Yalı Çapkını reytingleri bu hafta ciddi bir kan kaybetmiş. 15 reyting alan dizinin son geldiği durum üzücü, üstelik 3 bandına kadar gerileyen AB’yi geri almaları zor görünüyor. Ama reytinglerdeki düşüş, reklam gelirlerinde de düşüş getireceği için kanalın ve dolayısı ile de yapımın derdi. Bir izleyici olarak zirvede olması beni elbette memnun eder ama benim için önemli olan, hikayesi olan, karakterlerin temelinin bozulmadığı, hatırlanacak dramatik sahneler dizimi izleyerek, seyir keyfi veren 2 saat geçirmek. Bu hafta eski tadı aradığımı söyleyebilirim.
Seyran’ın tek isteğinin ‘okumak’ olması neden bana geçemiyor? Tam bir bölüm bu konuya ayrılmışken benim için fonda ‘ünzile’ çalmıyor, üzgünüm. Belki düğün ertesi ilk gecede ‘bebek’ mevzusu açıldığı, belki Marmaris seyahatini desteklemek için okul kayıtlarında son günleri yaklaşırken tek derdi ‘balayı’ olduğu için… Keşke yetenek sınavına giriş heyecanını da kaçak bir şekilde değil, başı dik bir şekilde fakültenin kapısından girmesini de görebilseydik… Oysaki tüm yaşananlara rağmen, sevdiği adama da kavuşmuşken; kayıp 1 yılını hızlıca kapatarak üniversiteye kayıt olmak istemesi kadar doğal ne var? Kaos öncesinde tek bir sahne, hadi sahneyi geçtim tek bir replik yazmak bu kadar zor muydu?
Seyran’ın tek hedefinin ‘okumak’ olması gibi, Ferit’in küçük oyunlar (kayıt tarihini geçiştirmek) ile Seyran’ın okumasını ertelemek istemesi de bana geçmiyor. Bu çift o kadar acı deneyimler yaşayarak, tüm kartların açık oynanması gerektiğini çok iyi öğrendi. Deseler ki, önem sırasında (evlilik, hastalık, Kaya!) geriye düştü, ya da unuttu, daha anlaşılır benim için. Kayıt olma masaya yatırılacağı zaman yine Ferit’in güvensizliği, Seyran’ın sosyalleşmesini pek istememesi, dedesine ‘torun’ verme konusu gündeme gelsin, ona lafım yok ama küçük dalavereler Ferit’in değil, İfakat’in işi… Hatta ben olsaydım, Ferit’in bebek istemesini, onlara bu kadar acı yaşatan dedesi için değil, ölümün kıyısından dönmüş bir birey olarak, isteklerini ertelememek istemesine bağlardım.
Ferit -gönülsüz de olsa- birden fazla kez, Seyran’a okul konusunda ne istiyorsa onu yapmasını, kararını destekleyeceğini söylemesine rağmen Seyran bu adımı Ferit’in onayı olmadan atmak istememesini anlayabiliyorum. Bu Seyran’ı ‘güçsüz’ yapmaz. Sadece daha gönülden desteğe ihtiyacı olmasını anlayabiliyorum. Bu kız ne zaman bir aile bireyi tarafından desteklenmiş ki hayatında? Dağ evi yüzleşmesi ertesinde ‘Seyran üzüleceğine ben üzülürüm’ diyen Ferit, yeni ve karakteri içselleştirememiş yazarlar elinde ‘ya sen mutsuz olacaksın ya ben’ dedi ya, ne diyeyim… Kaya faktörü ile ailenin biriciği olması tehdit altında olmasaydı belki her şey farklı olabilirdi.
Ferit tam da aile içindeki konumu zedeleneceği için Kaya’ya ilk dakikadan itibaren düşman. Kaya da sevgi pıtırcığı söylemlerinin aksine ‘onun olanın benim olmalıydı’ mottosu ile hareket ettiği de bu bölüm ilk defa İfakat’in ağzından dile geldi. (Şeytan ittifakını pek sevdim, aramıza hoş geldin İfakat! Sultan ile doğum kontrol hapları senin için basit oyunlar!) Peki ya Seyran kızımıza çizilen profil ne? Ferit’in aksine Kaya ile (ilk dakikada gol yemesine rağmen) dertleşecek, ona ondan nefret ettiğini defalarca dile getirmesine rağmen kocası Ferit’i çekiştirecek bir kadın. Pes! Sevgili yeni senarist ekibi; lütfen ama lütfen Seyran’ı çizgisinden çıkartıp, ilk sezon izleyici ile karakter arasında kurulan o özel bağı kopartmayın! (Gerçi henüz tanımadığı, zorla evlendirildiği, gerdek gecesinde onu sevgilisi ile tanıştıran adama gecenin sabahında şekeri düştüğünde bile endişelenen Seyran’a, her şartta sevdiği, kolunu kullanabilmesi sıkıntılı olan kocasına ‘Nah bavulunu toplarım!’ repliği yazan senaristten beklentimizin çok da büyük olmaması gerekiyor belki de… (Fransız mürebbiye bir köşede ağlıyor olabilir^^)
Geçen hafta havada kalan ‘güzel sanatlar fakültesine yetenek sınavına girmeden nasıl kayıt olunuyor?’ sorusuna bu hafta yanıt verildi. Sınava girilmiş, kazanılmış. Gerçi hala Kaya’nın nasıl ön kayıt yaptırabildiği muamma ama konumuz nasıl yaptırdığı değil, neden yaptırdığı -ki onu da artık biliyoruz. Seyran’ı -kimsenin aklına gelmeyen ^^- kayıt dondurma ile okula kayda götürmesinin amacı da Ferit’in hayatına müdahil olmak. Seyran’dan etkilenmesi de tuzu biberi. Yapım üçgen seviyor malum! Ama Seyran’ın bu kadar kolay manipüle olmasının garipliği hikaye içine oturamıyor. Ah Seyran, en azından bölüm sonunda önce sabah uyandığında yanında olmayan Ferit’i merak etseydin -ki baş ucunda not bulması ilk sezonu destekleyici bir durum olurdu- salonda ufuklara dalmak yine Latif Bey’e sorsaydın, belki telefonla arasaydın. Ferit sürprizi bozmamak için telefonu açmayınca, hayatını yaşayan Ferit’e karşın evde oturup onu bekleyen Seyran ikilemi ile sinirlenseydin, ‘Kaya’nın annene mi benzemek istiyorsun?’ sorusu ile değil de tam olarak bu motivasyon ile kararını değiştirseydin fena mı olurdu… Hatta Seyran dayak yerken Suna’nın ona kalkan olması gibi, kayıt yaptırırken de yanında olsaydı? Off, neyse sinirlenmeyelim ^^
Ama sinirlenmeye devam edeceğim iki önemli konu var ki; bu hataların affı yok!
- Ferit’in kolu! Umarsız, tasasız aile fertlerini geçtim, ameliyat öncesinde ‘Ferit’e bir şey olursa ben yaşayamam” diyen Seyran, adamın yaşadıklarını bi’ fizyoterapist tartışması ile unuttu gitti…
- Ferit’in Kazım’ın Seyran’a uyguladığı üstü kapalı şiddeti hissedebilmesi! Henüz yeni evli olduklarında, henüz Kazım’ın fiziki şiddetine şahit olmadığı zamanlarda bile Seyran’ın tedirginliğini hisseden Ferit’ten, Seyran ağlaya ağlaya ona koştuğunda “baban mı bir şey mi yaptı?” sorusuna, ‘hayır’ yanıtını veren Seyran’ın, gözlerini kaçırmasından, tedirginliğinden hiçbir şey anlamayan Ferit’e…
Unutmadan; yalıdaki hiçbir kimse Seyran’a o duvardaki fotoğrafları yaptırmasına destek olacak değil. Ortak anılar toparlama, eş olarak birlikte odalarını güzelleştirme ihtimalini bile aldılar izleyicilerin elinden. Bari fotoğrafların orijinallerini verip PR’ı destekleyin…
Bölümün en özel sahnesi olan Suna-Ferit dertleşmesini de bölüm finalinde Ferit’in Seyran’a okulculuk kalemlerinden bir demet yapması detayını da sevdim. Uzun zamandır Yalı Çapkını’nda görmeyi unuttuğumuz detaylar. Burcu Hanım’da Schindler’s List filminden etkilenme ile Spielberg’ün oyununa (ki bence sinema tarihinde yapılan en dahiyane vurgulardan biridir) yer vererek çekim açılarındaki eksikliğini tek sahnede imgesel bir görsel şölene sahip bir final sahnesi çekmiş. Bakalım ilerleyen bölümlerde de böyle güzellikler devam edecek mi?
Genelde dizi yorumlarda diğer karaktere de yer verirdim ama; yüksek müsaadenizle, ne Orhan-Dicle rezaletine, ne Gülgün’ün oğlunu mezara vereli kısa süre olmasına rağmen kendini baştan yaratmasına, ne anlamsız bir sessizlik içinde olan Abidin’e, ne bu bölümde şaşırtıcı olarak sahne ve replik yazılan bugüne kadar hakkı çok yenilmiş, çekilen sahneleri bile kesilmiş Asuman’a, ne üstü çabucak kapatılan Sultan-Ferit ve İfakat-Orhan geçmişi hakkındaki teorilere yer veremeyeceğim. İzlemeye devam, umarım bir şekilde tüm karakterlerin hikayelerine de bir şekilde yer verilir. Ama esas kız ve oğlanı bu kadar başarısız yazan kalem bu çatışmaları ne kadar başarılı yazabilir? Kocaman bir soru işareti.
Yine de izlemeye devam; gelecek hafta görüşmek üzere,
Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları