Babalar ve Oğulları … Bölüm öncesi sosyal medya etiketi ‘Babalar ve Oğulları’ olarak belirlenince, ‘İşte gönlüme göre bir etiket seçilmiş’ dedim. Ne ön izleme ne de fragmanlar -ki fragmanlardan biri ön izlemeyle neredeyse aynıydı, bölüm için koşarak ekran karşısına geçme isteği uyandırmamıştı ama bu etiket bana göre hikâyenin temeli… Blogumun sürekli ziyaretçilerinden Ayla’nın yorumu durumu çok güzel özetliyor, altına imzamı atarım: ‘Ben bu hikâyede oğul görüyorum ama baba göremiyorum’ (Bir bölüm önce sinirlerimi zıplatsa da yine de Muhittin’i ayrı tutarım)
Bölümün ilk dakikalarını kaçırdım, televizyon başına geçebildiğimde Çukur’da Sultan Ana’nın geri dönüş şenlikleri vardı. Geçen hafta kapanışı Vartolu ile metamorfozu sona erdiren ‘Bir dirhem mutluluğu bize çok görenlere bu dünyayı dar edeceğiz!’ repliğiyle kapattığımız için açılışı nasıl yapacağımızı merak ediyordum ki; geriye dönüp baktığımda açılışın ‘Neden?’ diye sorduğum ama yine de sevdiğim bir Emrah sahnesi olduğuna az da olsa şaşırdım diyebilirim. Emrah ‘amir’ olmayınca daha bir tatlı mı oldu nedir? Dayak başlamadan önce terziden Nazım hakkında az da olsa istihbarat alması da kardeşler arasında tam bir birliğin başlamadığına işaret değil mi?
Babaların sevilmeyen oğulları koalisyonunu sevdim. Bu koalisyonda Nazım’ın da dediği gibi eksik olan sandalyeyi doldurma ihtimali olan Selim’in kararı çok önemli. Masaya oturacak mı? Yoksa bu ekibin karşısında Yamaç’a ve Koçovalı’lara siper mi olacak? Selim de en az Nazım kadar iyi bir oyun kurucu olabilir. Yamaç’la güçlerini birleştirmesi koalisyona ciddi bir zarar verecektir.
Koalisyondaki görev dağılımı tam da içime sinmedi. Nazım olayın beyni. Hala babasının planını neden tamamlamak istediğine dair bir ipucumuz yok… Emrah sadece babası için mi bu planın içinde? Sena’yla bağlantısı varsa – ki kesin, Sena ilişkisi hala tam (tam da ne, azıcık bile!) açıklığa kavuşmuş değil. Bu üçlüden sadece Vartolu’nun elle tutulur bir amacı var ki, o amaç uğruna Beyefendimiss’in sevilmeyen oğullarından çok büyük destek gördüğü aşikâr. Hele ki bu bölümde Vartolu için Çukur’u hediye paketi yapmadıkları kalmıştı. Vartolu’yu bu kadar vasıfsız göstermeseniz mi acaba?
Yeni düzen ne nizam da Vartolu’nun tek vasfı (haraç işini hariç tutuyorum) beyaz toz işinde adamlarını gestapo sistemi gibi çalıştırmakla sınırlı kaldı. Ama nasıl Aras Bulut Bey’cim güzel sinirleniyorsa (İçerde’den beri hep söylerim) Erkan Bey’cim de öyle güzel sinirleniyor. Hatta bu bölüm imalathane de nereyse sinirden kudurdu ^^ Bize böyle sahnelerle gelin <3
Anlaşıla o ki Celasun babalar ve oğulları seviyesine geçemedi. Oğuldan çok Meke’yle aynı kaderi paylaşan güvenilir adam kategorisinde. Tabii öyle telaşlı günler yaşanıyor ki İdris Koçovalı da Celasun’a verdiği sözleri oğullarına anlatamadı. Selim’in kırılma noktası bu olabilir mi?
Bölümün belki de tek sevdiğim sahnesi Yamaç’ın Saadet’le konuştuğu an olabilir. Son günlerde öyle çekmiş ki Koçovalı’lardan, Yamaç elini uzattığında yeni bir tokat daha korkusu yaşayan Saadet yüreğimi dağladı. Özlenen Yamaç işte bu:
– İstersen yanına gidebilirsin.
– Hiçbir yere gidemem ben. Ben bu evin kızıyım.
-Gitsen de kalsan da sen bu evin kızısın. Bunu unutanlara hatırlatıcam sen merak etme.
Sultan özür diledi mi sandınız? Sözlerinden, tokadından pişmanlık duyduğu, bir gaflet dalalet içinde istemeden(!) gerçekleşen o an için vicdan azabıyla yanıp tutuştuğunu ve Saadet’e ‘ana’ olarak elini uzattığını mı düşündünüz? Sahne yattığı yerden ince ince laf sokan Sultan’a dönüşünce ‘Hah, bizim tanığımız, bildiğimiz Sultan işte bu!’ dediniz değil mi? En azından Sultan bacaklarının diyetini isterken eski defterleri açmasına İdris’in“Oralara girersen haklı çıkamazsın işin sonunda. Belki göndermeseydin bunlar olmayacaktı, iş buna dönmeyecekti.” haklı çıkışı sinirimi biraz olsun dindirdi. Gerçi Sultan Hanım bu cümleden bir çıkarım yaptı mı? Tabii ki hayır!
Bu tweete katılmamak mümkün mü?
https://twitter.com/yildirim202023/status/985993931744858112
Sena, Akşın ve Karaca doğum günü organizasyonuna, alışveriş sahnelerine hiç değinmeyeceğim. Hele ki bu içi boş sahnelerin tek elle tutulur anı olan Sena’nın kabin çıkışında Emrah’la karşılaşmanın da içi doldurulmayınca… Eminim ‘Şimdilik bu kadar bil yeter!’ beni olduğu kadar birçok izleyiciyi tatmin etmekten çok uzak…
4 dakikalık aile yemeğinden bana kalan ise: Erik Satie: Gnossienne No. 1 (Hala son zamanlarda hangi filmde vardı hatırlamaya çalışıyorum…)
Meliha Kim?
Varsın yazım ekibi unutsun, biz yorumcular Meliha’nın kim olduğuna dair ne çok kafa yorduk. Artık yazım ekibi de Meliha’yı tozlu raflardan gün yüzüne çıkartmaya karar vermiş olmalı ki Selim fotoğrafı ve arkasında yazılı olan notu gördü. (Selim ne alaka? ‘Beline silah yerine boynuna kravat takan düşman’ aydınlanmasından sonra Nazım’a doğru yola çıktığını düşündüğüm ama elinde bir paket turfanda erikle Aliço’nun mekânında ortaya çıkan Selim ^^)
Konuya ilişkin anketimizde üç soru vardı?
Meliha – Hale ilişkisi, Meliha – İdris ilişkisi ve Beyefendi’nin Çukur’a düşmanlığının ana sebebi olabilecek Meliha – Beyefendi ilişkisi. Bu sorulardan biri cevabını buldu, bir diğerinde ise seçenekler neredeyse bire indi. Sonuçlara göz atalım mı?
Anketin bu sorusu kapandı. Büyük aşkı seçeneğini işaretlemiş olan katılımcılara (~%77) tebrikler…
Ses kayıtlarına göre Hale ‘Meliha Hanım’ diyor. Demek ki annesi olamaz, en azından ‘anne’ bildiği kişi olamaz. İnsan teyzesi hakkında koşuşurken adının sonuna ‘Hanım’ ekler mi? Eğer katılımcılardan anne / teyze seçeneğini işaretlemeyenler haklı ise peki nedir bu benzerliğin nedeni?
Sizce Meliha Beyefendi arasında bir ilişki var mı? Anket sayfasına gitmek için tıklayın > Meliha Kim?
[wp_ad_camp_1]
Selim için kötü bir haberim var: Ayşe – Cemil vuslatı çoktan gerçekleşmiş. Üstelik Cemil alev alev yanmaya devam ediyor. Bu açılım Ayşe’nin bebek beklemesi, koşarak Sena ile dertleşmesi ile devam eder mi dersiniz?
Sadiş Salih’e iyi geliyor olabilir ama Saadettin’e hiç iyi gelmiyor. O rakınrolculara çaldırdığı ‘Akşam Olur Karanlığa Kalırsın’ le kendinden geçerken hem can-ı ciğeri Medet’i hem üretim tezgâhı elinden gitti farkında değil…
Olur da Medet ölürse Vartolu Medet’in intikamı uğruna Çukur’u yakacağını dile getirdiğine göre yüce gönüllü Sultan Ana Medet’i bağışlar…
Işınlanma teknolojisinin ilk uygulayıcısı, istihbaratın tek tabancası Aliço koalisyonun tüm kanatlarını çözdü çözmesine de bu üçlünün içinde en sevdiğim Vartolu – Emrah oldu. Gerçi çetrefilli ilişkileri sırasında ‘gece gece bu işin içinde bu iş varsa alırım o kürdanını’ cümlesini duyduktan sonra ‘Ay inşallah, yine ortaya çıkan o kürdandan kurtuluyor muyuz yoksa’ demiş olsam da mutlu sonla karşılaştık, kahve için bile sözleştiler baksanıza…
Unutmadan Saadettin Bey’cim olur da beni de davet ederseniz, ben de kahvemi orta içerim ^^
ÇUKUR – 26.BÖLÜM SNEAK PEEK
Gelelim ön izlemeye: “Çukur’un babası olacaksan eğer Saadet’in kocası olamazsın!”
Saadettin Sadiş’inin Cemil ile evlendirilme riskini öğrenmiş olmalı ki çiçeksiz, çikolatasız kız isteme töreni yapıyor. Sahi, öyle bir durum olsa ‘Allah’ın emri peygamberin kavli ile kızınız Saadet’i oğlumuz Salih’e (Saadettin’e) istiyoruz’ cümlesini kim kurabilir ki? Ama İdris Koçovalı Vartolu’nun ‘Çukur’un Babası’ olmasından çok Saadet’in ‘Çukur’un Anası’ olmasından endişeli besbelli. Kendi tahtını Yamaç’a gönül rahatlığı ile teslim etti ama Sultan Ana faktörünü de hesaba katması lazım değil mi? Halbuki Sadiş hem kendi evlatlarına hem de Çukur’a Sultan’dan çok daha iyi ana olur besbelli…
İdris Koçovalı pazarcılıkla geçindiği ne kendinin ne de oğullarının boğazından haram lokma geçmediği için biricik(!) kızı Saadet’i korumak istemesini, Vartolu’ya ‘Kızımı yaşadığın hayatın içine sokmayacaksan al götür evlen’ demesini normal karşılamak lazım ^^
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz ÇUKUR kategorisini ziyaret edebilirsiniz.