Ada Masalı reytingler daha ne kadar düşer diyoruz ama şaşırtıyor. 17. Bölüm reytingleri ile Total’de 1,82 reyting ile 22. ve AB’de 1,69 reyting ile 21. ve ABC’de 1,68reyting ile 23. oldu. Bölüm yazısı Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Geçtiğimiz bölümü Poyraz’ın annesinin bir anda karşısına çıkması sonucu önce annesine, sonra Haziran’a öfke kusup arabasına atlamış giderken hızla gelen bir arabanın yandan ona çarpmasıyla noktalamıştık. Haziran soğuk dolapta kaldığında ambulansta onunla giden bir Poyraz görememiştik, bu defa böyle bir sahnenin unutulmaması iyi olmuş.
Dizide birkaç bölümde bir hastanede geçen ekstra didişmeli sahnelerden bezdim. Bu defa da Ayten ile Aliye tartışırken onlara çıkışan Haziran gibi hissettim kendimi. Yalnız hani ada küçük yerdi, hani her şey hemen duyulurdu? Neden bu üç kişiden başka kimse koşturarak hastaneye gelmemişti?
Poyraz, herkese kızıp çekip gidebilir, yetişkin adamdır kimse karışamaz. Ancak böyle yaralı yaralı hastaneden kaçınca haklı olarak insanlar gereğinden fazla endişelendi. Sonuçta ya kanaması olsa? Ya bir yerde düşüp kalsa? Bu kadar insanı üzmeye ne hakkı var? Düşüncesizlikten başka bir şey değil bu. Haziran’ın aklına geçmişte piknik yaptıkları ormanlık yer gelmeseydi de belki yine bulunacaktı, ama daha geç ve belki daha kötü vaziyette.
Haziran’ı da anlıyorum. Ona ne kadar kızarsa kızsın, yaralıyken ona kıyamaması anlaşılabilir. Her çok seven kadın, sevdiği bu haldeyken onu adaya geri götürene kadar yanında kalırdı. Ancak Poyraz’ın Haziran’ın kaçıp gitmesi için ona yemek, hatta su bile vermeyecek kadar kötü davranması da zalimlikten başka bir şey değil. Sonradan yemek versen, iyi davransan kaç yazar. Dengesizsin Poyraz Ali Özgür.
“Yakın mısın bana, uzak mı? Git diyorsun. Ormana gidiyorum, peşimden geliyorsun. Döndüğümde bana yemek veriyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun Poyraz? Sana bir soru sordum, bana cevap ver. Yakın mısın bana, uzak mı? Beni görmek istemediğini söyleyip haber vermeden kaçıp gidiyorsun. Ama dönüp dolaşıp beraber geldiğimiz yere geliyorsun. Kaybolmak istiyorsun ama bir taraftan da seni bulmam için bekliyorsun. Poyraz sen gerçekten ne istiyorsun? Duydun sorumu. Bana cevap ver. Yakın mısın bana, uzak mı?”
Haziran sana bu soruyu sormakta haklıydı. Haziran gaddar biri olsaydı, cevap alamadığı için çeker giderdi de işte fazla iyi kalpli, merhametli. Sen ise onun aşkını, fedakarlığını göremeyecek kadar körsün. Git hastanede tedavini ol, iyileş. Sonra istediğin yerde yalnız kal, kafanı dinle, ne halt edersen et. Haziran sana tüm söylediklerine sonuna kadar haklı. Ve onun sitemlerinin karşılığı kuru bir “Özür dilerim.” ya da “Ben seni hiç üzmek istemedim Haziran.” değil.
PoyHaz’ın kamp sahnesine neden Melisa ile Alper entegre edilmişti? Haziran ile Poyraz karşılıklı bir şekilde sorunlarını konuşacakken gidip Melisa ile Alper ile konuşuyorlar. Sonra tam diyorum şükür gittiler, onları yalnız bıraktılar ve PoyHaz sahnesi geldi, birden sahne kesiliyor arasına herhangi bir başka sahne giriyor. Ne gerek var? Bu hafta da PoyHaz sarılarak uyudular ama bu defa farklılık olsaydı. Sarılmanın peşine tüm olanlara rağmen yakınlaşma beklemiştim. Bir de madem her hafta sarılarak uyuyorlar, bari adam gibi görelim. Çadırda sarılıp uyumaya başlar başlamaz sahneyi kesmekteki amaç nedir?
Merak ediyorum PoyHaz neden hiç dudaktan öpüşmüyor? Diğer çiftlere öpüşme sahnesi yazılırken PoyHaz’a neden yazılmıyor? Flasback’te de gördük Poyraz Haziran’ı yanağından öpmüş. Bunu yazınca yanlış anlaşılmak istemem ancak çifte standart var. Hayır oyuncular sık sık öpüşmeye karşıysa söylesinler de bilelim. ^^ Sürekli olsun da demiyorum ancak biraz daha sık olabilirdi, özellikle sevgiliyken. Yalnız adminler bizi iyi kandırdınız. Haziran ile Poyraz, kampta sorunlarını çözdü, barıştı ve pikniğe gittiler sanmıştım. Meğer sevgili oldukları süreçten bir sahneymiş. Sahne çok güzel olduğu için ses etmeyeceğim ancak hayallerim yıkıldı. Unutmadan, sevgililiğe dair olan bu sahnede Haziran’ın H kolyesini boynuna takmayı unutmuşsunuz.
Bir an PoyHaz zaten ayrı, iyice kopmak üzereler, üstüne bir de Zorba ölecek diye korkmadım değil. Eğer Zorba ölseydi seninle fena bozuşurduk sayın senarist. Zorba, Poyraz ve Haziran için çok değerli, sakın ona kıymayın. Zorba’nın ölümden dönmesi Poyraz için dönüm noktası oldu. O an Haziran’a yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu anladı. Elindekinin, zamanın ne kadar kıymetli olduğunu anladı. Keşke bunu Haziran’ı o kadar kırmadan önce anlasaydı.
Çift Gökkuşağı şarkısının sessiz sinema sahnesinde kullanılması hiç hoş olmadı. O şarkı PoyHaz sahnelerine özel kalmalı. Dizide başka hareketli melodi mi yok? Bu sessiz sinema sahnelerini çok sevdim, çok eğlendim. Yalnız bu Batu da her şeye Poyraz’ı katmasa olmaz. ^^ İdil’in ondan bu denli çabuk vazgeçeceğini düşünmek saçma.
Poyraz’a arabayla çarpan kişi Batu çıktı. Tam Batu’ya ısındık, onu sevdik, komik adam, eğlenceli ve bizi güldürüyor derken yine ondan soğumak üzereyim. Eğer sadece İdil’in hala aklında Poyraz var diye Poyraz’ı öldürmeye kalkıştıysa bu çok vasat bir neden. Aşk uğruna yapılan hiçbir kötülüğü mantıklı bulmuyorum. Amaç İdil ile Batu’yu kötülükleri anlamında eşit kılmaksa yine saçma. İdil, Batu öyle söylüyor olabilir ama İdil iyi biri değil ki. Yani Batu onu kirletemez. İdil, şu an pişman diye Haziran ile Poyraz’a yaptıklarını unutmadık. Onlardan özür dilemediğini, onlara karşı bu pişmanlığını dile getirdiğini de duymadık. Bakalım İdil, öğrendiği bu gerçeğe rağmen Batu’yu sevmeye devam edecek mi? Eğer İdil, pişmanlığında samimiyse gider Batu’yu ihbar eder. Yok öyle kötülük yapıp cezasız kalmak.
Biricik için de diziye yeni bir karakter dahil edilmiş. Böyle didişmeyle, sürtüşmeyle başlayan aşkları severim. Biricik ile Alper için üzülenler artık üzülmesinler, baksanıza Biricik adamı görür görmez hemen onunla ilgilendi. Beyazıt tip olarak Alper kadar yakışıklı değil ancak havası var. Önemli olan da Biricik’i üzmemesi.
Görkem, öyle bir karakter ki hangi karakterle yan yana gelse onunla uyumlu oluyor, sahne şenleniyor. Ancak Biricik ve Sadık ile olan sahneleri komik de olsa fazla uzatılmıştı. Sadece Sadık için damacana adam benzetmesini yaptığı kısım ve Sadık’ın femomen oluşu yeterliydi.
Alper’in Melisa’ya evlenme teklifini çok beğendim. Öncelikle aşklarının temelinin atıldığı lisenin koridorunda bu teklifi yapması çok anlamlı. Ancak ilişkileri şu anki durumdayken bu teklif bana çok yersiz geldi. Zaten Melisa’nın bu bölümde Alper’e davranışları tümüyle anlamsızdı. Kavuşunca aşk, tutku, heyecan mı bitermiş yahu? Biricik’i dert edinip duracaktın, o zaman bu ilişkiye hiç başlamasaydın Melisa. Tabii ki eski günleri özleyebilirsin. Kabul ediyorum kalbinde aşkın tohumlarının atıldığı ilk zamanlar çok daha farklıdır. Ancak aşk hep aynı kalan bir süreç değildir ki. Zaman zaman içinde bir volkan gibidir, zaman zaman sular durulur. Acaba Melisa sevgili olduklarında en yakın arkadaşını kaybettiği için mi tuhaf hissetti? Alper’in evlenme teklif ederken bu yüzden “Arkadaşlık.” vurgusu da yerindeydi. Zaten evlilikte aşk, tutku devam ederken bir yandan da sevgi, saygı, arkadaşlık artıyor.
Zeynep’in annelik ve Haziran ile ilişkisi hakkındaki zırvalıkları bir bana mı çok uzun geldi? İdil’e böylesine cici annelik yapacağına git kızına yap. Onun sınırlarını zorlayacağına yanında ol. İsteklerine karşı durmak kızını güçlü yapar mantığı ne kadar saçma yahu. Haziran zaten onca yaşadığına yeterince güçlü, daha fazlasına ne gerek var? Ayrıca Aliye’nin Zeynep’ten nefret etmesi yaşadıklarına bakınca normal, peki Zeynep neden ondan nefret ediyor? Çocuklar birleşmesin denecek bir sebep midir Zeynep’in Ayten adaya ilk geldiğinde onu Poyraz’ın babasıyla tanıştırması? Kadının alnında mı yazıyordu “Hayatınızı mahvedeceğim.” diye? Ben kadere inanırım. Zeynep babayı Ayten ile tanıştırmasa da onlar bir şekilde tanışacaklardı.
Bizim Adalı sandığımız Poyraz nefret ettiği İstanbullu çıktı iyi mi? ^^ Ama bence de onun babası onu kucağına alan, seven, büyüten adamdır. Biyolojik babası ne yapmış Poyraz için bugüne kadar? Üstelik sevgi verebilecek bir adam olsa Poyraz 13 yaşında yanlarına geldiğinde onu adaya geri götürmek yerine sevdiği kadının çocuğu diye bağrına basardı. Ayten’in hikayesini doğrudan Aliye’ye bağlı bir hikaye olarak düşünmüştüm. Ancak daha çok Ayten ve Poyraz’ın öz babasına yönelik bir hikaye ile karşılaştık.
Poyraz’ın annesi Ayten’i affettiği an duygulandım ancak yine de çok daha güçlü repliklerle, çok daha yüksek duyguya sahip bir sahne yazılabilirdi. Bir de Poyraz, Ayten’i çok hızlı affetmedi mi sizce de? O zaman yalanı ortaya çıktığında günlerce süründürülen Haziran’ın günahı neydi, aynı kandan olmaması mı? Yukarıda da yazdığım gibi Zorba’nın ölümden dönmesiyle Poyraz aydınlanma yaşadığı için annesi de çabuk affetti, onunla geçirebileceği günleri heba etmek istemedi.
Haziran’ın Poyraz’ı ve Kırlangıç Adası’nı terk edip İstanbul’a gitmesini sonuna kadar destekliyorum. Haziran çok bile dayandı. Poyraz onun aşkına, değişimine yeterince inanmadı, hep İstanbul’dakini hayatını özlediğine inandı. Ona “Seni hiç bırakmayacağım.” deyip deyip onu bıraktı. Her zaman önce onu dinlemek yerine suçladı. İlişkide veren taraf hep Hazirandı, bir sorun olduğunda hatalı olmasa dahi Poyraz’ın peşinden giden hep o oldu. Düğünlerinde Aliye Haziran’ın yüzüne tükürdü, her fırsatta kızı horladı. Poyraz yeterince sesini çıkartmadı. Zeynep, Poyraz’a bu kadar kötü davranmadı. Haziran, eğer Poyraz “Ayrılalım.” demeseydi ondan ayrılmayacaktı. Poyraz korkak davrandı, onun elini tutup aşkına sahip çıkmadı. Sonra bir de marifetmiş gibi ona kilometrelerce uzakta iş ayarlardı. Ve bunun için doğru dürüst bir özür bile dilemedi. Haziran her şeye rağmen, onu itmesine rağmen yaralı diye ormanda yanında kaldı, onu annesiyle barıştırdı, ona annesini hediye etti ve öyle gitti. Şimdi Poyraz koşsun Haziran’ın arkasından. O asla gitmeyeceğini söylediği İstanbul’a gitsin Haziran’ın peşinden.
Haziran: “Ya.. Sen hala mı bana şehirli diyorsun? Benim buraya geleli kaç ay oldu.”
Poyraz: “Üç ay oldu galiba ama üç ayda silinmez o İstanbul’un pisliği.”
Haziran: “İstanbul düşündüğün kadar kötü bir yer değil. Bir gün gelirsen görürsün.”
Poyraz: “Hiç sanmıyorum geleceğimi.”
Poyraz: “Bence o kadar büyük konuşma.”
Poyraz Ali Özgür biraz cefa çeksin, aşkına sahip çıksın. Yok öyle devamlı armut piş ağzıma düş! (Bir işe emek harcamaksızın onun kendiliğinden olmasını bekleyenlerin durumunu anlatan bir atasözü.)Poyraz’ın Haziran’ın yokluğunda iyice acı çektiğini görelim, onun peşinde iyice süründüğünü görelim; ondan sonra barışmış çiftimizin mutlu, aşk dolu, tutkulu sahnelerini seyrederiz.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?