Ben Engin Akyürek’in seçme projelerde oynadığını sanırdım. Öyle konumlandırmışım gözümde. Dün akşam izlediğim Sefirin Kızı neticesinde ‘seçtiği proje bu mu?’ dedirttiyse bu işte yolunda gitmeyen bir şeyler var. Sağlam bir hikayesi olan proje beklerken karşıma çıkan temelini kırmızı kurdele üzerine kurmuş, sosyal farkındalık çatısına sığınan bombo(ş/k) bir iş… Söyleyin bana, kırmızı kurdelenin sadece bir metafor olmasını beklerken kaç sahnede altı çizildi?
Hayatın içinden kisvesine sığınıp kadını aşağılayan, bakire olmadığı için terk eden bir erkeği ‘yiğit efe’ olarak adlandırabilen zihniyetteki kalemlere ne söylesem boş. Üstelik hemcinsim… Bir de sözde efenin aşkına destan diyorlar ya…
Sancar’ın yaptıklarından bağımsız, ‘Destan’ olarak adlandırılan bir küçük aşk hikayesine inanabilsem diziyi daha rahat izleyebilirdim sanırım. Ama ısrarla altı çizilen Sefir’in Nare’si ve yazılan ‘destan’a dair biz iz göremedim. İlk bölümde inandıramayacaklarsa ne zaman inandırmayı planlıyorlardı acaba?
Bırak destanı Nare ile Sancar’ın destansı aşkında tek taraflı aşk gören bir tek ben miyim? Sevdiği kadını hayatından da kalbinden de bir hamlede atan adama aşık diyebilir miyiz? Sevdiğini yarı yolda bırakıp terk etse de sanki terk edilmiş imajı ile mazlum aşık rolüne soyunmasına ise hiçbir yorum yapamıyorum. Hele bir de küçük kıza ‘annen hep böyle sevdiklerini bırakır gider’ dedi ki… Zeytinyağının beden bulmuş hali işte… İşte tam da bu yüzden bölümde en çok doğruları çatçat söyleyen Kavruk Ömer’i sevdim, bir de Gediz’den gelen mesajı: “Allah Belanı versin!”
Dizinin çerçevesindeki erkek karakterlere göz atalım: kızına inanmayan baba, sevdiğine inanmayan bırak inanmamayı onu gerdek gecesinin sabahında kapının önüne atan aşık, tecavüzcü ‘manevi’ ağabey… (Gediz’i ayrı kefeye koyalım) Ve tam karşılarında Nare, esas kızımız. Sevdiği adam tarafından aşağılanarak terk edildiğinde yine soluğu -nasıl olduğunu henüz izlemedik – onu yine yalnız bırakan babasının yanında alan, söylemleri güçlü ama eylemleri güçsüz bir kadın.
Aslında Nare’nin kızı ile olan diyaloglarındaki mesajı sevdim.
“- istemediğin bir şeyi asla yapma
– sesini çıkarmaktan korkma, susma
– kendine inan
– asla vazgeçme”
Peki Nare bunların hangisini yapabilmiş? Kendi ayakları üzerinde durabilmiş mi? Hayır! Dediğim gibi kadının söylemi güzel ama yapabildikleri mağdurluğuna sığınmasından öteye gidememiş. İkinci kez hayatından vazgeçecek kadar…
Neslihan Atagül Doğulu’nun esas kız – esas oğlan sahneleri dışındaki bireysel ve anne-kız sahnelerinde ışıldayan bir performansı vardı. Günün alkışları ona… Nare’nin imajı konusunda diyecek bir lafım var. Elime basit bir lastik toka alıp o salkım saçak saçını toplamak istedim. Aynı hissiyatı bir önceki projesi Dip’de de hissetmiştim.
[wp_ad_camp_1]
Bölümün sonu sürprizli; bizim esas oğlan esas kızı vuslat gecesinden bakire olmadığı için terk etmiş. Sırf sessiz sedasız terk de değil, kabullenemeyerek kapı dışarı… Bu konu üzerine çok konuşan oldu daha da olur, biraz da konuşulan sonuca değil konuşulmayan sonuca giden yola değinelim mi? Esas kız vuslatın sabahında ‘sana geliyorum diye manevi ağabeyim bana tecavüz etti’ diyor. Yakın zamanlı bir eylem. Esas kız bu eylemin ruhunda açtığı girdabın üzerinden ne kadar çabuk gelmiş ki heyecan ile sevdiğinin koynunda almış soluğu? (Tam da bu noktada Hayat Şarkısı’nın senaristi Mahinur Ergun’a sevgilerimi gönderiyorum)
Esas oğlanın ‘iyi’ bir karaktere evrilmesini izleyeceğimiz garanti. Derin pişmanlık… Seyircinin sempatisini toplamak için birtakım fedakarlıklarla da süslenirse, mayamız zaten ‘yakışıklı’ üstelik iyi oyuncu da; dolayısı ile varsın senaryo ve karakter dinamiği çöp olsun.
Kaç bölüm sonra o gece söylediklerinden, Nare’yi kapının önüne atmasından pişman olmuş karakterimiz affedilir de hikayemiz bir aşk hikayesine dönüşür dersiniz? Bence 4, bilemedin 5…
Peki Nare geçmişi unutup Sancar’ı affedecek ama pişmanlık ne kadar büyük olursa olsun zihniyetteki çirkinliği örtebilecek mi?
Sefirin Kızı 2. Bölüm Fragman