Naz Ali Nejat’a âşık, Ali Nejat da Naz’a. Ta ki eski sevgilisi Eylül ortaya çıkana kadar her şey güllük gülistanlıktı, yakında evleneceklerdi. Eylül Ali Nejat’a âşık, hem de yıllardır. Ali Nejat’ta Eylül’ü pek unutmuşa benzemiyor. Eylül’ün abisi Enver Feyza’nın eski kocası, onu hala çok seviyor ve yeniden birlikte olabilmek için her şeyi yapmaya hazır. Feyza hala içten içe Enver’i sevdiğinin farkında değil ve Murat ile nişanlı. Murat, Ali Nejat’ın çocukluk arkadaşı. Babasından dolayı Tarık Bey’e ve Enver’e, eski aşkı Didem ile tek gecelik ilişki kurmasından dolayı da Ali Nejat’a düşman. İntikam için diğer tüm dalaverelerinin yanı sıra Umut’la işbirliği yaparak Ali Nejat’ın projesini baltalamak istiyor. Umut, Naz’ın eski kocası, Neslihan’ın yeni sevgilisi. Neslihan Feyza’nın eski psikoloğu. Ali Nejat’a âşıkken ret edilip Murat ile birlikte olduğunda Enver için çalışıyordu. Enver için çalışan daha birçok kişi var, Oğuz Bey, hatta Murat’ın has adamı Amir… Arada bir yerlerde çözülmesi gereken Barış’ın katili mevzusunu da es geçmeyelim.
Tek bir paragrafta ne bir sezonun özeti: Ne ‘Kördüğüm’ ama…
Dizi içerisindeki karakterleri içselleştirdiğimizde kalbimizdeki ‘Kördüğüm’ ün tek sebebi ise: Kaan
Didem ile Ali Nejat’ın tek gecelik ilişkisinin sonucunda babası doğmasına bile karşı çıktığı için annesi tarafından büyütülmüş akıllı, büyüyünce yakışıklılığı ile can yakacak ama şimdilik yaş itibarıyla sevimli 5 yaşlarında bir çocuk.
Hikâyesi onu tek başına bu yaşa getiren annesi ile oynadığı saklambaç oyunu ile başlıyor. Annesi ölümcül hastalığı ile savaşmamayı seçip intihar ettiğinde kendini önce hiç tanımadığı dedesinin evinde, DNA testi sonrasında ise yine hiç tanımadığı babasının evine buluyor. Babasının evi dediysek, sonunda babası ile vakit geçirebiliyor demiş olmayalım. Aynı odada uyumaları dışında gün içindeki akışa göre babası ile geçirdiği vakit, babasının onu emanet edeceği ev/kişi arasındaki transferlerden öteye geçmiyor. Genelde ya Karasu Köşkünde şoförle top oynuyor ya da evdeki hizmetlilerle mutfakta çalışıyor. Yine de babasının hakkını yemeyelim, baş başa bir kez hamburgerciye, bir de alışverişe gitmişlikleri var. Arada müstakbel üvey annesi, sırdaşı Naz’dan ilgi görüyor. Evdeki hizmetlileri ve Naz’ı saymazsak hiç arkadaşı yok. Okul öncesi kurumlardan birine gidip yaşıtları ile oynadığı gün sayısı 1 (yazı ile bir).
Senaryo gidişatı gösteriyor ki, Kaan ilgisiz bir baba ve kendi sorunları ile boğuşan sınırlı sorumlu bir müstakbel üvey anne elinde harcanıp gidecek…
Oysaki Kaan öyle bir çocuk ki;
Annesinin ölümünden sonra ilk defa gittiği evinde sevinçle annesini ararken çok yerinde kullanılan ‘balık’ metaforu ile annesinin artık gittiğini naif bir şekilde öğrendiğindeki davranışları ile izleyicinin de en az onun kadar gözyaşı dökmesine neden olan (bölüm 2/3)
Annesinin doğum gününü mezarı başına giderek onu doğum gününde yalnız bırakmak istemeyen (bölüm 8)
Babasının “Ben mi seçtim baba olmayı” serzenişini yanlış yorumlayıp mezarı başında annesi ile dertleşirken “Annecim, ben seni çok özledim, niye beni bırakıp gittin, çok yalnızım babam da istemiyor beni” sözleri ile göz pınarlarımızda akacak damla bırakmayan (bölüm 11)
Yine bir mezar ziyaretinde ‘Beni merak etme’ diyerek annesini rahatlatmaya çalışan ve Naz’ı annesi yerine koyduğu için içten içe duyduğu vicdan azabını ‘sen benim annemsin, bu hep böyle olacak’ ile açıklayan (bölüm 17)
Babası ve Naz’ın ‘Hep beraber yurtdışında yaşayalım’ teklifine annesi mezarda bile olsa bırakıp memlekette, yani geride bırakmak istemediğinin tepkisi verebilen (bölüm 21)
Bu küçük anekdotlar sadece annesi ile olanlar, diğer karakterlerle olan niceleri var…
Ve her bölüm içinde kim bilir kaç kez “Gel Kaan, sen en iyisi benimle yaşa” diyen nice izleyiciler var…