Onca dizi izlemişimdir; ilk defa mevtanın (hem de başrol tarafından) yerine tüm dini detayları ile yerleştirildiğini gördüm. Genelde bir kürek toprak, bir Fatiha… Hem sahnenin gerçekçiliğinden hem de yakın zamanda çok sevdiğim birinin cenazesine katılmış olmamın getirdiği hafızamdaki tazelikten Yalı Çapkını’nın ilk dakikalarından itibaren çok ağladım.
Cenaze kadar yalıdaki yas sürecinin duygusal olarak ağır ama hayatından içinden işlenmesi de güzeldi. Her birey kendince, farkı şekilde yaşadı acısını. Cenaze ertesi Ferit İhsanlıların üzerine yürüse de Kolsuz Usta’nın (Kolsuz Usta kartal gözlü izleyicinin fark ettiği üzere kollu olarak geri döndü ama çaktırmayın ^^) yanında vicdanı ile baş başa kaldığında, abisinin ölümündeki sorumluluğunu fark etti. “Her şeyin sorumlusu benim. Ben bu acıyla nasıl yaşayacağım?” Bir an bu sorunun yanıtını hayatını sonlandırma çalışmak ile bulacağından korktum doğrusu. Seyran’a “Ben niye hala nefes alıyorum” diyen adam, belki de o gün, o dakikada Seyran yanında olmasaydı, Seyran’ın desteğinden uzaklaşsaydı o da suçluluk duygusu ile ölümü bir çözüm olarak bulabilirdi. Tam da bu nedenle Seyran’ın desteği çok özel <3 (Ferit elini kaldırdıktan sonra ilk defa gireceği odaya çekinerek, flasbackler ile ikilemde olduğunu göstererek girmesi, Ferit’in kollarını açması ile sevdiği adama koşması çok güzeldi.)
Ferit’in Fuat’ın ölümü ile ilgili İhsanlılardan sonra kendisini suçlarken sorgulama ile daha hırçınlaşıp, üzüntüsünü, öfkesini Suna’ya belki de Seyran’a yansıtmasından korkuyordum. “Benim abim öldü, kaskatıydı bedeni mezara koyarken. Ben kendi ellerimle toprak attım üstüne.” Ferit’in bu psikolojiye girmeyerek, kendisini abisinin ölümünden sorumlu hissetmesine rağmen bırakın Seyran’dan uzaklaşmayı, onu yanında istedi.
Seyran’ın “Sana bir şey olursa ben nasıl yaşarım.” sözleri ile Ferit’in ailesi için güçlü durmasının gerekliliğine dikkat çekmesi Ferit’in sakinleşmesini sağladı.(Benzer desteği Hattuç Hala da Halis Ağa’ya veriyordu ama biz Halis Ağa’nın torununa ölümü öncesi söylediği sözlerin ağırlığı ve vicdan azabıyla hayattan elini eteğini çekmiş olmasından mutluyduk. Ah be Hattuç Hala verdiğin destek ile yaşlı kurdu SeyFer’in üzerine saldın ya, alacağın olsun!)
“Ve bu tuttuğun eli hiçbir zaman bırakmayacaksın. Çünkü sen bırakmadığın sürece ben bu eli hiçbir zaman bırakmayacağım”
Seyran ile Ferit’in birbirileri ile duygularını tüm açıklıkla paylaştıkları, acılarını da yaralarını da birbirlerine açabildikleri her sahne benim için çok değerli. Bir tek Seyran’ın yayında gülebilen Ferit <3
Keşke daha fazla Asuman sahnesi izleseydik diyeceğim ama bırakın daha fazla yer vermeyi, mevcut sahnelerini TV’de oynayan bölümden kesmişler. Oysaki Öznur Serçeler’in performansı o kadar iyiydi ki bu performans çok daha fazla sahne hak ediyordu.(Fuat’ın mezarına toprak atılmadan önce “kapatmasınlar” isyanında göz yaşlarım şelale oldu.) İzleyicilerin haklı tepkilerine katılıyorum, ısrarla Pelin ve annesi izletmekteki (arabadaki / İfakat’ın odasındaki planlar vs.) ısrar nedendir?
Azıcık sahnesinde Gözde Kansu da bu bölümde mükemmel performans gösterenlerden. Her sahnesi beni darmadağın etti. “Fuat’ın son isteği kardeşi Seyran seninle mutlu olsun istedi; siz mutlu olun istedi. Seyran, kızım, kızım… Ferit bak, Ferit çok kötüdür.” Seyran’a destek vermesi, Orhan’a olan tepkisi gösteriyor ki ayağa kalabildiği ilk anda çok farklı bir Gülgün Korhan izleyeceğiz. Olur ya belki buna vesile olacak şey genç babaanne olması olacak kim bilir?
Ferit mezarlıkta Tarık’ın tehdit notunu okuduğumda yüzünde beliren endişe, kendinden önce Seyran’ı kontrol etmesi, hatta eve bırakmakta, riskli olduğu için en azından taksiye kadar geçirmekteki ısrarı ile Seyran’ı korumak ve güvende olmasını sağlamak için onu kendinden uzaklaştırmayı seçeceğinden korktum. Klişeler bunu gerektirirdi. Senaristin kalemini de pek sevmiyorum ama Sezar’ın hakkı Sezar’a; bu yola girmediği için teşekkürler ^^ (Bu arada bu tehdit notu, Yalı Çapkını Fuat nasıl öldü sorusuna da yanıt veriyor sanki, ne dersiniz?)
Suna karakterini pek sevmediğim malum. Kardeşine yarardan çok zararı olduğunu düşündüğüm için ama ‘tecavüz mü taciz mi, sen seç’ sorusuna maruz kalması da içimi acıttı doğrusu. (Hele ki o ayakkabı koklama sahnesi!) Aslında bu biraz da Seyran’a sunulan “Korhan yalısında altın kafeste psikolojik şiddete maruz kalmak mı, babanın evinde dayak yemek mi” sorusunun bir benzeri, lacivertin tonları…
Suna o kadar zayıf işleniyor ki; kurbanlık koyun gibi kasabın eline teslim edilir misali, arabanın içinde belirsizliğe doğru evin bahçesine giren Suna’nın tek derdinin Abidin’den ayrı düşmek olarak yansıtılması baştan yanlış! Varsın Abidin’i bir daha hiç görmeyecek olsun, hiç önemli değil ama istemediği biri ile de bir evliliğe zorlanmasın. Onu en iyi anlayacaklardan biri olan Hattuç Hala’nın açıklamalarının sözde yeğenlerinin iyiliğini düşünüyormuş romantizmi ile verilmesi…
Buradaki konumuz Suna’nın Abidin’den ayrılması değil, o nedenle nikahtaki Suna-Abidin flashbackleri yerine ailesinin zoru ile evlendirilen bir kadının dramını izletseydiniz daha iyi olurdu.
Hadi Hattuç’un bu evliliğe engel olmak istememesinin nedeni başka, resmen Korhan’lar için Suna’yı kurban etmiş:
“Sen isteseydin engel olurdun.”
“Olurdum. Olurdum. Olurdum ya. O vakit de bana, daha kaç kişi öleydi? Kim öleydi? Siz öyle bir şeye sebep oldunuz ki bir ömür sussanız gideni geri getiremezsiniz”
Vasıfsız eleman Esme, daha geçen bölüm “beni dövdü, bana sövdü ama hiç aldatmadı” diye övdüğü Kazım Ağa’yı başka bir kadın ile konuşurken görünce kıskanarak üstü kapalı ölümle tehdit etmişti. Ne oldu? Suna’nın babası tarafından mafyatik İhsanlı ailesine teslim edilmesi, zorla evlendirilmesi gecesinin sabahında Kazım Ağa’yı kanlı canlı yalıda Seyran’ın peşinde gördük? Meğerse Esme kızlarını her şartta koruyan bir anne değil, kıskanç bir eşmiş.
Seyran’ın o gece Ferit’e koşmasının en büyük nedenlerinden biri Suna’nın başına gelenlerdi. Kazım Ağa Seyran’a isyan ederse başına gelecekleri tane tane anlattı. Tarık belası var iken, onun da zorla götürülüp İhsanlılara teslim edilmesi mümkün değil diyemeyiz değil mi?
Seyran’ın ablasının durumunu ‘bunun geri dönüşü yok’ diye üzüntü ile Ferit’e anlatırken Ferit’in ablan hayatta, şükret demesini yadırgayanlar olmuş. Oysaki tamamıyla hayatın içinden bir sahne değil miydi? Ölüme çare yok ama diğer her şey bir şekilde düzelebilir, ihtimali var; Suna nefes alabildikçe ümit hep var.
Seyran’ın Ferit ile birlikte olmaya arada zorla ‘evet’ denilmiş bir evlilik cüzdanı olmadan, özgür iradesi ile karar vermesini sevdim. Evli oldukları dönem, sevdi ve evliliğini koruyup kollamak için sevişti diyebilirdik. Oysa ki bu kez sadece AŞK’ı konuşuyoruz.
Vuslat sahnesi – internete özel versiyon tabii ki – Türkiye şartlarında incelikle çekilmişti. (Benim için çıta hala Hülya ve Kerim’dedir) Afra Saraçoğlu ve Mert Ramazan Demir’in söylenebilecek laflara, yıllar boyu arşivlenecek görüntülere aldırmadan, özgürce, cesur sahnelerde profesyonelce ‘evet’ demelerini takdir ediyorum.
Birlikte olduktan sonra birbirlerine sıkıca sarılıp, sakince dokunmaları çok özeldi. Bu sahne altını çiziyor ki paylaşılan sadece tutku ve şehvet değil, küçük dokunuşlar ile (Seyran’ın eli Ferit’in saçlarında, Ferit’in eli Seyran’ın sırtında gezdirmesi ) birlerini hissetmek istemeleri bunun kanıtı değil de ne?
Ferit neden giyinik?
O muhteşem gecenin sabahında Ferit’in Seyran’ın nasıl olduğunu sorması da çok yerindeydi. Sonuçta Seyran’ın 19 yaşında, deneyimsiz bir genç kız olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Ferit’in Seyran’ın güne nasıl bir hisle başladığını merak etmesi güzel bir detaydı. Aynı soruyu Seyran’ın sormasının nedeni ise gecenin değerlendirmesi idi bence. ( Ferit’in önce gülüp sonra sessizce iyiyim demesi <3)
Halis Ağa; kötü kalbinin yağmurlarında boğul emi! Neden böyle kalbini kararttı, gözleri nasıl böyle nefretle bakabiliyor sevdaya anlamakta zorlanıyorum. Bir de bu adamın sözde zamanında -ve hatta şimdi de- Hattuç’u çok sevdiğine inanacağız öyle mi? Sevgiye karşı böylesine gözleri kapalı bir adamın geçmişte bile çok sevebileceğine inanıyor musunuz? Eğer öyle ise iki farklı kadından nasıl çocuk sahibi oluverdi? Sadece parası ve soyadı için saygı gören, merhametin tohumuna bile sahip olmayan, gaddar bir adam. Seyran’a olan kini ona ‘dede’ saygınlığı göstermemesi, telefonu bile konuşma bitince ondan izin almadan kapatmasından mı kaynaklanıyor? Haftalardır altı doldurulmamış bir öfke izliyoruz. Ya mantık çerçevesine otursun ya da bu saçmalık bir an önce bitsin.
Son sahne; Seyran’ın çaresizliğini Afra Saraçoğlu öyle güzel aktardı ki ekran karşısındaki bize, Ferit’in Seyran’ın yaşadığı şiddete ilk defa şahit olmasına tepkisini öyle net canlandırdı ki Mert Ramazan Demir… Günün sonunda ne Seyran ne de Ferit birlerinin ellerini bırakmadılar; o elleri toprağa verdikleri oğul/torundan ders almayan Halis ve Orhan ile Kazım ayırdı!
Gelecek bölüm Ferit böyle bir ayrılıktan sonra bir kez daha dedesine boyun eğecek, göz yaşlarını silerek odasına sığınacaksa bir izleyici olarak ‘Artık yeter!’ diye çığlık atacağım. Ferit’in boyun eğmek yerine artık bu rezil düzene baş kaldırıp gerçek çekirdek ailesine sahip çıkması gerekmiyor mu?
Merak edenler için bu hafta Total-AB ve ABC1 gruplarında en çok izlenen dizi Yalı Çapkını oldu. Bölüm reytingleri bir önceki haftaya göre gerilese de -ah o ön izlemeyi bir gece önceden verecektin Emrullah Bey, o zaman görecektin sen reytingi ^^ – zirvedeki yerini kaybetmedi. Yalı Çapkını 34. Bölüm reytingleri Total 11,13, AB 8,08 ve ABC1 9,23.