Adım Farah bir kez daha hak etmediği reytingler ile karşılaştı. İzleyenlere kim bu 5.000 denek dedirten sonuçlar; 12. Bölüm reytingleri Total’de 3,60 reyting ile 8.lik, AB’de 3,56 ve ABC1’de 4,94 reyting ile 4.cülük. Bölüm analizi Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
12. Bölüm analizine geçmeden önce 11. Bölümdeki bazı konulara dair yorumlarımı yazmak istiyorum. 11. Bölümü Kerimşah’ın rüyasıyla açmıştık. Bu rüya 11. Bölüm ve önümüzdeki bölümlere dair öngörüler içeriyordu. Kerimşah’ın rüyada babasını görmesi babanın yaşadığına ve diziye geleceğine dair bir işaretti, rüyadaki gibi onu ilk Kerimşah ve Farah görebilir. Kerimşah rüyadan uyandığında sanki kabus görmüş gibi çok terliydi. Yani çocuk gerçek babasını merak ediyor, onu göreceğine sevineceğini düşünse de babasının gelişi onun hayatını kabusa çevirecek. Sepideh rüyada şarkı söylüyordu, demek ki ileride konuştuğunu ve hatta böyle şarkı söylediğini göreceğiz. Aslında şu aralar mutlu, acaba ne tetikleyecek de yeniden sesini duyabileceğiz? Rüyada Ali Galip’in evine taşınmışlardı ve kuzu vardı, ertesi gün bu gerçekleşti. Piknik gördü, ertesi gün piknik planı yapıldı. Yalnız Kerimşah’ın bu gerçek babası hakkındaki konuşmalarını normal bulsam da keşke annesiyle Tahir’in evliliğinden önce de az da olsa evde adı geçse, Kerimşah babasını merak ettiğine dair bir şeyler söyleseydi. Çok pat diye baba sever bir çocuk oldu. Daha önce seyrettiğim bir dizide bu gerçek babaya duyulan sevgi -annenin yeni evleneceği adamı kabullenme, ona ‘baba’ deme süreci daha doğru bir alt zeminde işlenmişti.
Yine 11. Bölümde “Ak kuzu, kara kuzu” kod adlı örgütün başındakilerin kimler olduğu kesinleşti. Yalnız onların kimler olduğunu tahmin etsek de bu gerçeği biraz fazla çabuk öğrenmedik mi? Ben merak duygumuzun biraz daha körükleneceğini düşünmüştüm. Açıkçası Orhan öylesine Şirin Baba gibiydi ve Ali Galip’e düşman gibi davranıyordu ki kara kuzuların başı çıkması şaşırtıcı oldu denebilir. Demek ki kendi gerçeğini çok iyi perdeleyen, çoğu zaman yüzünde iyilik maskesiyle gezen biriymiş. Ali Galip ilişkileri için “Ezeli düşmanlık, ebedi ortaklık.” dedi. Belli ki özel hayatlarında düşmanlar ama kirli iş hayatlarında çıkar ortaklığına girmişler. Benim merak ettiğim şey bu ortaklığın nasıl başladığı ve Orhan’ın bir polis olarak nasıl yoldan çıktığı. Bu ortaklık Ali Galip Orhan’ı vurduktan önce mi, sonra mı başladı? Yoksa Orhan’ın iki kurşuna rağmen hastaneye götürülebilmesinin, orada ölüme terk edilmemesinin nedeni de Ali Galip’in ortağı olması mıydı?
Bekir’in Ali Galip’in emriyle donörü hava limanından aldığını ve donöre çarpan aracı Ali Galip’in ayarladığını hem Bade hem de Kaan öğrendi. Ancak her ikisinin duydukları bu sır karşısındaki tepkileri farklı oldu. Bade’nin vicdanına bu yük ağır geldi, ne de olsa o annesiz babasız büyümüş biri ve bir kadın. Ve bu gerçeği içinde tutamayıp Mehmet ile paylaştı. Kaan da tam bir duygusuz gibi bu bilgiyi kendi menfaatleri için kullandı. Evet Ali Galip onun babası, Bekir de kuzeni ama ya vicdan duygusu? Kaan’ı vicdanlı bilirken böyle davranması beni çok rahatsız etti. Bade’yi yeniden sevmeye başlamışken Kaan’a olan sevgimi sorgular hale geldim. Halbuki Kaan dizinin başında babası gibi olmak isteyen bir gençken, cinayet sonrası hayata farklı açıdan bakan ve babasının yolundan gitmeyecek bir adama dönüşmeyecek miydi?
11. Bölümü Farah’ın intörn doktorluk için girdiği mülakat çıkışında hastanede karşısına Mehmet’in çıkıp ona “Donörü öldürtenin Ali Galip olduğunu” söylemesi ve Ali Galip’e karşı iş birliği teklif etmesiyle noktalamıştık. Açıkçası ben bu teklifin zamanlanmasından ve Farah’ın bu teklifi kabul etmesi için çok somut nedenleri olmasından memnunum. İşte bu anne aslanın yavrusuna zarar vereni parçalaması için harika bir fırsat. Ben Farah teklifi hemen kabul eder diye beklemiştim ancak o beni şaşırttı. Sanırım bu muhbirlik işini kendine bir beden büyük buldu veya o anda duyguları ön plana çıktığı için iyi düşünemedi. Farah’ın Tahir’in hastanedeki olaydan sonra intihara kalkıştığını öğrenmesi de bence yerinde oldu. Bu hem Tahir ile gerçeği paylaşmamasını sağladı ama asıl Tahir’e bakış açısını etkiledi. Farah o günkü tepkisinde haklıydı ama Tahir’in yaşananlardan ne kadar etkilendiğini de bilmeliydi. Bunu öğrendikten sonra ona asla Ali Galip ve donör ölümü bağlantısını söylemezdi. Söylese Tahir kesin adamın gırtlağına çöker, sonra yeniden hapse düşerdi. Farah aslen bu muhbirlik için Tahir’in arkasından iş çevirmiş gibi olsa da bunun için ona kızmadım, çünkü iş birliğini adaleti sağlamak ve Tahir’i korumak uğruna kabul etti.
Farah, donörü öldürtenin Ali Galip olduğunu öğrendikten sonra ne yazık ki onun villasına gittiklerinde duygularını kontrol etmekte zorlandı. Keşke zorlanmasaydı ama Kerimşah’ın Ali Galip ile oyun oynadığını da duyunca annelik içgüdüsü gereği duygularını gizlemekte zorlanması çok doğal. Farah’ın Ali Galip’i bıçakladığını hayal ettiği sahneyi çok beğendim. Onun içinden geçen çok etkili yansıtılmıştı ve gerçekten hayale geçiş ile hayalden gerçeğe geçiş çok başarılıydı. Üstelik sahnede Farah’ın çirkin gözükmesinin umursanmayışı, sadece duyguya odaklanılması da hoşuma gitti. Açıkçası Farah’ın yerinde olsam Ali Galip’e bir şey yapmadan, ağzımı açıp tek bir kelime etmeden durabileceğime garanti veremem ama Farah’ın kendini olabildiğince kontrol edebildiğini Alp’in cinayetine tanık olduktan sonraki süreçten biliyoruz. Bu sahnelerde Ali Galip’ten daha çok nefret ettim. Onun Kerimşah ile aşırı yakınlığı çok sinir bozucu ve iki yüzlüce. Hem çocuğun yaşama şansını elinden al hem dedesi olduğunu söyle. (Kendisine en ağır küfürleri ediyorum.) Ben Farah düşmanına yakın olmak için o evde kalmaya devam eder diye düşünmüştüm ancak o annelik duygusuyla yanlış bir şey yapmamak için Tahir ile yaşadıkları eve dönmeyi seçti.
Bu bölüm FaHir’in ilişkisi için kırılma bölümüydü diyebiliriz. Bu bölüme kadar tam anlamıyla biz olamıyorlardı, hep bir adım ileri giderken iki adı geri gitme durumu oluyordu. Öpüşseler, neredeyse birlikte olacak aşamaya gelseler dahi her ikisi için de akıllarında hep bir soru işareti vardı. Hastanede doktor onlara Kerimşah için bir kardeş yapmayı önerdiğinde ikisinin de tepkisi çok tatlıydı, bu duymayı hiç beklemedikleri bir şeydi, tabii hiç birlikte olmayınca. ^^ Farah’ın henüz çocuk düşünmediklerini söylemesinin nedeni de bence bunu istemiyor olması değildi, o henüz Tahir ile bu aşkı yaşamaktan korkan, kendini annelik dışında aşka layık görmeyen kadındı. Ama ne yazık ki Tahir bunun böyle olduğunu anlayamadı ta ki Farah’ın akşamki aşk itirafına kadar.
Farkındaysanız Tahir, Farah ile yakınlaşmalarına rağmen garip bir şekilde sevilmeme, her an terk edilme endişesi taşıyor. Farah’ın Kerimşah’ın babasına aşık olduğunu ama kendine aşık olmadığını, onun kendisine Kerimşah için yakınlık duyuyor olabileceğine inanıyor. Belki de bu korkusunun altında kimsesiz bir çocuk olması, öz dayısı bildiği adamın onu sevmeyip işkence etmesi, ailesi bildiği Ali Galip’in ilk yanlışında ondan vazgeçmesi yatıyordur. Yani geçmişten gelen bir kendini yetersiz, sevilmeyecek biriymiş gibi görme var Tahir’de. Farah’ın ona kendi aşkını dile getirmekten korktuğunu da anlayamadı. Gönül’e yazılan mektubu gördüğünde hemen kendine yazılmış olduğunu, veda mektubu olduğunu düşündü, hiç aklına başka bir ihtimal gelmedi. Farah onu yukarıya götürürken, o kadar süslenmiş, makyaj yapmış, romantik ortam hazırlamışken terk edileceğini, Farah’ın ondan boşanmak istediğini sandı. Çünkü sevilme ihtimaline bir türlü inanamadı. Tahir’in çocukluğundan gelen bu duygusu benim içimi parçaladı. O gerçekten büyük bir aşkla sevilmeyi, vazgeçilmez olmayı o kadar çok hak ediyor ki…
Tahir’in Farah’a Farsça şarkı eşliğinde ilan-aşkı ne kadar güzelse Farah’ın Tahir’e ilan-ı aşkı da bir o kadar güzeldi. Senaristlerimiz aşk sahnelerini öyle güzel yazıyorlar ki hayran olmamak imkansız. O kadar akılda kalıcı, o kadar etkileyici replikler yazılıyor, çiftimiz birbirine öyle güzel bakıyorlar ki bu aşkın karşısında saygıyla eğiliyorum. Farah’ın konuşmasında en dikkatimi çeken şey ilk aşkıyla şimdi Tahir’e duyduğu aşk arasında yaptığı kıyastı. Tahir’e duyduğu aşkın önceki gibi sadece basit bir kalp yangını değil, birkaç farklı renkteki duyguyu da kapsaması çok değerli. Çünkü aşk bir gün bitse, eksilse, yerini sevgiye bıraksa bile o diğer duygular pek değişmez. Tahir’in Farah’a evinde söylediği cümle beni ilk bölüme götürdü. Tahir o cümleyi kurduğunda Farah’a kaderi olduğunu ve arabadan atlamaya, kendisinden kaçmaya çalışsa da onu bulduğunu vurguluyordu. Şimdiyse vurguladığı de kaçmaya çalışsalar da uzak durmaya çalışsalar da kaderlerindeki aşktı. İkisi de çok direndiler ama sonunda kalplerinde büyüyen duyguya yenik düştüler.
Farah: “Bu zamana kadar hep mantığımla hareket ettim. Ama ilk defa kalbimle hareket etmeyi seçiyorum. Bizimle birlikte gelir misin? Sen bana Kerimşah’ın babasına neler hissettiğimi merak ettin, bunu sordun. Öğrenmek istedin. Yani aşkı ateş gibi tarif ederler ya. Hem uzaktan böyle gözünü alır hem de dokunmaya korkarsın. Ben yandım. Hayatımı yaktım. Büyüdükçe anladım insanlar ne kadar cahil bir tutkuya bağlanmışlar. Kerimşah doğunca daha iyi anladım sevmenin gerçekten ne demek olduğunu. Hem yüreğin ağzında yaşıyorsun hem seviyorsun bu duyguyu. Sonra sen geldin. Hiç bilmediğim bir ülke. Merak ettim, görmek istedim. Önce gözümü aldı. Sonra yaklaşmaya korktum, çok korktum. Kaçtım, ben kaçtıkça sana daha çok yakalandım. Ama aşkla ilgili söyledikleri şey, tek fark, bunun içinde şefkat var, güven var, mutlu olma ihtimali var. Ama en beteri yanacağını bilmek. Ama bu sefer çok sevmek yanmayı. Bile isteye. Ben bu memleketi çok sevdim. Yerleşebilir miyim senin yurduna? Arkamıza bakmadan gidelim mi?”
Tahir: “Ya. İnsan bir şekilde kaderine yakalanıyor değil mi?”
Farah: “Ben razıyım bu kaderden.”
Tahir: “Ben de… Razıyım.”
FaHir’in ilk birlikte oldukları sahneyi makaslanmış haliyle de olsa çok beğendim. Aralarındaki aşkın büyüklüğü, birbirlerini ne kadar arzuladıkları, aşklarını besleyen o şefkat, güven duygusu, ilk birlikteliğin onlar için ne kadar özel olduğu bana geçti. Farah ile Tahir’in balkondaki konuşmasından sonra, döktükleri gözyaşlarından sonra sahnenin böyle nahif olması, ortamın ışıklandırması, dingin bir müzik, her şey çok yerinde ve güzeldi. Bir de ilişkiyi Farah’ın başlatmış olması da iyiydi. Genelde birliktelikleri hep erkek başlatır diye bir ön yargı vardır ancak cinsellik iki kişilik bir eylemdir.
Ben FaHir’in ilişki sonrası sarılarak uyumalarını çok sevdim ama sabah neden yan yana uyanmadılar? Farah uyandığında Tahir çoktan kalkmış giyiniyordu ama keşke onu seyrediyor, uyanmasını bekliyor olsaydı. Bizimkiler hemen on yıllık karı koca rutinine geçivermişler. ^^ Ama Farah’ın geçen gün “Bana kocammışsın gibi hesap soramazsın.” derken şimdi “Kocam değil misin? İzlerim.” demesi, bu değişim çok hoşuma gitti. Alyanslarımızın da tam anlamıyla “bir olduktan, biz olduktan” sonra, kendi istekleriyle takılması da iyi oldu. Aşk gerçek olmasına rağmen evlilik formaliteyken, bir de yüzüklerin formaliteden takılmasını istemezdim. Yüzük parmağına takılırken Tahir ne şirindi, adeta çocuk gibiydi. Farah da aşkını itiraf edince resmen gençleşti, yüzüne başka bir mutluluk, bir ışıltı geldi. Tahir’in Farah’ı onun silahıyla vurmasını ve “Sizin oralarda” tabiri kullanmasını da sevdim, tatlı intikamların hastasıyız. ^^ Aşk size çok yakıştı canım çiftim. Siz hep böyle mutlulukta da acıda da yan yana kalın, birbirinize hep aşkla bakın.
Dizide Anneler Günü’ne yer verilmesi detayı beni mutlu etti. Anneliği bu kadar övülen Farah gibi bir kadın bunu hak ediyordu. Belki de daha önce hiç kutlamamıştı, bu ilkmiş gibi hissettim. Özellikle Kerimşah’ın Tahir ve Sepideh’ten yardım alması, Farah’ın anneliğine ilk tanıştıklarından beri hayran olan Tahir’in böyle bir sürprizde yer alması ince bir düşünceydi. Bu bölüm kalbimi eriten o kadar çok sahne oldu ki bu sürpriz video da onlardan biriydi. Ayrıca bu sürpriz FaHirŞah’ın tam olarak aile olduklarının ispatı gibiydi. Gerçek hayatta da böyledir bilirsiniz. Özel günlerde diğer ebeveyn sürprizlerin hazırlanmasına hep yardım eder.
Vera: “Sana bir şey söyleyeyim mi senden korkmayan biri daha var, biliyor musun? Tahir.”
Ali Galip: “Vera…”
Vera: “Hayatını mahvettiğin o kimsesiz çocuk var ya. Eğer Tahir gerçeği bilseydi…”
Ali Galip: “Yeter!”
Vera: “Eğer ailesini katlettiğini bilseydi…”
Ali Galip: “Cümlenin sonunu getirme! Yeter. Canını yakarım. Beni daha fazla zorlama. Çık şimdi dışarı. Çık, elimden bir kaza çıkacak, git.”
Farah, dinleme cihazını sadece Ali Galip Kerimşah’ın donörünü öldürttüğü için değil, Vera Tahir’in anne babasının ölümüne neden oldukları için de odaya yerleştirdi, siz de fark ettiniz mi? Nasıl Tahir, Kerimşah’ın babasının yaşadığını ilk öğrenen olduysa Farah da Tahir’in hayatına dair büyük sırrı ilk öğrenen oldu. Yani sırlara vakıf olma açısından bir eşitlenme sağlanmış oldu. Ve bence Farah’ın uzaklara gitme isteğinde de Tahir’e aşkını itiraf etmesinde de bu duyduğu şey etken oldu. Bu kirli, kötü, yalancı insanlardan uzaklaşmak istedi. Tahir de bu sırrı duymadan, onu bu şehirden uzaklaştırmak istedi. Yalnız Vera da maşallah bas bas bağırıyor evin içinde. Çalışma odasının kapısı kapalı olsa da gerçeği kapının dışındaki biri de duyabilirdi. Fragmandan Farah’ın bu gerçeği Tahir ile paylaşacağını öğrendik. Acaba Mehmet bu sırrı ne zaman öğrenecek? Eğer o da benzer bir konuşma duyarsa, başka çocukluk anılarını hatırladığı gibi travma nedeniyle unuttuğu o geceyi hatırlayabilir. Bence Mehmet cihaz sayesinde duyarak öğrenecek bu gerçeği.
Tahir ile Mehmet’in birlikte sahneleri olunca, bir de onlar böyle Edi ile Büdü modunda olduklarında çok keyif alıyorum. Bu hafta ilk bölümlerde aralarındaki enerji geri gelmişti. Yalnız eskisinden biraz farklı gördüm onları, iki düşmandan ziyade yakınlık gördüm, arkadaş gibi aşk hayatları hakkında konuştular daha ötesi var mı? Kardeş olduklarını öğrendiklerinde birbirlerinin en yakını olacakları aşikar. Onların Cihan’ı yakalamak için yaptıkları iş birliği de bir hayli beklenmedikti. Bu buluşma Orhan ile Ali Galip’in asla aklına gelmezdi, o yüzden de ikilimiz Cihan’ı avlayabildiler işte. Mehmet’in Tahir’e karşı zekasını kullanması, dosyalarda adamı bulamadığını söylese de ona inanmaması; Tahir’in ise Farah’a verdiği sözü tutarak bu işi Mehmet’e bırakması yerinde hareketlerdi ama bir ara Tahir Cihan’ı öldürecek diye düşündüm. Bir de direkt bu işi onun yaptığı düşünmesini garipsedim, birinin adamı olduğunu düşünüp kime çalıştığını sormasını beklerdim.
İlyas’ın Orhan’a çalıştığı ve ona Orhan tarafından Alp’i ortadan kaldırma görevi verildiği belliydi, bu bölümde kesinleşmiş oldu. Orhan, Mehmet’i kontrol edebilmek için İlyas’ı onun yanına yerleştirmiş ancak gözlemlediğim kadarıyla İlyas aslında Mehmet’i seviyor, ona ve mesleğine ihanet ediyor olmak onun vicdanını rahatsız ediyor. Ya yakında Mehmet ondan şüphelenecek ya İlyas vicdan azabına dayanamayıp Mehmet’e her şeyi itiraf edecek. Orhan bir şekilde Hamza’yı da kontrol etmiş olmalı ki senelerdir Ali Galip ile işlerini rahatça sürdürmüşler. Şimdi Hamza’dan boşalan koltuğa onun gibi pasif olmayan, Mehmet ile aktif çalışacak, örgütün peşine düşecek biri gelmeli diye düşünüyorum. Mehmet’in fevri olmadığında ve önü kesilmediğinde bir şeyleri anlama becerisi yüksek. Orhan bence oğlunu fazla hafife alıyor, benim merak ettiğim Mehmet’in Orhan’dan şüphelenmeye başlayıp başlamadığı. Orhan’ın bu konuyu kapatmak istemesi, Hamza’nın Orhan onunla konuşur konuşmaz ölmüş olması Mehmet’in dikkatini çekti. Hele Cihan’ın telefonundaki mesajlaşmayı gördükten sonra, Hamza da ölmüşken aklına gelebilecek ilk isim Orhan. Emniyette şu an örgüt lideri olabilecek bir karakterimiz yok, emeklilerden Mehmet’in ilişkide olduğu başka kimse de yok. Bence Mehmet, kara kuzuların başkanını Orhan olduğunu anladı. Telefonda onunla konuşma şekli de tanıdık birine hitap ediyor gibi bir havadaydı.
Orhan ile Ali Galip’i, iki usta oyuncuyu karşılıklı seyretmek büyük keyif ancak bu sahnelerde sadece emekli amcalar gibi konuşup duruyorlar. ^^ Açıkçası neden Irak sevkiyatları son sevkiyatları olacak, bu ortaklık bitecek anlayamadım. Acaba bu şimdi dünür oldukları için verilmiş bir karar olabilir mi? Bu bahsi geçen Irak sevkiyatında karşı taraftaki kişi acaba Kerimşah’ın babası Behnam olabilir mi? İran’ın Irak’a sınırı var ve İran’da Irak’tan göç etmiş kişiler de yaşıyormuş. Bir de bu kişi sevkiyatta güven için Orhan ile Ali Galip’i yan yana görmek istiyormuş ya, buna kesin diziden başka biri de tanık olacak ve Mehmet böylece “Ak kuzu, kara kuzu” örgütünün başlarının onlar olduğunu öğrenecek diyorum.
Bade ile Mehmet’in ilişkisinde bir arpa boyu yol alamıyoruz farkında mısınız? Aralarında harika bir enerji var ama bir şekilde devamlı bir ileri iki geri modundayız. Devamlı MehBad’ın arasına sorunlar giriyor. Mehmet’in Bade’ye nasıl davranmasını bilmemesi de işlerin bu hale gelmesinde etken. Bade haklıydı, o Mehmet’e ifade vermedi, onunla vicdanını rahatsız eden yükü paylaştı. Ha Mehmet de Farah’ı ikna edebilmek için bu sırrı ona Farah’a söylemek zorundaydı ama Bade’yi kendisine ifade vermiş olarak görmesi çok yanlış. Bade onun flört ettiği kadın. Üzgünüm Mehmet kadınlarla ilişkilerinde berbatsın. Kalkıp da Tahir’e laf etmeye kalkışma, sen önce kendine bak. Bade’yi böyle ağlattığın için sana çok kızgınım. Senaristlerim şu Mehmet ne olur biraz daha kibar, nazik, özel hayatında başkomiser olduğunu unutan bir adam olsun rica ediyorum.
Koşaner ve Akıncıların gelin, damat ve dünürler olarak bir araya geldikleri yemek sahnesi bana göre gerekli bir sahneydi. Sonuçta GönKa evliliği temelde bu iki ailenin ilişkisini sürdürmek için yazıldı. Ancak sahneleri uzatılmış buldum. Bana göre Perihan sert çıkışında ve yemeği sonlandırıp masayı terk etmekte sonuna kadar haklıydı, zaten bütün akşam iyi dayandı. Vera resmen bütün akşam Orhan’a kur yaptı, Orhan da sık sık onunla bakıştı. Hem bu aşktan sonra evliliklerinize devam edip hem çocuk yapıp üstüne her fırsatta cilveleşiyorsunuz. Ayıp yahu! Madem birbirinizi çok seviyordunuz, Vera korkudan Ali galip ile evlense de Orhan Perihan’dan boşanıp bekar hayatı yaşasaydı. Vera da Ali Galip’in parasıyla değil bir şekilde kendisi çalışarak zenginliğiyle caka satsaydı. Gönül de o gece Perihan’a çok kırılsa da bence Bekir’in odasında gördüğü fotoğraflardan sonra annesini anlamaya başladı. Kaan’ın merak duygusunun zayıflığı da beni benden aldı, ama çoğu erkek böyledir, şaşırmadım.
Gönül ve Kaan’ı ne kadar yakıştırdığımı, GönKa çiftini en baştan beri sevdiğimi biliyorsunuz. Evet onları hala uyumlu buluyorum ama çiftin işleniş şeklinden, özellikle de Kaan karakterinin yazımından hiç memnun değilim. Bana göre Kaan iki bölümdür çok yüzeysel yazılıyor, hiçbir derinliği, albenisi yok, sanki yazılmak için yazılıyor hissi veriyor. Oyuncu da bundan rahatsız mıdır nedir hiç duygu veremeden oynuyor. Yani afişte yer alan bir oyuncunun, Oktay Çubuk’un harcandığını düşünüyorum.
Besbelli senaristlerimiz Gönül – Kaan’dan Gönül – Bekir ilişkisine doğru yol alıyor, madem öyle bu formalite evlilik sona ersin, hele o düğün hiç yapılmasın. Kaan için güçlü, başka bir hikaye yazılsın. Hem böylece başka dizilerde sıkça rastladığımız aldatma içerikli bir GönKa ilişkisi de yazılmamış olur. Sonuçta formaliteden de olsa bir evlilik var. Ayrıca Gönül düğün fikrine bir genç kız olarak mı yoksa Kaan’a aşık bir genç kız olarak mı sıcak baktı anlayamadım. Madem ona aşık değilsin, düğüne pek gönüllü değil gibi davransaydın.
Bekir şu an kocası olmamasına rağmen Gönül’e daha insancıl yaklaşıyor. Onunla konuşuyor, derdini dinliyor. Hatta ona yardımcı olmaya çalışıyor. Bunu kuzeninin eşi diye mi yapıyor, yoksa çocukluğunda ona elma şekeri veren o küçük kızı tanıdığı için mi? Yani kaç tane çilli küçük çocukla karşılaşabilirsin ki şu hayatta. ^^ Bekir için o anı bu denli değerliyse daha karşılaştıkları ilk gün Gönül’ü tanımış olabileceğini düşünüyorum. İlk karşılaştıkları gün Bekir Gönül’e “Elma şekeri” diye hitap ettiğinde bu beni işkillendirmişti. Çünkü ona Mehmet’in Gönül’e hitap ettiği şekilde hitap etmesi aşırı büyük bir tesadüftü. O bölümde “İlyas Bekir’e mi çalışıyor?” gibi teoriler geçmişti aklımdan. Meğer Bekir, çocukken Orhan ile Ali Galip’in gizli bir buluşmasına götürülmüş ve orada elma şekeri yiyen Gönül ile karşılaşmış. Bence elma şekeri şimdilik bu gizli ortaklığa yönelik de yazılıyor. Bekir’in bir şekilde onların yıllar sonra buluştuğunu hatırlayacağını, bu konunun bir şekilde gündeme geleceğini ve belki de Mehmet’in böyle öğreneceğini düşünüyorum. Ayrıca Bekir’e Farah’ı bile isteye öldürmeye kalktığı için hala öfkem geçmemiş olsa da o evde Bade ile çocukluklarından beri gördükleri muameleye samimiyetle üzülüyorum. Yani ben şu an Bekir’i seviyorum diyemem ama ondan eskisi kadar nefret de etmiyorum.
Tahir’in Farah’tan gizli avukatına hem onun ailesini hem de Kerimşah’ın babasının ailesini araştırtmasında bence bir yanlış yok. Sonuçta şu an en önemli şey Kerimşah’ın sağlığı. Farah daha yeni Tahir’e donörün ölümünün peşini bırakmasını ve Kerimşah’ın sağlığına odaklanmaları gerektiğini söylemişti. Meğer Kerimşah’ın babası Behnam ölmemiş, üstüne evlenmiş ve iki tane de kız çocuğu varmış. Farah ile zorun neydi be adam da bu kadın yıllarca neler çekmiş. Bölüm Tahir’in Farah’a bu gerçekleri söylemesiyle son buldu. Eminim Farah, başta Tahir’e biraz kızsa da sonra bu araştırmayı neden yaptırttığını anlayacaktır. Ancak bu Behnam başımıza büyük bir bela olarak geliyor. Behnam’ın gelişiyle FaHir aşkının güçlenmesi, Farah ve Tahir’in Kerimşah’ı kaybetmemek için verecekleri mücadeleye tanık olacağız. Sonuçta Kerimşah ölümcül bir hastalığa sahip olsa da erkek çocuk, soyun devamı demek.
*** “Adım Farah ne zaman sezon finali yapacak?” diye merak edenler için yanıtlayalım: Adım Farah 31 Mayıs Çarşamba akşamı yayınlanacak 14. Bölümde sezon finali yapacak.
“Kerimşah’ın babası Behnam’ı kim oynayacak?” sorusunun yanıtı da belli olmuş. Behnam’ı Feyyaz Duman canlandıracak. Kendisini dizide görmeyi merakla bekliyorum.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.