Aşağıda detayları ile yer alan Cruise ile Yunan Adaları gezisini gezisinin detaylarını kaleme alarak bloguma konuk olan Eda instagramından paylaşım yaptıkça an be an takip ettim. İtiraf etmeliyim ki – bu yaz tatil imkanı olmayan biri olarak, fotoğraflara bakarken öyle bir iç çekmişim ki bu durum Eda’nın o an bulunduğu lokasyona yağmur yağmasına etken olmuş olabilir ^^
Aşağıdaki yazının teması bir günceden çok Cruise ile Yunan Adaları gezisini tüm artı ve eksileri ile masaya yatıran bir değerlendirme. Seyahatinizi planlarken mutlaka göz atmalısınız. Keyifli okumalar…
Tatil dendiğinde insanın aklında iki yol ayrımı oluşur: Deniz mi, gezme mi? Haziran’ın gelmesiyle, Ramazan’a veda edip sıcakları karşılarken tatile gidelim, denize girelim ama aynı zamanda gezelim, hatta yurt dışı olursa daha güzel olur düşünceleriyle planlar yapmaya koyulmak dünyanın en keyif verici işi olabilir bence. Yorucu iş maratonundan, kalabalık büyükşehirlerden kaçarak uzaklaşmanın ardından gelen huzur ise hiçbir şeye değişilemeyecek türdendir.
Ramazan boyunca çalışılan 30 günlük yoğun bir iş temposunun ardından bayramda bir yerlere kaçmak şarttır. İleri dönük tatil planları yapmayı çok seven biri olarak, birkaç ay öncesinde hep nasıl olacağını merak ettiğimiz gemi ‘Cruise’ turlarından birine yazılmış ve beklemeye koyulmuştuk. Ramazan Bayramının son günü İzmir çıkışlı olan Yunan Adaları gemi turunun hem deniz tatili hem de gezmeli, dolaşmalı tatil yapayım diyenler için muhteşem bir fırsat olduğunu belirtmem gerek. Biz denize girmeye maalesef fırsat bulamadık ama deniz üzerinde seyreden yolculuğumuzun verdiği huzur ve 4 günde 4 ada görmenin keyfiyle harika vakit geçirdik. Tur içeriğini merak edenler için gün gün gezi hakkında notlarıma geçelim dilerseniz!
Öncelikle katıldığımız bu turun reklamını yapmak gibi bir niyetim olmadığından iyisiyle kötüsüyle tüm deneyimlerimizden bahsedeceğim. Sonra belki gitmek isteyenler olur falan, ben görmedim keşke bilseydim olmasın! Tur için Schengen vizesi gereklidir. Gidilecek olan adaların rotası sırasıyla Mykonos, Santorini, Rodos ve Atina’dır. Bizim katıldığımız 4 gece 5 günlük bir turdu ama bir 4 gün daha olsa sıkılmaz giderdim sanırım. Hepsinden önce gemi, tekne, yat ne derseniz, deniz üzerinde yaşamaya aşık biri olarak bana çok iyi gelen bir tur oldu. Gemi turuyla ilgili en çok çekinilen konular ‘Acaba sallar mı?, Uyuyabilir miyiz?’ gibi sorulardır. Cevabı, kesinlikle gittiğinizi anlamıyorsunuz geceleri limandaysa hareket bile hissetmiyorsunuz ancak seyir edilen gecelerde motorun verdiği hafif bir titreme olsa da uyutmayacak cinsten olmuyor. 8 kat ve güverteden oluşan kocaman bir geminin içinde de eğlenceli şovlar, barlar ve casino sıkılmamanız için devamlı çalışıyor. (Casino ve Duty Free adalara varınca karasuları hukuki sorunlarından dolayı kapanıyor yalnız.)
Birinci gün, Çeşme Ulusoy limanında gümrük kontrolünden geçerek gemiye biniş ve yerleşmemizle başlıyor maceramız. Biz henüz gemiye binmeden hatta gümrüğe bile gelmeden önce bavullarımız tur çalışanları tarafından alınıp güvenlikten geçirilip gemiye hatta odalarımıza taşınmış oluyor. Bizden de pasaportlarımız teslim alınıp yerine 4 gün boyunca her şeyimiz olacak pasaport yerine geçecek olan kartlar veriliyor. (Oda girişi, gemi içi harcama, tur ücreti harcamaları her şey o kartlardan yapılıyor.) Odalarımıza yerleşmemizle yapılan anonsla can simitlerimizi giyip toplanma yerlerine gidiyoruz ve herkese acil durumlarda neler yapılacağının anlatıldığı tatbikata katılmış oluyoruz. Tatbikatın ardından da limandan ayrılarak ilk durağımız Mykonos’a doğru yola çıkıyoruz.
Tur da Mykonos için gece eğlencesi daha keyifli olur diye düşünmüş olmalılar çünkü 5 saatlik bir yolcuğun ardından akşam 8 gibi Mykonos’a varıp, limandan şehre doğru tur otobüsleriyle yola çıkıyoruz. Yol dediğim de 10 dakikalık bir mesafe. Bizim gezmek için gittiğimiz liman daha çok adanın çarşısı diyebileceğimiz yere yakındı. Gönül isterdi ki popüler mekanları olan devamlı ismini duyduğumuz barlarına gidebilelim fakat hepsi bir buçuk saatlik mesafelerdeydi. Mykonos’un bir diğer üzen durumuysa gece oraya vardığımız için denizinden faydalanamamamız oldu. Adalar pek yurtdışı gibi hissettirmese de insana bir mekâna oturup menülerini elinize alınca ve canım ‘eurolu’ fiyatlara göz gezdirince çok romantik bakışmalar yaşıyorsunuz kendileriyle. İşin tatlı ve sürprizli yanı ise gemide de her şey Euro ile satılıyor!
İkinci gün, Mykonos’tan sabaha karşı 4’te hareket ettikten altı saat sonra Santorini’de gözlerimizi açıyoruz. Santorini’de geminin yaklaşabileceği bir liman olmadığından ‘boat’lar ile adaya ulaşımımızı sağlıyoruz. Adaların hepsinde kara turları bulunuyor. Kısa veya uzun süreli olarak ayrılan turların kapsamları ve fiyatları da bu şekilde değişiyor. Santorini’de de iki tane tur vardı. Biri plaj ve meşhur Oia köyünü bulunduran turdu. Biz diğer turu yani İlias Tepesi, Oia Köyü ve Fira’yı kapsayan tura katılarak yine denizden mahrum kaldık. Plajlı ya da plajsız fark etmez her türlü aynı yerleri geziyorsunuz ancak kesinlikle bir tura katılmalısınız Santorini’de. Ulaşımın en zor olduğu ve dolaşmayı çözene kadar sürenizin hepsini harcayabileceğiniz tek ada burası olabilir. Tur fiyatları 45-60 Euro arasında değişiyor.
Santorini pek çok kitapta ölmeden önce görülmesi gereken, rüya gibi görünen kentlerin başında gelen bir yer. Evet, yerleşimin bayırın tepesinde olduğu, nefes kesen manzaralara sahip butik otellerinin lükslüğüyle insana yaşam enerjisi verecek bir yer olabilir Santorini ama sadece bu kadar. O lüks otellere gidilecek yolların iğrençliği de cabası bence. Beklediğimden, göründüğünden çok daha kötü bir ada olarak karşıladı beni Santorini bu sebeple de en büyük hayal kırıklığımı yaşadım orada. Harika noktaları olduğunu inkâr etmiyorum ama sadece onun için gidip hiçliğin ortasında butik otellerde de kalacak kafalarda bir insan olmadığımdan pek sevemedim sanırım…
Üçüncü gün, ilk gece ve uzun yolculuğumuzun olduğu gün oldu deniz üzerinde. Akşam 8’de ayrıldığımız Santorini’den Rodos’a sabah 8’de varmıştık. Santorini’de denize girmeyi tercih etmeyenler için Rodos’da üç farklı tur mevcuttu. Biri plaj ve kısa bir şehir turu, diğeri plaj ve uzun şehir turu. Tabii ki biz üçüncü turu yani plaj içermeyen sadece şehir turu olanını seçerek adalarda deniz hakkımızı tamamen yitirmiş olduk. Sebebi de dönüş yolunda canım ülkemizde Bodrum’a gitmeye karar vermiş olmamızdı. O yüzden adalarda gezmeyi tercih ettik. Açıkçası iyi ki de öyle yapmışız çünkü bir daha gitmeyi düşünmeyeceğim yerler fakat olur da gidersem bile böyle şehir turları yapamazdım muhtemelen. Rodos’ta da kara turu fiyatları 45-49-60 Euro arasında değişiyordu.
Şehri gezmeye Mandraki Limanından başladık. Adanın çok eski bir tarihi geçmişi olduğunu her noktada görebiliyorsunuz. Rodos, yeni ve eski şehir olarak ikiye ayrılmış. Biz çoğunlukla eski şehir yani Old Town’ı gezip tarihte yolculuk yaptık. Sırasıyla Monte Smith’e ardından da Büyük Üstadlar Sarayı’na giderek uzun bir yürüyüş yapmış olduk. Bu yürüyüşün sıcak ve boğucu havada kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. Saray’ın ardından Şövalye Yolundan geçerek köyün içini gezdikten sonra dondurmalarımızı da yiyip gemimize döndük. Ardından isteyenler tekrar ya denize ya da çarşıya tekrar geri dönerek alışveriş yaptılar ancak sıcak beni yendi ve gemide denize karşı uyumam için tuttu bırakmadı. Ben de teslim oldum seve seve.
Dördüncü ve son günümüzde akşam 7’de ayrıldığımız Rodos’tan Pire’ye sabah 10’da varmıştık. En uzun yolculuğumuz olmuştu gemideki. Atina’yı tüm gün boyunca gezdik, tabii yine kara turlarından biriyle. Benim için yetmedi açıkçası. Bir gün daha gezersem tam keyfini çıkarabileceğimi düşündüm burası için. Atina için de iki tane kara turu vardı. Biz panoramik şehir turu olanı seçip kendimiz gezdik sonrasında.
Tanrı ve tanrıçaların şehri olan Atina beni kendisine bir hayli ısındırdı. Biraz bile mit sevgisi ve ilgisi olanlar için hayal gibi bir şehir olabilir. Akropolis’i daha ayrıntılı gezmek isterdim bu yüzden belki buraya bir kez daha gelebilme ihtimali veriyorum kendime. Akropol Ören Yeri’nin ardından Plaka adındaki alışveriş meydanlarını gezerken kaybolmayana ödül veriyorlarmış. Biz o ödülü alamadık… Çok karışık olsa da gezmesi eğlenceli bir yerdi.
Yunanistan’ın en büyük limanı olan Pire’den de son Free Shop alışverişlerimizi yaptıktan sonra artık evimize, Çeşme’ye yola çıkmak üzere gemimize bindik. Akşam 8’de ayrıldığımız limandan ertesi sabah gözümüzü 7 gibi açtığımızda çoktan Çeşme’ye yanaşmıştık. Kaçta vardığımızı hatırlayamıyorum o yüzden.
[wp_ad_camp_1]
Gemi içinde genel düzenden bahsedecek olursak, geliş-gidiş ve seyirde çok akıcı bir sistemleri vardı. Bavullarımız nasıl bizden önce odalarımıza geldiyse, bir gece önceden hazırlayıp kapı önüne koydurdukları için yine bizden önce aşağıya indirilmişti. Odaların fazlalığından olmalı, beklenilenden fazla küçüktü. İnternetten alanlar için ise hüsrandı diyebilirim. 3 kişinin bir odaya sığabilmesini bırakın, fotoğraflardakiyle alakası olmayan odalardı. Kara turlarının işleyişi çok profesyonelce yürütülüyordu. Çalışanların çoğu yabancıydı fakat hepsi bayağı ilgili ve tatlıydılar. Bunlar haricinde 8 güvertenin 2’sinde bulunan restoranlarda günde üç öğün yemek çıkıyordu. Kahvaltı ve akşam yemeklerinde beklediğimden çok daha iyi bir hizmetle ve lezzetle karşılaştım. Herkes gibi bende gemi yaşamından çekinenlerden ama merak edenlerdendim. Bu kadar keyifli olabileceğini bilmiyordum. Ayrılmak aşırı üzmüştü beni giderken. Güvertede gün batımını izlemek, seyir esnasında hızla geçilen denize bakıp dalmak ve gece yıldızları izlemek. Yine olsa yine giderdim, tabii başka yerlere ve daha uzun süreli olanına…
Gezdiğimiz yerler için de genel bir görüş belirtmek gerekirse sanırım en beğendiğim yer, Atina. En hayal kırıklığı yaşadığım yer Santorini. En içimde kalan yer Mykonos. (Denizi)
Daha önceden de birçok Yunan şehrine ve Sakız Adası’na gitmiş biri olarak, mutfaklarını ve samimiyetlerini sevdiğim için sanırım keyifle gezdim. Eminim başka güzel adalarda vardır gidip göreceğimiz bkz. Midilli, Symi, Girit gibi… Fırsat bulursam mutlaka giderim ancak böyle gemi ve bir günlük gezmek bir yerde uzunca kalamayan benim için tam aradığım ve sevdiğim bir olaymış! Gönül isterdi bu adalar hala bizim olsa da her an gidip gelebilsek diye ancak maalesef…
Farklı ve gerçekten keyifli bir gezi, deneyim isteyenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir tur. Daha fazla bilgi edinmek isteyenleri ise gezi boyunca yaptığım Vlog’a davet ediyorum. İyi seyirler…
Turla ilgili sorularınız olursa da seve seve yanıtlamak için yorumlarda bekliyor olacağım!
Editör notu: İnsanı yolculuk planlamaya iten güzel fotoğrafların çok daha fazlası yazarın kişisel instagram hesabında : https://www.instagram.com/edanurcin/
Gezdim Gördüm kategorisindeki diğer yazılar için tıklayınız
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.