Yıllar yıllar önce bir arkadaşım Budapeşte’de iş teklifi aldığında çok sevinmiştim. “Sen git yerleş, bana gezmek olsun, ne güzel yanına gelirim.” dediğimi dün gibi hatırlıyorum. Gidebildim mi? Hayır. Daha doğrusu O hala Budapeşte’de yaşıyorken bir kez gittim ama onun memlekette olduğu günlerde… Arkadaşımla denk gelemesek de, teyze-yeğen keyifli bi’ beş gün geçirmiştik Budapeşte’de…
Yıllar önce dedim ya; o zamanlar blog yok. Gezdim Gördüm notları da tutmuyorum ki geriye dönük yazılar ekleyeyim. Neyse ki imdadıma Neslihan Sami yetişti de blogun ‘Gezdim Gördüm’ kategorisi şenlendi. Aşağıdaki yazı bir gezgin fotoğrafçının Foto Maraton Günlüğü. Ben keyifle ekledim size de keyifli okumalar dilerim ^^
‘Fotoğraf Gezginleri’ olarak, ‘Foto Maraton’ adı altında gittiğimiz şehirde ilk 2,5 gün şehri yürüyerek dolaşarak fotoğraflarla o şehri nasıl fotoğraflayacağımızı planlayor, takip eden 1 gün boyunca da fotoğraflayıp bir kitap haline getiriyoruz. Budapeşte benim üçüncü maratonum oldu. Hep B harfi ile başlayan şehirlerden gidiyorum. 2015’de Barcelona, 2016’da Berlin ve şimdi de Budapeşte…
Orta Avrupa’yı ne yazık ki pek bilmiyorum. Fotoğraf tutkum sayesinde bu şehirleri görmek bana çok keyif veriyor. Tabii sadece yürüyerek şehri tanırken lezzetlerini de denemek ayrı bir zevk…
Öğle uçağıyla geldiğimiz otelimiz Aslanlı köprü olarak da bilinen Buda ile Peste’yi 1873 yılında birleştiren Chain Bridge’e yürüme mesafesindeydi. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra St. Stephen Basilica’sının bulunduğu meydana yürüdük. Oradan Andrassy Bulvarı… Şehrin en büyük bulvarlarından olan bu bulvarda bildiğimiz ünlü markaların mağazaları da bulunmakta ve şehrin görülecek yerleri çok yakın. Örneğin; Opera Binası, Gozsdu Courtyard, Dohany Sokağı Sinagogu ve bir gün sonra gideceğimiz meşhur turistik yer New York Cafe… Bu arada Budapeşte de Ruined Bar adı verilen gençlerin rağbet ettiği yerleri de gördük. Gençlerden bahis açılmışken, Budapeşte aynı zamanda bir üniversite şehri. Ve oldukça fazla Türk öğrencinin de eğitim aldığı bir şehir.
Oradan Gerbeaud Cafe, Gresham Palace (Four Seasons Hotel) ve Roosevelt Square’e yürüyüp saat 6.05’de Tuna nehri kenarında olup şehrin ışıklarını fotoğrafladık.
15 Mart’ın Macaristan’ın Avusturya Macaristan savaşından sonra kazandığı ve bağımsızlığını kutladığı bayram, dolayısıyla da resmî tatil olduğunu orada öğrendik. O günü şehrin Buda tarafında geçirmeyi, bu nedenle de sabah 8.30’da otelden ayrılmayı planladık.
İlk gece otele yakın Rezkakas adlı restorana gittik. 28 kişilik bir grup olduğumuz için açıkçası olumlu izlenimlerle mekandan ayrılacağımızdan çok emin değildik. Ama şansımıza bizi çok güzel ağırladılar. Canlı müziğin de olduğu restoranda yemek tercihimiz tabii ki Gulaş çorbası oldu. Hem de çok güzel bir Macar şarabı eşliğinde… (İlgilenenler için şarap Thummerer Superior 2012, Produce of Hungary Egri Bikaver idi ve çıkışta Duty Free de satılıyordu. Egri kavala üzümü diye de bilinen bir üzüm çeşidiymiş.
15 Mart sabahı Tuna kıyısından Parlamento Binası’na doğru yürüdük. 2005 yılında 1944-45 yılında Tuna sahilinde vurularak nehre atılan Yahudilerin anısına yapılmış ayakkabıların fotoğraflarını çektik. O gün milli bayram olması nedeniyle törenler Parlamento Binası’nın önünde başlamıştı. Bir süre daha orada fotoğraf çektikten sonra Nyugati Tren İstasyonu’na gittik. Plan öğleden sonra Buda tarafına geçmek olduğu için Chain Bridge’in üzerinden yürüyerek karşıya geçtik. Teleferik yerine yürümeyi tercih ederek saraya da yürüyen merdiven ve asansörle çıktık. Daha sonra Buda kalesinin olduğu bölgede o güne özel kurulan tezgâhların olduğu meydanda epey zaman geçirdik. Burası çeşitli lokal yiyecekler başta olmak üzere çeşitli hediyelik eşyaların bulunduğu bir açık pazardı.
Orada grup serbest olarak dolaştı. Ben tercihimi sokak yiyeceklerini deneme yönünde kullandım. Macar mutfağında patates ve soğan çok kullanılıyor. Sokaktaki bir tezgâhtan aldığım sosis ve patates çok lezzetliydi. Sonra yine kale içinde Ruszwurm Cukraszda isimli çok ufak bir cafede strudel yedim. O da çok lezzetliydi. Tek eksiği sosu yoktu. Cafe’nin ismini telaffuz edebiliyor musunuz? Macarca maalesef alışık olduğumuz bir dil değil ve telaffuzu da çok zor. Gittiğim hemen her ülkede yerel dilde ‘merhaba’, ‘teşekkür ederim’ demek isterim. Ama Macarca’ya dilim dönmedi. Sessiz 3 harfin yan yana olduğu kelimelerin telaffuzu gerçekten çok zor…
Buda bölgesinin en büyük yapılarından Matthias Kilisesi’ni gezdikten sonra etrafta dolaşarak fotoğraf çektim. O gün tam 15 km yürümüşüz…
Cuma günü maalesef yağmur altında yürümek zorunda kaldık. Öncelikle bizim İstiklal Caddesi’ni andıran Vaci Utca’da yürüdük. Yine çok bilinen bir cafe olan Central Kavehaz’da kahve molası verdik. Sonra Liberty (özgürlük) Köprüsü ve sonra Great Market Hall’a gittik. Tahmin edebileceğiniz gibi yağmur yüzünden kapalı mekânları tercih etmek zorunda kaldık. Great Market Hall içinde sebze meyve ve şarküteri ürünlerinin yanı sıra hediyelik eşyaların da satıldığı büyük bir alan üzerinde kurulmuş bir nevi kapalı pazar olarak adlandırılabilecek bir bina. Bu binada serbest olarak 1 saat dolaşıp fotoğraf çektik.
İlerleyen saatlerde yağmurun şiddeti azalmak yerine arttı. Bu nedenle günün devamında yine sadece kapalı mekanlara gitmeyi tercih etmemiz gerektiğinden ben ve iki arkadaşım -daha Budapeşte’ye gelmeden adını çok duyduğumuz, New York Cafe’ye gittik. İçerisi gerçekten çok ilgi çekici… Bir süre sıra bekledikten sonra masamıza oturduk. Mekânda canlı müzik olması gerçekten çok keyif verdi. Ama yemekleri pek beğenmedim. Açıkçası küçük bir şok yaşattı. İlk gece yediğimiz gulaş çorbası çok daha güzeldi. Strudel’i söylemeyeceğim bile.
Yemek ertesi yürüme mesafesindeki Dohany Caddesi’ndeki sinagoga gitmek üzere arkadaşlarımdan ayrıldım. Şemsiyemi unuttuğum için de bayağı ıslandım. Ama oraya gitmeden olmazdı.
Sinagogdan sonra ekip arkadaşlarımla buluştum ve birlikte Keleti Tren İstasyonu’na gittik. Orada Macar taksi şoförlerinin bizim buradaki uyanık taksi şoförleriyle aynı oldukları tecrübesini yaşamak durumunda kaldık. 2000 Forint’lik otel mesafesi için bizden 6000 Forint istediler sonra 5000 Forint’e kadar indiler. Binmedik tabii ki.
Cumartesi günü bizim maraton günümüzdü. Ve maalesef hava durumu yine yağmur gösteriyordu. 3 gruba ayrılmıştık ve biz öğle grubundaydık. Odayı paylaştığım arkadaşımla sabah yine Tuna kıyısından yürüyerek Parlamento Binası’na yakın Elysee Bistro&Kavehaz’da güzel bir kahvaltı ettik. Kaldığımız Prestije Otel’in açık büfe kahvaltı için talep ettiği 27 Euro bize pahalı geldi açıkçası. Açık büfe kahvaltıyı zamanlama nedeniyle sadece son gün aldık, genel olarak güzeldi diyebilirim.
Kahvaltı sonrası Parlamento Binası civarında fotoğraf çekmeye başladık. Öğle grubu olarak buluşma yerimiz Roosevelt Meydanı idi. Tam buluştuğumuz saatte yine yağmur başladı. Bizim çekim yerimiz Buda tarafı idi. Hiç durmayan yağmur altında fotoğraf çekmeye çalıştık. Ama çektiğimiz fotoğraflar hiç istediğimiz gibi olamadı.
Yağmurun şiddeti yüzünden grup olarak dağılmaya karar verdik ve gruptan bir arkadaş Opera Binası’na gitmeye karar verdik. Orada fotoğraf çektikten sonra yağmur altında yürüyerek Gozsdu Udvar’a gittik. Yağmur altında fotoğraf çekmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Üzerimizdeki yağmurluklara rağmen makine ve lenslerin ıslanmaması için bayağı bir çaba gösterdik. Bu çaba bayağı keyfimizi kaçırdı ve Vaci Utca üzerinden otele dönmeye karar verdik. Benim özel merakım dini mekanlar olduğu için otel öncesi St. Stephen Bazilikası’na fotoğraf çekmek için ayrıldım. İlerleyen saatlerde yağmurun hafiflemesiyle hava da bayağı soğudu. Akşam saatleri için yine ışıkların yandığı saatte köprüye gitme kararı aldık. O gün St. Patrick’s Day (İrlanda başta olmak üzere Katoliklerin şenliği) olduğu için köprünün ayaklarını yeşil olarak fotoğraflayabildik. Hava 0 derece bekleniyordu gece. Maraton gününü 15,5 km ile Ruined Bar a giderek tamamladık.
Son günümüzün sabahında beklenen kar yağmıştı. Sabahın yedisinde kar fotoğrafı çekmek için kendimi sokağa attım. Chain Köprüsü’nü yürüyerek geçtim, Buda tarafına geçip tekrar geri döndüm. Gerçekten çok istediğim karlı Budapeşte fotoğraflarını da çekmiş olduğum için çok keyif aldım. Bu kısa seyahatte şehrin görmediğim yerleri de kaldı maalesef. Genel olarak değerlendirme yaparsak havanın yağmurlu olması da bizi şehrin tadına varma adına olumsuz etkiledi. Ama tüm bunlara rağmen çok güzel bir şehir Budapeşte… Viszlat Budapest… (Bye Budapest)
Editör notu: Ne yazık ki Neslihan’ın çektiği o güzel fotoğraflardan sadece birkaçını ekleyebildim yazıya… Çok daha fazlası yazarın pixbynes_photo instagram hesabından inceleyebilirsiniz.
Gezdim Gördüm kategorisindeki diğer yazılar için tıklayınız
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.