Yargı 19 Bölümünde reytinglerini düşürse de zirvedeki yerini korudu. AB’de 9,23 reyting, ABC1’de 9,42 reyting ile günün 1.si iken, Total’de 7,87 reyting ile üçüncü oldu. Bölüm değerlendirme yazısı Gülsüm ‘den… Keyifli okumalar…
Bölümün geneli ve detayları ile ilgili çok büyük afili laflar edemeyeceğim çünkü bir geçiş bölümü olması itibariyle gözle görülür hızlarının yorumlanacak çok az tarafı var. Bir geçiş bölümüne göre, bölümün oldukça canlı bir yapısı vardı. Bundan bir ölçüde hoşlandım. Hoşlanmadığım yer karakterlerin iki “hem” durumunu aynı anda speküle edememeleriydi. Yani katil ‘hem uzun saçlı bir erkek’ hem ‘kriminalden birisi olabilir’ diyemediler bir türlü. Kanıtlar değişmişken katili veya katile yakın insanı kriminalden bir insan olarak düşünebilirlerdi. Birbirlerinden çok bağımsız değerlendirdiler inatla sanki. O an için uçuk bir fikir olsaydı bile şüphe etmeleri yeterli olurdu. Gözlerinin önünden kolaylıkla sıyrılan Niyazi, bana oldukça sinir bozucu geldi. Özellikle Ilgaz’ın yüzüne dahi bakmayışı, saçına, topuzuna dikkat etmeyişi de büyük eksiydi. Eren ise neredeyse davayı çözen zekâda bir arkadaş ama Niyazi’ye kendisinden bile çok güveniyor olmasını bir türlü anlayamadım. Zorlama geldi burası. Bu anlamda Eren’in körü körüne güveni can sıkıcıydı. Biraz kafalarını kaldırıp etrafa baksalar, tüm olayların içinde Niyazi’den başka uzun saçlı bir âdemoğlu zaten göremeyeceklerdi. Karakterleri aptal yerine koymanın bir anlamı yoktu sanki. Bölüm sonuna bıraktıkları iddianamenin ağırlığı da olduğu gibi Ceylin’e binmiş gibi göründü. Bölümden ne denli keyif aldığım konusunda kararsız kalarak bölüm yorumumu açıyorum anlayacağınız. Bakalım Yargı 19 bizlere neler getirmiş, bizden neler götürmüş?
Geçen iki bölümü ana konu ve ana karakterleri ayırarak yorumlamıştım. Ana konuda öncelikle Engin’i öldürenlerin olası motivasyonları ve ardından Niyazi’nin katil olduğu çıkınca azmettiricilerin olası motivasyonları biçiminde ilerleyebilmiştim. Bu bölüm ana konu ve ana karakterleri birleştirme kararı alınmış ki, bunu biraz olumlu karşıladım. Niyazi’nin kıl tüy değiştirmesi oyalayıcı olduğu kadar, kendisini ele vermesi adına da mantıklı bir yol olabilecek gibiydi. Burada da tuhaf ve zorlama bir beyin tutulması yaşadık. Kriminaldeki köstebeği anlayıp bunu katile bağlayamamak/inatla bağlamamak gerçekten banal bir uzatma hamlesiydi. Bunu Eren ve Ilgaz ile yaşamamız daha üzücü oldu esasen. Bölüm başlarında ciğercide Ceylin’in ve Pars’ın biraz rahatsız olmaları, beni küçücük umutlandırmış gibiydi ama nedense Niyazi, baş döndüren dolgun saçlarıyla arzı endam etmeden ondan şüphe bile edecek görünmediler. Bu açıdan Ceylin Niyazi’nin yanından geçmeden onu anlayacağımızı düşünmüyorum. Onu yemlemek için yapılacak olası şeylerin başında iddianame vardır belki. Senaryo bu açıdan gerginlik veren bir bekleme noktasına itti bizi.
İlk iki yorumda Pars’tan sonlara doğru bahsetmiştim. Bu bölüm muhteviyatı nedeniyle IlCey’den bile önce Pars’tan bahsedilmeli bence. Bu davanın Pars’ın mesleki anlamda en çok parlayabileceği vaka olarak düşünüyordum ama Pars’a ve zekâsına bir türlü güvenemiyordum. Pars bir bakıma ağzımın payını verdi. Pars’ın beyninin kıvrımlı loblarıyla çürük yumurtayı hemen çözmesine fazlasıyla memnun oldum. Ilgaz’ı görüş biçiminin ve dolayısıyla zekâsının en büyük göstergesi buydu. Ilgaz’ı Neva’dan ayrı değerlendirmeyi başarması önemliydi yani. Bu, Pars’ın arkadaşlık vurgusu açısından da değerliydi. Karakterden beklemediğim büyüklükte bir mantık yürüterek bölüm başında köstebekten bahsedilmesi, benim iddianameyi daha fazla merak etmeme yol açtı bu sebeple. Ilgaz ile iddianameyi yazacaklarını ise hiç düşünmemiştim. Özellikle bölüm başındaki Pars’ın tüm flashbackleri Ilgaz’ı suçlayabilir gibiyken, yine de her koşulda Ilgaz’ın yanında olmayı seçti. Dizinin olay temelli ters köşe hamlelerindense bu tip karakter sürprizleri beni daha çok şaşalatıyor. Karakter sürprizi, olay ters köşesinden her zaman daha çok ilgi duyduğum bir şey. Ilgaz’ın karakter dönüşümünü takip ederken de bu tip sürprizlere hazırlıklı olmalıyız.
Pars ve Ilgaz’ın birlikte iddianame yazmaları, kesinlikle katilin Niyazi çıkmasından daha büyük bir ters köşe benim için. Pars, benim her ortamda güveneceğim bir karakter olarak parlamıyordu. Zekâsına ve kendisine hiç güvenemediğimi, bu dosyanın tüyler ürpertici nöbetçi mahkemesiyle birlikte hissetmiştim. Malum Ceylin’in travmatik ve darp görmüş olmasının üstünden hop diye geçivermişti. Üstüne de Neva’nın ifadesini dosyadan çıkardı. Ama yine de kötünün iyisi olarak dosyayı yürütmesini istemiştim, gelen veriyi işlemek zorunda kalacağını biliyordum çünkü. Tüm bu Ceylin’in mahkeme süreci toplanınca, Ilgaz’a ne kadar dostane davranırsa davransın her zaman Yekta’nın diliyle konuşacağını düşünüyordum. Ancak bu bölümle birlikte Pars bütünüyle beni şaşırtmayı başardı. Ilgaz’ı bu denli sevdiğini, işinin önüne koyabileceğini bilmiyordum. Sözde adalet vurgusu bu kadar yüksek bir adamın Ilgaz ile iddianame yazması gerçekten büyük bir olay bence. Dış baskılara göğüs gererek Ceylin lehine bir iddianame de yazabilirdi mesela. Bu anlamda Ilgaz ile işbirlikçi olması bile zekâsının en nokta atışı örneği olabilir. Bu onun bir savcı olarak daha çok parlamasına bile yarayabilir. Adalet algısına uymuyor olsa da böyle davranması gerçekten takdire şayandı. Sadece Neva için bu tip şeyler yapar gibime geliyordu. Gerçekten işbirlikçi gibi davranmasını izlerken, Pars’a biraz daha ısındım sanırım. Ben zaten izlediğim şeyleri tamamıyla taraflı izlerim. Bu kesin. Ama Pars, herkese eşit mesafesiyle ve Ceylin vakasından önce işini hakkıyla yapma çabasıyla takdirimi kazanan bir karakterdi. Böylesi zekice davranıp kendisinden ve karakterinden ödün vermesi senaryoya bir hareket kattı. Bu aynı zamanda önemli görülen karakterlerin belli bir dönüşümünün olacağını bize gösterir. Bu açıdan Pars’ın ekran süresinin artmasını daha çok isteyebilirim. Zaten Neva’nın yalnızlık, arkadaşsızlık vurgusunu mutlaka karşılamak lazım.
Her şey Ceylin aleyhinde görünmese bile karşıdaki avukatın Yekta olduğu düşünülürse, dava savcısı olan Pars gibi bir destek her türlü avantajlı bir şey. Ilgaz da bu desteğin nankörü gibi davranmıyor zaten. Gelelim ketum yıldızımız Ilgaz’a. Ilgaz’ın Ceylin için her boşluğa sızması gerekli derken açıkçası haddinden daha iddialı, abartılı ve ağır bir iddianame yazacağını hiç düşünmemiştim. İki adam birleşip, Ceylin’e müebbet istemi yazmış yani dedim ilk etapta. Yekta’nın hatasını yoklayayım, çenesini kapatayım, aradan çekeyim derken, Ceylin için çürütmekte epey zorlanabileceği bir iddianame yazmak bana pek mantıklı gelmedi. Üçüncü kişinin varlığından en azından Ceylin’in darp edilmesiyle bahsedilmiş ama Ceylin yine kodese sırf Yekta tatmin olsun diye düşecekse açıkçası biraz da acımasız bir iddianame olmuş derim. Elbette belli ki bir plan var ve beklememiz gerekiyor, bunu anlıyorum. Ilgaz’ın yeterince zeki olduğunu biliyorum ama bu zekâsını ketumluğuyla birleştirince, azıcık Ceylin’i harcamış gibi de durdu. Bunu demekten de kendimi alamıyorum. Gerçi iddianamenin artçılarını henüz görmedik. Konuşmak için erken olabilir. Ilgaz, bu dava mahkeme kovuşturmasına döndüğünde, Pars ile davayı çözebileceğine güvenebilir ama daha Eren dışında bir polisin bile yüzüne bakmadığından bu da biraz yüksek bir beklenti olabilir. Yekta’nın hatasını kollamak da oldukça şansa bir yöntem sanki. Katilin bir tetikçi olduğunu düşünüyorken, mutlaka Yekta o azmettirici olmak zorunda değil. Aynı şekilde Niyazi’nin yanlışını beklemek de çok şansa bir yaklaşım. Bilemiyorum. Bu iddianamede her şey çok şansa göründüğünden içime sinmeyen bir sonuç ve istem çıktı. Katil için elbette müebbette varan bir ceza istenebilir ama olayda tek baş şüpheli de Ceylin. Haliyle olay Ceylin’i müebbetle yargılamaya döndü gibi göründü. Yekta üçüncü kişi tarafından denir denmez iddianameye belki itiraz etmeliydi. Bölüm sonu hasebiyle bir tek Ceylin’in tepkisini görebildik. Belki bölümün içime sinmemesinin nedenlerinden biri, Yekta’nın tam anlamıyla tepkisini göremememizdendi. Yekta, o kadar mutlu bir haber olarak girdi ki, sonuç kısmında bu üçüncü kişi ifadesini göremedi mi acaba diye içimden de geçirmedim değil.
Dizinin bu bölüm özelinde çift sahneleri yönüyle pek zenginleşeceğini düşünmüyordum ki bölüm hızı da bu yönden beni pek yanıltmadı. Ilgaz üstünden giden belirgin temamızın izleri, geçen bölümden kalan soy tespiti davasıyla devam etti. Ilgaz, neredeyse hayatı kayarken bile mesleğini ve etiğini bırakmamasıyla bu seferlik tuhafıma gitti, yine tabi ki takdir ettim ama tuhaftı da. İnsanın biraz kafasına takılır yani. Pars’a bu kadar güveniyorken de takılır. Daha geçen gün Pars yüzünden savcılığı bırakan da bu adamdı. Nedense karakterlerdeki tutarsızlığı bir yere de oturtamadım. Belki bölümü bitirdiğimde bana kalan huzursuzluğumun bir diğer nedeni de buydu. Ceylin ve Ilgaz topun ucundayken, böyle hayır işlemek de gerçekten çelik gibi bir sinir gerektirir. Ilgaz da zaten o iddianameyi kaleme alırken en büyük sinir katsayısını ortaya koymuş olmalı. Başka türlü Ceylin’i hapisten çıkarırken harcadığı emeği paramparça edemezdi. Bölüm sonunda, ayrılacaklarının bilincinde olmasına karşın bununla yüzleşince ekstra üzülmesi de bundandı galiba.
Ilgaz içinde yaşadığı güçlüklere rağmen, sözünü yerine getirdiğinde, en az Melike kadar sevindim. Çünkü davanın hakkı da o kızı o yaşına getiren ebeveynlerinindi. Ilgaz doğuran anneye sırf çıkarları yüzünden o davayı kaybetseydi çok üzülürdüm. O kızı eşyası gibi bırakan, sonrasında da alelade bir parça gibi geri almaya çalışan yabancı birisinden farklı değildi. Kadın isteğinde biraz samimi olsaydı belki hak bile verebilirdim ama kocasını elinde tutmak amaçlı yaklaştığı ve sorumluluğunun kemik erimesi hastalığını duymasıyla birlikte artmasıyla kendisinden beklediğim gibi davrandı. Gerçekten samimi olsaydı kızının bakımını da her yönden üstlenmeye razı olurdu. Devamında da Ilgaz’ın Ceylin’in yönlendirmesine müsaade etmesi, güzel bir ekip işine zemin hazırladı. Fikir birliği durumlarında Ceylin’in deneyimlerinden faydalanmak her türlü mantıklı olurdu. Birbirlerini bu yönden beslemelerini de, en az karakterlerin tartışmaları kadar beğeniyorum.
Bu bölümde kendileriyle ilgili sahnelerinin neden bu kadar kısa kesildiğini ise hiç anlayamadım. Akşam yemeği sahnesinde Ceylin’in kaybetme duygusuna eşlik eden Ilgaz’ın terk edilme korkusunun birazcık basit repliklerle üstünden atlandığını hissettim. Ilgaz elbette bulunduğu konumdan çok hoşnut ama bunu Ceylin ile değil, Pars ile muhabbetinden daha iyi anlamak beni biraz üzüyor. Ana çiftin belirgin derinliğinin bazı haftalar sığlaşması en başta dediğim gibi çok normal. Her zaman harika derinlikler beklemiyorum lakin çiftin üstünden atlanması başka şey, özel konuşmalarının sığlaşması başka şey.
IlCey’in konuşma amaçlarının özel gecelerinde dahi başka insanlarla ilgili olması bir yere kadar da anlaşılır. Buna pek kızamıyorum. Zaten sürekli birlikteler. İster istemez iş ve aşk birbirine girecek. Sonuçta etraflarında gelişen şeyleri yorumlamaları gerekir. Kara tahta sahnesinin ve akşamki yemeklerinin sevdiğim yönü de buydu. Ceylin de herkes gibi Yekta’yı asıl azmettirici olarak mimlediğinde, Yekta’dan Ilgaz adına hesap sorması bana kaçınılmaz geldi. Yani orada aile falan filan dediğinde zerre inanmadım. Ilgaz da haklı olarak güveneyim diyor, sonrasında kızı böyle kabul ediyor ama sonuç da ortada. Sanırım Ceylin’i kontrolsüz dışarı salmasak daha iyi. Ilgaz’a bir ders oldu bu. Ilgaz bu kızın yakasını her bıraktığında kendimizi nezarette bulacağız belli ki. Çiftin özel mekânı ciddi ciddi nezarethane oldu yani. Bu gerçekten komik. Eren dalga geçtiğinde ben de bir miktar eğlendim.
Ceylin’in Ilgaz’dan gayrı bir konusu olmayacak mı diye düşünürken, Ilgaz için Yekta’nın ofisini basması gerçekten cesur bir hamleydi ama açıkçası biraz da Ceylin’in zora düşmesine neden olan üzücü bir hareketti. Karşımızda kaypak, açık arayan ve yılların kurdu diplomasız avukat durunca böyle kartları açık oynamamak gerek. Haydi, Ceylin mekân bastı diyelim, doğrudan hakaret etmeseydi bari. Ceylin de adamı kaç yıldır tanıyor ama bir türlü kendisine engel olamıyor ya bir ufak kızıyorum, sonra Ceylin’i sokak kedicikleri gibi nezarethane kenarlarında sinmiş gibi görünce kızgınlığım geçiyor. Minnoş gibi özür diliyor zaten, öfkem hemen geçiyor. Kendisini ve yârini savunayım derken zor durumda kalıyor. Kendi davasını çok olumsuz etkilemez umarım ama nur topu gibi bir şikâyet olduğuna göre bununla da ekstra uğraşır Avukat Ilgaz Bey. Ördüğü iddianame çorabından sonra pek de koymaz sanki.
Bu arada Ceylin konusunda bir küçük eleştiri getireceğim. O da şu, Ceylin’in Ilgaz’dan bağımsız bir hayatı varmış gibi görünmüyor. Açıkçası çift sahnelerinden pek rahatsız değilim ama Ceylin’in ailesiyle zayıf bağları Ceylin’i Ilgaz’a daha çok bağlıyorsa da Ceylin’in kendisine ait zamanında ne yaptığını görmek isterim sanırım. Aynı zamanda birey olarak sevdiğim tipler ikisi de. Bunu Ceylin’de en azından bu hafta ayrı takılmak istediğinde görebilirdik. Dizinin sevdiğim noktası karakter aktarımıyken bu aralar bundan birazcık çıktık sanırım. Olayların etkisiyle bunu anlayışla karşılıyorum ama ilerleyen günlerimizde Ceylin’i biraz daha derinden tanımak da isterim, davranışlarıyla sürprizlerle dolu olmasını isterim. Kendisinden sıkıldığını söylese de isterim.
Yekta gerçekten o kadar dayanılmaz, kibir bombası, itici ve gevşek bir insan ki, oğlunun ölmesi yüzünden acısına vereyim diyorum. En yırtıcı haliyle karşıma geçip dalga geçiyor benimle resmen. Daha doğrusu Ceylin ile dalga geçiyor ama sahneleri ve karakter o kadar ikna edici ki ister istemez ben de sinir oluyorum Ceylin gibi. Laçin’i sevgilisinden ayırma becerisini gösterirken bile kendisini oğlunun kaçışından, dolayısıyla oğlunun cinayetinden sıyırmanın bir yolunu bulabildi. Olayın kendisine geleceğinin nasıl da farkında ama. Tek taşla iki kuş. Hem kendisi aldatılmayı kaldıramadı için Laçin’i sevgilisinden ayırdı hem de oğlunun kaçışından şimdilik sıyrıldı. Murat da gerçekten aptal gibi atladı Yekta’nın oyunlarına. Bu adam biraz zeki olabilirdi. Kaç yıl birlikte çalışmışlar. İnsan Yekta’dan az buçuk bir şeyler kapardı. Yani arkasından ilişki bile yaşayabilmiş. Zokaya geleceğini düşünmemesi üzücü oldu. Murat’a Yekta’dan daha çok üzüldüm galiba. Yekta pislik falan ya zekâsını biraz hayra yorsa dünyanın açlık sorununu çözebilir. O kalibre bir adam.
Pars ile olan sahnelerinde ise bence karşılıklı olarak devleşiyorlar. Gerçekten çok büyük bir keyifle izliyorum ikisini de. İddianameyi yazamadığı için Pars’a öfkelenirken hak payını gördüm ama Pars’a işini öğretmenin de bir âlemi yok ki. Yeni yetmeler gibi iddianame tüm soruşturma bittiğinde yazılmalı. Seda da Yekta’ya katıldığını ifade ederken yine kapı dışarı edilmese iyi olurdu. Burada şipper kalbim bir miktar kırılıyor. Ayrıca Seda’nın bu iddianamenin bir köşesinde yer alıp Ceylin’den taraf olduğunu gizliden de olsa göstermesi lazım. En başta Yekta’yı suçlarken Ceylin’in cinayeti işlemediğini düşünüyordu, bu minvalde olumlu bir şeyler yapsa kendisini anlamamızı kolaylaştırır. Yekta’dan nefret ediyorsa bile bunun anlaşılması o kadar güç ki, Seda’dan tam bir verim alamıyorum. Seda’yı başarısız evliliği, evlat edindiği çocuğu ve kız kardeşinden vurulmuş hali dışında daha çok tanımalıyız bence. Anlaşılır olmamasının dezavantajını taşıyor Merdan gibi. Birçok bilgiye sahip ancak Pars’ı ikinci kez tehdit etmenin dışında da kullanmıyor.
Seda diyorken Merdan’ın üstünden de geçelim. Merdan’ı ilginç bir karakter olarak görmeye çok yakınım ama etkisizliğinin bir noktada açılması gerekiyor. Aynı Seda gibi. Bu iki karakter bu kadar çok şey bilirken Pandora’nın kutusu gibi bir anda açılacaksa bunu bir miktar anlamsız bulabilirim. Seda da Merdan da tehdidin ötesine geçemeyen bu halleriyle bana bazen boş geliyorlar. Adamın yemek yeme zevklerinden tam olarak bana ne. Seda’nın Yekta ve Merdan’ın birbirlerini tanımasına, onunla benzer bir tepki verdim. Bu iki karakter yine birbirlerine hakkında ketum kalmayı seçerek bir boşluk tanımladılar ve bu boşluğu istediğim gibi doldururum. Yekta’nın kirli işleri için Merdan güzel bir kılıf olabilir. Birlikte iş yaptılarsa da yöntemleri konusunda birbirlerine takılmıyorlar. Bu açıdan birbirlerinin yaptıkları pis işleri varsa da doğrudan sormayı seçmiyorlar. Hikâyenin Merdan ayağının da sağlam gidebilme ihtimali var. Ergenlerden kesip, Seda, Pars, Yekta ve Merdan’a versek acaba nasıl bir dizi evreni olurdu? Belli ki sezon geneline yaymak için bu karakterleri açmıyorlar ama keşke açsalar da seyir keyfini birazcık daha arttırsalar. Keza Çınar veya Serdar’a göz devirerek baktığımda, yan konuları yetersiz bulmaya çok yakınlaşıyorum. Dizinin ana konusunu unutmadan asıl ağır top olan yan konuları açmanın zamanı geldi bence.
Oğlu Metin’in ise genel anlamda Ilgaz’ı ve Ceylin’i onaylamaz hal ve hareketleri bence biraz aşırı olmaya başladı. Ceylin için çalışıyor olduğunu hissediyorsa da agresifliğini alıp kardeşinden veya Çınar’dan çıkarsın. İşini yapmasını beklerken sürekli gergin kalmasını anlamıyorum. Sonuçta Ceylin için de adalet sağlanmalı. Kız bir şey yapmadığı halde hapis mi yatmalı? Ne tip bir mantığı var bu adamın gerçekten anlayamadım. Zafer’i düşünüp düşünüp strese mi giriyor çözemiyorum. Yani Metin ile bağ kuramadığım kesin ama sonuçta oğlunun kılını koyan başka birisi. Oğlunun aşk yüzünden yaptıklarını onaylamıyor olsa bile, davada kılının çıkmasının müsebbibi de Ceylin değil. Olsa olsa dolaylı bir etkisi var, ayrıca o olay yerine giden de doğrudan Ilgaz’dı. Dolaylı etkisinden dolayı Ceylin diye boş yere kahroluyor. Bu tavırları artık pek anlayamıyorum. Sanki ortamda zekâsını ödünç vermemiş başkaları var da Ilgaz ona âşık değil. Neva dâhil herkes hayatına bakmış, Metin bir triplerde. Oğlu sanki savcılığı bırakıp torbacılığa başladı. Vatana millete hayırlı avukatlık yapıyor işte, son tahlilde Melike’nin ailesiyle kalmasına yardımcı oluyor. Karşısında Çınar yok yani. Öfkesini ya doğru düzgün Ilgaz’dan çıkarsın ya da bu Ceylin’den nefret eder halini artık bir kenara bıraksın.
Şu toksik ergenlerimize bir bakalım. Yani Parla’yı içine attıkları durumu, Çınar’ı, Serdar’ı her hafta tasvip etmeyen gözlerle izliyorum. Yaşlı hissettiriyorlar bana. Ilgaz Allah’ın bir lütfu, Çınar Allah’ın bir cezası gibi. Kardeşler ancak bu kadar farklı olabilir. Çınar Parla için emanet, vicdan falan filan takıldığında hiç bana geçmedi. Akıllı bir ergen olsaydı zaten Serdar ile iş tutmazdı. Serdar da Ezel’deki Salih Kalyon’un oynadığı, Eyşan’ın babası olan rol adaşı, daha uyuz eden bir sürümü gibi. Sürekli kötüye çağırıyor. Sonuçta bülbül güle, karga çöplüğe götürür. Serdar keşke kendi çamurunda debelense de Çınar’ı buna çekmese. Gerçi bu sözde kankalık, aynı zamanda Çınar’ın tüme varamayan zekâsının ve hızlı para hırsının da bir sonucu. Merdan bunu takip ettirmeye devam ediyor da, biraz da müdahil olsa ne güzel olur. Bu Çınar ve bağlantıda bulunduğu herkes ve her şey her türlü dert. Yine Çınar bir şeye neden olacak, sonra pirincin taşını toprağını dedesi veya babası temizleyecek. Tetikte bekliyorum.
Merdan’dan, Metin’den ve Çınar’dan bahsetmişken Ceylin’in ailesine de kısaca bakalım. Gül teyzenin olmamasına bir miktar sevindim galiba. Gerçekten üzgünüm ama geçen hafta gereksiz bir kasıntı oluşturmuştu. Aylin Osman Zümrüt vakasında ise Osman’ı bebeğinin kürtajına götürmek istemesini çok vahim buldum. Osman ve ağır ahlaksızlığını bir bebek ödememeli. Daha geçen gün o bebeğe olduğundan daha büyük anlamlar atfeden de bu Osman’dı. Bu ne biçim bir tutarsızlık. Osman sırf korkusundan böyle takılıyor da bence Aylin ile en başından ayrılmaları gerekirdi. Genel olarak pek ilgi çekici bir hikâye aksı da değil. Aylin kendi kendine kahroluyor falan. Kocası ayrı kızı ayrı dert. Parla okula gitmeyişi yüzünden sinir krizine girdiğinde daha dünkü polis takibinde olması gözümün önünden geçti. Açıkçası ailesinin samimi endişesini suiistimal ettiği için ona da kızmış bulundum. Ayrıca ailesinin kızı başka bir okula vermek yönünde bir fikir geliştirmemeleri de bir miktar beni düşündürdü. Kız boşluktan bildiğin torbacı oldu. Yarın öbür gün kullanmaya falan da başlar. Gerçekten senaristin kaleminin bir ayarı da yok. Herkesin kendisine göre özel tuhaf tuhaf ajandaları var gerçi, Parla’yı düşünecek vakit kalmıyordur. Özetle Ceylin’in ailesi de sabrımı son raddesine kadar kullanmamı gerektiriyor.
Yorumun sonlarına doğru yaklaşırken, dizinin geçen hafta takıldığım tüm detaylarına karakterler yoluyla yanıt almama çok sevindim. Geçen hafta Merdan ve Yekta birbirlerini tanıyorlar mı demiştim. Her ikisi de bu bilgiyi onayladı. Geçen hafta Ilgaz’ın üçüncü kişi şüphesi ayakkabı izlerine bağlıydı demiştim. Ilgaz doğrudan bunu söyledi. Geçen hafta Pars köstebek olduğunu çözmeli dedim. Çözdü. Yani bunun üstüne koyabilselerdi, ellerindeki anahtarın gizlenmiş olduğunu düşünmek yerine o anahtarı kapıya yaklaştırmayı düşünebilselerdi, Engin’in katili davasını çözebileceklerdi. Burada Niyazi’yi inatla düşünmedikleri için kapıda kaldık ve Bölüm 19’u izleme motivasyonum, heyecandan ziyade bu tip bir oyalamanın kime yarar sağlayacağını görmek istememle ilgiliydi ama maalesef bunun cevabını azmettirene bu hafta da yaklaşamayarak alamadık. İddianamenin de tabiatıyla iddialı kalması da kafamda soru işaretleriyle birlikte bölüm hakkında havada asılı kalmama neden oldu. Tam anlamıyla keyif alıp alamadığımı bile çözemedim. Bu yüzden biraz ortada kalmış bir yorumla karşınıza çıktım Sayın Yargı severler. Benden bu haftalık bu kadar. Görüşmek dileğiyle.
Göz atmanızı öneririz: Yargı Bölüm Yorumları