ADIM FARAH – Aşktan Kaçılmaz

İzleyenlere hem aşk hem macera vaat eden Adım Farah bu hafta tüm kategori reytinglerinde bir önceki bölümden geriye düştü. En büyük reyting düşüşünü ABC1 grubunda yaşadığı halde en yüksek reytinge de orada sahip olması ilginç değil mi? 10. Bölüm reytingleri Total’de 3,31 reyting ile 9. AB’de 3,03 reyting ile 5. ve ABC1’de 4,47 reyting ile 3.luk. Özlenen bölüm analizi  Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

 

Geçtiğimiz bölümü hastanede Sadullah’ın polisin silahıyla Tahir’e ateş etmek istediği sırada kurşunun Kerimşah’ın kaskını delmesi ve bu olay nedeniyle Farah’ın Tahir’i hayatından çıkartmasıyla noktalamıştık. Tahir’in ıslahevinde ona zor günler yaşatan ve bir sene sonunda zarar verdiği, orada geçirdiği yıllar boyunca en büyük düşmanı ve uzun yıllardır travması olan Sadullah’ın karşısına çıkmasıyla kontrolünü kaybetmesi benim için şaşırtıcı değildi. Elbette hastanedeyken, orada sivil insanlar varken Tahir öfkesini kontrol etmeliydi, Farah onu sakinleştirmeye çalıştığında durmalıydı ancak bunu yapmanın kolay olmadığını da biliyorum. Bu yaşananların ona ders olacağından da eminim. Sonuç itibariyle Tahir’in o koridordaki bitap, yalnız haline ne kadar üzülsem de Farah’ın Tahir’e verdiği sert ve geri dönüşsüz tepkiyi de anlıyor ve ona da hak veriyorum. Tahir’e aşık olmuş olsa da onun en sevdiği, hayatının bir numarası, hayat önceliği çoğu anne gibi Kerimşah ve bu hep de böyle olacak. Ya kurşun Kerimşah’a denk gelseydi? Farah’ın yerinde kim olsa o anda duyduğu korkuyla “Tahir’in travmaları var, bu yüzden adama saldırdı.” diye düşünemezdi. Ayrıca unutmayalım 9. Bölümün başında da Tahir’in eve geldiğinde yerde kovan bulmuş ve bu durum Kerimşah ile geldikleri sırada yaşanıyor olabileceği için ona çıkışmıştı. Yani bence Farah ikinci kez benzer bir durum nedeniyle de Tahir’e bu kadar ağır bir tepki gösterdi. Bu olaylarda Ali Galip’in 2. Bölümdeki şu cümlesi de aklıma geldi: “Şimdi git al bakalım çocuğunu elinden alabiliyor musun? Hiç düşünmez, bir saniyede parçalar seni. Tabiat kanunu bu.” Yani Ali Galip’in bu sözleri de bir annenin evladı için her şeyi yapabileceğini, gözünü hiçbir şeyi görmeyeceğini, ona bir şey olduğunda onun için yırtıcı bir hayvan gibi sağa sola saldırabileceğini, aşık olduğu adama bile diş geçirebileceğini vurguluyor bize. Farah’ın olay sonrası sıcağı sıcağına Kerimşah’a Tahir için söylediklerini de ben anlık öfkesine yorumladım. Çünkü sadece formaliteden evli oldukları için değil; Tahir onun yıllar sonra kalbinin kapılarını açtığı, güvendiği tek erkekti ve ondan kolay kolay vazgeçemezdi. Bana göre yaşanan bu olayda suçlu sadece Tahir değildi, en az onun kadar Sadullah’ı oraya getiren Mehmet de suçluydu. Farah’ın olay sonrası Mehmet’e bakışları da gayet onu suçları nitelikteydi, onun olayları tiyatro seyreder gibi zevk alarak seyrettiğini gördü. Ama ben o an ya da daha sonraki karşılaşmalarından birinde Farah’ın Mehmet’in yakasına yapıştığını da görmek isterdim.

 

 

Yaşananların ardından Tahir’in kendini kaybetmesi, çocukluğunda dayısıyla yaşadığı eve gidip intihar girişiminde bulunması içimi parçaladı. Nasıl da hayattaki tek yaşama sevinci Farah ve Kerimşah olmuş… Onlardan önce de bir hayatı, rutini vardı ama ona ne denirse yapan, duyguları geri planda, gelişine yaşayan bir adamdı. Onların varlığıyla hayatı bambaşka bir penceren gören, sadece yaşamak için değil güzel yaşamak için yaşamaya başlayan bir adam olmuştu. Bu kadar çabuk pes etmesi, mağlup hissetmesi, artık hiçbir değişmeyeceğini düşünmesi, o ümitsizliği çok dokundu bana. Ve intihar etmek için benzer bir ümitsizliği yıllarca yaşadığı evi seçmesi de dikkat çekiciydi. Çünkü o evde o yatağa zincirlerle bağlıyken de ne yaşama sevinci vardı ne başka bir şey. Vera’nın ziyaretleri bile ona en ufak bir ümit verememişti, sadece anlık mutluluklar o kadar…

Mehmet başta fırsatını bulmuşken “Sadullah’a saldırdı, bu bahaneyle onu içeri alayım.” kafasıyla Tahir’i takip etti ama onun o halini görünce Sadullah’ı neden getirdiğini, neden mutlu olmasını istemediğini itiraf etmesi ve sonrasında Tahir’in ölmesine engel olabilmesiyle benim ona karşı kızgınlığım biraz hafifledi. Ben insanların dört dörtlük, kusursuz olmadığını düşünüyorum, her insan hata yapabilir. Önemli olan bu hatalardan ders alabilmek, yanlışını görebilmek. Bizim dizimizdeki tüm karakterler de bir şekilde defolular. Mehmet de defolu, Farah da defolu, Tahir de… Mehmet de Sadullah’ı getirdi çünkü onun derdi hem kendi canı yandı diye can yakmak hem de düşmanını yani tıpkı çocukluğundaki gibi oyun arkadaşını kaybetmemekti. Çünkü Mehmet o çocukluğundaki yalnızlık hissini çevresindekilere rağmen aşamamış biri. Nasıl vakti zamanında annesi kardeşin (Tahir) doğunca / büyüyünce yalnız kalmayacağını söylemişti, Mehmet de kafayı Tahir’e takarak kendine devamlı ilgilenecek bir vaka bulmuş durumda. Mehmet’e göre bu alemin içindeki biri bu hayatı bile isteye, zevkine seçmiştir. Halbuki Tahir de bu hayata “mecbur” bırakılmış, tıpkı Mehmet’in de olduğu hayata mecbur bırakıldığı gibi. Ben hiçbir zaman Mehmet’in Farah’a aşık olduğu için bunları yaptığını düşünmemiştim. Burada mevzu bu hayatın Farah ve Kerimşah ile kurulacak olması değil, Farah’ın Tahir ile evlenip onun soyadını almış olması da değil. Mevzu kendisi de kimsesizken, legal bir hayat yaşıyorken onun değil de onca suça bulaşmış Tahir’in böyle bir hayatı yaşayacak olması ve Mehmet’in devamlı uğraştığı bir nevi oyun arkadaşını kaybedecek olması. Onun mantığında kendisi legal hayatına rağmen tam anlamıyla mutlu olmadığı, bir kadınla duygusal ilişkisi de bulunmadığı için Tahir de bir ilişki kurup bu sayede mutlu olmamalı. Mehmet Tahir’i ölümden kurtarıp yanına oturduğunda keşke ağabey kardeş olduklarını bilselerdi de Tahir Mehmet’e sarılıp ağlasaydı diye aklımdan geçti. Tahir’in yanında Adil ve Haydar olsa da onlarla böyle bir ilişkileri hiç olmadı.

Mehmet’in Tahir’i 24 saatliğine nezarethaneye almasını ben mantıklı buldum çünkü sonuçta kendine zarar verme eğilimindeydi. Tahir o evden yıllar sonra yine polis arabasına bindirilerek götürülürken çocuk Tahir ile sahneyi birleştirmek çok başarılı bir anlatımdı. Tahir’in sadece geçmişi hatırlamasını değil, hala o çocuk olduğu da vurgulanmıştı. Tahir’in içinde hep o çocuk var, yaşı büyümüş ama içindeki çocuğu büyütememiş, o çocukluğuna takılı kalmış bir adam o. Dayısını öldürüp sonra da evi yakmak istediğini öğrendik. Bence bu kişi Tahir’in gerçek dayısı değildi. Eğer bu kişi gerçek dayısıysa neden Mehmet de yetimhaneye değil de onun yanına verilmedi? Bu adam gerçek dayı değilse neden Tahir bu adamın yanında büyüdü, neden o da yetimhaneye verilmedi? Bence Vera ve Ali Galip sadece küçük çocuğu yani Tahir’i alarak oradan ayrıldılar veya Vera küçük olanın elini tuttu, sonra ona karşı bir sevgi besledi ve kendince ona böyle sahip çıkmak istedi; Mehmet’i de yetimhaneye gönderdiler. Bu detayların vakti geldiğinde açıklanmasını umuyorum.

 

“Bahar aklımızı çeldi, ayaz yüzümüze vurdu…”

 

2 haftalık zaman atlaması boyunca Farah ile Tahir’in hiç yan yana gelmemiş olmaları ve adım atması gereken taraf olan Tahir’in hiç adım atmamasına bozuldum. Bu kadar seviyorken insan nasıl böyle pes eder? Ne yazık ki Tahir duygusal anlamda psikolojik olarak çok eksikleri olan bir karakter, onun travmatik geçmişi çocukluğuna dayanıyor. Bu yüzden de yerinde başkası olsa Farah’a kendini affettirmek için çabalardı ancak Tahir sadece haber almakla yetinmiş… Farah’ın da mecbur kalana kadar onu aramamış olmasına şaşırmadım, kendisi çok inatçı biri. Belli ki yeni eve taşınma, donörün gelişinin yaklaşması gibi durumlar onu bir hayli oyalamış. Belki de 2 haftadır Kerim’in yanına giremiyordu ve bu süreç de oldukça zorlayıcı olmalı.

Farah’ın evine göç idaresinden denetçiler gelmeseydi Farah Tahir’den adım beklemeye devam eder miydi, Tahir sonunda dayanamayıp kapıya dayanır mıydı bunların cevaplarını kestiremiyorum ama bu evliliğin gerçekleşmiş olması, getirdiği mecburiyetler, zorluklar bile FaHir’in kaderlerinin birbirine bağlandığını göstermiyor mu? FaHir birbirinin kaderi ve isteseler de birbirlerinden kopamadılar işte. Eve denetçilerin gelmesiyle bizim düğümün gevşeyen ipi de yeniden düğüm oldu.

Evet Farah mecbur kaldığı için Tahir’in yanına gitti ama baktığınızda ondan bir adım beklerken bunu yaptı, yani şu an bu yaptığıyla gururunu da çiğnedi. Hatta üstüne Tahir’in yanına geldiğinde yüzüne bakmamaya çalışmasına, ona dönük konuşması gerektiği yerde bile çoğunlukla Bade’ye bakarak konuşmasına ve tavırlarına çıldırdı. Çünkü Farah Tahir’in ondan vazgeçme ihtimaline aslında hiç hazır değildi. Aksine hayatından çıkardığını söylediği halde adım atmayışına ve tekrar aleme geri döndüğüne bayağı bozuldu. Ancak o da kararında geri adım da atmadı, çünkü hala Kerimşah için duyduğu endişe duygusu ağır basıyordu ve kalbinin sesini susturmaya, mantığının sesini dinlemeye çalışıyordu. Tahir de gözü yaşlı, aynı minvalde konuşunca, Farah’ın gururunu kırmaya çalışmayıp içine içine ağlayınca ne yazık ki ilk karşılaşmalarında bir barışmaya tanık olamadık. Yine de ben Farah’ın gözlerinde de Tahir ile böyle olduklarına, Tahir’in değişmeye çalışmaktan vazgeçmesine ve kendisini çöpe atılacak bir yağ parçasına benzetmesine bir hayli üzüldüğünü gördüm. Ayrıca hayatındaki zararlı kısım- döşün yağı benzetmesi de harika bir benzetmeydi kutlarım. Ve unutmayalım ki bazı etlerin lezzeti yağıyla yenmesindendir. ^^

 

İki inatçı keçi

 

Oh be sonunda Farah mecburi de olsa Tahir’in evine yerleşti. Bayılırım zoraki evlilik yapıp aynı evde yaşayan çiftlere. ^^ Yalnız evin salonunun dekorasyonunu değiştirip 2. Bölümdeki haline getirmişsiniz fark ettim. Farah ile Tahir’in aslında farkında olmadan gerçek karı koca gibi olduklarını gözlemledim. Tahir kadının karşısındaki hiç çekinmeden gayet doğalmış gibi soyunup giyindi. Ama bu uzlaşamama hali, ikisinin de geri adım atmama hali dikkat çekiciydi. Görevlilere ne anlatacakları üzerine konuşurken her ikisinin de üzerinde birbirlerinden vazgeçmek zorunda kalma halinin gerginliğini gördüm. Birbirlerine koşmak isteyip de geri durmak zorunda kalmanın verdiği gerginlik öyle had safhadaydı ki Tahir de onunla kavga etmesi için Farah’ı sözleriyle kışkırttı. Aslında tartışıyor olmaları da garip değildi çünkü onlar bir anda kopmuşlardı, bu bir nevi yaşanan olay sonrası yüzleşmeydi. Hem tartışmak da bir iletişim şeklidir ve insan nazının geçtikleri karşısında rahatça bağırıp çağırabilir. Ayrıca Farah da sınır dışı edilme ihtimalinin gerginliği de çok belirgindi. İran’da suçundan dolayı ölüm cezası olması, Kerimşah’ı yalnız, annesiz bırakacak olmasının bir anne üzerinde yarattığı travmayı düşünmesi bile korkunç. Üstelik donör gelecek diye düşünse de sağ salim hastaneye varacak mı, ameliyat başarılı olacak mı gibi kafasında dönenler de var elbet. O yüzden de Farah’ın bu gerginliği çok normaldi.

 

Savaşmayın aşk yaşayın

 

Tabii Tahir evde konuşmayı yarıda kesince Farah dayanamayıp soluğu onun gece kulübünde aldı. Sınır dışı edilme durumunu düşününce bu telaşesi, hırçınlığı benim için çok anlaşılır Ayrıca nihayet birbirlerine olan duygularını gizlemeden, ikisinin de gardını düşürdükleri bir yüzleşme de gerekliydi. Farah iki seferdir gururundan sanki aşık değilmiş gibi davranmaya çalışıyordu ve nihayet o da yeniden aşkını saklayamadı. Ama öpüşmelerine kadar inatla hayatında geçiciymiş gibi davrandı. Çünkü iki bölümdür anlıyorum ki Farah aşkı kendine çok lüks görüyor. Aşkı senelerdir o kadar yok saymış, kendinin bir kadın olduğunu unutmuş ve annelik kimliğiyle hayata tutunmuş ki bir aşk yaşamayı kendine hak görmüyor. Hele oğlu hastayken, yaşam savaşı verirken, tamamen ona odaklanması gerekirken bir kadın aynı anda nasıl aşk yaşayabilir diye düşünüyor. Üstelik bir de geçmişte birine aşık olmak yüzünden erkeklere karşı kırılan güveni de cabası. Ayrıca maalesef Tahir ile şartları eşit değil. Tahir’in öncelik sıralaması Farah olabiliyorken Farah’ın Tahir olamıyor çünkü Kerimşah var. Farah’ın önceliği iyileştiğinde de Kerimşah olacak her anne gibi. Bunları da düşündüğümüzde FaHir aşkı dikeni bol bir gül bahçesi gibi. Ancak bu bahçe öyle güzel görünen, gülleri öyle güzel kokan bir bahçe ki aşkın dikenleri ellerine batsa da Farah ile Tahir birbirlerinden vazgeçemiyorlar. Bu sahnedeki derin repliklere, öpüşmenin nahifliğine, seçilen şarkıya, ilk karşılaşmalarında olduğu gibi ilk öpüşmenin de mutfakta olmasına bayıldım. Her ikisinin de sahnede farklı anlarda gözyaşlarına hakim olamamasına; birbirlerinden uzak durmak isterken beklemedikleri kadar yakın olmalarına; öpüşme sonrası Farah’ın şaşkın, küçük, savunmasız bir kız çocuğu gibi bakan haline; Tahir’in aşık, tutkulu, “Senden vazgeçemiyorum.” diyen bakışlarına bayıldım. Farah’ın öpüşmeden sonra tokat atmayıp ne diyeceğini bilemediği için kaçmasına, ikisinin de yüzlerindeki o ilk öpüşmenin yarattığı ferah gülümsemeye bayıldım. Tahir’deki yeniden nefes almaya başlamanın yarattığı pozitif enerjiye; Farah’ın eve dönünce bile geçmeyen o liseli taze aşık gibi, sersemlemiş haline, böyle bir aşkı yakaladığına inanamayışına, Tahir’in kıyafetlerini koklayıp onu düşünmesine bayıldım. Bu kadın hiçbir şeyi düşünmeden aşka kaptırdığında çok güzel görünüyor, ışıl ışıl parlıyor.

 

 

“Bakın biz gerçekten evliyiz, bu kadın gerçekten benim karım ve ben karımı gerçekten çok seviyorum. Biz ilk defa bir mekanın mutfağında karşılaştık. Farah hatırlamıyor ama. Aslında tanışmadık, sadece karşılaştık. Kıştı, böyle başına bir örtü atmıştı, saçları örtünün altından yüzüne doğru süzülüyordu. Bakışlarında öfke, meydan okuma, hepsi vardı tek bir bakışta. İşte ben o bakışa takılı kaldım. Sonra tanıştık hiç istemediğimiz şekilde. Farah benden kaçtı. Artık kader mi diyelim, tesadüf mü diyelim, ne derseniz diyin, o kaçtıkça ben karşısına çıktım. Hani birini öldürmek istersiniz de kader size izin vermez ya, öyle işte. Sonra o gün geldi ben onsuz yapamayacağımı anladım. Ben öyle çok hayaller kuran, hayata bağlı bir adam değildim. Sayesinde hayal kurmayı öğrendim. Sayesinde baba oldum. Birini kendinden daha çok sevebilmeyi öğrendim sayesinde. Aşkın başka tarifi var mı bilmiyorum. Ama birini kendinizden daha çok sevebiliyorsanız bence tarif bu. Bakın anlattıklarımın hepsi gerçek, eksik olabilir ama hepsi gerçek, hepsi.”

 

Tahir’in görevlilere gerçekten evli olduklarına ikna etmek için hikayelerini anlatmasına Farah gibi ben de bayıldım. Resmen Farah’ı gördüğü ilk anda ondan etkilenmiş ve bence evine geldiği ilk gün de kalbine ateş düştü. İlk karşılaştıkları o mutfağı, Farah’ı o bizim de ilk gördüğümüz halini ne de güzel tarif etti. Diğer göçmen temizlikçiler korkudan seslerini bile çıkartamazken Farah Kaan’a yanıt vermişti, demek ki bu da Tahir’in aklında yer etmiş. Tahir “O kaçtıkça ben karşısına çıktım.” dediğinde aklıma evine yaptığı baskın ve 1. Bölüm sonunda Çorlu’da Farah onlardan kaçarken yeniden karşılaşmaları geldi. “Hani birini öldürmek istersiniz de kader size izin vermez ya, öyle işte.” dediğinde 2. Bölümün sonunda evine onu öldürmeye gittiğinde Kerimşah’ın hastalanması ve kaderin onu engellemesi geldi. Tahir o kadar güzel şeyler söyledi ki onun Farah’a aşkına yeniden hayran oldum. Bence Farah da yeniden Tahir’e aşık oldu. Bu kadar sevildiğini duyduğuna nasıl da utandı genç kızlar gibi. Hatta söylediklerinin gerçek olduğunu bildiği halde sevilmeye layık olmadığını düşündüğünden, aşkta yine kaybetme korkusundan olsa gerek sanki Tahir gerçekleri söylemiyormuş da görevlilere bir hikaye anlatmış gibi davrandı. Besbelli gençliğinde aşık olduğu adam tarafından yediği darbenin korkusu hala içinde. O adam kim bilir nasıl aşık bir adam portresi çizdi ve bu kadın ona kapılıp İran’da duyulması halinde neler olacağını bile bile evlilik dışı birliktelik yaşayıp hamile kaldı.

 

 

Farah bodrum kattaki evini terk ederken, boş eve son kez bakarken kendimden hiç beklemezdim ama üzüldüm.… O evdeki sahnelerde ışık tasarımı maalesef çoğunlukla mekanın yapısından kaynaklı yeterince iyi değildi ama o ev yuvaydı, bizden, gerçek, sıcak bir mekandı. Şimdi Farah taşınınca eşyalarının hepsi Tahir’in evine mi gitti? Öyle değilse tuttuğu yeni eve mi gitti, Farah’a ait yeni bir ev mi göreceğiz? Bence FaHirŞah olarak yepyeni, bahçeli, sıcak bir eve taşınmalıyız. Tahir’in evi de bana o kadar yuva hissi vermiyor. Peki Sepideh’e ne olacak? Farah kaç zamandır temizliğe gitmiyor, parasını da çaldırmıştı, bu kadın kaç bölümdür nasıl geçiniyor? Ayrıca bu bölümde Kerimşah’ın az sahnesi vardı ve onun yokluğu kendini belli etti. Kerimşah dizinin aydınlık yüzlerinden biri, daha fazla sahnesi olmalı ki seyirci onca olumsuzluğun, kötülerin içinde nefes alabilsin.

Ve en önemlisi Farah’ın bu ani giyim tarzının değişimi beni rahatsız etti. Çok keskin bir geçiş oldu ve bunun nasıl olduğunu anlayamadık bile. O eski tarzı karakterin yaşamıyla uyumluydu. Evet şimdi Tahir ile evlendi ama araları bozuk olduğu için ondan maddi bir destek görmüyor. Onun evindeki kıyafetleri evine getirdiğini veya o kıyafetler o evdeyse onlardan seçip giyindiğini de görmedik. Kostümcüler neden böyle birdenbire Farah’ı bu şekilde giydirdiler bilemiyorum ancak bu bölüm evini toplarken giydiği bluz eşofman altı hariç sınıfta kaldılar. Farah daha şık giydirilecekse bile kademeli bir geçişle olmalı bu.

 

MehBad ateş hattı

 

MehBad çiftine bayıldığımı söylemiş miydim daha önce? ^^ Burcu Türünz ve Fırat Tanış’ın kimyası aşırı iyi. Mehmet’in yemek yapıp Bade’yi eve çağırması hiç onluk hareket değildi, resmen kendini aştı adam. Bu yaşa gelmiş adamın acemi hareketleri beni çok eğlendiriyor. Hele öpüldü diye kullanıldı hissedilmesi yok mu? ^^ Kadın senden hoşlanıyor işte ne bu girdiğin haller? Bade çok net Mehmet’in ilk ilişkisi olabilir. Belki birini sevmiştir ama kesin bir ilişki yaşamamıştır. Ayrıca madem Ali Galip’in yeğeni diye ilk ondan şüphelenecektin, ne diye kadını barışmak için evine davet ettin be adam? Sen daha o İlyas’ın sözüyle hareket et. Adam seni ayakta uyutuyor haberin yok. O bile Tahir ile plan kurmuş çıksa şaşırmam. Yalnız bu bölüm kabul günü gibi ilk öpüşme günüydü galiba, MehBad da ilk kez öpüştüler. Maşallah Mehmet nasıl yanıyorsa Bade’yi bir öpüşü vardı, şoke oldum. ^^

GönKa’dan balayı selfie’si

 

Gönül ile Kaan, geçmişleri birbirine düğüm olmuş aileyi kördüğüm yapmak için evlendirildi ama bunun etkileri bölüme yansımadı. Yani iki aile arasında yıllar sonra yeniden başlayan iletişim evlenmeyle artmadı, aileler bölümde bir araya bile gelmediler. Kaan, Gönül ile ona aşık olduğu için evlendi, tabii bu evlilik ailesine “Ben kendi kararlarımı kendim verebiliyorum.” demenin de bir yolu. Gönül bu evliliği annesine babasına “Beni gerçekten seven birileri var.” demek için yaptı, ona Kaan’ın suçsuz olduğunu söylemeyen Mehmet’e inadından yaptı. Bence o hala Kaan’a aşık ama önceden kendisine yalan söylediği için kırıldı ve o kırgınlığın onarılması gerekiyor. Kaan, Vera’nın iddia ettiği gibi Gönül’den vazgeçmedikçe Gönül de ona hala aşık olduğunu anlayacaktır. Ali Galip’in bu evlilikten memnun olmasının nedeni de bence Orhan’ın bu evlilikten hiç hoşlanmayacak olması. Vera ise aslında Orhan ile bir araya gelmek zorunda kalacağı için bu evlilikten hoşlanmadı, çünkü Orhan’a olan aşkı zorunlu olarak yarım kalmıştı ve hala az da olsa bir şeyler hissettiği adamı görmek zorunda kalma durumundan çok rahatsız olmalı.

 

 

Perihan, Gönül’ü Orhan ile arasını düzeltmeye yaramadığı için sevmek istemiyordu, onu hırpalıyordu ama Gönül evden temelli gidince, onu kaybedince aslında kızını sevdiğini anladı. Biraz olsun sevmese Orhan’ın sözlerine rağmen onu merak edip Akıncılar’ın villasına gider miydi?

Son bölümlerin aktif karakteri Orhan bu bölüm neden bu kadar geri planda ve etkisiz eleman gibiydi? Bölümde varlığı bile yok gibiydi. Halbuki önceki bölümlerde “Yavaş atın çiftesi pek olur.” dediğim karakter açılımları ve gelişmeler çok ilgi çekici ve merak uyandırıcıydı.

Ve bu Yasemin karakteri dizide neye hizmet ediyor? Neden hala diziden çıkmadı? Farah’ı kıskanmak veya Farah onu kıskansın diye mi? Bence kendisi şu an dizideki tek gereksiz karakter, inanın yokluğu bir şey değiştirmez. Oyuncuyla bir derdim yok ama karakterin işlevsiz olduğunu düşünüyorum.

 

 

Tahir’in mekanında yapılan buluşmayla Tahir’in yeniden alemlere sıkı bir dönüş yaptığını gördük ama Ali Galip’in veliaht olarak Bekir’i gördüğünü söylemesinden anlayabiliriz ki adamın tek derdi Tahir’in etinden sütünden o kendini öldürtene kadar yararlanmak. Zaten geçmişte yaşananları öğrendiğimiz andan beri Ali Galip’in Tahir’e olan sevgisine, onu oğlu gibi gördüğüne asla inanmıyordum. Ama eğer Tahir Kaan’ın silahını poliste teslim etmemiş olsaydı bence Ali Galip’in kendine veliaht gördüğü kişi Tahir’di. Kardeşinin emaneti olmalarına çok önem verse Bade ile Bekir’i sözleriyle ezip durmazdı. Bu nedenlerle Tahir’in mafya olarak seyir zevkini muazzam bulsam da kendisini kullanan bu adam için çalışmak yerine yine temiz bir hayata adım atmasını yeğlerim.

Şimdi Mehmet, Tahir ile uğraşmaktan vazgeçip işine odaklanınca bayağı bir baskınlar yapmış, başarılar elde etmiş ya, baskın yaptıkları evleri falan nereden öğreniyormuş onu tam anlayamadım. Tahir’in parmağını kestiği adam mı muhbirmiş? Yoksa bu Mehmet’in kendi becerisi mi? Bence bu baskın mevzuları ve Alp’in ölümünde bıraktığı not sayesinde gizli örgüt olduğunu keşfetmesindeki amaçlardan biri Mehmet’in aslında takıntı yapmadığında, kafayı topladığında iyi bir polis olduğunu vurgulamak.

 

 

Yalnız “Ak kuzu, kara kuzu.” teorim çok güzel suya düştü. Meğer “Ak kuzu, kara kuzu.” polis ve mafyanın ortak bir örgütünü anlatıyormuş. Baskınlarda yakalanıp nezarethanede atılan adamın kolundaki dövme de jenerikteki gördüğümüz kuzu figürünün aynısıydı. Ali Galip’in de kuzuları çok sevip bahçede beslediğini biliyoruz. Acaba Hamza’nın odasındaki kuzu şaşırtmaca mı, yoksa kendisi gerçekten örgüt üyesi mi? Kesin İlyas’ta da aynı dövmeden var ve Mehmet onu hiç görmemiş olmalı. İlyas, notu ilk gördüğünde bir hayli tedirgin olmuştu, Mehmet’in yanında rol keserken o gidince gerçek yüzü ortaya çıkıyor, kesin örgütle de bir bağlantısı var. Ama gariptir Mehmet’i gerçekten sever görünüyor ve Alp’i öldürdüğü için de üzülüp ağlamıştı. Bir de aklıma takılan bir şey var: Alp mesleğine ihanet ettiyse o notun onda ne işi vardı? İhanetinden pişman mı olmuştu? Eğer Alp bu not yüzünden öldüyse onun ölüm emrini veren kişi de bu örgütle bağlantılıdır. Ben bu ölümü Orhan’ın istediğini düşünmüştüm ancak Orhan’ın Ali Galip ile ortak bir örgütün içinde yer almayacağını düşünüyorum. Kafam bu konuda çok karıştı ama ben dizilerde böyle beyin yakan durumları seviyorum, teoriler kurmak hoşuma gidiyor.

 

Dizinin ana konularından biri Kerimşah’ın hastalığı ve iyileşip iyileşmemesine dair merakımızın diri tutulması önemli. O yüzden de donörün ölümü beni şaşırtmadı. Ali Galip ile Tahir’in arasının açılması için de bu donörün ölümünden Ali Galip’in sorumlu olması da iyi bir düşünce. Tahir’in o alemden uzaklaşması için yeni bir motivasyona ihtiyacı vardı. Mehmet ile kardeş oldukları da şimdi ortaya çıkmayacağına göre donör ölümü iyi bir gerekçe. Bekir’in kendine verilen görevi yerine getirmemesine de açıkçası şaşırdım. O kadına, çocuğa bile acımayacak bir adamdı ama demek ki içinde ufacık da olsa bir vicdan kırıntısı varmış. Ama Ali Galip gibi bir adam, 2. Bölümde Farah üzerinden söylediği gibi bir baba olarak oğluna uzanan elin sahibini cezalandırır. Ali Galip için “Tahir’i cezalandırmak uğruna küçücük bir çocuk cezalandırılır mı, hiç mi vicdanın yok?” demeyeceğim, çünkü onda vicdan olsaydı bile isteye Tahir ile Mehmet’i ayırmaz, Tahir’i o vicdansız dayı ile bırakmaz, sağ kolu yapsa dahi en azından eğitim almasını sağlardı.

Hem Kerimşah’ın donör işinin yalan olması Tahir’in telefonuyla diziye yeni hikayelerin eklenmesi anlamına geliyor. Şu ana kadar dizide Farah’ın kan bağı olan sadece Kerimşah’ı gördük; annesini, babasını, diğer akrabalarını ve Kerimşah’ın babasını flashback ile bile görmedik. Bu da demektir ki bu isimlerin bazılarını günümüzde dizide göreceğiz. Açıkçası ben eğer ölmediyse Kerimşah’ın babasını, öldüyse de Kerimşah’ın velayetini alma ihtimali olan amca, babaanne gibi nüfuzlu birilerine ulaşılacağını ve ilerleyen zamanlarda onları dizide göreceğimizi düşünüyorum. Farah tarafından da mutlaka diziye dahil olanlar olacaktır. Tahir’in bu telefonu etmesi çok doğru bir hareketti. Farah isterse başta ona kızsın, şu an Kerimşah’ın yaşaması için tek çare kan bağı olan akrabalar.

Adım Farah bu hafta da seyir zevki oldukça yüksek bir bölümle ekrana geldi. Reytingler nasıl gelirse gelsin asla dizinin kalitesini yansıtmıyor ve eminim sizler de dizinin hakkının çok daha yüksek reytingler olduğu konusunda benimle hemfikirsiniz. Ben her şeye rağmen 2022-2023 dizi sezonunun en iyisi olduğunu düşündüğüm Adım Farah’ın sıkı takipçisi olmaya ve analizlerimi sizlerle buluşturmaya devam edeceğim. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?

*Adım Farah 10. Bölümde çalan şarkı: Toprak Yağmura akustik – Canozan

 

Göz atmanızı öneririz: Adım Farah Bölüm Yorumları

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce