Her şey bir tweetle başladı: “ Hakan Muhafız ‘ın son bölümündeyim . Anlamadığım konu bu ölümsüzler neden kötü? 10 bölümde dediler ki bunlar kötü; tamam, kötüler de, ne yapmışlar? Adam oturmuş karısıyla şarap muhabbeti yapıyormuş. Bir de Burçin Terzioğlu kötüyse, ben kötülerden yanayım.”
Yoksa oltama bir konuk yazar mı takılmış? Özlem <3. Aylar sonra yeniden minnoş blogum için bilgisayar başına geçtiğine göre o da yazmayı özlemiş demek. Özlem özlemini Hakan Muhafız izlenimlerini kaleme alarak giderdi, devamı da gelsin değil mi? Keyifli okumalar ^^
İstanbul'un son muhafızı burada. Hakan: Muhafız çok yakında sadece Netflix’te. pic.twitter.com/daP3QViOr1
— The Protector (@theprotector) October 1, 2018
Cuma akşamı büyük bir heyecanla geçtim TV karşısına. Hedef Netflix’de uzun zamandır yolunu gözlediğimiz Hakan Muhafız ’ı izlemek. 5 bölüm hedefi ile oturduk TV karşısına, 8. bölümün başında kalktık. “IMDB puanı 9.3’müş” dedi, izlemeye başlamadan önce yeğenim, dolayısıyla beklentilerim büyüktü. Özellikle Ayça Ayşin Turan’ı büyük bir merakla bekliyordum. Severek izlediğim Meryem dizisinden sonra yeni projesi merak edilmez mi? Çok güzel bir kız ve bana göre çok yakışıyor ekrana. Bu aralar okuluna ağırlık vermiş ve bu sene bitirmeyi hedefliyormuş. Okul derken, üniversiteyi 4. olarak kazanmış. Dünya her zaman çok adil değil ne yazık ki… Ayça güzellik, zeka, yetenek, sevimlilik ile Allah’ın cömert davrandığı kullarından birisi.
Neyse Ayça kızımızı bir yana bırakıp diziye gelelim;
İzlemek isteyenlere söyleyeceğim ilk şey; dizi boyunca Hakan’ın (Çağatay Ulusoy) ergen şımarık ve olgunlaşmamış tavırları nedeniyle ağzının ortasına vurmak isteyeceksiniz.
Konu Hakan’ın kendisini evlat edinip sahip çıkmış adamcağıza ‘sen benim babam değilsin’ tribi ile başlıyor. Ve konu onu büyütüp sahip çıkmış ve 3-5 iş batırmasına rağmen hala sarıp sarmalamış adamın deposundaki bir gömleği çalması ile başlıyor. Bu arada ev arkadaşının ayrı bir geri zekâlı olduğunu belirtmem lazım. Tam gömleği satmak üzerelerken ortalık kan gölüne dönüyor. Baba ölüyor ve Hakan sadık olanlar ile tanışıyor. Buraya kadar tamam. Bundan sonra ise dizide sözde iyi ve kötünün mücadelesini izleyeceğiz ama ‘İyi kim?’ / ‘Kötü Nerede?’ belli değil.
Çağatay ilk iki bölüm kötüydü. Sanki Hakan rolüne girememişti. Öyle ki yeğenlerimle izlerken birbirimize bakıp ‘Bu çocuk neden bu kadar kötü oynuyor’ dedik. Ama Çağatay’ın takım elbiseli halleri şahaneydi. Zayıflamış, daha bir fit olmuş; inanılmaz güzel duruyor.
Sadık olanlar neden sadık? Belli değil. Boşuna beklemeyin, dizinin sonunda da belli değil.
Ölümsüzler neden kötü? Ölümsüz olmaları dışında ne sıkıntıları var? Yani bu adamların İstanbul’u ve dünyayı yok etmek üzere yaptıkları şey oturup 1940’lardan kalma bir şarap muhabbeti yapmaları mı?
Bu adamlar İstanbul’u yok etmek için ne kötülük yapacaklar? Cevabı yok. Yani sadece bunlar ölümsüz ve kötü aksiyon. Bitti!
Dizi ilk sezon merak oluşturup, ölümsüzün kim olduğunu merak etmemizi istemiş. Ben ilk iki bölümden tahmin ettim- ki çoğunluk da tahmin etmiştir sanırım. Demek ki ölümsüzlerin ve sadık olanların savaşı 2. sezonda başlayacak…
Genel değerlendirme yaparsam hikaye iyi ama kurgu kötüydü, konular havada kalıyordu. Üstelik oyuncu performansı sayılacak kadar değil sürekli fazla tiyatraldı. Hele ki Saygın Soysal’ın sahneye çıktığı bir yer. ‘Allah Allah ne oluyor’ dedik.
Aşk konusuna gelirsek Hakan ve Leyla’nın aşkı beni ikna etmedi. İnatla Faysal’ın (Okan Yalabık) ‘Sen de Leyla’ya aşıksın.’ demesine rağmen ben bu aşka inanmadım..
Unutmadan, Zeynep’in ben güçlü kızım vurdum mu deviririm herkese atarlıyım havaları bir öğretim görevlisine yakışmıyordu.
Tüm bölümleri izlemeyen okumasın!
Sonuç olarak;
Çocuğu aldılar, “Al bakalım sen muhafızsın, bunlar da kötü adamlar bunları öldür.” dediler. Ama ne onları öldürebildi ne de görevine odaklanabildi. Akıl hocası öldü. Onu korumaya çalışan sadıklar öldü. Leyla öldü. Hançeri ve gömleği ölümsüze kaptırdı. Sayesinde bütün ölümsüzler onun kanı ile hayata geri döndü.
Ve bu masal da burada bitti; üstelik vakit kaybı, hatta ondan öte hayal kırıklığı olarak nitelendireceğimiz şekilde…
Diziyi bu kadar gömdüm vicdan azabı çekiyorum şu an ama ‘Keşke bu kadar gereksiz sahne yerine mini dizi yapsalardı sadece on bölüm izleseydik bitseydi’ dediğim bir diziyi nasıl övebilirim?
2.sezonu izler miyim? Sanmıyorum.. Hani belki de yoklukta ya da milliyetçi duygularım nedeniyle ekran karşısına geçerim ama kesin olan şey beklentilerimi bu kadar yukarıda tutmam.
Siz de benim gibi mi düşünüyorsunuz?