Paris denilince aklınıza neler geliyor? Eyfel? Notre Dame? Mona Lisa? Şanzelize (Champs-Elysees)? Moulin Rouge? Yanıtınızı bilemem ama Mona Lisa’nın çoğunluğun listesinde ilk beşte olduğuna bahse girebilirim. İşte bu yazı da Mona Lisa’nın bugünkü popülerliğinin nasıl kazandığına dair.
Paris’e birçok kez gittim. Bu seyahatlerin çoğunluğu iş nedeniyle, geriye kalan da kısa süreli ziyaretler olduğu için ne yazık ki turistlerin bir tam gün ayırdıkları Louvre’u ziyaret için fırsat yaratamadım. Düşündüm de müze ziyaretlerini severek gerçekleştirsem de hiçbir yurt dışı seyahatimde -korkunç yağmurlu bir havada yapılacak daha iyi bir alternatif olmadığı için British Museum ziyaretim hariç, tek bir müzeye bir tam gün ayırdığımı hatırlamıyorum.
Eylül 2014, yine bir iş seyahati. Otel Paris merkezin en canlı bölgelerinden Montparnasse’da ama fuar alanı şehir dışında. Öyle yoğun bir program var ki; sabah gün aydınlanmasıyla yola çıkılıyor, akşam yemeği saati civarı merkeze dönülüyor. Bu program içinde hafta içi bir gün Louvre’un geç kapanmasını fırsat bilerek (Müze Çarşamba ve Cuma günleri 21.45’de kapanıyor.) otel yolunda kendimi araçtan attım. Koştur koştur Louvre’un gişesine ulaştım. Müzenin kapanmasına bir saatten biraz fazla olduğu için gişe önünde o meşhur kuyruktan eser yok. Gişe görevlisi bileti kesmeden önce “Emin misiniz?” diye sorup kapanış saatini yineledi. “Evet” dedim, “Bi’ Mona Lisa’ya bakıp çıkacağım.” İçi elvermemiş olmalı ki bana bir saatlik kısa bir yol haritası çizdi müze broşüründeki harita üzerinden: Mona Lisa, Venus with Three Graces, Venus de Milo, The Raft of Medusa. La Liberté Guidant la Peuple vb.
Mona Lisa’nın önü bomboştu. Klasik Mona Lisa önü ‘turist’ aktivitelerini rahatlıkla gerçekleştirdim: Resme sağdan/soldan bakıp bana bakıp bakmadığını test ettim, gülüşünü inceledim ve olmazsa olmaz özçekimimi kadraja turistler girmeden çekiverdim.
Peki, Mona Lisa’yı günün yorgunluğuna ek olarak (fotoğrafa bile yansımış) akşam yemeğinden feragat ettirip ziyaret etmeme neden olan bu şöhret nereden geliyor dersiniz? İşte aşağıdaki yazı tam da buna dair. Keyifli okumalar…
Mona Lisa nerede?
Takvimler 21 Ağustos 1911’i gösterdiğinde Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa’sı Paris’teki Louvre Müzesi’nden çalınır. Pazartesi günleri müze ziyaretçilere kapalıdır. O sabah müze görevlileri resmin her zamanki yerinde olmadığını fark eder ama hırsızlık ihtimali akıllarına gelmez. Resmin müze görevlileri tarafından alındığı ve fotoğraf çekimi için görevliler tarafından yerinden alındığı düşünülür. Bu sıklıkla yapılan bir çalışmadır. Gece vardiyasındaki görevli bile raporuna her şeyin yolunda olduğunu belirtir. Raporda yazdığı gibi her şey yolundadır, ta ki Salı sabahına kadar… Resim hala geri dönmemesi üzerine fotoğraf stüdyosu haberdar edilir ve eserin stüdyoda da bulunmamasıyla alarma geçilir. Müze yöneticisinin odasında bir kriz masası kurulur ve müze ziyaretçiye 1 hafta süresince kapatılarak her yeri baştan sona aranır. Arama çalışmaları tam 1 hafta sürer. Bulunan sadece eserin ağır çerçevesidir. Ve bu çerçeve gizli bir odaya çıkan merdivenlerde bulunur.
Müzenin yeniden ziyaretçilere açıldığında Mona Lisa’nın asılı olduğu duvardaki boşluğu görmek için kapıda kuyruk oluşur. Bir gecede sınırlı bir kitle içinde ünlü olan eser uluslararası bir sanat ikonu haline gelir.
Mona Lisa’nın kaybolması sadece Fransa değil Avrupa’nın tek gündemi haline gelir. Basının ilgisi olağanüstüdür. Artık Mona Lisa manşetleri süslediği gibi, sigara paketlerinden çikolata kutularına birçok ürünün paketine konumlanır. Poster ve kartpostalları satış rekoru kırar.
Haberler kamuoyuna yansıdığında Fransız gazeteleri birçok iddiada bulunur. Mona Lisa bugünkü kadar olmasa bile Da Vinci’nin bir eseri olduğundan hırsızlık sonucu satışı çok mümkün görülmemektedir. Satılamayacak bir eser neden çalınır ki? Bir gazetenin iddiası Amerikalı bir koleksiyoncunun resmi çaldığı ve orijinali kendine saklayarak yerine birebir kopyasını koyacağını duyurur. Bir başka gazete olayın tam bir kurmaca olup asıl amacın Louvre’dan kolaylıkla hırsızlık yapılabileceğini ispatlama olduğunu iddia eder. Herkes hırsızın müze görevlilerinden biri olduğunu düşünür ama sorguya alınanlardan biri Pablo Picasso’dur. Neden mi?
[wp_ad_camp_1]
Mona Lisa’yı çalan Picasso mu?
Mona Lisa’nın çalınmasından birkaç ay önce Honore Gery bir gazete muhabirine Louvre’dan çalınmış bir heykelcik satmıştır. Ayrıca elinde tanınmamış bir artist arkadaşının emanetine bıraktığı birkaç heykelcik daha olduğu konusunda da övünmüştür. Mona Lisa ortadan kaybolunca muhabir olayı ve Gery’yi polise ihbar ederek soruşturmaya alınmasını sağlar. Bir kez çalan bir kez daha hırsızlık yapabilir mantığıyla Gery sorguya alınır. Gery’nin ifadesinde bahsi geçen çaldığı heykelleri emanet ettiği tanınmamış artist Pablo Picasso’dur. Gery Picasso’nun arkadaşıdır ve ona emanet edilmiş iki heykelcik onun elindedir. Hatta bu heykelcikleri ‘Les Demoiselles d’Avignon’ tablosunda model olarak kullanmıştır. Picasso tutuklanır ama Gery’nin hırsızlıklarından haberdar olduğunu inkar ederek Mona Lisa’nın çalınışıyla ilgili hiç bir bilgisi olmadığını söyler ve serbest bırakılır. Polis heykelciklerle Mona Lisa arasında bir bağlantı bulamaz ve Picasso serbest bırakılır.
Mona Lisa uzun bir süre bulunamaz ve nasıl kaybolduğunun sırrı çözülemez. Hırsızlığın üzerinden 27 ay geçtikten sonra İtalya’da bir antikacılık yapan Alfredo Geri Leonardo imzalı bir not alır.
“Leonardo da Vinci’nin kayıp eseri bendedir. Ressamı İtalyan olduğuna göre eser de İtalya’ya aittir.”
Alfredo Geri ‘Leonardo’ ile görüşür ve Mona Lisa’yı kendi gözleriyle görür. Ama ya resim orijinal değil ise? ‘Leonardo’ resmin orijinalliğinin araştırılmasına izin verir.
Mona Lisa’yı çalan ve “Leonardo” takma adıyla Alfredo Geri’ye mektup yazan kişi Vincenzo Perugia’dan başkası değildir.
Vincenzo Perugia Alfredo Geri ile irtibata geçmeden önce resmi Floransa’da Uffizi Galerisi’ne yüzbin dolara satmaya çalışmış, başarılı olamamıştır.
Perugia tutuklanır ve hırsızlık suçuyla Floransa’da yargılanır. Resmi para için değil tamamıyla vatansever bir amaçla bir Leonardo da Vinci eserinin Fransa’da değil İtalya da sergilenmesi gerektiğine inandığı için yaptığını söyler. İnancına göre Napolyon tarafından çalınan tüm eserler İtalya’ya iade edilmelidir. Savunmasını Vatanseverlik üzerine kurgulayan Perugia’nın bilmediği Mona Lisa’nın İtalya’da yapıldığı ama bizzat Da Vinci tarafından 4000 altına Kral 1.Francis’e satıldığıdır. Yargılama sonucunda hakim Perugia’nın akıl sağlığının yerinde olmadığına hükmetti ve bir yıl on beş günlük hapis cezasını karara bağlanır – ki bu hüküm de kısa süre sonunda bozulacak ve Perugia serbest kalır.
Peki, Perugia bu resmi nasıl çaldı dersiniz? Pazar gecesi Louvre’da gözlerden uzak bir odada gizlenir. Müze kapandığında resmin çerçevesini keserek, resmi çıkartır. Binayı terk ederken karşısına çıkan kapı tokmağının vidalarını söker, çantasında Mona Lisa ve sökülmüş kapı tokmağıyla müzeden çıkar.
[wp_ad_camp_1]
Kim bu Perugia?
Perugia’nın kim olduğu tutuklanmasından sonra açığa çıkar. Mona Lisa çalınmadan 10 ay önce Louvre Müzesi Yönetimi eserlerin camdan yapılmış kutular içinde sergilenmesine karar vermiştir. Perugia da bu iş için görevlendirilen 4 kişiden biridir. Hırsızlıktan sonrası polis tarafından sorgulanır ama sakin tavırları ve rahatlığı yüzünden kuşkulanılmaz. Sözün özü yüzyılın en büyük sanat vurgunu bir marangoz tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu olaydan en karlı çıkan taraf ise şüphesiz Louvre Müzesi olur. Müze ilk soruşturma süresinde Picasso’dan çalınan heykelcikleri geri alınır. Mona Lisa o güne kadar yalnızca belirli sanat çevrelerindeki insanların bildiği bir eser iken, bu olay sayesinde bir anda dünya çapında üne kavuşur. Artık Louvre Müzesi duvarlarında dünyaca meşhur bir tablo asılıdır. Peruggia’nın olağanüstü hırsızlığı Mona Lisa tablosunu uluslararası tanınan bir başyapıta çevirmiştir.