Ada Masalı 18. Bölüm reytingleri ile Total’de 2,06 reyting ile 23. ve AB’de 1,45 reyting ile 21. ve ABC’de 1,93 reyting ile 23. oldu. Bölüm yazısı Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Bu hafta bölümü şu düşünceyle tamamladım: Haziran ile Poyraz’ın kafalarını birbirine vurmak istiyorum. Bu ne biçim bir keçi inadıdır? Bu kadar severken neden gurur galip gelir? Neden kalpler daha çok kırılır? Eğer ihtiyacınız varsa bir süre ayrı kalın, birbirinizi hiç görmeyin. Ama bunu kırmadan, dökmeden, incitmeden yapın. Bölüm sonu senarist yerden yere vurulduğu için de bir şeyler yazma gereği hissettim. Bu bölümde PoyHaz sahnelerinin ciddi şekilde az olmasından ben de şikayetçiyim. Ancak “Senarist istifa etsin.” düşüncesi bana doğru gelmiyor. Çünkü bu kadar çok senarist değişikliği daha kötü sonuçlar doğurabiliyor. Bunu son olarak Sen Çal Kapımı dizisinde yaşamış ve çok muzdarip olmuş bir seyirci olarak yazıyorum. Bence doğru olan senaristin kendini toparlaması, gerekirse yanına kalemine güvendiği yardımcı senaristler alması. Onların da önceki bölümlerden enine boyuna haberdar olması.
Geçtiğimiz haftaki bölümü Haziran’ın Poyraz’a bir mektup bırakarak onu ve Kırlangıç Adası’nın terk etmesiyle noktalamıştık. Poyraz hiç kızmasın, bozulmasın ancak Haziran’ı bu kararı almaya iten onun davranışlarıydı. Hem daha geçenlerde Haziran’a iş bulup onu Tokyo’ya göndermeye çalışan da sen değil miydin Poyraz Ali Özgür? Gitti işte istediğin gibi, daha ne! Haziran yine ne kadar güçlü olduğunu gösterdi ve daha fazla acı çekmemek için yeni bir yoldan gitmeyi tercih etti.
PoyHaz’ın ayrı yerlerde çektiği acı, duyduğu hüzün, hissettikleri özlem ve aşkı yansıtan paralel sahne, Haziran ile Poyraz için yapılan Güneş ve Ay vurgusu başarılıydı. Akıllarından geçenlerin dışa vurumu olan cümleler herhangi bir duygusal şarkıdan daha iyi yansıtmıştı sahnenin ruhunu.
Haziran: “Bazen olmaz. Bazen kabul etmek gerekir. Bazen iki insan bir araya gelmemelidir. Yaz nasıl biterse aşk da biter işte öylece. Bende göçebe kuşlar gibi gerçekliğe döndüm. Bundan böyle tek başımayım bu hayatta. Çünkü bazen gerçekten tam anlamıyla tek başına olmak gerekir. Sevmek vazgeçmektir derler. Bazen vazgeçmek gerekir. Savaşmak sadece boş bir çabadan ibarettir. Olmayınca olmaz bazen. Bırakmak gerekir. Yepyeni bir sayfa için her şeyi silmek gerekir.”
Poyraz: “Bazen olmaz. Ne yaparsan yap çare bulunmaz. Bazen acını kalbine gömmek gerekir yeniden başlayabilmek, yeniden ayağa kalkabilmek için. Gidene kal denmez bazen. Sadece hoşça kal denir. Hoşça kal Haziran. Kendine iyi bak.”
Tabii ki ben onlar gibi düşünmüyorum. Ebeveynlerin isteğiyle gelişen ve bana mantıklı gelmeyen ayrılıklarının gittikçe derinleşmesi yerine her şeyin enine boyuna konuşulduğunu, sorunların tek tek çözüldüğünü, artık çiftin el ele her şeye direndiği bir barışma evresine geçmeyi isterdim. Ancak kanallar mı, yapımcılar mı kim istiyorsa tüm yazın başlayan romantik komedi – romantik dram dizileri gibi bizimkinin senaryosu da çifti ayırmak, dram, entrika vb. üzerinden gidiyor. Halbuki bizlerin sezonda da böyle nahif hikayeleri seyretmeye ve nefes almaya ihtiyacımız var.
Haziran’ın İzmir’deki halleri tam da yeni durumuna uygun yazılmıştı. Hem sudan çıkmış bir balık hem sevgilisinden ayrılmış bir kadın. Adadaki hayatından sonra şehrin üstüne üstüne gelmesi, devamlı aksilikler olması kaçınılmazdı. E haliyle Haziran’ın da üzerinden dumanlar tütüyordu, acısını, öfkesini çıkaracak yer arıyordu. Yoksa iki yıllık bir İzmirli olarak İzmir’de insanların Haziran’ın söyleneceği kadar kaba olmadığını söyleyebilirim.
Ancak Haziran; arkadaşı Selin ve diğer kızlara tepkisinde sonuna kadar haklıydı. Selin’in Haziran’a söylediği şeyler “Dost acı söyler.” cümlesinin altına sığınarak ön yargıyla yerme içeriyordu. Devamlı bilmediği bir hayat ve insanlar hakkında ahkam kesiyordu tıpkı ilk bölümlerdeki Haziran gibi. Elbette herkesin Kırlangıç Adası gibi bir yerdeki hayatı ve insanları sevmesi beklenemez ancak sürekli hakaret de bir yere kadar kabul edilebilir. Haziran, Selin’e verdiği cevapla Kırlangıç Adası’nda özünü bulduğunu, orada gerçek mutluluğu, sevgiyi, huzuru, samimiyeti tattığını, hayata başka bir gözle bakmaya başladığını tam anlamıyla ispatlamış oldu. Ağzına sağlık Haziran. Zaten böyle tiplerle arkadaşlık edeceğine benim tatlı tombik dönerim Sadık ile et daha iyi.
Selin: “Değdi mi gerçekten? O kadar da olay yaşamışsın bir de.”
Haziran: “Değdi. Hepsine değdi, tamam mı? İyi ki gitmişim, iyi ki yaşamışım, iyisiyle kötüsüyle yaşadığım her şeye değdi. Oldu mu? Ayrıca orada kimse vizyonsuz falan değil, tamam mı? Herkesin kafası gayet açık. Başta gittiğimde ön yargılarımdan dolayı ben de öyle düşünüyordum. Ama zaman içerisinde kendimden utandım. Tıpkı şu an sizden utandığım gibi. Kapalı olan sizsiniz. Sizin boş beyinleriniz. Egzoz dumanından falan zehirlenmişsiniz. Kendinizden başka herkesi küçük görüyorsunuz. Gitmediğiniz, bilmediğiniz, görmediğiniz bir yer hakkında uzaktan atıp tutuyorsunuz.”
Selin: “Kızım sen ne diyorsun ya?”
Haziran: “Canım sen benim ne dediğimi gayet iyi duydun. Hepiniz iyi duydunuz. Kuduruyorsunuz, tamam mı? Hepiniz kuduruyorsunuz çünkü doğru olduğunu biliyorsunuz. Böyle cahilliğinizi makyaj malzemelerinizin altına saklamaya çalışıyorsunuz ama olmuyor. Buraya gelirken zaten böyle şüphelerim vardı. Muhtemelen anlaşamayız diyordum. Ama ben bu kadarını beklemiyordum. Bu başka bir seviye. Bu bayağı başka bir seviye. Bu ne biliyor musunuz? Bu aptallığın nirvanası. Tebrik ediyorum sizi. Gerçekten tebrikler.”
“Annemle iyiyiz. Annemle barıştık.”
“Babam, babam değilmiş.”
“Haziran da gitti.”
Poyraz’ın durumu ise hiç sağlıklı değildi. Sanki hayatında her şey çok normalmiş gibi davranacağına, arkadaşlarının da dediği gibi ağlasa, kırıp dökse içindeki hüznü, öfkeyi dışarı atsa daha iyiydi. Gören de her gün babamız başkası çıkıyor sanacak. ^^ Yani Poyraz’daki bu her şeyi çok hızlı kabullenme hali oldukça tuhaftı. Boşuna demiyorum “Poyraz ve Batu el ele Kırmızı Oda’ya gitsin.” diye. ^^
Mesela normal şartlarda Poyraz’ın Aliye’ye gerçekleri sakladığı için tepki göstermesini bekleriz. Ancak Poyraz, kendisini bu gerçeğe rağmen öz torunu gibi bağrına basmaya devam ettiği için Aliye’yi göklere çıkartmaya devam etti. Haydi yine iyisin Aliye Nenem, dört ayak üstüne düştün. Yine de ben seni affetmeyeceğim. Eski gelinini de bağrına bastın, bir Haziran’ı basamadın. O kızın adayı terk etme sebebi sadece Poyraz değil. Sen ve Zeynep de sebeplerin başında geliyorsunuz.
Haziran ile Poyraz’ın birbirlerine duyduğu şey öyle kuvvetli ki. Hani böyle sevdiğine bir şey olduğunda bunu kalbinde hissedersin ya tıpkı öyle. O yüzden Poyraz otele geldiğinde Haziran bunu hissedebildi. Aynı şekilde Poyraz da kendisinden evvel resepsiyonda Haziran’ın olduğunu hissetti. O anlarda bu hissin verdiği heyecan ve yüzlerindeki o umut ışığı görülmeye değerdi. Yalnız her ikisi de aynı anda Kordon sahilde otururken nasıl birbirlerinin varlığını hissetmediler hayret. Aralarına dört kişi vardı, telefonda konuşurken birbirlerinin seslerini de duymadılar. Ama ikisi de yine birbirini düşünüyordu. Aynı anda aynı nedenlerle edilmiş telefonlar… Zaten siz böyle hala birbirinizi merak ediyorsanız o ayrılık, ayrılık değildir. Hala bir şeyler bitmemiş demektir. Haziran ile Poyraz istediği kadar ayrılsın, Haziran adadan olabildiğince uzak bir şehre kaçsın hayat yine onları bir araya getirdi işte. Onlar ne kadar ayrı kalmak isteseler de kalplerindeki gerçek aşk sağ olsun, yine ayrılamadılar. Onların aşkı o kadar kuvvetli ki adadan asla çıkmayacağını söyleyen Poyraz’ı bile adadan çıkardı.
Poyraz’a Haziran’ın gitmesine sebep olduğu için kızıyorum. Ancak ödülü bahane edip adadan çıktı ve İzmir’e geldi mi, geldi. Haziran da aynı şey için gelir ve onu görürüm diye geldi, bunu daha karşılaştıkları ilk anda dile getirdi. Yani istediğimiz şeyi yaptı, Haziran’ın peşinden gitti. Ancak bu kararlılığını sürdürebilmeliydi. Haziran’ın ona olan soğukluğuna, mesafeli tavırlarına, kötü sözlerine misliyle karşılık vermek yerine, onu yumuşacak bir tavır içine girmeliydi. Ben ondan olgun bir adam davranışı beklerken o ergenler gibi davrandı.
“Sen de ödül için gelmedin mi buraya? Yoksa sen de benim gibi ödülü mü bahane ettin?”
Halbuki Poyraz ödülü almak için kürsüye çıktığında, Haziran’ı öven sözler sarf ederken, yanına onu çağırdığında terk edilmenin etkisiyle hatasını anladığını, akıllandığını, değişmek için bir adım attığını düşünmüştüm. Ama o tam tersi Haziran’ın hareketlerini yanlış yorumlamakla, onu anlamamakla meşguldü. Haaa Haziran’da da hata yok mu? Elbette var. Poyraz o kadar dile getirmesine rağmen kendisi için değil de ödül almak için İzmir’e geldiği kanısına kapıldı.
Haziran: “Aslında Poyraz Bey adadan pek çıkmaz. Yani çıkmazdı ben öyle biliyordum. Pek iyi tanımadığım için demek ki.”
Poyraz: “Siz de şehir hayatına hemen adapte olmuşsunuz. Hem de bir günde. Büyük başarı.”
Haziran: “Evet öyle oldu.”
Melisa ile Alper, PoyHaz barışsın diye ne kadar güzel bir plan yaptılar ama bizimkiler barışacağı yerde daha da koptular. Asansör sahneleri normalde insanları yakınlaştırmaz mıydı sayın senarist? Haziran ile Poyraz, telefonlarındaki fotoğrafları tek tek silerken onlardan çok ben üzüldüm. Ama eminim daha sonra o fotoğraflar çöp kutusundan geri çıkartılacak. ^^ Sildiğiniz telefon numaralarınızı da ezbere biliyorsunuzdur zaten gençler. ^^
Poyraz: “Bir arada olamayacağımız kesin.”
Haziran: “Ne yapacağız peki?”
Poyraz: “Kavgasız dövüşsüz yolumuza son vereceğiz. Başka türlü de devam edemeyiz zaten.”
Biricik ve Beyazıt sahnelerinden büyük keyif aldım. Daha önce yakıştırsam da Biricik ve Alper sahneleri böyle keyifli değildi, bir yapmacıklık vardı. Biricik ile Beyazıt’ın enerjisi daha bir tutmuş gözüyor. Beyazıt’ın esprileri, candan tavırları yaşadıklarından sonra Biricik’e ilaç gibi geldi. Biricik daha şimdiden onu kıskandığına göre bu iş olmuştur.
Açıkçası bu bölüm en çok eğlendiğim anlar onların sahneleriyle Görkem ile Sadık’ın sahneleri oldu. Biricik ile Beyazıt didişirken onları çekirdek çitleyerek seyretmek nedir ya. Sanki çok heyecanlı bir maç seyrediyorlar. ^^ Ayrıca Görkem çok haklı, dizi resmen Dallas’a döndü. Oldu olacak dizinin adını da değiştirelim de Dallas Masalı diyelim. ^^
İdil ve Batu çiftini seviyorum ancak bu bölümdeki sahne uzunluğundan ve bazı sahnelerinden ciddi anlamda bunaldım. Sadece İdil’in Batu’dan özür dilemek için ada sokaklarında anons yaptığı sahneyi sevdim. Onu kırdığı için pişmanlığını çok tatlı bir şekilde dile getirdi. Umarım Haziran ve Poyraz’a yaptıkları için de samimi bir özür sahnesi seyrederiz. Çünkü pişmanlığını ne kadar bilsek de seyircinin İdil’i biraz olsun sevmeye başlaması buna bağlı.
Batu’yu da zaten komik halleriyle seviyordum, işin içine dram katılınca Batu çok arabesk tavırlara giriyor. Tıpkı İdil’in kalbini kırmak için kurduğu oyundaki gibi. Bu oyunu hiç sevmedim. Ne bir romantik komedi dizisine ne de Ada Masalı’nın havasına yakışmadı. Kendimi klasik bir sezon dizisi seyrediyor gibi hissettim. İdil yanından gittikten sonraki kısım da çok uzatılmıştı bu bölümdeki çoğu İdBat sahnesi gibi. Batu, sonuçta Poyraz’a çarpmadığını açık açık söylemedi. Yani kusura bakmasın, İdil’in ve diğer herkesin tepkisini hak etmişti. Poyraz’a çarpan Batu çıkmadığına göre ona çarpan ya Doygun’un adamları ya Batu’nun babası diye düşünmüştüm. Ancak besbelli adaya teşrif eden öz babası Sinan’ın işi bu. E hani Sinan yıllardır yatalaktı? Herhalde bir süre önce iyileşti de Ayten’i hala hastayım diye kandırdı.
Batu’yu oynayan Erdem Kaynarca’nın diziden ayrılacağı haberi paylaşıldı. Açıkçası ben buna sevinemedim. Çünkü komik olduğunu zamanlarda Batu’yu seviyorum. Bir de korktuğum bir durum var. Ya İdil tekrar Poyraz’a sararsa? O zaman ne yapacağız? Ne güzel İdil ve Batu, PoyHaz’dan ellerini eteklerini çekmişlerdi, asıl çiftimizi rahat bırakmışlardı.
Unutmadan bu hafta Beril Pozam’ın performansı mükemmeldi. Bazı oyuncular böyle sahnelerde bile makyajından ödün vermezken o sıfır makyaj döktürdü. Hayal kırıklığını, üzüntüsünü çok iyi yansıttı. Açıkçası madem İdil Batu’yu bu kadar seviyor, ikisi birlikte İstanbul’a taşınabilirler.
Selma’nın Nehir’i İngiltere’de okutmak için babadan kalma evini satmak zorunda kalmasına benim gönlüm hiç razı değildi. Selma elbette bu parayı birinden alabilirdi ancak kimseye borçlu kalmak istememesini de anlarım, az buz bir para değildi çünkü. Fatih’in durumu öğrenip parayı vermesi şık bir hareket. Sonuçta Nehir’i daha şimdiden kızı gibi görüyor. Ona böyle bir babalık yapması o kadar anlamlı ki. Selma’nın Fatih’e evlenme teklif etmesini ise ben çok sevdim. Neden illa erkek evlenme teklif etmek zorunda? Bunun evlenince evin şu eşyalarını erkek tarafı alır, şunları kız tarafı alır, düğünü erkek tarafı yapar gibi genellemelerden ne farkı var? Hayat müşterektir, evlilik de öyle.
Haziran’a yolda çarpıştığı Kutay tarafından hemen iş teklif edilmesi çok absürttü. Ancak besbelli daha ilk andan Haziran’ı tanımış. E Doygun’un patronu veya rakibi olan bir adamın Haziran’ı tanımıyor olması saçma olurdu. Haziran’a kurduğu oyun, onu önce kovup sonra geri alma planında neyi hedeflediğini kavrayamadım. Tamam Kırlangıç Adası’na çöreklenmek istiyor onu anladık, ama bunun yolu bu mu? Onun tanıştırdığı bir adam Haziran’a asılacak, o da ağzının payını verirken Poyraz gelip adamı dövecek, sonra da Haziran kovulacak öyle mi? Böylece Haziran ile Poyraz arasındaki ipleri iyice kopartmak mıydı amaç? Ya ipler iyice kopacağına barışsalardı ne olacaktı? Bu Kutay’un planını anlayan yazı altı yorumlara yazıversin lütfen. Ben bu adamın bir üçgene neden olacağını düşünmüştüm ancak yeni kötü adamımız çıktı.
Haziran’ın ile Poyraz zaten ayrıyken, bizler ayrılığa dayanamayıp barışsınlar diye beklerken birbirlerine karşılıklı öyle şeyler söylediler ki aralarındaki ipler tamamen koptu. Belki de yeniden, daha sağlam bir şekilde bağlanmak için önce tamamı ile kopmak gerekiyordur. PoyHaz ilişkisini bir bina gibi farz edin. Haziran’ın yalanı ortaya çıktığından bugüne binanın bazı kolonları kesiliyordu ve en sonunda bina çöktü. Şimdi daha güçlü bir temelle yeniden bir bina inşa etme zamanı. PoyHaz için yeni bir sayfa açma zamanı. Evet, bu sözler tamiri çok zor ancak öfkenin insana ne kadar ağır şeyler söyletebileceğinin de bir örneği. Replikleri unutmak istiyorum, o yüzden yazıda alıntılamayacağım. (Görkem tonlamasıyla ^^)
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?