Adım Farah her hafta daha da keyif veren bir dizi haline gelirken, aldığı reytingleri hiç hak etmiyor. Dizinin 7. Bölümü, Total’de 3,99 reyting ile 7., AB’de 3,82 reyting ve ABC’de 4,87 reyting ile 3. oldu. Bölüm izlenimleri Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Geçtiğimiz bölümü Farah’ın Bekir’i kendini korumak için bıçaklamasıyla noktalamıştık. Bekir gibi bir karakteri bu kadar erken harcamayacakları belliydi. Tahir’in motive etmesiyle Farah’ın girdiği şoktan çıkıp Bekir ölmesin diye ona yardım etmesi iyi oldu. Başına gelmeyen kalmayan birinin bir de yeniden katil olmasını istemezdim. Farah, hayatı bu kadar çetrefilliyken artık güzel şeyler yaşayı hak ediyor. Böyle çabucak kendine gelmesi ve hızla gereken müdahaleyi yapabilmesi onun her ne yaşanırsa yaşansın ne kadar güçlü olduğunu, gücünü nasıl toplayabildiğini gösterdi bize. Bu sezon seyrettiğim en güçlü kadınlardan biri olduğu için Farah’ı çok seviyorum. <3
Kaan’a ait cinayet silahını Mehmet’e veren Tahir ve Bekir’i bıçaklayan Farah şimdi yepyeni bir dönemeçteydi. Her ikisi için de tehlike büyüktü ve belki de son kez birlikteydiler. Gözlerinde bilinmezliğin hüznü ve yan yana olmanın buruk sevinciyle Kerimşah’ı alıp saklanacakları eve doğru yola koyuldular. Kerimşah’ın isteğiyle radyoyu açtıklarında içimden “Bu üçlü uzun yola çıksalar ne eğlenceli bir yolculuk olur.” diye geçti. Belki bir gün onları daha uzun ve daha mutlu oldukları bir yolculukta görme şansımız olur. Kerimşah yine böyle tatlı tatlı dans eder, Farah gizli gizli gülümseyerek Tahir’i seyreder, Tahir müziğin ritmiyle kocaman gülümser. Onları böyle görünce yine bir aile havası görmemek mümkün değildi, gerçekten de kan bağıyla değil gönül bağıyla birbirine bağlı bir aile gibi oldular. Hem ne babalar var kan bağına rağmen çocuklarının doğmasını bile istemeyen. Önemli olan birini canından kanından gibi çok sevip koruyup kollayabilmek.
Kerimşah ile Tahir’in ilişkisini her seyrettiğimde gerçek bir baba oğuldan farksız bir ilişki görüyorum. Tahir’in varlığı o çocuğun kalbindeki baba sevgisi açlığını dindirdi. Kerimşah’ın varlığı Tahir’i aslında yaşayamadığı çocukluğuna götürdü. O yüzden de kendisi ne yapamadıysa Kerimşah yapabilsin, o da eksik hissetmesin istiyor. Kerimşah’ın hiç arkadaşı yok diye onunla arkadaş gibi oynuyor, çocukla çocuk da oluyor. Yalnız biz ne güzel onlar gölde taş sektirirken keyifle tebessüm ediyorduk, Kerimşah yine bizim kalbimizi acıttı. Küçücük bir çocuk sadece kendini, oyun oynamayı falan düşüneceği yaşta böyle annesinin burada yasaklı olmasını, ondan ayrılma ihtimalini düşünmemeli. Mutlu olacağı, iyileşme umuduyla dolması gerekirken bu ihtimalle morali bozulmamalı. Onun gülüşü dizideki kaos içinde herkese umut olmalı… Unutmadan; Tahir’in kendiyle özdeşleşen kolyelerinden birini Kerimşah’a vermesi de sadece bir anlaşma gibi değildi. Adeta bir babanın ölürken oğluna bıraktığı emanet gibi geldi bana. Tahir onları bırakıp ölüme gideceğini düşündüğü için öyle hissettim.
Kerimşah: “Gel. Gel gel yaklaş. Gel.”
Tahir: “Hayırdır?”
Kerimşah: “Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız, tamam mı? Ama aramızda kalacak. Söz mü?”
Tahir: “Söz.”
Kerimşah: “Eğer anneme söylersen çarpılırsın.”
Tahir: “Tamam aramızda. Söz.”
Kerimşah: “Anneme yardım eder misin? Çünkü annemin burada yaşaması yasak. Onu göndermek istiyorlar İran’a. Sen onun patronusun. Seninle çalıştığını söylesen. Sen yardım edersen göndermezler annemi. Ne olur Tahir Ağabey. O giderse ben onsuz çok üzülürüm. Ona yardım et. Ben onsuz yaşayamam.”
Tahir: “Tamam, tamam söz. Bende. Annen üzülmeyecek, tamam mı? Ama sen de üzülmeyeceksin, iyileşeceksin, tamam mı?”
Farah’ın Tahir’i kısa zamanda bu kadar iyi tanımasına bayıldım. Adamın gözünün bebeğinin aldığı şekle kadar tanımış. Meğer çok akıllı olmasının, pratik zekalı olmasının yanı sıra inanılmaz iyi bir gözlemciymiş. 2. Bölüm analizimde Tahir’in boğazlı kazağın yakasını gergin olduğunda çekiştirdiği yazmıştım. Farah da bunu vurguladı. Tahir’e kara manalı gözlerin var, çikolata hırsızı gibisin benzetmeleriyse çok sevimliydi. ^^ Böyle derin ve akılda kalıcı replikleri seviyorum. Tahir, sen de Farah’ın bu kadar akıllı olmasından şikayet ediyorsun ama seni ona çeken şeylerden biri aklı değil mi? Sen Farah’ın çevrendeki diğer kadınlardan farklı oluşuna, güzelliğinden önce aklı ve cesareti gelmesine vurulmadın mı sanki?
Tahir’in Farah’a karşı duyguları böyle açık açık dile getirmesini çok beğendim. Doğrudan seni seviyorum demese de bu cümlelerin hepsi aşka dairdi. Farah’ın da hiç çekinmeden elini tutmasını sevdim, Tahir sonradan elini çekse de bu ona duygularını açık açık dile getirebilme cesareti verdi. Tahir başta onlardan, duygularından kaçmak istediğini söylediğinde aklıma şu soru da geldi: Acaba Ali Galip’in verdiği infaz emrini biraz da bu yüzden mi yerine getirmek için debelenip duruyordu? Hayatının değişmesinden mi korkuyordu? Bence kesinlikle evet. Bu aşkın onda neleri değiştirdiğini duymak iyi geldi. Özellikle deliksiz uyku uyuyabilmesi beni mutlu etti. Uykuyu iyi alamamak bile insanı güne 1-0 yenik başlatır. Onu ilk gördüğümüz sahnelerde hep suratsız gezen o mutsuz adamın şimdilerde gülebildiğini duymak da mutluluk nedeni. Aynı onun gibi Farah da Kerimşah’ın yanında onu mutlu etmek için gülen ama aslında içi kan ağlayan bir kadındı. Şimdi o da daha büyük zorluklar içinde olmasına rağmen Tahir’in varlığı sayesinde hayata umutlu bakıp gülebiliyor. Tahir, Farah’ın karanlık hayatına ışık olurken, Farah ve Kerimşah da onun hayatına hem ışık hem renk oldular.
Farah ile Tahir tam tencere kapak bir çift olmadılar mı? Biri adamı İran töresi uydurup birlikte yemek yemeden gidemezsin diye kandırmaya kalkar, diğeri gitmesine engel olmasın diye Haydar’ın annesinin özel tarifi diye uyku ilaçlı çay içirir. ^^ Yalnız Tahir’in geldikleri evde adeta hayatının son günüymüşçesine bir gün geçirmek istemesi beni paramparça etti. Ah Tahir madem Farah’ı uyutup onu böyle aşkla dolu gözlerle seyredecektin, ondan ayrılacağım diye üzülecektin, racondan önce kendi canını ve artık senin yasını tutacak bir kadınla bir çocuk olduğunu düşünüp AGA’ya gitmek yerine Farah ile kalacaktın. Sen artık ölümü böyle gözü kapalı kabullenemezsin, senin Farah ve Kerimşah için ölmek gibi bir seçeneğin yok. Sevdiğin kadından böyle vazgeçtiğin için sana birazcık kızdım ama -içinde bulunduğum dünyadan haz etmesem de- ilkelerinin olmasını seviyorum. Bu arada fragmanda Tahir’in Farah’ı yatağa kucağında götürdüğünü geniş açıdan görmüştük, bölümdeyse daha yakın bir açıdan yatağa koyduğunu gördük ve ben bunu sevmedim. Fragmanda bu sahne çok ilgimi çekmişti, bölümdeyse albenisi yoktu.
Koskoca ağır abi Tahir Lekesiz sen bir kadından tokat yiyecek adam mıydın? ^^ Ama hak etmiştin, veda bile etmeden Farah ile kaçmak yerine ölüme gitmiştin. Farah’ın tokadı belki seni kendine getirmiştir. Onun da kalbinin senin için çarptığını, senin için nasıl endişelendiğini anlayınca, Kerimşah’ın sen geri döndün diye nasıl mutlu olduğunu görünce belki yanlış yaptığını anlamışsındır. Maşallah analı oğullu adama sarılmadan duramıyorlar, bir de Farah Tahir’e teşekkür bahanesiyle yanağına bir öpücük kondursa tadından yenmez. El tutma tamam, sarılma tamam, sıradaki görev yanağa buse kondurma. ^^
Vera’nın Farah’ı yemeğe çağırması güzel ama bunun aslen Kaan ile ilişkilendirilmiş olması hoşuma gitmiyor. Farah’a sadece çaresiz bir hemcinsi, yardıma ihtiyacı olan bir kadın olduğu için yardım etmesini arzu ediyorum. Tahir’in, manevi oğlunun sevdiği kadın olarak görmesini istiyorum. Böyle düpedüz çıkarcılık oluyor, samimiyetsiz oluyor.
Vera ile Tahir’in anne oğul gibi ilişkilerini çok seviyorum. Maşallah Tahir’in de on parmağında on marifet. Mutfakta mantı büken mafya görmedik de demeyiz artık. ^^ Tahir’in iyi yemek yapmasının bir başlangıcı olması ve gençken aşçılık hayali kurmasıyla mutfakta şef gibi yemek yaptığı sahneler birbirini tamamladı. Tahir şefim restoran açsın derken hiç de uçmamışım. Keşke Vera manevi annesi olarak onun elinden tutsaydı da Tahir Ali Galip’in sağ kolu olacağına bu dünyadan uzak, düzgün bir meslek sahibi olsaydı.
Vera: “Evlenmek bu aşamada vatandaşlık için en kestirme yok gibi görünüyor. Gerçek bir evlilik değil, kağıt üstünde. Yani belki bunun için para karşılığı birini bile bulabiliriz.”
Ali Galip: “Bila bedel yapacak biri bile bulunabilir, değil mi Tahir? Hı? Var mı senin böyle bildiğin, güvendiğin biri. Yani senin güvenmen şart. Sen doktor hanım için tuttun bir de bize diklendin, değil mi?”
Farah: “Aslında biz aramızda konuştuk bu konuyu.”
Vera: “Gerçekten mi?”
Farah: “Anlaşmalı gibi.”
Tahir: “Anlaşmalı gibi. Yani zorda kalınırsa.”
Farah: “Tabii. Yani en kötü Tahir bana yardım eder.”
Tahir: “Kağıt üstünde sadece.”
Farah: “Sadece bir imza atılır, bir daha da yüzümü görmez.”
Tahir: “Kerimşah isterse görüşürüz tabii.”
Farah: “Tabii tabii.”
Ali Galip: “Olmuş bunlar Vera, olmuş.”
Vera’nın yemek daveti sırasında hiç böyle güleceğimizi tahmin etmezdim. Tahir’in Farah’ın bir başkasıyla evlenme ihtimaline suratının aldığı şekle çok güldüm. Sen hayırdır daha dün “Ben ya da bir başkası olur.” demiyor muydun? Şimdi ne bu girdiğin tavırlı haller? Sonrasında Farah ile Tahir’in evlilik konusunda istemem yan cebime halleri de ayrı komediydi. Biz de yedik anlaşmalı evlilik yapacağınızı. ^^ Siz anlaşmalı evlilik yapsanız da daha o evliliğin ilk günü gerçek karı kocalar gibi didişmezseniz ben de bir şey bilmiyorum. ^^ Ben asıl Vera ile Ali Galip’in bu sahnedeki tatlı hallerine çok şaşırdım. Vera’dan böyle anaç, ılımlı bir tavır beklerdim de Ali Galip’i hiç böyle babacan görmeyi beklemezdim. Bu sahnede Bade’nin tavrına çok kızdım. Daha geçen gün feministim diye ortalarda gezen, çaresiz kadınların savunucusu Bade’ye bak hele. Kardeşi diye bıçaklanmasına tepkili olmasını anlarım ama ısrarla nefsi müdafaa deniyorsa icabında doğrunun yanında da olmayı bilmeli, hele bir de adalet savunucusuysan.
Farah’ın İran’daki geçmişini Tahir’e anlattığı sahne beni duvardan duvara attı. Öyle bir anlatışı vardı ki flashback sahnesi görmesek de anlattığı her şeyi gözümün önünde canlandırabildim. Yine de flashback görsek daha etkili olurdu. Farah’ın hikayesi Tahir’i de derinden etkilemiş olmalı ki gözyaşlarını tutamadı. Nasıl Tahir 4. Bölümde kimseye anlatamadıklarını ilk kez Farah’a anlattıysa Farah da geçmişini tüm detaylarıyla ilk defa Tahir’e anlattı. O da kendini anlayana çiçek açtı. Tahir de o çiçekle yanında açan tomurcuğa toprak olmak istedi. İlk seferde de aslında istekle evlenme teklifinde bulunmuştu ama bu defa en ufak bir yan çizme yapmadı. Üstelik adı anılmayacak, bilseydi kendisini istemeyecek bir babaya sahip bir çocuğa sadece kağıt üstünde değil, gerçekten öz baba olmak istediğini hissettirdi. O dilek ağacının altında Kerimşah’ın babası olmayı diledi ve dileğinin ilk adımı kabul oldu. Tahir sen ne güzel adamsın be. Öyle güzel seviyorsun ki Farah’ı her şeyiyle, sevdiğin kadın için aşamayacağın engel yok. Onun için yapman gereken ne varsa yerine getirmeyi boynunun borcu biliyorsun. Farah ilk aşkı olan adamdan sonra seni tanıdığı, senin tarafından sevildiği ve kalbinin kapılarını sana açtığı için çok şanslı. Kerimşah da senin gibi bir babası olacağı için.
Tahir: “Benim derim. Kerimşah’ın babası benim derim. Alırım nüfusuma, oğlum derim. Biri bir şey diyecek mi ha? Var mı öyle biri, var mı?”
Farah: “Tahir ama bu anlaşma dediğimden çok daha fazlası.”
Tahir: “Anlaşmalar biter. Anlaşmalar biter ama eğer birinin babasıysan sonsuza kadar babası olarak kalırsın. Farah izin ver, Kerimşah’ın babası olayım. Eğer bir oğlum olsaydı Kerimşah gibi olmasını isterdim.”
Farah: “Tahir ya test falan bir şeyler isterlerse…”
Tahir: “Çözülür testler. Derdimiz test olsun, çözülür. Eğer senin sorunun çözülecekse izin ver, Kerimşah’ın babası olayım. Tamam mı? Farah Erşadi.”
Farah’ın hikayesinden anladığım ailesinin varlıklı olduğu ve o kaçarken anne babasının sağ oldukları. Bir kardeşi var mıydı veya akrabaları hakkında bir şey duyamadık. Anne babası sağlar mı, onlardan hiç haber aldı mı bilemiyorum. Kerimşah’ın babasının da kudretli olduğunu öğrendik yani büyük ihtimalle varlıklı ve İran’da sözü geçen bir ailenin oğlu. Bence Farah’ın veya Kerimşah’ın babasının ailesinden birileri ileride hikayede çatışmayı artırmak için diziye dahil olacaklardır.
Tahir’in yine ölüme gittiğini düşünürken ıslık çalması dikkat çekiciydi. Galiba bu Tahir’in Kerimşah’a bahsettiği korkuyla baş etme yöntemi. Yalnız aklıma bir şey takıldı. Ali Galip, Kaan salıverilse dahi yine de onun silahının verildiğini bilmiyor mu? Sonuçta Kaan silahı görür görmez tanımadı mı? Ali Galip nasıl Tahir’i tamamıyla affetti ve üstüne bir de ondan özür diledi? Acaba o da Mehmet gibi sahte delil vererek Mehmet’i kandırdığını mı düşündü?
Tahir hisleri yüzünden Mehmet’in Farah’ın etrafında olmasını çok yanlış yorumluyor. Halbuki Mehmet’in tek derdi Alp’in cinayeti. Ben Mehmet’in delil için Farah’ı Tahir’in önüne atmasını başta anlayabilirdim ancak Orhan’ın sözlerinden sonra yine aynı kafada olmasından hoşlanmadım. Resmen Tahir’in zaafını kullandı, az kalsın Farah Bekir’in katili oluyordu, Tahir de ölümüne yürüyordu be adam. Yalnız balistik tutmadı ya, şimdi sadece Mehmet değil, Tahir bu olayın peşine düşer. Bakalım gerçek katili ilk kim bulacak? Ve Tahir Mehmet’i Farah ile ilgili olarak öldürmekle tehdit etti ya, acaba Ali Galip’in verdiği görevi aslen bu nedenle mi yerine getirmeyi deneyecek?
Mehmet’in hastaneye Bade’nin yanında gelmesi aslında polis kimliğiyle değildi, gerçekten onu düşündüğü içindi. Adliye çıkışında Bade’nin nasıl üzüldüğünü gördü. Mehmet çıkar uğruna bir kadına kur yapmaz, dümdüz söyler ifade istediğini. Onların bu didişmeli dinamiği çok iyi, MehBad dizideki tüm çiftler gibi favorim. Dizi başlamadan önce onların partner olacakları aklımın ucundan geçmezdi ama harika oldular.
Bade ile Mehmet’in emniyette tartıştıkları sahneden sonra Bade için çok şeyler değişeceğinden iyice emin oldum. Bade, aynı kandan da olsa aslında Ali Galip gibi biri değil. Ayrıca Ali Galip’e de Vera’ya da Kaan’ı kayırdıkları, onları işlerine geldiğinde aileden saydıkları için o da Bekir gibi içten içe öfkeli. Mehmet’in söylediklerine hak vereceğini, Bekir hariç ailesinden uzaklaşacağını ve Mehmet’in safında yer alacağını düşünüyorum. Bekir’den şimdilik bir değişim beklemiyorum ama Bade’de net bir kırılma olacak. Bu arada Fırat Tanış’ın dizide türkü söylemesi büyük bir sürpriz oldu, güzel de oldu. Keşke fragmanda veya bir ön izlemeden bunu öğrenmiş olsaydık. Mehmet güzel sesiyle dizide daha sık türkü söylemeli.
Bu hafta bölümde en çok üzüldüğüm kişilerden biri Gönül’dü. Her yerden darbe aldı kız. Neye tutunsa elinde kaldı. Annesinin açtığı yarayı Emir diye bildiği Kaan’la onarmak istedi, onaramadan yeni yaralar aldı. Kendimi nnun yerine koyuyorum, annem beni bir amaç uğruna doğurmuş ve işe yaramadığımı düşünerek hiç sevmediğini yüzüme haykırsaydı ne hale gelirdim diye… Bu resmen hayatımın en büyük travması olurdu. Bir de şimdi kendini Alp’e ihanet etmiş gibi hissediyor. Kandırılmış, kullanılmış, Kaan tarafından hiç beğenilmemiş, sevilmemiş hissediyor. Yani kimse onu sevmeyecek psikolojisine kapıldı. Eminim “Annesinin sevmediğini elin adamı mı sevecekti…” diyordur içinden… Neyse ki dirayetli bir kızmış, bu kadar şeyin üstüne intihar etmeye kalkışabilirdi.
Yalnız şunu da söylemeden edemeyeceğim, Kaan’ın Mehmet’in kız kardeşi diye Gönül’den az kalsın vazgeçecek olması beni hayal kırıklığına uğrattı. Çifti yakıştırıyorum ancak bu ilişki devam edecekse Kaan’ın hislerini daha net görmem lazım. Şu an çok laubali, ne istediği tam belli değil gibi.
Kaan’ın 1 günlük cezaevi süreci bence ona büyük ders oldu ve böyle bir derse ihtiyacı vardı. Şuursuzca babasına benzemeye çalışırsa sonucun ne olacağını bir görsün. Bence Kaan kendi isteğiyle bu işlerden uzak duracaktır. Ama bir ihtimal gerçek katil olayını öğrenirse o kişiyle çatışma yazılması da olası.
Şiddete karşıyım ancak bir ağabey olarak kardeşiyle tekrar buluştuğu için Kaan’ı döven Mehmet’i anlayabiliyorum. Kardeşini hem bir katilden hem o aileden korumak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Ancak polis de olsa Akıncı villasına Kaan’ı getirip annesinin üstüne doğru fırlatması, o sözleri fazla fevri. Bu adamların polis falan tanımadıklarını, başına bir iş açma ihtimalleri olduğunu unutuyor galiba. Ha kesinlikle onlarla mücadelesinde haklı. Akıncılar böyle kanlı, kirli bir parayla zengin olmuş, bunun keyfini süren, cakasını satan insanlar. Baktığınızda Vera’nın Kaan ile ilgili tavrı da böyle. Sadece onun biricik oğlu olduğu için, annelik içgüdüsünden fazlası var tavırlarında. Ali Galip’in işlerini beğenmediğini söylese de Akıncı soyadının getirilerinden faydalandığı, faydalanmak istediği su götürmez bir gerçek.
Kaan’ın Alp’in katili çıkmaması büyük bir sürpriz oldu. O ana kadar hiç bunun aksini düşünmemiştim. Gönül ile çok uyumlu olsalar da bu imkansızlık nedeniyle onları shiplerken bunun doğru bir ilişki olmadığını, ilişkilerinin biteceğini düşünerek üzülüyorum. Ha Kaan Alp’e yanlışlıkla da olsa silah sıktı, kabul. Ama bu ölüm nedeniyle gerçek bir üzüntü, vicdan azabı da duydu. Yaptığıyla asla övünmedi, doğru diye savunmadı. Şimdi Gönül ondan hem Alp’in katili olduğu hem de kendisini başka biriymiş gibi tanıttığı için uzak dursa da katil olmadığı kesinleştiğinde zamanla yumuşayacaktır. Çünkü hem ona gönlü aktı hem de annesinden dolayı büyük bir sevgi açlığı var. Kaan bu boşluğu doldurup ona iyi gelmişti. Ayrıca unutmayın yasaklar cezbedicidir. Gönül de Kaan da aileleri bu ilişkiye tepki gösterecekleri için birbirinden uzaklaşmak yerine tam tersi daha da yaklaşacaklardır. Bakalım Mehmet, Gönül’e Kaan’ın katil olmadığı gerçeğini ne zaman söyleyecek?
Meğer o gece iki el ateş edilmiş. Biri Kaan’ın silahından diğeri de gizemli biri tarafından. Kaan’ın silahından kurşun duvara isabet etmiş. Şimdi Mehmet’in kurşunu bulmasıyla hem bu hem de o mekanın olay yeri olduğu kanıtlanmış olacak. Malum Hamza Müdür oranın olay yeri olduğunu da kabul etmiyordu. Peki Alp’in gerçek katili kim olabilir? İlk anda akıllara hemen Bekir geliyor. Kaan’a, amcasına ve yengesine yıllardır duyduğu kızgınlık nedeniyle pekala bunu yapmış olabilir. Ama Kaan geçenlerde akşam yemeğinde katil olduğunu söylediğinde Bekir de şaşırmıştı. Tabii ki çok iyi rol yapıp kendini gizliyor olabilir de. Ayrıca Bekir’in gerçek katil çıkması beklenilir bir isim olduğu için seyirci olarak bende hiç heyecan yaratmaz. Ben isterim ki katil öyle beklenmedik bir isim çıksın ve hepimiz şoke olalım. Gelelim aklımdaki diğer adaylara. Alp’in gizli polis olduğunu Tahir ve Ali Galip biliyordu. Ancak tüm tavırlarını göz önünde bulundurduğumuzda Tahir asla bir seçenek değil benim için. Ali Galip, Kaan bu işlerden uzak dursun diye bunu yaptırmış olabilir mi? Belki… Ama onun sahnelerinde de bu konuda bir şey gizliyor hissine kapılmadım. Başka bir seçenek de Alp’in Akıncılar’ın içlerindeki gizli polis olduğunu bilen İlyas. Ama İlyas araştırma için tekrar mekana girdiklerinde gayet masum görünüyordu ve kurşunu duvar deliğinde bulduklarında da şaşırdı. Eğer sizin aklınıza başka adaylar gelirse lütfen yorumlarda benimle paylaşın.
Vera’nın Bekir’e tavrına benden alkış. Kelimesi kelimesine haklıydı. Özellikle “Bu durumlarda hep kadınlar ölür.” cümlesiyle verilen mesaj çok iyiydi. Ne yazık ki ülkemizde psikolojik ve fizyolojik olarak erkek şiddetine uğrayan, bu yapılanlara ses çıkarıp direndi diye ölen hep savunmasız kadınlar oluyor. Üstüne bir de bunu yapan şerefsizler de iyi hal ayağına doğru dürüst ceza bile almıyor. Utanmaz Bekir hem kimseden emir almadan, kendi kafana göre zevk için kadını öldürmeye kalk hem utanmadan hala onu benim elimden kimse alamaz de. Vera haklı, Bekir psikopat. Hatasını kabul etmeyecek kadar da mankafa. Bir kadın tarafından bu hale getirilmek ağır geldi herhalde.
Perihan da bu bölümde en çok üzüldüklerimden. Gönül’ü neden doğurduğu, onu sevemediği için kızmak istedim ama kızmaktan çok haline üzüldüm. Bir kadının sevdiğini kocasını eve bağlayabilmek için bu hale gelmesi ve 25 sene sonra hiçbir şeyin değişmediğine tanık olması çok gurur kırıcı. Bir de hala Orhan’ı düşünüp ona yemek götürmüyor mu… Orhan onu hiç hak etmiyor valla. Perihan, zamanında yanlış yapmış ama şimdi doğruyu yapmalı ve Orhan’dan ayrılmalı. Kanından canından kızına sahip çıkmalı ve yüreğindeki sevgiyi hak edene, Gönül’e vermeli.
Vera’nın Kaan cezaevindeyken Orhan’a gitmesi, teselliyi onun kollarında bulması bu aşkın yeniden başlayacağını gösteriyor. Vera zaten Ali Galip’e aşık değil, bir nedenle istemeden de olsa vazgeçmiş Orhan’dan belli. Oğlu olunca da kocasıdır diye sevmiş kendince. E zaten Ali Galip’e aşık olsaydı teselli için soluğu Orhan’ın yanında almazdı.
Orhan ile Ali Galip’in yıllar sonra karşı karşıya geldikleri sahne bölümün en heyecanlı anlarındandı. İki usta oyuncuyu karşılıklı seyretmek büyük zevk. Umarım bundan böyle daha çok karşılıklı sahneleri olur, hatta bence flashbackler de görmeliyiz. Birbirine tamamıyla zıt noktalarda iki karakter, iki eski düşman. Biri iyi tarafta, diğeri kötü. Ama anlıyoruz ki Orhan sandığımız kadar da iyi biri değil, onun da gizlediği kötülükleri varmış. Ali Galip ile konuşmalarından çıkardığım sonuç; Orhan’ın Mehmet’in ailesinin kimler olduğunu bildiği ve bu ölümden ikisinin de sorumlu olduğu. Daha önceki tahminlerimizle birleştirince acaba bu aile Tahir’in de mi ailesiydi diye düşünmeden edemedim. Mehmet yetimhaneye, Tahir de dayısının yanına bırakılmış. Belki de öz dayısı diye bildiği de bir yabancıydı kim bilir. Yani ben Tahir ile Mehmet’in kardeş olduklarını düşünüyorum. Hatta arttırıyorum ve Alp’in elindeki “Ak kuzu, kara kuzu” notunun da bununla alakası olabileceği ve bu yüzden öldürülmüş olabileceğini de düşünüyorum. Bu kuzulardan biri Mehmet, diğeri de Tahir olabilir.
Ali Galip’in Tahir’den Mehmet’i öldürmesini istemesi yine beklenmedik ve çarpıcı bir bölüm sonu oldu. Sonuçta Mehmet’in başına bir şey gelse ilk olarak şu an uğraştığı Ali Galip Akıncı ve adamlarından bilecekler, bu bile bile lades değil mi? Üstelik daha yeni Ali Galip’in bu konuda Orhan ile konuşmuş olduğunu da unutmayalım. Bir de hani Tahir bu işlere bakmıyordu, hani o kumandandı, bu işleri askerleri yapardı? Yani şimdi Tahir orucunu bozdu diye artık ona direkt böyle birini öldürme görevi verilebiliyor mu? Açıkçası tüm bu veriler ışığında bana bu görev ve görevin Tahir’e verilmesi bir hayli manidar geldi ve yukarıdaki Tahir ile Mehmet kardeşler mi teorimle ilgisi olabileceğini düşünüyorum.
Yine başarılı bir bölümdü. Sadece fazla duygular üzerine kurulduğu için temposunu önceki bölümlerden biraz düşük buldum. Ayrıca o güzel jeneriğin geri gelmesini ve sarılma sahnelerimizde ikili planları daha yakından, bir de Tahir’in ellerini net bir şekilde detay planda görebilmeyi istiyorum. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki siz bu bölümü nasıl buldunuz?
*Adım Farah 7. Bölümde çalan şarkı: O Bi Karamel – Ozbi
Fırat Tanış’ın söylediği türkü: Ben de Gittim Bir Geyiğin Avına
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…