Çarşamba akşamları planlarını iptal edecek kadar sıkı bir Meryem izleyicisi olan Özlem‘den veda yazısı geldi.
Bu kadar kolay vazgeçmesine şaşırdım doğrusu, gidişat o kadar mı kötü? Siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar ^^
Bu yazın benim için göz bebeği projesi Meryem idi. ‘Di’li geçmiş’ kullanıyorum çünkü artık ne yazık ki öyle değil. Yalnız da değildim diziye olan bağımda; düşünün yeni dükkanımın dekorasyonu için marangoz olan yeğenimle İstanbul’a gitme planı yapıyoruz ve adamın şartı şu “Abla Çarşamba olmaz, akşama Meryem’e yetişemeyiz!’’. Öyle ki Oktay’ın bitmeyen kötülüklerini izlerken ve Meryem’in o hiç dinmeyen gözyaşlarını izlerken “Vay arkadaş, ne oluyor öldürelim bu Oktay’ı” diyerek birbirimizi aradığımız bile olmuştur. Ve nereden nereye, bu bir veda yazısı.
Biz Meryem’de bütün kötülüklere rağmen saf da olsa niyetini hiç bozmayan başrol karakterini sevdik. Su gibi inci gibi Ayça Ayşin Turan’ın devleşen oyunculuğunu sevdik. O kadar sevdik ki hem de babasının arkasından o şok halinde sarsılarak ağlarken onu alıp sımsıkı sarılıp avutmak istedik. ‘Bu da geçecek’ demek istedik…
Biz Oktay Meryem’e saldırdığında ona bakmaktan, onu incitmekten çekinerek üzerine hırkasını giydiren Savaş’ın naifliğini, ikisinin utangaçlığını, çekingenliğini sevdik…
Biz Burcu’nun Güçlü’ye atarlanmalarını ve buna rağmen Güçlü’nün asla vazgeçmeyen flörtöz halini sevdik.
Biz Tülin karakterini sevdik. Bütün üvey anneler kötü olmak zorunda değil. “Kocasının çocuklarını kendi çocukları gibi sarıp sarmalıyor” dedik.
Ve biz Yurdal Sargun’u sevdik. Bencil, bir o kadar da komik… Ama inatla evlatlarını korumaya çalışırken onların hayatını daha da zora sokan. Onun bir türlü ‘Meryem’ diyememesini sevdik. Ona göre “Meyrem Akça’’ idi işte…
[wp_ad_camp_1]
Şimdi hikaye evrildi ve nedense 3 haftadır akamayan bir senaryoya saplandı kaldı. Yani ben Kurtlar Vadisi izlemek istemiyorum ki… Hastaneden ameliyat masasıyla kaçırılan hastalar, kovalamacalar, ambulansın uçurumun dibini boylaması ve nedense Oktay’ın o ambulansta olduğunun tespit edilememesi… Beni sıkıyor arkadaş!
Tüm bu karmaşa içinde ağırlık verilmesi gereken konular göz açıp kapama hızıyla geçer gider oldu. Örneğin Derin mevzusu o kadar hızlı geçti ki, yanılıyor muyum? O yüzleşme çok daha derin ve çok daha acılı olmalıydı. Biz Derin’i o kadar zaman bunun için mi çektik?
Vallahi kusura bakmayın ama Derin’in annesinin CSI ajanlarından hallice operasyonları beni sarmıyor. O kadar zengin ve uyanık Yurdal Sargun’un gidip bir tıraş bıçağı bile alamayacak halleri bana bir şey ifade etmiyor. Salak mı bu adam? Sıfırdan öyle ya da böyle bir holding kurmuş. Oktay’ın annesinin pamuk prensesin üvey annesi gibi eve girip suya zehir karıştırması ise ancak Kırmızı Başlıklı Kız masalında güzel durabilirdi. Burcu’nun kocası ise…
Devam edemeyeceğim. Bence siz de etmeyin Sevgili Yapım. Uzatmaları oynamayın. Ne güzel bir projeydi, hikayeyi sakız gibi sündüreceğiz diye, konu konuyu açar mantığıyla devam ettikçe odak noktasından saptırdığınız hikaye beni açmıyor artık. Ben derken eminim ki yalnız değilim. Ya siz ne düşünüyorsunuz?
Ben bu hikayeyi Erkan’ın suçu üstlendiği Meryem’in korkacak hiçbir şeyi kalmadığı noktadan aldım arkasına o muhteşem düğün sahnesini ekledim ve orada bitirdim. Mutluyum, huzurluyum…
An itibariyle ruh halime ne güzel uyuyor Ahmet Kaya şarkısı:
“…Vakit tamam seni terk ediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır
Parmak uçlarına değen sıcaklığı
İncinen bir hayatın yarasıdır…”
Dizi ile ilgili diğer yazılar Meryem kategorisinde…