Salı gününün zirve adaylarından Hekimoğlu ’nun bu haftaki reytingleri Total 2. sıra 7,22; AB 1.sıra 8,61 ve ABC1 3.sıra 8,68.
Konuk yazarım Buke ‘nin kaleminden Hekimoğlu 9. bölüm değerlendirme yazısına göz atmak ister misiniz? Keyifli okumalar ^^
“Bu baba oğul olmak çok tuhaf değil mi? Büyüyorsun ama peşini bırakmayan bir şey var gibi. Kocaman adam oluyorsun, meslek sahibi oluyorsun, evleniyorsun, barklanıyorsun ama babanı görünce hop çocukluğuna ışınlanıyorsun. Sanki yine boyun yetmiyor da aşağıdan kafanı kaldırıp bakıyorsun O’na öyle. Halbuki senin boyun çoktan geçmiş değil mi? Aklında hep en güzel, en güçlü, en genç haliyle kalıyor ya. Sonra zaman geçiyor, yeterince sevgimi gösterdim mi diye düşünüyorsun. Genelde de pişman oluyorsun.”
Ne de güzel özetledi Orhan baba oğul olmayı… Bölümün ana teması baba oğul ilişkileri olunca, açılış için en uygun cümlelerdi Orhan’ın sözleri.
İki baba ve iki oğul… Daha doğrusu iki oğul ve baba olmayı başaramamış iki adam … Bir şekilde eşlerinden çocuklarından kaçmış, baba olmanın yükü altında ezilmiş, bu yükü taşıyamamış iki adam vardı karşımızda. Biri ünlü Doktor Kenan ACAR, Emre’nin babası; diğer tarafta 13 yaşındaki Ali’nin babası Cemil.
Ali’nin anne ve babası boşanmışlar. Çocuk anne ile kalıyor. Babası aylardır yanına almıyor, ilgilenmiyor çocukla. Bahanesi de hazır adamın. İşleri var, onun için şehir dışında. Çocuk okulu kırıp arkadaşı ile gittiği gizemli evdeki ruh çağırma deneyiminden sonra hastalanıyor. Yüksek ateşi olduğu halde annesi tam beş gün bekliyor hastaneye götürmek için. Sonunda hastaneye geldiklerinde, baba Cemil hastanenin önemli bağışçılarından biri olduğu için, İpek hastayı Ateş’in almasını istiyor. Basit bir zatürre vakası olduğunu düşündüğü için önce almak istemese de vakayı Ateş sonunda kabul ediyor.
Cemil sinirli bir tip. Karısı ile sürekli kavga halindeler. Çocuk da bu durumdan huzursuz, hatta yer yer korkuyor. Ama ne olursa olsun babası oğlunun kahramanı. Babasının yokluğunun verdiği boşluğu O’nun havalı bir iş yapıyor olmasıyla, bununla övünmeyle dolduruyor. Cemil ailesine Amerika’da iş yapıyorum diye yalan söylüyor.
Emre Ali ile yaptığı konuşma sonunda Ali’den gizli ev itirafını alıyor. Önce lanetlediğini söylüyor, ardından ruh çağırdıklarında içlerinden kimin önce öleceğini sorduklarını ve kendi adı çıktığını söylüyor. Zaten şanssız olduğundan, evde ayna kırdıktan bir hafta sonra annesi ve babasının ayrıldığını söylüyor. Bir de gizli evde düştüğünü itiraf ediyor.
Ateş ve ekibi tam bu vaka üzerinde çalışırken Emre’nin babasının ani ziyareti ile Emre Ateş’in radarına girmiş oldu. Hem de öyle bir girdi ki soluğu Orhan’ın yanında aldı Ateş. Baba oğulla ilgili kurduğu teori akıllara zarardı doğrusu ??
Ateş: 26 yaşında erkek. Aniden konuşması bozulmuş.
Orhan: Konuşması bozulmuş ne demek. Hiç mi konuşamıyor?
Ateş: Yani normalde konuşuyor da tek bir kişiyle konuşamıyor. Babasıyla konuşamıyor. Ayırıcı tanı…
Orhan: Emre’den mi bahsediyorsun?
……..
Ateş: Yani boşanma ile ilgili olamaz. O kadar zaman geçti üzerinden. Annesi desen öleli 10 yıl olmuş. Acaba annesini adam mı öldürdü? Valla olabilir. Bir tarafta genç ve güzel bir kadın. Diğer tarafta ünlü bir doktor (Pes Ateş pes)
Orhan: Bana bak sen artık dizi mizi izleme. Etkisinde kalıyorsun. Ne peşindesin abi sen? (Orhan haklı. Hele hele o diziyi hiç izleme Ateş. Lütfen!)
Ateş: Bu ikisinin arasında bir kara kedi var. Onu yakalamam lazım.
Emre’nin babasıyla konuşmaması, O’nu görmek istememesi, belki de nefret etmesi üzerine Ateş Kenan Acar’ı konsültasyon bahanesi ile Ali vakası için ekibe dahil etti. Amaç tabi ki baba oğlu bir arada tutabilmek. Bir şekilde onların iletişim kurmalarını sağlamak. Oğlun en azından babanın yanındayken ondan nefret etmesi… Uzaktayken değil… Acarların çarpışmasını arkasına yaslanıp izlemek düşecekti Ateş’e de.
Kenan: Bu sistem işlemiyor değil mi Ateş Hocam.
Ateş: Yo. Gayet iyi gidiyor bence.
Kenan: İyice nefret ediyor benden.
Ateş: En azından siz yanındayken nefret ediyor.
Kenan: Doğru bu da bir şeydir.
[wp_ad_camp_1]
Çocuktaki hastalığın ne olduğu ile ilgili çalışmalar tüm hızla devam ediyordu. Bu süreçte bol bol baba oğul çatışması da oldu tabi. Ekip çoğu zaman babasının yanında yer alınca bu süreç Emre için daha zor geçti. Şarbon mu sarkoidoz mu derken çocuğun hastalığının ne olduğunu yine Ateş bulacaktı. Ve tabi bu işi çözmesini de baba Cemil’in söylediği yalanı yakalaması sağlayacaktı. Bu da adamın bileğindeki yara sayesinde olacaktı. Yara ve Cemil’in bahsettiği sadece uzak doğuda görülebilen iki hastalığı birleştiren Ateş, babadan aldığı “Amerika’ya gitmedim. Yalan söyledim. İki sene Hindistan’da kaldım. Kaçmak uzaklaşmak istedim. Beş parasız geri döndüm.” İtirafı ile oğlunun rahatsızlığına kendisinin sebep olduğu ortaya çıktı. Diğer yandan oğlunun gözündeki kahramanı yerle bir etmiş oldu. O’nu babasını sevdiği konusunda ikna eden kişi Emre oldu. Çünkü adam ne yaparsa yapsın Ali’nin babasıydı. Ve babası ne kadar yalan söylerse söylesin Ali O’nu sevecekti. Ali’ye bunu söylerken bir yandan da babasını hala sevdiğini de kabulleniyordu kendi içinde Emre.
Emre’nin de içinde Ali gibi babasına kırgın bir çocuk var. Haksız da değil de üstelik. Ne kadar inkâr etse de konuşmak istemese de O’na ayıracak bir saniyesi bile olmadığını söylese de babasını özleyen, O’nu çok seven, babasının sevgisine muhtaç bir çocuk.
Dizilerde ebeveynlerle ilgili bu durum sıkça işleniyor. Adam ya da kadın, yıllar önce gidiyor ve bir sebepten yıllar sonra dönüp evlâdına ana baba olmak istiyor. Kaybettiği zamanı geri almak istiyor. Genel olarak da geri dönme sebepleri de benzer oluyor. Ya bir evlat kaybetmiş oluyorlar. Ya da ölmek üzere olup son zamanlarını günah çıkarmak ister gibi evlatlarıyla geçirmek için geliyorlar.
Belki de ebeveyn olmadığım için ben bu durumda evlâtlardan yana saf tutuyorum. Bu hafta da Emre’den yanaydım. Babası O’nu 15 yaşında alkolik olan annesiyle bırakıp gitmiş. Bir daha da arayıp sormamış. Yıllar sonra geliyor ve “İyi misin? Seni merak ettim.” diyor oğluna. Emre bu durumu kamera şakası olarak yorumlamakta çok haklı. Yıllar sonra babadan bu soruyu duymak anlamsız geliyor O’na. Uzun süre reddetse de sonunda babasının konuşma talebine kayıtsız kalamıyor. Ve o konuşmada tüm kırgınlığını ortaya koyuyor.
“ Yok canım sen kendine haksızlık etme. Sen hiçbir şeye geç kalmadın. Çünkü bir şeye geç kalmak için oraya en sonunda gitmek gerekir. Sen hiçbir zaman zaman hiçbir yere gelmedin ki geç kalasın. Annemin cenazesi, benim mezuniyetim. Annemin hastaneye kaldırılışları, ağlama krizleri. Akşam yemekleri, doğum günleri, yılbaşları… Şeyi hatırlıyor musun? Bisikletten düşüp başımı yarmıştım. Çok acımıştı. Ya da şeyi hatırlıyor musun? Bizim sınıftaki kızı. Funda. İlk aşkım. Benim tip fakültesinden mezun olduğum günü hatırlıyor musun? O gün benim en mutlu günümdü. Ya da annemin ölmeden önceki akşam bana dediklerini hatırlıyor musun.? Hatırlamıyorsun. Hiçbirini hatırlamıyorsun çünkü yoktun sen… Annemle biz vardık. İkimiz. O koca evde alkol kokusu, annem ve ben vardık.”
Tüm bunları kaçırmış bir baba şimdi oğluna “bundan sonrasını yakalayamaz mıyım?” diyor. Emre de soruyor haliyle. “Ne yapsak? Yemek mi yesek? Beraber maça mı gitsek? Yoksa tatile mi çıksak?” Senelerce olmayan biriyle birlikte ne yapılacağını bilmiyor Emre. İçinde onca şey kırıldıktan sonra, babası tarafından yokluğuna alıştırıldıktan sonra, geri gelen bir babayla ne yapılır ki?
Peki adam neden oğlundan bir şans daha istiyor? Akciğer kanseri 4.evrede olduğu için. En fazla 3 ay ömrü kaldığı için. Daha yeni aklına geliyor bir oğlu olduğu belki de. Bunu bencillik olarak görüyorum ben maalesef. Sırf öleceği için oğluna gelmek. Oğlunu bir babaya alıştırıp sonra temelli gitmek. Bu arada oğlunun hastalığını bilmesini de istemiyor baba. Seminer için geldiği yalanını da söylüyor. Bu da işin başka bir boyutu. Oğlu bir gün gelecek bir telefonla mı öğrensin? Ateş’in dediği gibi şimdi bilmeyip, babası ölünce “Neden yanında olamadım?” diye vicdan azabı mı çeksin? Ateş söylemeye niyetlendiyse de yapamadı, babasının hastalığından bahsedemedi Emre’ye. Emre bunu bir şekilde öğrenecek mi göreceğiz. Sonradan öğrenip de vicdan azabı çekeceğine şimdi öğrenip “Öleceği için yanıma geldi. Vicdanını rahatlatmak istedi.” diye babasına kızması daha doğrudur belki.
Bölümün finalini baba oğul sarılması ile yaptık. Emre Ali ve Cemil’in konuşmasının da etkisiyle belki babasıyla bir yemek yemek istedi. Ancak babasının dönme vakti gelmişti. El sıkıştılar. İyi yolculuklar dilendi. Babası O’na memlekete gelmeyi düşünüp düşünmediğini sordu. Belki yaza belki daha önce gelirim bilmiyorum dedi Emre. Sonra da arkasından “Baba” diye seslendi. Ve Ateş’in bölüm boyunca beklediği ağlamalı sarılma sahnesi geldi.
Bölümün ana konusu baba oğul temasıydı ama dizinin olmazsa olmazları poliklinik hastalarına da değinmek gerekiyor tabi ki…
İlk poliklinik vakamız kolundaki kırık omzuna sıçramış, mahalledeki kırık çıkıkçının deyimiyle “Kırık metastazı” yaşayan hastamızdı. Hastaneye gelme nedeni ise muayene değildi. Kırık çıkıkçının istediği röntgen çektirip O’na götürüp göstermekti. Ateş delirmesin de kim delirsin ama değil mi?
İkinci poliklinik vaka huzursuz bacak sendromu yaşadığını iddia eden adamdı. Belirtilerin hepsi de hastalığı destekliyordu. Bu hastalıkta kullanılan ilacın Parkinson hastalarına iyi geldiği hastanın gözünden kaçmış olabilirdi ama Ateş’in gözünden kaçmadı tabi. Adama açık açık ilacı kim için istediğini kimin Parkinson olduğunu sordu. Babaannem yanıtını aldı. Hastayı görmeden, muayene etmeden, ilaç yazılamayacağını üstüne basa basa bir daha söyleyip adamı yolladı. Adamın eline yazdığı hastalık belirtilerinden kopya çekmesi güldürdü.
Yeme bozukluğu olan bir diğer hasta aslında ayağındaki su toplaması için gelmişti. Yüksek topukluyla bir saat yürüyünce ayaklarının su toplaması normaldi. Ama sis parmaklar ve ağız kokusu yeme problemine işaretti. Ateş önce yediklerini kusmamasını söyledi hastaya. Sonra başka bir doktora yönlendirebileceğini belirtti. Hasta da tedavi olmayı kabul etti.
Bölümdeki bir diğer konu Ateş ve Zeynep’in at yarışına gitme mevzusunun Orhan, Mehmet Ali ve en sonunda Emre tarafından duyulmasıydı.
[wp_ad_camp_1]
"Ne demek yalnız değildi?" ?#SenYoktun ⚕ #Hekimoğlu@kanald @karga7turkey @okanedu @OkanHastanesi pic.twitter.com/a7rKqGc88B
— Hekimoğlu ⚕ ? (@hekimogludizi) February 25, 2020
İpek haberi Orhan’a verdi. Orhan’ın şaşkınlığı görülmeye değerdi. Orhan ayrıca İpek’in bu duruma olan tepkisizliğine de şaşırmıştı tabi. Hemen Zeynep’e sormak istedi ama vazgeçti. Ardından Ateş’in ağzını aradı ama Ateş konuşmamakta kararlıydı. Çünkü Orhan’ın Selin ile buluşmaya gitmesine bozuktu hala. Daha doğrusu bundan kendisine bahsetmemesine. Orhan Selin ile konuştuklarını Ateş’e anlatmak istedi ama Ateş ne bir şey sordu ne de duymak istedi. Yine de Orhan Selin’in selamını iletti Ateş’e. Zeynep ile at yarışına gittiğini bildiğini de söylemeden duramadı tabi…
At yarışı meselesini ikinci öğrenen Mehmet Ali oldu. Onun da şaşırmakta Orhan’dan aşağı kalır yanı yoktu tabi. Zeynep Emre’ye söylemesini istedi Memoli’nin. O da kabul etti. Zeynep Emre onunla dalga geçer diye bilmesini istemediğini şöyle de de Memoli’nin saklama nedeni başkaydı. Emre’nin üzüleceğini, kırılacağını tahmin etmişti çünkü. Zeynep ve Memoli sır kardeşliği yapmış oldu.
Orhan’ın boşboğazlığı sebebiyle Emre de öğrendi en sonunda Zeynep tarafından ekilmesinin asıl nedenini ve çok bozuldu haliyle. Kendini işine vererek Zeynep ile konuşmamayı tercih ederek ve yeri geldiğinde tersleyerek gösterdi tepkisini. Tabi Zeynep anladı dersek yalan olur.
İpek ise bölüm boyunca Ateş’e tavırlıydı. Ama Ateş bunun sebebini anlayamadı. Sebebi tabi ki içten içten Ateş ve Zeynep’i kıskanmasıydı. Zeynep’in Ateş’ten etkilendiğini fark etmesi de bu kıskançlığı tetikledi tabi. Zeynep Ateş’e teşekkür etmek için odaya geldiğinde Ateş’in Zeynep’e ilgisiz umursamaz tavrına bozuldu tabi. Bu da Ateş’in Zeynep’in duygularını anladığını gösteriyor.
Ateş İpek’ i o kadar iyi tanıyordu ki kendine kızgın olduğundan emindi. İpek’e de bunu açık açık söyledi. “Sen kızgın olduğun kişiden gözünü kaçırırsın. Böyle kafan yukarıda umursamaz bir şekilde başka taraflara bakarsın.” İpek de Ateş kendini bu kadar iyi tanıdığı için şaşkındı.
İpek Selin konusunda da meraklıydı. Orhan O’na Selin’in yeniden evlendiğini söylediğinde mutlu oldu ama belli etmemeye çalıştı tabi. O’nu bundan daha çok sevindiren Ateş’in Selin hakkında hiçbir şey sormadığını, öğrenmek istemediğini öğrenmesi oldu. Ateş’in Selin meselesini yok sayması içten içe hoşuna gitti.
Fragmana bakılırsa Zeynep Ateş ile ilgili kurduğu hayalden bu hafta uyanacak gibi duruyor. Ayrıca Emre de Zeynep’e karşı tavır almış görünüyor. Bu sayede Zeynep Emre’yi görmeye başlayacak gibi. Hatta bir kıskançlık belirtisi bile sezmiş olabilirim. Yeni bölümde Güven Kıraç’ı izlemek keyifli olacak ama sanki Ateş’in başına iş açacak.
Yeni bölümde yeni maceralarda buluşmak üzere…
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim /Hekimoğlu kategorisini ziyaret edebilirsiniz…