Yaz gelsin diye bekleyenlerden misiniz? Az kaldı ^^ Tatil planlarını yavaş yavaş oluşturmaya başladıysanız deniz, güneş, gökyüzü ortak ama bambaşka topraklara dair YUNANİSTAN – Sakız, Simi, Rodos, Az Biraz da Kos yazı dizisine göz atmalısınız… .
Konuk yazarım Yasemin ‘i serinin daha önce yayınlanmış yazılarından tanırsınız… Keyifli okumalar…
Rodos
Rodos’u anlatmak son yazıya kaldı ama aslında Rodos ilk uzun süreli ada gezimdi. Bir bayram tatilinde Fethiye’den direkt feribotla geçtik Rodos’a. İki saate yakın sürüyor. Vize kontrolüyle birlikte toplamda üç-dört saat içinde kendinizi yüzyıllardır birçok medeniyetin gelip geçtiği bu zengin adanın merkezinde buluyorsunuz.
Rodos’ta araba kiralamak şart, malum on iki adanın en büyüğü, haliyle mekanlar arası mesafeler uzun. Simi’de arabasız da gayet güzel deniz kum güneş tatili geçirebilirsiniz ama Rodos’ta koyları hop-on hop-off modunda arabayla gezmek gerekiyor.
Dedim ya uzun zaman oldu. Hatırlamak için gözlerimi kapatıyorum (fon müziği Anna Vissi – Psihedelia 🙂) ve adanın limanından başlayıp diğer ucuna doğru şöyle bir gidiyorum: İlk aklıma gelen otelimizin yakınındaki Anthony Quinn plajı. Aşağıda tepeden bir fotosunu görebilirsiniz. İlk iki yazımı okuyanlar adalardaki denizin güzelliğine aşinadır zaten.
Anthony Quinn gittiğimiz ikinci plajdı. Toplam kaç plaj gezdik sayamadım ama beni direkt kalbimden vuranları anlatacağım size.
Lindos! Turkuaz deniz, kum plaj, adeta cennette bir havuz. Dingin, huzurlu. Adanın doğu hattındaki plajları arasında en güzeli olduğunu düşünüyorum. Plajı hafif yukarıdan izleyen restoranında hayal edin kendinizi. Güneş kemiklerinizi iyice ısıtmış. Ruhunuz, kıyıya yavaşça gidip gelen suların dinginliğinde. İçeceğinizi yudumluyorsunuz. (Fon müziği Natasa Theodoridou – Ti Fteo :)) Gözünüzde daha iyi canlanması için aşağıya fotosunu ekliyorum.
Aslında kalabalık olduğu bir günde gitmiştik ama buna rağmen keyifliydi. Plajın sağ yanı daha hareketli; bir bar var, denize şöyle bir girip çıkanlar burada takılıyor. Lindos’un merkezi ise ayrı görülesi. Plaja arabayla 2-3 dakika mesafede. Beyaz ada evleri, içinde kaybolmak isteyeceğiniz dar sokaklar, restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları… Güneşi burada batırmak isteyebilirsiniz, o nedenle Lindos’a gideceğiniz gün yanınıza kıyafet almanızı öneririm.
[wp_ad_camp_1]
Görmeden gelmeyin diyeceğim bir diğer yer ise adanın güneybatı ucundaki, karanın iyice incelip sonra tekrar genişleyerek her iki tarafında da plaj oluşturduğu Prasonisi. Uçurtma sörfü (kitesurf) ve rüzgar sörfü meraklılarıyla dolu. Bu ikisine alternatif ise çocuklar gibi dakikalarca dalgalarla oynamak ve bitap düşüp kahkahalarla kumlara uzanmak. Biraz soluklanınca da kalkıp bu defa diğer taraftaki plajda yine denizle buluşmak… Prasonisi, yerde her iki yanı denizle, gökte maviyi süsleyen rengarenk kitesurf uçurtmaları ile süslü, bir küçük harikalar diyarı. Kendinizi unutup tam anlamıyla tadını çıkarmak için en azından bir saat vakit ayırmanızı öneririm. Bu bir saati günün sonuna bırakmakta ayrıca fayda var çünkü yüksek ihtimalle dalgaların yorgunluğu sonrası tek isteğiniz duş, dinlenmek ve güzel bir akşam yemeği olacak.
Adanın liman tarafındaki kuzey ucundan aklımda kalanlar ise görkemli Rodos Kalesi ile Thomas Taverna.
İlk birkaç gün denize doyduktan sonra bir öğleden sonrayı şövalyelerin ayak izlerini takibe ayırdık. Aslında en başta bahsettiğim gibi ada yüzyıllar içinde birçok medeniyetin dokunuşuyla işlenmiş. Turistik açıdan özellikle Orta Çağ ve sonrası döneme dair onlarca görülesi eser var. Bizim seçimimiz olan Rodos Kalesi bu eserlerin oldukça ihtişamlı bir örneği. Kalede ve kaleye çıkan yollarda kendinizi kaybedip akşam yemeğine kadar dolaşabilir, sonra da yemek için Thomas’a uğrayabilirsiniz. Burası adalardaki çoğu yer gibi aile işletmesi. Yemeklerin lezzeti, porsiyonların zenginliği hala aklımda. Porsiyonlara özellikle dikkat, yiyebileceğinizden fazlası geliyor. Yeni euro kurları sonrası durum nedir bilmiyorum ama biz gittiğimizde hesabın yanlış geldiğini düşündürecek kadar uygun bir fiyata kalkmıştık.
Yazarken fark ettim de Rodos’a biraz daha vakit ayırmak, dolu dolu zaman geçirip tüm o medeniyetleri selamlamak gerekirmiş. Yunan şair Seferis’in dizeleri Rodos’la aramdaki ilişkiye gönderme yapmış sanki:
“Denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım,
ne ben seni tanıdım, ne de sen beni.”
Bu yaz, gezdiğiniz yerleri, gördüğünüz insanları ‘tanımanız’ dileğiyle…
Editör notu: Ne yazık ki Yasemin’in çektiği o güzel fotoğraflardan sadece birkaçını ekleyebildim yazıya… Çok daha fazlası yazarın kişisel instagram hesabında > https://www.instagram.com/yasemindiriceyarar/
Serinin diğer yazıları:
I – YUNANİSTAN – SAKIZ, SİMİ, RODOS, AZ BİRAZ DA KOS I
II – YUNANİSTAN – SAKIZ, SİMİ, RODOS, AZ BİRAZ DA KOS II
Gezdim Gördüm kategorisindeki diğer yazılar için tıklayınız