“One day you’ll eat your last meal, smell your last flower, hug your friend for the very last time. You might not know it’s the very last time, so that’s why you should do everything you love with passion. treasure the few years you’ve got because that’s all there is.”
“Günün birinde son yemeğini yiyip, son çiçeğini koklayıp, bir arkadaşına son kez sarılacaksın. Son kez olduğundan haberin olmayacak, o yüzden sevdiğin her şeyi tutkuyla yapmalısın işte… Kalan yıllarının kıymetini bilmelisin çünkü devamı yok.”
Hayattan alınacak derslere dair zincir mesajlar, mailer gelir ya… Onlardan birinden değil bu cümle. Arkadaş tavsiyesi ile bu hafta sonu bir çırpıda izlediğim 8 bölümlük After Life dizisinden… Genelde de ağlak biriyimdir ama dönem itibari ile olmalı, öyle çok ağladım ki, acaba deli gibi ağlayan bir ben miyim? İzleyenler ‘ne vardı ki o kadar ağlayacak’ diyebilir büyük ihtimal. Ama ben Tony’e ağladım, genç yaşta hayata veda eden Lisa’ya ağladım, keş gazete satıcısına ağladım, arkadaşından dayak yiyen Charlie’ye ağladım, en çok da Tony’nin babasına ağladım…
Altı bölümden oluşan dizinin oyuncu kadrosunda Ricky Gervais, Kerry Godliman, Tom Basden, Tony Way, David Bradley ve Ashley Jensen gibi isimler de yer alıyor.
Dizinin konusu oldukça basit:
Mükemmel bir hayata sahip olan Tony, eşinin ani ölümünün ardından depresyona girer ve radikal bir karar alır. Tony artık insanlara ve kendisine, içinden geldiği şekilde davranmaya başlar. Kendisi de dahil hiç kimseyi umursamayan Tony’nin bu hali çevresindekileri endişelendirir. Tony bu yanını “süper güç” gibi kullanmaya devam ederken diğer tarafta arkadaşları onu eski haline çevirmeye çalışacaktır.
Tony eşi Lisa’yı kaybetmenin acısı ile kendine özgü bir yolla baş etmeye çalışıyor. Hayattaki en değerli varlığını kaybettiğine ve ona göre kaybedecek bir şey olmadığına inandığı için istediği her şeyi yapıp, her şeyi söylemeye başlıyor. Al sana kaos!.. Ama Tony’nin bu döneminde çevresindeki kişilerin Tony’nin özel(!) durumu ile başa çıkmasını çok sevdim. Onu hayata bağlayan tek şeyin köpeği ve bakımevinde sürekli ziyaret ettiği babası olduğunu düşünsek de mezarlıkta karşılaştığı Anne – ki ikilinin sohbetlerine ba-yıl-dım!, Daphne, keş gazete dağıtıcısı postacı, iş arkadaşları, vaftiz oğlu Charlie, tüm yan karakterler bir noktadan Tony’nin hayatına dokunan insanlar… Her bir yan karakter öyle incelikle dahil edilmişti ki hikâyeye… Yöre halkının yerel gazetede yer alma isteği bir noktada ‘ben varım’ demek istemesi ile ilintili bana göre… Her talep birbirinden komik olsa da ortak paydada birleşiyordu: ben varım.
Konunun temeli ölüm olunca insan ister istemez sorguluyor. Ya sevdiklerim benden önce ölürse… Bu arada Lisa Tony için sadece sevdiği kadın değil, bıraktığı videolardan- Lisa’nın videoları Tony’nin hayatına yol gösteriyor, alarmı kapatması, köpeğin yemeğini unutmaması, bulaşıkları yıkaması gibi günlük rutinleri hatırlatıyor- anlıyoruz ki hayatının düzeni sağlayan temel direk. O direk yıkılınca, Tony’nin tüm dünyası da yıkılmış oluyor tabii ki…
Ölümden sonraki hayat, cennet/cehennem gibi kavramlara inanmayan Tony’nin eğer ölümden sonraki hayat bir hiçlik ise yorumuna verdiği yanıt Lisa’ya hislerinin tam özeti: “ı’d rather be nowhere with her than somewhere without her.” (Onunla bir hiçlikte olmayı olmayı onsuz bir yerde olmaya yeğlerim)
Sanırım bu dizide en sevdiğim şey hayatın içinden olması; sakinliği, samimiliği… Bölümler kısacık, sezon da kısacık (sadece 6 bölüm) zaten… İzleyin!…
Unutmadan; siz de benzer düşünceye mi sahipsiniz? “Yaşayıp onu özlemeyi, onun yaşayıp beni özlemesine yeğlerim.”