Adım Farah hangi bölümde final yapacak sorularına biraz ara verelim, dizimizin keyfini çıkartalım. Bölüm analizi Gözde‘ nin kaleminden, keyifli okumalar ^^
Adım Farah iki haftadır oldukça beğendiğim, akıcı, hiç sıkmayan bölümlerle ekrandaydı. Elbette bu bölümlerin kusurları vardı lakin bu kusurlar 23. ve 24. Bölüme de iyi demeye engel değil. Ancak ne yazık ki benim dert edindiğim sorunlar iki bölüm için de ortak. Bunlara analiz içinde değineceğim. Ve tabii ki 23. ve 24. Bölüm yine hak etmedikleri reytingler aldılar. Ne yazık ki sezon başındaki bölümlerle kaybedilen seyircinin bir kısmının geri dönmediği ve cumartesi akşamki dizilerle ortak seyircimiz olduğu aşikar. Ancak belki benim gördüğüm sorunlar aşılsa dizide reyting ivmesi görebilirdik. Son olarak şundan çok eminim: Adım Farah yıllar sonra değerlenecek bir iş olacak ve seyredenler zamanında bu işi seyretmediklerini için hayıflanacaklar.
Neredeyse tamamı hastanede geçen 23. Bölümü Farah’ın yıllar sonra annesine kavuştuğu ancak bunun bedeli olarak Kerimşah’ın Behnam ile gittiğini öğrenmesiyle noktalamıştık. 24. Bölüm yaşadığımız duyguları katlayan sahnelerle açıldı. Özellikle benim gibi annesine hasret kalmışların içini dağlayacak anlardı. Keşke annem yaşasaydı da ben de Farah gibi onu yıkayabilseydim, saçlarını tarayabilseydim… Farah için öyle büyük bir mutluluktu ki bu. Bir yandan da annesinin sırtındaki ve bileklerindeki yaralar, ruhundaki acı izler; Kerimşah’ın her an İran’a kaçırılma ihtimaliyle birleşince sevinci kursağında kalmak zorundaydı. Sanki sevinmek hem doğru hem yanlıştı Farah için. Yine de bu buruk sevinci çoktan hak etmişti.
Farah’ın annesi Gülsima’yı oynayan Berrak Kuş rolüne çok yakışmış. Oyunculuğunu, ekiple uyumunu çok beğendim. Farah ile gerçekten anne kız gibi hissettirdiler. Sadece bir İranlı olarak çok düzgün Türkçe konuşması biraz rahatsız etti ancak dublaj sanatçısı olduğu için ses rengi o kadar güzeldi ki buna takılamayacağım.
Farah’ın annesi Gülsima iyi ki yaşıyormuş ve iyi ki yeniden Farah’ın hayatına dahil oldu. Başta “Annenin yaşaması hikayeye ne katkı sunacak?” diye düşünürken şimdi bunun birden çok sebebi olduğunu görüyorum. Annenin Kerimşah’ın gerçek donörü olmasıyla Farah’ın Behnam’a olan minnet borcu silinmiş oldu. Gülsima’yı o ayarlamış olsa bile 3 yanlış 1 doğruyu götürüyor. Gülsima’ya yıllarca çektirdiği eziyetler 3 yanlıştan daha fazlası eder. Kerimşah’ın babasına olan sevgisinin artmasında onu iyileştiren kişi olmasının etkisi büyüktü ve babasına bir laf geldiğinde bile ilk savunması buydu. Kerimşah, başta Farah ve Tahir ile aynı evde yaşamayı kabul etse de her çocuk gibi bir süre sonra anne ve babasıyla bir arada yaşamak isteyebilirdi, ancak bu gerçek onun hiçbir zaman böyle düşünmemesini sağlayacak. Bir de üstüne Behnam’ın anneannesine yaptığı, annesine yapmayı düşündüğü kötülükler Kerimşah’ın babası olarak Tahir’i seçmesine neden oldu. Ve Gülsima’nın gelişiyle Tahir ağabeyi Mehmet’ten sonra bir de anneye sahip oldu.
Tahir önceleri kendini Farah’ın sevgisine layık görmemişti hatırlarsınız. Ardından Mehmet’in kardeşi olduğunu ilk öğrendiğinde kendini bu kardeşliğe layık görmemişti… Eli kanlı bir katil nasıl da tertemiz bir polisin kardeşi olabilirdi? Görüyorum ki Tahir içinde hala aynı duyguyu taşıyor ve bu duygu kardeş oldukları kabullense dahi içinde bir yerde yara. Keza Mehmet de Tahir’den çok daha çabuk onun kardeşi olduğunu kabul etse de Tahir’in böyle bir adam olması içgüdüsel olarak onu rahatsız ediyor. Sanki onu bu işleri bırakırsa kardeşliğe tam anlamıyla kabul edecekmiş gibi hissediyorum. Hatta bazen Tahir yeniden kötülüğe bulaşsa onu o kötülükten çıkartmak yerine ona sırtını dönebilirmiş gibi de geliyor. Çünkü Mehmet’in şerefi her şeyden öte bir yerde.
Unutmadan, bölümde MehTah’ın birlikte neden bu kadar az sahnesi vardı? Biz kaç bölüm kardeş olduklarını öğrensinler, sonra da birlikte mücadele etsinler diye beklerken neden bölümün başında birbirlerine tavır yapıp sonra da mecburi ayrı yollara saptılar? Bir şekilde bir arada olamazlar mıydı? Pekala Mehmet aile yemeğine katılıp erken ayrılabilir, sonra da Ali Galip’in cesedini bulabilirdi. O yemekte, sofrada yer almak onun da hakkıydı.
Tahir yine aynı şekilde Gülsima gibi temiz bir kadının onu evladı gibi görmeyeceğinden korktu, yine kendini böyle bir kadına evlat olmaya layık görmedi. Halbuki o dışardan bir cellat olsa da özünde hala kalbi yaralı bir çocuk. Tahir’in özü böyle iyi olmasa, mayasında iyilik olmasa böylesine değişebilir miydi? Ne mutlu ki Farah’ın annesi Gülsima da bunları hiç sorgulamadı, Tahir’in ne iş yaptığıyla hiç ilgilenmedi. “Kızım sevmiş, Kerimşah sevmiş, Farah’ın yüzünü bu adam güldürmüş.” diye düşündü ve onu hemencecik sahiplendi. Valla Farah ona Tahir’i o kadar güzel anlattı ki yerinde kim olsa Tahir’i bağrına basardı. Farah’ın bir başkasına Tahir’in onun için ne ifade ettiğini duymak da ayrı güzeldi.
Tahir, Gülsima ona sarıldığında nasıl da ürkek, nasıl da korkak duruyordu; nasıl da heyecanlı ve şaşkındı öyle. Yine aynı anda binbir farklı duygu geçiyordu bize gözlerinden. Vera da ona eminim çok kere sarılmıştır ama Tahir ilk defa gerçekten bir anne şefkatiyle kucaklandığını hissetmiş olmalı ki gözünden akan yaşa engel olamadı. Gülsima evden çıkarken üstüne bir şey almasını söylediğinde de yine aynı duygu vardı yüzünde. O anlar da hem duygulandım hem de böyle bir anneye sahip olduğu için Tahir adına sevindim. Kimsesiz, zürriyetsiz Tahir Lekesiz artık eşi, oğlu, annesi, ağabeyi, yengesi ve dostlarıyla kocaman bir aileye sahip. Tahir için bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi?
“Benim babam bundan sonra Tahir Ağabeyim.”
Kerimşah’ın babası olarak Tahir’i seçtiği sahneye kalbimi bıraktım. Onun hayatında biyolojik babalığın değil, manevi babalığın çok daha değerli olduğunu sonunda tam anlamıyla gördük. Babalık öyle lüks bir evde önüne her şeyi sermekle, ona “Sen aslansın.” demekle olmaz. Babalık önce kalpten sevgiyle, iyilikle olur. Tahir kanından, canından olmamasına rağmen Kerimşah’a bugüne kadar Behnam’dan çok daha fazla babalık yapmıştı zaten ve kendisine “Aslan babam.” diye hitap edilmesini çoktan hak etmişti. Tahir, Kerimşah’a hayatında ilk kez arkadaşlarıyla doğum günü kutlamasını sağlarken de sırf Kerimşah babasız kalmasın diye Behnam’ı kurtarıp ölümden döndüğü gün de yani pek çok kez babalığı ispat etmişti. Zaten Kerimşah erkek olmasaydı, soyunun devamı olmasaydı Behnam onu böyle sevmezdi. Tabii takıntısı olan Farah’ın oğlu olması da bunda etken. Behnam iyi bir baba olsaydı iki kızını diğer çocuğunu buldu diye yüzüstü bırakmazdı. Ben onun sevgisinin hep bir şeylere dayandığını hissettim ve haklı da çıktım.
Tahir’in ailesinin fotoğrafını ilk kez gördüğündeki tepkisi bana göre yerindeydi. Bir süre öncesine kadar kim olduklarına dair hiçbir fikri olmadığı iki insanı ve kendi bebekliğini ilk defa görüyordu. Tabii bir yandan da gelen şifreli kutuyu kimin gönderdiğine, neden içinde cam kırıkları olduğuna, bu fotoğrafın ve arkasındaki yazının gerçekliğine dair merak ve endişe duygusu hissediyordu. Tahir’in yine aynı anda birçok duyguyu bizlere yansıttığı anlardı. Önce şüphe ve merak, ardından şaşkınlık, heyecan, sevinç gibi duyguları o kadar hızlı yaşadı ki. Aşırı duygusal tepkiler vermeyişi normaldi, çünkü onun bildiği tanıdığı insanlar değillerdi. Aksine onları görebildiği için sevinç duygusu daha baskındı. Babasına benzediği fark etmesi de hoşuma gitti, saçları Tahir’e benzeyen baba detayı atlandı sanmıştım. Orhan seni hiç sevmem ama kırk yılda bir işe yaradın da Tahir ömrümde ilk defa ailesini ve kendi bebekliğini görebildi. Orhan’ın kutudaki notu ve 25. Bölüm fragmanı da bana Tahir’in “Farah hapse girmesin, suçu ortaya çıkmasın.” diye Ali Galip’in yerine yeni Ak Kuzu olacağını düşündürdü.
FaHir’in aksiyonda birlikte yer almasını ben çok sevdim. Bana Mr. & Mrs. Smith’i hatırlattılar. Yalnız aksiyon sahnesinde kahkaha atmak bana da sürpriz oldu. Bagajda saklanıp Tahir ile Kerimşah’ı almaya gitmek tam Farah’lık hareket. Onun gibi bir kadın oğlu söz konusu olduğunda asla evde oturup bekleyemez. Tahir’in düşmanları karşısında sırayla birbirlerini kurtarmalarını, özellikle Farah’ın Tahir’in düşmanlarından birine silah çektiği yeri sevdim. Genelde bu misyon erkeklere verildiği için bu farklılık hoşuma gitti.
Tahir’in yaraladığı adamları Farah’ın tedavi etmesine Hızır Yılmaz gibi ben de güldüm ama bir yandan da bu durum beni 3. Bölüme götürdü. Farah’ın Tahir ile yaptığı anlaşmayı hatırlayanlar çıkacaktır. Hatırlarsanız Farah mekanın mutfağında yaralılarla tek tek ilgilenmişti, Tahir onu hayranlıkla seyretmişti ve en son Farah Tahir’in kolundaki yarayı dikmişti. Tahir’i ilk kez üstü çıplak görüp vücudundaki izleri fark etmişti. O ufacık yakınlaşmayı, aralarındaki elektriği unutmak ne mümkün. ^^
Hızır Yılmaz rolüyle diziye katılan Genco Özak’a tek kelimeyle bayıldım. İmajı olsun, tavırları olsun çok ikonik bir kötü karakter yaratmış. Ben konuk değil katılan demeyi tercih ediyorum çünkü Farah’ın annesi de ilk geldiği bölümde konuk oyuncu yazılmış, bu haftaysa ismi ana kadroda. Böyle bir karakterin tek bölümlük olması yazık olur.
Bu arada senaristlerin televizyon ekranlarını kaplayan “Gerçek hayattan uyarlanmıştır.” ibareli dizilere göndermesi de harikaydı. Cidden ekranı birbirine benzeyen bu diziler esir aldı. Sonra işte Adım Farah gibi diziler bunların yanında hak ettiği reytingleri alamıyor. Çünkü insanlar bunlara alışmış oluyorlar.
Hızır Yılmaz: Senin başına gelenlerden var ya ‘gerçek hayattan uyarlama’ dizi olur televizyona. Yıllarca psikologlardan çıkamadı bu. “İncinmişin.” dediler.
Yılmaz’ın Hızır çıkması ters köşesini çok sevdim. Behnam Efendi ava giderken avlandı. Tahir ile Hızır Yılmaz’ın dostluğu gerçekten de Ali Galip ile Orhan’ın farklı bir sürümü. Tahir’in Adil ve Haydar’dan başka dostları olduğunu bilmek iyi geldi. Çünkü özellikle Haydar fazlasıyla şapşal. Tahir’e omuz omuza savaşacağı Hızır Yılmaz gibi biri lazım, tabii bir de Bekir. Bu üçlü gerçekten de çok güçlü. ^^
Erik Dalı sahnesi evet biraz absürttü, evet Adım Farah dünyasına yabancıydı ama çok eğlenceliydi. Dizinin böyle nefes aldıracak sahnelere özellikle ikinci sezonda çok ihtiyacı vardı. İşin içinde yeni bir karakter olunca onun etkisiyle bu sahne daha mantıklı karşılanabilir. Bu sahnede çevresinde üç tane deli kafayı sıyırıp Ankara havası oynarken ciddiyetini hiç bozmadan rolünü yapan Feyyaz Duman’ı alkışlıyorum. Tek bir kere bile mimik kaçırıp güler gibi olduğunu görmedim valla, bravo. Hem dümdüz gelip tehdit ederek Kerimşah’ı alsalar 2 bölüm önceki sahnenin tekrarı gibi olacaktı, bu şekilde diğerinden ayrılmış oldu.
Bu arada Behnam gibi bir adamın bölümlerdir devamlı yeniliyor olması size de garip gelmiyor mu? Farah’ın ölesiye korktuğu, Tahir’den bile tehlikeli olduğunu söylediği adam bu mu yani? Yani Tahir ile Behnam arasındaki mücadele bu açıdan sonunu okuduğum bir kitaba benziyor. Açıkçası ben Behnam diziye ilk girdiğinde Kara Sevda dizisindeki Emir Kozcuoğlu gibi son ana kadar hamleleriyle konuşulacak bir karakter hayal etmiştim. Yani mesela bu bölümde aslında başarılı görünen, her hamlesi tek tek hesaplanmış planı bile fos çıktı.
Bölümde FaHir sahneleri var, yok denemez. Birtakım konular hakkında konuştular, birlikte aksiyona girdiler, Kerimşah’ı kurtardılar, arada sarıldılar, birbirleri için endişelendiler. Sonra ailecek yemek yiyip sohbet ettiler. Bunları yazınca FaHir sahnesi yeterince var gibi algılanıyor. Ama içeriklerine baktığımızda tam aksini görüyoruz. Çoğu beklediğimiz, özlediğim FaHir sahnelerinden uzak. Üzülerek söylüyorum ki yeni senaristlerin gelişinden beri FaHir sahnelerinde beklediğimi bulamıyorum. Sanki dizinin seyircisi FaHir sahnesi istiyoruz dedikçe tam tersi şekilde FaHir sahneleri istediğimiz içerikten uzaklaşıyor. Katım birliktelik değil, sıcak bir temas, cilveleşme, tutkulu anlar. Geçtiğimiz bölümde de bu bölümde de bu sahneleri rahatlıkla görebileceğimiz zaman dilimleri mevcuttu. Bu dizinin seyircisinin asıl odağının FaHir ve onların aşkı olduğu unutulmamalı. “Yeni senaristlerimiz kendilerinden önceki bölümleri, hikayeyi çok iyi anlamışlar.” demiştim ancak görüyorum ki FaHir açısından öyle olmamış. Farah’ın “İran’a dairdir.” dediğini de duyamaz olduk. Bu cümleyi bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi…
Bade’nin bireysel hikayesinin de bu sezon işlenemediğini düşünüyorum. Mehmet ile araları normale döndü ama anne olamayışına dair hikayeye, evlatlık edinme hayallerine hiç girilmiyor. Eskisi gibi avukatlık da yapmıyor pek; hep birilerinin yanında, birilerine destek olurken görüyoruz. “Onca olayın içinde Bade kendi normaline mi döner mi, kendini mi düşünür?” diye böyle yazılıyor sanıyorum, ancak ilk sezon da dizide onca olay vardı.
Bölümde diğer çiftlerimiz MehBad ile GönBek’in birer sahnesi bile yoktu ve bu benim hiç hoşuma gitmedi. Aslında yan yana gelmedikleri ama etkileşim içinde olduklarını hissettiren basit telefon konuşmalarına bile tav olabilirdim ama onlar da yoktu. Resmen dizinin sevdiğim diğer çiftleri bu bölümde yok hükmündeydi. Halbuki ben aşk seven romantik biriyim ve bu dizideki tüm çiftleri de benim için değerli. İlk sezonda da her bölüm muhakkak yardımcı çiftlerin de iyi kötü sahneleri olurdu.
Perihan’ın GönBek ilişkisine karşı çıkma nedenlerini de anlıyor ve ona hak da veriyorum. Ama bilmediği bir şey var ki o da Gönül’ün artık eskisi kadar masum olmadığı. Evet Gönül, Bade’yi korumak için Ali Galip’i öldürdü, nefsi müdafaa söz konusu ama Farah kurtarmayıp ölüme terk ederken engel olmadı. Bir de bu cinayeti sakladı mı, sakladı. Üstelik bilmiyoruz AGA’yı onlar mı gömdü yoksa Behnam mı? O yüzden ne yazık ki Gönül eskisi kadar kar tanesi beyazlığında değil. Hayat ona da karasını bulaştırdı. Bir de Perihan, Bekir’in artık eskisi gibi olmadığının farkında değil ve onu geçmişiyle itham etmiş oluyor. Nasıl sonradan Farah’ı kabullenip sevdi, Tahir’i de sevdi, Akıncı Bade’yi de sevdi, pekala Bekir’i de sevebilir. Bence Perihan’ın derdi Bekir’in Akıncı olması, geçmişten gelen bu Akıncı soyadına olan takıntı, nefret gibi duygularını yenememiş.
Farahların Merjan’ı kaçırıp evin alt katında tutmaları iyi olmuş. Zorbalığa karşıyım ama Merjan ispiyoncu olduğu ve en çok da Farah’ın üstüne cinayet yıkmaya kalktığı için bundan fazlasını hak ediyordu. Ben Gülsima’nın Merjan’ın annesi olduğunu düşünmüyorum. ‘İran’ın Dallas şubesi’ dediysek o kadar da değil yahu. ^^ Ayrıca Merjan’ın Farah ile kardeş çıkmasını da istemiyorum. Ama Gülsima ile Akbar’ın aralarında eski ve derin bir gönül yarası olduğu çok net. Birbirlerine bakışlarından, ses tonlarından, vücut hareketlerinden bayağı büyük bir aşk yaşandığı anlaşılıyordu. Hatta Akbar’ın ölmüş eşine ve Rahşan’a rağmen unutamadığı kadının Gülsima olduğu da açık. Birbirlerini bayağı iyi tanıdıklarına ve güvendiklerine göre de öyle kötü bir ayrılık da olmamış. Akbar Rahşan’a tekmeyi bastığına göre belki yeniden ikinci baharlarını yaşamak için bir araya gelir bu ikili. Ha bu arada isterse Rahşan Farah’a annesini Akbar’dan kıskandığı için iftira atmış olsun, bu asla Behnam’ın geçmişte yaptıklarını aklamaz. Farah’ın gözyaşları içinde anlattığı hikaye, yıllarca çektikleri unutulmaz. Bu olay sonrası da Rahşan’ın dizideki hikayesinin bittiğini düşünüyorum. Farah ile bir yüzleşme yaşayıp İran’a dönebilir, hatta dönsün.
Orhan Koşaner’i yeniden emniyet koridorlarında görünce nasıl sevindim anlatamam. Diziye yeniden hoş geldin melek yüzlü, sinsi psikopat Orhan, namı diğer Kara Kuzu. Kesinlikle onun gelişiyle diziye ilk sezonun o büyülü havası geldi sanki. Aylar geçti ama Orhan’da gıdım değişim olmamış, maşallah ustamız Ali Sürmeli de hemen role yeniden adapte olmuş. Orhan diziye son gördüğümüzden daha da kötü bir karakter olarak dönmüş. Resmen örgüt bütün emniyete sızmış ve Orhan’a acayip bir saygı duyuyorlar, bağlılıkları çok kuvvetli. Öyle olmasa İlyas gidip adamın bilinen suçlarını üstlenir miydi? Ah İlyas anlayamıyorum seni, Mehmet’i bu kadar severken neden gerçeği sakladın?
Ayrıca Orhan çok zeki, kurnaz; hatta Ali Galip’ten bile daha kötü, daha işini bilir bir adam. Mehmet’in onunla işi maalesef çok zor. Orhan’ın geri dönüşüyle ilk sezonun en ilgi çeken konularından “Ak Kuzu, Kara Kuzu” meselesinin yeniden işlenmeye başlaması harika oldu. Bu konu yarım kalmıştı, kapanmamıştı, hala Alperen’in katiliyle azmettiricisinin kim olduğu da hala ortaya çıkmadı. Bir de Tahir ailesinin katliyle ilgili Ali Galip ile yüzleşemedi ama en azından Mehmet alnının ortasına bir kurşun sıkan, babası saydığı, gerçek ailesini gizleyen insanla yüzleşebilme şansına erişti. Yalnız Orhan’ın polisliğe dönüp bir de emniyet amiri olmasına aşırı kuruldum. Mehmet’in yanında yöresinde emniyetten hiç kimsenin olmayışı çok tatsız. Bu adam neden bu kadar yalnız bırakılıyor? Bari emniyet amiri kirli polis olmayan biri olsaydı.
Orhan’ın Mehmet’i manipüle etmesine de aynı şekilde kurulmuş durumdayım. Ali Galip’in gömüldüğü yerin açılıp cesedinin bulunması, resmen Mehmet ile Tahir’in aralarını bozmanın ve Mehmet’i kendi üzerinden çekmenin bir yolu. Mehmet de saf mıdır nedir, çok kolay manipüle ediliyor. Bu kadar iyi bir polisin böyle yazılmaması gerek. Mecbur Mehmet manipüle olmaya da mecbur değilsin. Ve şimdi Ali Galip’in katilinin bulunma meselesi Mehmet’in belki de en büyük sınavı olacak. Bir yanda öz kız kardeşi gibi sevdiği Gönül, bir yanda aşık olduğu kadın Bade, bir yanda yengesi Farah. Mehmet’e başarılar diliyorum. Ya bu sırra ortak olup inandığı ilkeleri çiğneyecek ya da mesleğini her şeyin önünde tutacak. Bizim tanıdığımız Mehmet ikinciyi seçer ama bu defa bana ilk seçeceğe yakın olacak gibi geliyor. Aslında Orhan’ın da Farah üzerinden yapmaya çalıştığı da bu. Orhan’ın gerçek katilin Gönül olduğunu bildiğini asla düşünmüyorum.
Bölüm sonundaki kocaman aile temalı sahnelerin her biri o kadar güzeldi ki. Gülsima Anne’nin sofradaki konuşmaları Tahir’in neden kocaman bir aileyle ödüllendirildiğini açıkladı bize. Onun kalbi o kadar iyi ve temiz ki kader ona hep güzel kapılar açtı. Kurak topraklarda bir bir çiçekler filizlendi. Ancak ne yazık ki bu güzel anların, mutluluklarının bozulacağı belliydi. Dizilerde her şey çok yolunda gidiyorsa mutlaka peşinden kötü şeyler olur, hiç şaşmaz. Zaten ilk aile pozumuzda Mehmet de yoktu, yani bu sayılmazdı. Tüm bu olaylar sona erdiğinde onunla bu fotoğrafın yenisini çektirmelerini diliyorum.
Bölümde emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki siz bu bölümü nasıl buldunuz?
*Adım Farah 24. Bölümde çalan şarkılar:
Ne Feryad Edersin – Aytekin Ataş
Erik Dalı – Ferhat Altınel
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.