Londra ’nın ikinci serisinde konuk yazarım Neslihan bu kez Londra’nın dışına dair notlarını derledi. Bu yazıyla klasik gezi notlarından çok farklı mekanlara uzanıyoruz. Keyifli okumalar…
Toplam 6 hafta kaldığım Londra’dan döndüm. Geçenlerde sosyal medyada bir arkadaşım özlemişsindir artık İstanbul’u demiş. Öyle garip bir duygu ki, ‘özledim’ de diyemiyorum ‘özlemedim’ de…
Geçen yazımda anlattığım 36 derecelik sıcaklar neyse ki kısa sürdü. Ondan sonra başlayan yağışlarla Londra havasına kavuştuk. Londra’ya geldiğim günlerdeki sararmış parklar İstanbul’a dönüşüme yakın yemyeşil olmuştu.
Londra’da şehir dışına çıkmak için en güzel yol tren… Ve ben de tren yolculuğunu gerçekten seviyorum. Ulaşım da oldukça kolay, şehir içinde pek çok istasyon var. Şehir dışı rotasında gidilecek yerler de genelde Londra’nın güneyinde…
İlk olarak Tudor döneminin en bilinen yeri 8. Henry’nin yaşadığı Hampton Court sarayına gitmek üzere Victoria istasyonuna ulaştım. 1 saatten birkaç dakika fazla süren yolculuk sonrası turistler tarafından bayağı ilgi gören Hampton Court’ a vardık. Son kur artışlarından dolayı 25 GBP olan giriş ücreti nedeniyle sadece sarayın bahçesini dolaşmayı tercih ettim. Thames nehrinin kenarında olan saray 1515 yılında inşa edilmeye başlanmış. 8. Henry eşleri ve çocukları ile bu sarayda yaşamış.
Richmond ve Kingston’a daha önce gitmiştim ama tekrar Kingston’a bir uğramak istedim. Otobüsle gitmek çok kolay. Meydanı, kurulan pazar dükkanları ile benim gözüme çok sevimli göründü, ya sizin?
İkinci Londra dışı gezim Mayfield Lavanta Tarlasına oldu. Lavanta benim tutkularımdan biri, öyle ki beni tanıyanlar lavanta düşkünlüğümü bilir, özellikle de tercihim İngiliz lavantası… Lavantanın 3 çeşidinin üretildiğini öğrendiğim bu çiftliği özellikle görmek istedim. Ağustos sonuna kadar lavanta tarlalarını görmek için uygun bir zaman. Yağmurlardan fırsat bulduğum ilk gün yine trenle, yolculuğun devamında otobüsle lavanta çiftliğine varabildim. Havanın bile lavanta koktuğu bir ortam hayal etsenize… Muhteşem değil mi?
Yine de bu muhteşem ortamdan tarlada koşturan çocuklar ve Arap turistler yüzünden pek keyif aldığım söylenemez. Bu Londra seyahatinde özellikle turistlerden ve Arap turistlerden uzak durmaya çalıştım ama her yerdeler.
[wp_ad_camp_1]
Bu yazıyı tren yolculuklarına ayırmışken kaldığım yere yakın Kings Cross ve St Pancras istasyonlarından da biraz söz etmek istiyorum. St Pancras dan iste Eurostar trenleri kalkıyor. Kings Cross’dan ise 4 yıl önce Cambridge trenine binmiştim. Her iki istasyonda her an kalabalık… Kings Cross civarına bayağı modern binalar yapılmış. Hatta Google ve You Tube un bulunduğu binalar da bu istasyonun çevresinde yer alıyor.
Yazımı bu kalışımda vakit geçirmeyi çok sevdiğim Regent’s canal’ın yakınında bulunan Granary Square ile bitiriyorum. Size göre de çok renkli bir meydan değil mi?
Kur artışlarından dolayı tercih ettiğim ücretsiz girişi olan National Gallery, British Library, Tate Britain izlenimlerimi bir sonraki yazıma bırakıyorum.
Editör notu: Ne yazık ki Neslihan’ın çektiği o güzel fotoğraflardan sadece birkaçını ekleyebildim yazıya… Çok daha fazlası yazarın pixbynes_photo instagram hesabından inceleyebilirsiniz.
Gezdim Gördüm kategorisindeki diğer yazılar için tıklayınız