünün içine baka baka Ada’dan vazgeçemeyeceğini anlatmasını izlemeyi çok istiyor. Ada’ya ondan vazgeçemeyeceğini ve ilişkilerinin arkasında durmak istediğini her söylediğinde Bora’nın gerçeği öğrendiğinde yaşayacağı hayal kırıklığını düşünüp üzülüyorum.  Ada da bunun olmasından korkuyor olmalı ki Bora’nın yukarıya çıkıp hem teyzesiyle konuşmasını hem de Rüzgar’ı görmesini engellemek için yarın birlikte bir akşam yemeği yeme teklifini önünü arkasını düşünmeden kabul etmek mecburiyetinde kaldı.

Belma’nın “benim çocuğumun nişanlısı olan sevgilisi olan birine bakabileceğini nasıl düşünürsün?” demesi beni bir miktar korkuttu. Onun Tuğçe’ye verdiği bu mesaj Bora’nın sevdiği kadının evli olduğunu öğrendiğinde kendini geri çekeceğine dair izleyicilere verilmek istenen bir mesaj mı acaba? “Kızım sana söylüyorum gelin sen anla” tarzı mı? Bu arada ilk bölümlerde kendisini çok sevdiğim ama Rüzgar’a takınca kendisinden soğuduğum Yasemin’i yeniden sevmem normal mi bilmiyorum ama en azından Ada’nın bir teyzesinin Bora’ya âşık olduğunu anlamasına sevindim.

 

Romantizmin Adresi: Sevgiliden Notlar

 

Sırasıyla Celal ve Elif’i #AdBor için yaptıklarından ötürü nasıl övdüysem içimden oğlunun aşkını anlayan ve ona destek olmak için karısını uzaklaştırma planı yapan Zafer amcayı da övmek geçiyor. Ama çok fazla yerim kalmadığı için yapamıyorum. Ancak onun babacan yol göstermeleri sayesinde aşkının peşinden gitmeye karar veren Bora’nın şirkette aşk rüzgarları estiren Ada için hazırlamış olduğu küçük hazine avı gerçekten de romantikti. Her şey Ada’nın geçen gün ona yaptığı gibi telefonuna attığı gizemli bir mesajla başladı. Ki daha ilişkilerinin çok başındalar ama bu Bora’nın atfederek yazdığı kaçıncı not ben artık sayamıyorum. Aşkını istediği gibi yaşayamayan Bora buysa aşkını gönlünce yaşayabilen Bora Ada’ya herhalde her gün küçük küçük notlar yazardı. Bu Bora’yı görmeyi çok isterdim.

Bir yandan düşünmeden edemedim eğer Bora işe daha yeni geldiyse Ada’nın klavyesinin altına o notu kim koydu? Eğer bu not onu bir sonraki ipucuyu taşıyan sürprize yani üstünde köpükten yapılmış bir kalp olan kahveye götürdü ise ona yardım eden kişi de bizzat bu kahveyi Ada için hazırlayan Selin olmalı. Bora’nın son zamanlarda Ada’yla ilgili konularda Selin’den yardım istediği gözümden kaçmadı da biz neden hiç Selin-Bora sahnesi göremiyoruz ki?

Ada’nın “notu ve kahvenin üstündeki kalbi” görünce yüzünde kocaman bir gülümsemenin belirmesine bayılıyorum. Bora yalanları yüzünden yaşadığı vicdan azabına ve teyzesinin yarattığı gerilime rağmen Ada’yı çok mutlu ediyor. Hayatında daha önce en ufak bir mutluluğun bile kendisine fazla görüldüğü Ada bu mutluluğu gerçekten hak ediyor. Tam da bu yüzden yani Ada’nın yüzünü güldürdüğü için Bora’yı çok seviyorum. Bora’nın elbiseyi malzeme dolabına onun bulması için koymuş olması beni hiç şaşırtmadı. Nede olsa malzeme dolabı onların ilk buluşma yeri ama aynı zamanda Ada’nın kendisi için hazırlamış olduğu sürprizini yani balonu da bulduğu mekân. Bundan dolayı Bora’nın sürpriziyle Ada’nın sürprizini bulma sahneleri arasında bir paralellik olduğunu düşünüyorum. Bu iki aşık mevzu bahis olan aşk terazisi olduğunda romantik jestler konusunda birbirlerinin altında kalmıyorlar.

 

“Bozacıya mâni okutmaktan daha ileriye gidemezsin diye düşünüyordum.

Daha neler…neler yaparım da neyse.

Delisin sen.

Deliyim. Neden deliyim acaba ben?”

 

Bora’nın şirkette #AdBor çifti için özellikle de Ada için önemli olan hiçbir noktayı es geçmemesinin daha güzelliğine doyamadan Bora Bey’in teknik olarak kendisine hediye etmiş olduğu ilk eşya olan masasının altında bulduğu diğer teki kayıp bir ayakkabıyla Ada’ya hak ettiği peri masalını yaşatmasının ötesinde çok konuşulabilecek bir şey yoktu aslında. Biz Bora Doğrusöz’ün beyaz atlı prens olduğunu ima ediyoruz ama senaristler gerçekten de öyle olduğunu açık bi şekilde yüzümüze vuruyorlar. Mevzu bahis Ada olduğunda en ufak detayı bile atlamayan Bora’nın bu hazine avını ilişkileri hakkındaki ciddi meseleleri konuştukları ve bütün dünyadan saklandıklarını hissettikleri yerde yani şirketin terasında tamamlaması benim açımdan tek kelimeyle mükemmeldi. Üstelik daha önce aşkın iki kişilik delilik olduğunu konuştuklarında Bora’nın ona delilik neymiş göstereceğim tarzındaki konuşmasının da karşılığını hiç geç kalmadan verdiğini düşünüyorum. Aynı bölüm içinde birbirinin paraleli sahneler görmeyi seviyorum.

Bora’nın akşam birlikte yiyecekleri akşam yemeği için hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmadığı hazırlık aşamasında ona aldığı hediyeleri beğenip beğenmediğini sorması da Ada’nın zevklerine saygı duyduğu ve ihtiyaçlarını karşılamayı odağı haline getirdiğinin kanıtı. Etrafta kimin onları görebileceğini umursamadan içgüdüsel olarak Ada’yı belinden tutup kendine çekmesi Ada’ya dokunma ve kokusunu içine çekme ihtiyacından geliyor. Mevzu Ada olduğunda ne kadar uğraşırsa uğraşsın kendini dizginleyemeyen bir Bora görmek çok hoşuma gidiyor. Çünkü bu ileride gerçeği öğrendiğinde de Ada’dan vazgeçemeyeceği konusunda bana umut aşılıyor. #AdBor çifti çatıda birlikte olmalarının önüne geçmeye çalışan bütün engellere inat “bu defa kaçamazsın” ve “kaçmam” diye diye öpüşmeye yaklaşırken Eyüp anın içine etti. Bu çocuğa daha önce malzeme dolabındaki buluşmayı böldüğü için zaten kızgındım şimdi bu kızgınlığım ikiye katlandı. Anın büyüsünü bozduğu yetmiyormuş gibi bir de #AdBor’un ayrılmadığını herkese yaydı.

#AdBor’un buluşma yeri hakkında şifreli konuşmalarına bayıldım. Ada’yı almaya geleceği yerden “boza lansmanı” diye söz etmesi ve Ada’nın da teyzelerini “Külkedisi’nin üvey kız kardeşleri” olarak tanımlaması pek bir manidardı.

 

Seni Asla Bırakmam

 

Ada’yı arkadaşının evinden klasik bir arabayla almaya gelmesi bana ister istemez senaristlerin bölümün bu kısmını peri masallarından esinlendiklerini düşündürttü. Birçok izleyici Ada’nın giydiği elbiseyi beğenmemiş açıkçası ne giydiği benim o kadar gözüme takılmadı. Çünkü Cemre’ye ne giydirirlerse giydirsinler Cemre çok güzel bir kız. Üstelik benim gözüm elbiseden ziyade kapının önünde sevdiği adamın sabırsızlıkla onu beklediğini gören Ada’nın gözlerindeki parıltıya ve yüzündeki ışıltıya takıldı. Sanırım Ada hayatında daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştı.

Bir anlığına da olsa her ikisi için de bütün dünyanın yitip gittiğine ve geriye sadece ikisinin kaldığına inandım. Bora için sevdiği kadının ondan sakladığı gerçekler; Ada için de evli olduğu gerçeği, teyzelerinin baht inadı ve Bora’dan saklamak zorunda kaldığı her şeyi önemi yitirdi. Geçmişinin çıkıp geleceklerini lekelemesinden korkmadan sadece yaşadıkları an vardı onlar için. Üstelik bu hissettiklerini kelimelere dökme ihtiyacı hissetmeden birbirlerine attıkları bakışlarla el ele tutuşmalarıyla ve bir öpücükle bana anlatmayı başardılar. Bora Ada’yı aldığı elbisenin içinde hayal ettiğinden bile daha güzel gördüğünde nefesi kesildi. Ada kendisine uzatılan o eli tuttuğunda aslında sadece bir eli tutmuş olmadı. Onunla bu maceranın sonuna kadar gitmeye söz vermiş, kendisi için yepyeni bir yol açmış oldu. El hele de sevdiğin insanın eli asla sadece bir el değildi. İçinde henüz yaşanmamış maceralarının kapısını aralayacak bir anahtar tutmaktır. Eminim ki Ada da bunun bilincinde olarak o eli tuttu. Bora da bunu bilerek o eli öptü.

Arabanın içine bindikleri anda tüm dünyayı geride bırakan Bora’nın gözlerini üzerinden hiç ayırmadığı Ada’yı anın büyüsüne kapılıp yanağından öptüğü anda benim içimde kıpır kıpır oldu. #AdBor öpüşmelerine karşı değilim ama aşk ve tutku kadar aralarında sevgi ve hayranlığın olduğunu da gösteren bu yanaktan öpme anlarının samimiyetini çok daha fazla seviyorum. Çünkü tutku ve cinsel kimya bir süre sonra eski etkisini kaybedebiliyor ama sevgi kalıcı.

 

“Yok bu gerçek olamaz. Rüya bence bu.

Hiç uyanmayacağımız ve uyanamayacağımız bir rüya. (…) Bu akşam bizi hiç kimse rahatsız edemez.”

 

Doğrusöz evinde daha önce içine düştükleri havuzun kenarında hazırlanmış olan sofra sahil kenarında yarım kalan randevuya benziyordu. Bora’nın kibarlığı ve Ada’yı izlemekten önündeki yemeğini yemesi hatta büyülü bir atmosfer sağlamak için mekâna yapılan ışıklandırmalar bile aynıydı. O yüzden bu konularda detaya inip kendimi tekrarlama zahmetine girmeyeceğim. Ancak kırmızı Bora’nın sevdiği bir renk olduğu halde daha önce Meltem’e hediye almak için elbise denemeye gittiklerinde Ada’nın siyah giymesinin Bora üzerindeki etkisini ve Bora’nın Ada’nın kokusunu ilk kez içine çektiği zaman üzerindeki elbisenin de siyah olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bütün bunlar düşünülünce bu sahnenin sadece ilk randevularıyla değil; aynı zamanda diğer tüm bu anlarla da paralel olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Bizim sadece iki üç dakika seyredebildiğimiz randevu meğerse ne ince detaylarla örülüymüş… 

Sevgili olduklarından beri ilk kez kimse tarafından bölünmeden ya da araya sırların yükü girmeden yaşadıkları bu randevu #AdBor ilişkisi için birçok ilkleri de içinde barındırıyor. Her detayının en ince ayrıntısına kadar düşünüldüğü randevularında Ada’nın içince kendini kaybettiğini daha önce tecrübe etmiş olduğu halde bardağına içki doldurması onun gülünç hallerini bile sevdiğinin kanıtı. Ki hatırlatırım bazıları Ada’nın o halinden rahatsız olup bazıları da dalga geçerken Bora ona sahip çıkmış ve kendini bu duruma soktuğu için onu asla suçlamamıştı. Bora’nın alkol teklifi aynı zamanda onun yanında içmesinde bir sakınca olmadığı ve onun yanında güvende olduğu anlamına da geliyor.

twitter

 

 

“İyiyim. Başım döndü sadece. Nedeni içtiğim şey mi yoksa sen misin emin değilim.

Umarım nedeni benimdir.”

 

Bora doğru insan çünkü Ada’ya onun yanındayken kendini hayatında daha önce hiç olmadığı kadar güvende ve huzurlu hissettiriyor. Ada babasını daha bebekken kaybetmiş ve hayatında bi erkek figürünün eksikliğiyle büyümüş bir çocuk olarak eksikliğini hissettiği o güven duygusunu sevdiği insanda arıyor ama öncesinde seven bir erkeğin karşısındaki kadına kendini nasıl hissettirdiğini bilmeden büyüdüğü için ilk seferinde hata yaptı. Ancak bu defa çok yanlış zamanda gelen ilişkisinin içinde kendini güvende hissettiği için bu ilişkinin doğru olduğunu biliyor.

Gecenin tek paralel sahnesi Ada’nın siyah giymesi ve atmosferin büyüsüyle sınırlı kalmıyor. Bora ve Ada’nın dans etmek için kalktıkları an da sahildeki yarım kalan randevularıyla paralellik taşıyor. Üstelik onlar dans ettiğinde yağan yağmur da Ada’nın Bora’yı ilk kez rüyasında gördüğü sahnenin hem bir paraleli hem de bu defa rüyalarında ya da düşlerinde görmediği gerçek bir an olduğu için ayna sahnesiydi diyebilirim. Ancak adına her ne denilirse densin bu yağmur altında sevdiğinle ıslanmak bana daima aşkından sırılsıklam olmayı çağrıştırdığından sahneye aşığım…

Alkolün etkisi ve yağmur derken Bora’nın bu geceki randevunun daha büyük bir hayali olan yatak odasında biteceği konusunda güçlü hisleri olduğunu düşünüyorum. Ama bölümün en sevdiğim sahnesinin de “onun yatak odasında” yaşanan samimi dakikalar olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Ada hayatı boyunca eksikliğini hissettiği o güven duygusunun peşinde demiştim ya üstünde Bora’nın tişörtüyle hiç utanmadan çekinmeden yatağının üstünde saçını elindeki havluyla kurutan Bora ona ihtiyaç duyduğunun farkında bile olmadığı güven duygusunu fazlasıyla veriyor. Ki beni de hem aşk hem de şefkatle kurulayan ve bu süreçte saçımı koklamayı da atlamayan biri böylesine sarıp sarmalasaydı ben de kedi gibi yumuşacık olurdum. Bora’nın kalbini Ada’ya resmi olarak ilk kez kadınlar tuvaletinde kokusunu içine çektiğinde kaptırdığını biliyorum ama Ada’nın kendisine has olan kokusunu aşkla özdeşleştirmesi ve ona gösterdiği özen ve şefkat içimin yağlarını eritiyor. Ada’nın hem içini hem de kalbini ısıtmayı başardı, Bora.

Bora’nın kendine hâkim olamayıp Ada’yı boynundan öptüğü sahne #AdBor için masum aşktan tutkulu aşka geçiş sürecinde bir eşik olduğunu söylemeliyim. Ada kendisine ilk defa ev arkadaşı ya da evin hizmetçisi gibi değil gerçek bir kadın gibi davranan Bora’nın sadece aşkının değil; bütün arzularının da öznesi oldu. Karşısındaki erkeğin onu ciddiye alarak bir kadın gibi davranması farkında olmadan Ada’nın da büyümesine ve teyzesinin kuzusu Ada’dan arzuları olan bir kadına dönüşmesine neden oldu ki biz bugüne kadar #AdBor aşkının daha çok “aşkın bir illüzyon” olduğunu söyleyen Bora’yı aşka inandırarak onu bir aşk adamı yapan dönüştürücü etkisinden söz etmiştik.

 

 

Her ne kadar aralarındaki o mükemmel anı ve Ada’nın Bora’ya teslimiyetini izlemek hoşuma gitse de bu sahnenin Ada ve Bora’nın aileleri yüzünden bölünmesi beni ziyadesiyle üzdü. Ama bu üzüntünün kaynağının sakın #AdBor cinselliğini görememek olduğunu düşünmeyin. Ben Ada’nın boşanma işlemlerini tamamlamadan böylesine büyük bir adım atmayacağını düşünsem de onlar tarafından bölünmeseler yaşayacakları o samimi dakikalar Bora gerçeği öğrendiğinde Ada’nın aşkına inanmasını daha çok kolaylaştıracağını düşünüyordum. Ada’nın gerçeklerin elbet bir gün ortaya çıkacağını bile bile yanmayı göze alıp Ada’nın kendini ona teslim etmesi aşkının inandırıcılığını arttırırdı.

En sevdiğim repliklerle de bölüm yazımı tamamlıyorum:

 

“Bu rüyadan uyanmak istemiyorum çünkü.

Uyanma zaten.

Ama bir gün uyanmak zorunda kalacağım. (…) Korkuyorum.

Korkma. Korkma. Ben buradayım.

Beni bırakma, tamam mı?

Bırakmam. Sana söyledim. Seni asla bırakmam.”

 

Haftaya Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…

 

Göz atmanızı öneririz: Baht Oyunu Bölüm Yorumları

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
BRIDGERTONE
BRIDGERTONE – Gölge Oyunları
BRIDGERTONE – Dearest Gentle Reader
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap