Yalı Çapkını 3.sezonu beklerken, teaser ve ilk fragmanı izleyince ne umduk, ne bulduk olduk. İşte Özge‘nin yorumu… Keyifli okumalar.
Gerçek hayatta insanlar 10 sene sonra da tekrar bir araya gelebilirler; araya başka kişiler girse de hala çok severek döndüğünü söyleyebilirler. Bu onların yaşadıkları bütün hayatı dinlediğimde, sebeplerini yolda geçirdiği her şeyi anladığımda yorum yapabileceğim bir konu.
AMA benim yolculuğunu bildiğim bir çiftim var. 2 senedir izlediğim; ‘neyi yapar?’ ‘Neyi yapamaz?’ ‘Neye dayanır?’ ‘Neye dayanamaz?’ bildiğim! Bu nedenle, bize sunulan hikayeyi tutup bunu “ama gerçek hayatta böyle şeyler oluyor” olarak değerlendirmemem. O gerçek hayatta yaşayan kişiler Seyfer’in yaşadıklarını yaşamış mı mesela? Birbirleri için defalarca ölümden dönmüş mü? Böylesine sevmiş mi?
Sen aşkı, sadakati o kadar önemli görmeyebilirsin; karşındaki kişi de senin onsuz gecen zamanının hesabını sormayabilir. Tekrar birlikte olabilirsin. Ama Ferit sormaz mı? Seyran sormaz mı? Başkasını aşkla öptüklerini birlikte olduklarını kalbini açtıklarını bütün hayallerini başkalarıyla gerçekleştirdiklerini düşünürken aynı “benimsin” hissiyle birbirlerine sarılırlar mı?
Senin normallerinin bir önemi yok burada; Seyran ve Ferit’in karakterlerinin önemi var. Ben bunu kabul eden biri, hatta normal karşılayan biri dahi olsam izlediğim çift böyle bir dinamiğe sahip değil!
Onların tekrar başkalarına tenleri, yüzleri, kalpleri karışmışken; “ama ben seni hiç unutamadım!” deyip bir araya gelmeye çalışacaklarını düşünmüyorum. Bunu kaldırabilecek bir çift değiller. Asla mutlu olamazlar! Kavga ederler, birbirlerine hatırlatırlar. İlk olayda “ama sen onla şöyleydin, böyleydin…” derler, hesap sorarlar. O halde yazılan bir hikayede Seyfer’in mutlu sonu yok.
Bu sebeple bu çiftin ne yaşarsa yaşasın, unutmaya çalışırken bile onursuz bir aşk yaşama ihtimali olamaz. Başkasını sevmeye çabalayabilir, unutmayın isteyebilir, öfkeyle olmadıkları gibi davranabilirler ama her anlarında birbirlerini düşündüklerini, bundan kaçmaya çalıştıklarını izlemek zorundayız. Yapamadıklarını gülümsemenin altında yatan hüznü görmek zorundayız.
Bu demek değil ki her haltı yapsınlar ama yine birbirleri için üzülsünler; o halini de kabul edemiyorum.
Dokunmaya yeltenirken sarsılıp vazgeçen, ne kadar cesur görünse de sınırlarını aşamayan bir çift izlemek ZORUNDAYIZ… İzledikten sonra aldığım duygu sadece şu olmalı: “hala birbirlerini çok seviyorlar. Kimseyi sevmemişler. Aşık olmamışlar, dokunamamışlar. Kendilerini kandırmışlar, olmadıkları biri gibi davranmaya zorlamışlar.”
Daha ne şekilde ifade edebilirim bilmiyorum… Ama elini tuttu, gözüne baktı dramınızı çekemiycem çünkü 30 yaşındayım biriyle birlikte olmakla, tenine kabul etmekle, yatağını paylaşmakla, şehvetle öpüşmek ile fino köpeği gibi sürekli yanında gezdirip seviyormuş gibi davranmak aynı şeyler değil…
Tersten düşünelim:
Seyran Ferit ile boğulduğunu, başka bir hayat deneyimleyince anlamış, yeni düzen kurmuş, hayat kurmuş, çok mutlu hissediyor ve hatta evlenme teklifini bile kendi ediyor. Sevişebiliyor, öpüşebiliyor, ilişkisinde de her şey mükemmel. Meğer Ferit ile yaşam prangasıymış zaten; o da onu unutmuş, başkasını bulmuş eskide kalmış. Hadi görünce yine ‘eski aşkım’ diye kalbin cızz etti diyelim. Seyran tekrar eski kocasına dönmek ister mi? Asıl gerçek hayatla bunun ilgisi yok kimse dönmez çünkü. İyi inandırma efektleri de; yemedik kardeşim. Asla inanmıycam!.
Kimsenin izlemek istediği şeyler bunlar değildi. Yine bizi en çok kaşıyacak yollar seçildi. Mutlulukla kucaklamıyorum hiçbir şeyi, bu sebeple sadece bize pazarlanan mevcut hikayede kendi sınırlarımı ve Seyfer’in sınırlarını anlatmaya çalışıyorum.
Edebinizle iş yapın. Kimse sizin aşka ilişkilere dair “olur yeaaaa” “normal yeaaa” “2 sene geçmiş yeaaa” triplerini çekmek zorunda değil!