ADIM FARAH – Her Kuş Kendi Türüne Uçar

Adım Farah 5.bölüm reytinglerinde bir önceki bölüme göre yüksek oranda artış yakalayamasa da stabil reytingleriyle kanalının en çok reyting alan 2 işinden biri. Sıralamadaki yeri Total’de 4,25 reyting ile 8.lik, AB’de 4,81 reyting ve ABC1’de 5,22 reyting ile 2.lik. Bölüm izlenimleri bir haftalık aradan sonra Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

“Her kuş kendi türüne uçar. Sordun ya ‘Orada ne dedin?’ diye. İran’a dairdir. Sadece öfkelendiğimde kendi dilimde konuşmam.”

3. Bölümü Tahir’in Farah katil olmasın diye yıllar sonra birini öldürmesiyle noktalamıştık. Tahir, Farah için hem Ali Galip’in sözünün üstüne söz söylemişti hem de yıllar süren orucunu bozmuştu. O an sonuçlarını düşünmeden bunu anlık bir koruma güdüsüyle yapıvermişti ama benzer bir durumla karşılaşsalar yine aynı şeyi yapardı. Çünkü artık Farah onun en büyük zaafıydı. İstediği kadar öfkesini Farah’a kussun, onu suçlasın, aslında onun öfkesi kendineydi. Engel olamadığı duygularına, bir kadın için atmaya başlayan kalbine öfkeliydi. Yaptığı şeyle Farah’ı katil olmaktan korurken Ali Galip’in önüne daha fazla attığı, onun yaşamasını isterken yaşama umudunu elinden aldığı için öfkeliydi.

“Benden başka kimsen yok.” derken de kastı buydu. Ali Galip’in kendisini ve Farah’ı yaşatmayacağından emindi.

Farah ile Tahir’in evdeki o büyük tartışmasında bana göre ikisinin de haklı olduğu taraflar vardı. Ne yazık ki birbirlerini henüz az tanıdıkları için bu tip çatışmalar, zaman zaman güvensizlikler, yanlış anlaşılmalar çok doğal. Zaten ikisi de sözlerinde ileri gittiklerini, yer yer ağır konuştuklarını biraz vakit geçtikten sonra anladılar. Öyle olmasa ne Tahir evin önünde nöbet tutmak için geri dönerdi ne Farah Tahir döndü diye sevinçle gülümserdi ve canının derdindeyken ona teşekkür için özel bir yemek yapardı.

 

 

Farah, Tahir ve Kerimşah’ın bir arada yemek yedikleri sahneden aile sıcaklığı almayan yoktur sanırım. Farah Tahir için üşenmemiş İran’da törenlerde ikram edilen, zahmetli bir yemek olan fesenjan yapmış. Araştırdım yemeğin içeriği merak uyandırıcı. Kerimşah’ın isminin hikayesi doğru olsa da Kerimşah’ın aileleri hakkında söylediklerinin bir bölümünü ben pek gerçekçi bulmadım. Farah’ın yüzündeki ifadeden Kerimşah’ı üzmemek için anlattığı bir hikaye gibi geldi. Ayrıca Farah’ın fesenjan için “Küçükken annem yapardı.” demesi de dikkatimden kaçmadı. Neden sadece küçükken? Maddi durumları mı bozuldu, yoksa annesi öldü mü? Bana ikincisi gibi geliyor… Tahir’in isminin anlamı Kerimşah için sadece merak uyandıran bir bilgi olsa da Tahir’in yüzüne hüzün düşürmeye yetti. Ne yazık ki Tahir’in hayatı, sicili yıllardır hiç de isminin anlamı gibi “Temiz, temizlemiş.” değil. Ama kirlenmiş bir adam da olsa, hayat ona isminin anlamı gibi yaşayabilmesi için ikinci bir şans sundu.

 

 

Senaristlerimizin yaratıcılığına hayranım. Dizide şu ana kadar seyrettiğimiz hikaye akışını Farah’ın dilinden bir masalla anlatabilecek kadar yaratıcılar. Küçük Şah ve Ceylan’ın hikayesi de birebir Tahir ile Farah’ın hikayesiydi ve Farah da bu hikayeyi Kerimşah’a anlatırken sanki kendi masallarını anlatıyor gibiydi. Evet bu masalın sonunda Küçük Şah’ın zindandan kurtulup kurtulamayacağı belli değildi, bu başka bir masalın konusuydu ve o başka masalı elleriyle Farah yazdı, Küçük Şah’ı kurtardı. Ceylan’ın (Farah’ın) yakarışları, kendini feda edişi ile Küçük Şah’ımız Şah’ın elinden kurtuldu. Mehmet’in Tahir ile ilgili anlattıklarına rağmen Farah yine de Tahir’in canını düşündü ya işte benim için Farah’ın 4. Bölümdeki en değerli davranışı budur. Onu geçmişte yaptıkları için yargılamamayı, bugüne bakmayı, kendi gördüğü, gözlemlediği, kader birliği ettiği Tahir’e inanmayı seçti. Yani Mehmet’in Farah’a Tahir’in geçmişini anlatarak onu olumsuz etkilemeye çalışması çok ucuz bir numaraydı ve tutmadı. Farah sanki bilmiyor mu Tahir’in kim olduğunu, ne iş yaptığını? Tahir mafya değil mi sanki? Farah ona zaten böyleyken güvendi.

Peki Tahir Farah’a bu kadar değer veriyorken kendinden nasıl vazgeçmiş gibi davrandı da onu rehin tutan düşmanlarının yanında Bekir’in adını vermedi? Aslında kurtulabileceğini çok iyi biliyordu ama belki de bir kadına tutularak hata yaptığını düşündüğü için kendini böyle cezalandırmak istedi. Belki de Ali Galip’in sözünün üstüne söz söylediği için bu cezayı hak ettiğini düşündü.

 

Tahir’in geçmişine dair detaylar netleştikçe, özellikle çocukluğunda yaşadıklarını öğrenince ben de Farah gibi Tahir’i daha çok anladım, daha çok sevdim. Çocukluktaki yaraların insanın yakasını ömür boyu bırakmadığının somut örneği Tahir. Kapanmayan yaraları yıllar boyu hep kanamış. Ama asla karşısına yaralarını saracak biri çıkmamış. Yakınında gibi görünenler bile onun ilacı olamamışlar. Çünkü Tahir bir türlü kimsenin onu gerçekten anlayabileceğine inanmamış. Ali Galip’i manevi babası, onları aile gibi görse de içten içe ailede hem vazgeçilmez hem ilk feda edilebilecek kişi olduğunu bilmiş. Kan bağı olmadığı halde aileymiş gibi yaklaşsalar da o gizli samimiyetsizliklerini hissetmiş. Ve Farah’ı kısacık zamanda kendine öyle yakın görmüş ki ilk kez ona zırhının altındaki gerçek Tahir’i, o derinlerde sakladığı çocuk Tahir’i gösterdi. İlk kez onun yanında gözyaşlarına engel olamadı. Farah da Tahir’in daha önce tanıdığı kadınlardan çok başka. Örneğin Yasemin onun için kendini öldürebiliyor, onsuz yaşayamam diyorken, yani aslında önce kendini düşünüyorken; Farah ise Tahir ölmesin diye kendini yakmaya razı olabiliyor. Farah tam da Tahir’in aradığı kadın: Güçlü, cesur, gözü kara, korkusuz, ne yaşarsa yaşasın dimdik ayakta duran. Bir de hayatındaki son kadına bakalım: Tahir onu terk etti diye intihar eden bir korkak.

Belki bazılarınız dizide şu ana kadar geçmişi ve hikayesi daha fazla açılan Tahir diye sitem ediyorsunuz, ancak bence önce Tahir’in geçmişini öğrenmemizin bir nedeni var. Sonuçta bu hikayeye kötü tarafta, mafya tarafında başlayan, seyirci tarafından kötü adam diye nitelendirilen Tahir. Seyirci onu daha hızlı tanımalı, içindeki o farklı duyguları fark etmeli, onunla empati yapabilmeli ki Farah ile aralarında başlayacak olan duygusal yakınlaşmayı anormal karşılamasın, benimseyebilsin.

 

 

Tahir ile Mehmet’in karşılıklı sahnelerini çok özlemişim. Nasıl da Mehmet Farah’ın kapısına gelince Tahir kendini tutamayıp kapıdan kafayı uzattı ama. ^^ Tahir, Farah’ı Mehmet’ten kıskandı ve çok net Mehmet’e gövde gösterisi yapmak istedi. Tabii bunu bir yandan da Farah’ı cinayetle ilgili sıkıştıramasın, bir an önce çekip gitsin diye yaptı. Tamam siz ikiniz karşılıklı iğneli sözlerinizle birbirinizi güzel çıldırttınız da arada yanan yine Farah oldu. Yalnız birbirlerinden bu denli hoşlanmasalar da bir araya geldikleri her sahnede ne güzel de anlaşıyorlar. Bayılırım böyle birbirine uyuz oldukları halde her sahnelerinde güldüren ikililere. ^^

 

 

Orhan’ın dinlediği ses kaydı üzerine önce Farah ile konuşacağını tahmin etmiştim. Ancak Orhan sonraki hamlesiyle beni bayağı şaşırttı. Kaydı Vera’ya vermesini hiç beklemiyordum, sonuçta görgü tanığının ifadesi ve Ali Galip bu ses kaydını ele geçirebilir ve bu Farah için ölüm fermanı demek. Orhan’ın polis olmasına rağmen kaydı resmen saklaması, bu şekilde bir adalet anlayışı gütmesini de mantığıma oturtamıyorum. Tamam Vera Farah’ı korusun, bu olay yüzünden Kerimşah annesiz kalmasın ama Kaan neden elini kolunu sallaya sallaya gezsin? Vera’nın bu kayıt üzerine sakin kalıp Kaan’a bir şey belli etmeyeceğine de pek inanamıyordum ki bölümde de ses kaydından bahsetmeden boş boğazlık yapmasıyla beni haklı çıkardı. Ama Vera’nın Farah’tan haberdar olması cidden de Farah’ın deport uçağına binmesine engel oldu ya, o an Orhan’a biraz hak vermedim dersem yalan olur. Bu arada Vera ile Orhan bunca yıl sonra yeniden bir araya geleceklermiş ve aşkları alevlenecekmiş gibi hissediyorum. Orhan hala Vera’ya aşık, ona sesli mesaj bırakırken adamın yüzünde güller açıyordu.

Bekir gibi izansızlardan nefret ederim. Çocuk ve kadının olduğu odaya destursuz dalmaya kalktı. Öğretmediler mi sana raconda kadınla çocuğa -zaruri haller dışında- dokunulmadığını. Sırf Tahir’in damarına basmak, onu kışkırtmak için yapmayacağı şey yok. Tam bir pislik. En sinir olduğum da orada Tahir’i ayrı, ortamı ayrı küçümsemesi. Yalnız Farah’a yenge demesine güldüm yalan yok, öngörüne sağlık Bekir. Kalkmış Tahir’in yerine göz koyuyor sanki o yeri doldurabilirmiş gibi. Al amcan onun yerini verdi sana, tepe tepe kullan şimdi. Yalnız bence Tahir’in son bölümdeki uyarısına rağmen Bekir onun Farah zaafını kullanma isteğinden vazgeçmeyecektir. Kolay kolay Farah’ın yakasından düşeceğini sanmıyorum.

 

 

3. Bölüm analizinde Tahir’in ailesinin ölümünden Vera ile Ali Galip’in sorumlu olabileceğini düşündüğümü yazmıştım. Tahir’in ıslahevinde geçirdiği süreçte de Vera’nın ondan hiç vazgeçmeyişi, devamlı onu ziyarete gidişi bana bir nevi vicdanını temizleme çabası gibi geldi ve bu düşüncemden daha fazla emin oldum. Tahir ıslahevinde devamlı birileriyle dalaştığına göre bellki öz dayısından gördüğü işkencelerden sonra içinde biriktirdiklerinden onu öldürerek kurtulamamış ve içindekilerin dışavurumu başkalarına şiddet uygulamak olmuş… Ayrıca madem vicdan azabı çekiyordunuz Tahir’i o dayının yanından evlatlık olarak evinize alamadınız mı Akıncı familyası?

Ali Galip’in en iyi adamı Tahir iken onu bu kadar çabuk gözden çıkarması bana çok mantıklı gelmedi. Bence Ali Galip Tahir’in düşmanlarının elinden kurtulmayı başarabileceğini de gayet iyi biliyordu. Ona ‘İşte böyle yanlış yaparsan kalemini kırarım, kendini vazgeçilmez sanma.’ mesajı vermek istedi. Tahir’in gözünü korkutmak ve onun ilgisini yeniden kendisine, işlerine yöneltmek istedi. Ayrıca bana Bekir’den de şüpheleniyor gibi geliyor. Koskoca Kurt Ali Galip, aslında Tahir’i kastederken üstü kapalı konuştuğunda Bekir’in yüzünün şeklinin nasıl değiştiğini görmemiş olabilir mi? Yeğeni olduğu, şu an Kaan hala tehlikede olduğu, Tahir ile de sorun yaşadığı için şimdilik bu konuyu ötelediğini düşünüyorum.

Son bölümde Tahir ile Ali Galip temelli ayrılmış olsalar da ben bu ayrılık daimi olmayacak bence. Ali Galip de Bekir’den Tahir Lekesiz yaratamayacağını çok iyi biliyor. Tahir tek, onun eşi benzeri yok. Nedense ben Bekir’in bu görevde başarılı olamayacağından da eminim. Hatta bence Tahir, Ali Galip Farah’ın deport işlemini erkene aldırdı diye bu işe taş koyacak ve bu şekilde intikamını alacak. Ali Galip’e katıldığım tek bir şey var: Farah’ın Tahir’i çok değiştirdiği. Çünkü Farah Tahir’e kalbinin başka duygularla atabildiğini, başka bir hayatın mümkün olduğunu, mutluluğun sadece Ali Galip’in işlerini yürütüp onu memnun etmekten geçmediğini gösterdi. Tahir Farah’tan sonra mutluluğun bir kadının cesur gözlerinde, bir çocuğun gülüşünde olduğunu anladı.

4. Bölümü Farah emniyette tanık ifadesi verecekken Tahir’den telefon gelmesiyle noktalamıştık. Gelen telefon üzerine Farah’ın tercihinin Kerimşah’ın yanına gitmekten yana olacağı belliydi. Kerimşah’a bulunan donörün ülkesi oldukça dikkat çekici: Güney Amerika. Acaba bu donör Ali Galip’in Venezüella’dan yapacağı sevkiyatla bağlantılı biri olabilir mi? Açıkçası ben böyle olduğunu ve bu sevkiyatla bağlantılı olarak donör işinin iptal olacağını düşünüyorum. Bu kadar çabuk hastalık konusunun kapanacağını sanmıyorum.

 

 

Hastanede randevu saatini beklerken akvaryumdaki balıklar üzerinden Farah ile Tahir’in bir nevi birbirlerine kur yapmalarını çok sevdim. Birbirlerinin direkt olarak yüzlerine, gözlerinin içine bakarak söyleyemediklerini balıklar üzerinden Kerimşah’a söylemeleri çok hoştu. En çok da özellikle Farah’ın Tahir’e dair şeyler söyleyebilirken, onu anladığını, onu tanıdığını çok iyi belli ederken bir yandan da utangaç haliydi. İkisi de uzun zamandır aşktan uzak oldukları için böyle taze aşıklar gibi heyecanlı, çekingen, utangaç olmaları çok içten geldi bana. Farah için kalpli balık benzetmesi bana onun içindeki sevgiye, iyiliğe vurgu gibi geldi. İçi dışı bir olduğu için kalbini böyle açık açık görebiliyoruz. Tahir’e yapılan Büyük Kara Balık benzetmesi ise onun sadece dış görünüşünü, yaptığı kötü şeyleri gördüğümüze, ona karşı ön yargılı olduğumuza vurgu gibiydi. Dışardan kocaman kara, korkunç bir balık gibi görünse de kara derisinin altında, içerde çok yaralı bir adam var ve o adamı Farah gördü.

Doktorun odasından çıktıklarında Kerimşah’ın Tahir’in de elini tutmasıyla üçü gerçek bir aile gibi görünmüyorlar mıydı? Ne Farah ne Tahir yıllardır hiç aile kurmayı düşünmemişler bile, gözlerinde o an aile olmuşlar gibi hissetmenin mutluluğunu gördüm. Farah o güne kadar Kerimşah’ın yaşamasından başka hiçbir şey düşünmemiş. Tahir desen sadece Ali Galip ne derse yapmış; gelişine, amaçsız yaşamış hayatı. Ayrıca Farah pek çok çocuklu kadın gibi oğlunun sevmediği, benimsemediği biriyle duygusal bir ilişkide olmak istemez. Oğlunun mutsuz olacağı bir ilişki içine girmez. O yüzden de Kerimşah’ın bu davranışı onu daha da fazla memnun etti. Sonrasında Kerimşah’ın resimlerinde Tahir’e yer vermesi de Farah’ı aynı şekilde mutlu etti. Kerimşah sanki babasını çizmiş gibiydi. Zaten Kerimşah daha şimdiden Tahir’i olmayan babasının yerine koymuş durumda, sadece henüz bunu dillendirmiyor.

 

Mehmet’in hastanede bile Farah’ın karşısına çıkmasına hiç şaşırmadım. Kendisi inatçının teki olduğu için Tahir’in fark edebileceğini bile umursamaz. Bu bölüm kendisine aşırı derecede sinir oldum. O bir polis, suçluları yakalayıp adaleti sağlamak zorunda kabul ediyorum ancak Kerimşah’ın durumunu çok iyi bildiği halde Farah’ı yabancılar şubeye aldırması çok gaddarca. İyiliği kötülük yaparak mı sağlayacak? Eminim ki Farah onun düşündüğü gibi şubede birkaç saat geçirince ifade vermeyi kabul edecekti. Ama ne olurdu Farah ondan iki hafta vermesini rica ettiğinde kabul etseydi? Duymazdan geldiği şey bir çocuğun hayatının kurtulmasıydı. Polis olan bir karakterin bu kadar inatçı, huysuz, kadınlara karşı kaba, duygusuz, gaddar olması hiç hoşuma gitmiyor. Polis iyidir algısı var kafamda ancak Mehmet kafamdaki algıyla bir türlü uyuşamıyor. O yüzden de mesela Farah Mehmet’e kötü söz söylediğinde, öfkeyle üstüne saldırdığında yanlış yaptı diye düşünmüyorum.

Fragmanı seyrettiğimde Farah’ı ülkeden gönderenin Ali Galip olduğunu düşünmüştüm. Çünkü Mehmet, Farah ülkeden giderse tek görgü tanıdığını kaybederdi. Beklediğim gibi Ali Galip, Farah’ın deport işleminin erkene alınmasını sağladı. Zaten Ali Galip ne Farah’ın yaşamasına ne onlara çalışmasına gönüllü olarak razı gelmemişti, bu sadece Tahir’e bir sus payıydı. Şimdi de Tahir’i yanına geri döndürmenin tek yolu Farah’tan temelli kurtulmaktı. Belli ki Ali Galip’in emniyette çok güçlü bir bağlantısı var. Bu bağlantı emniyet amiri gibi Hamza görünüyor. Bazen bana görevini kötüye kullanmaz gibi düşündürse de Ali Galip’in bağlantısı odur. Farah ile Mehmet’i konuşurken de gördü, dikkatli dikkatli baktı onlara. Ardından Ali Galip’e haber vermiş olması olası. Emniyette diğer tanıdığımız kişi İlyas, ama o bana şüpheli gelmiyor, sinsi görünmüyor. Aksine onu Mehmet’ten daha çok seviyorum. Ancak tabii ki ters köşe yazmayı çok seven senaristlerimiz benim düşüncemin aksine bir şey yazarlarsa da hiç şaşırmam.

 

 

Farah’ın polisler tarafından emniyete götürüldüğü sahne bir hayli klişe olsa da ajitasyon içerse de ben çok beğendim. Çünkü sahnenin vurguladığı iki şey vardı, onlara odaklandım. İlki Farah Tahir’e oğlunu emanet edecek kadar güvenmiş olması. Farah Tahir’in hayattaki en kıymetli varlığını koruyup kollayacağına, o yokken ona gözü gibi bakacağına, ona bir zarar gelmesine engel olacağına emindi. İkincisi Tahir’in Farah götürülürken nasıl endişelendiğini, ne kadar üzüldüğünü görmemiz. Sanki kısa bir süredir tanıdığı, sevmeye başladığı kadın götürülmüyordu, sanki yıllardır aşık olduğu oğlunun annesiydi götürdükleri. Aralarındaki bağın ne kadar kuvvetlendiğini en somut anladığımız sahneydi bu.

 

 

Bade: “Bu delilik senin için bile fazla.”

 

Tahir’in Farah’ın otobüsüne yetişmeye çalıştığı anlar -fragmanlardan dolayı- sonucu bilsek de bir hayli heyecanlıydı. Tahir’in kendini kontrol edemediğini görmek, bunun Bade tarafından dillendirmesi oldukça önemliydi. Tahir’in Farah için yapabileceklerinin sınırının olmadığı bir kez daha gördük. Resmen aklını kaybetmiş gibiydi, duyguları onu esir almıştı. Önceden duygularını yok sayan adamın pusulası şimdi sadece duygularıydı. Tahir eminim ki Farah’ı o otobüsten indirebilmek için polis kurşunu da yer, kendi canını hiçe de sayardı. Tahir “İlk defa kurşunların önüne yürümüyoruz.” dedi ama bir kadın için ilk defa yürüdü. Yani Tahir artık Farah için canını verebilecek bir duygu yoğunluğu içinde. Sadece bunu dışarıya fazla göstermemeye çalıştığı için biz boyutunu anlayamıyoruz.

Bu sahnede ilk bölümde otobüs sahnesiyle olan paralelliği, hissettiğimiz değişimi çok sevdim. İlk bölümde Edirne’ye kaçarken Tahir otobüsü durdurup onları yakalayacak diye korkup kabus gören Farah’ın şimdi Tahir otobüsü durdurup onu kurtaracak diye içi umutla doldu. Nereden nereye… İlk bölümde en çok korktuğu adam şimdi en çok güvendiği. Farah’ın otobüsten inerken odağının sadece Tahir olması çok özeldi. Sanki dünya o an ikisi için dönüyor gibiydi. Farah’ın Tahir’e sarılmasıysa o anlık dünyayı durdurdu sanki. Farah yıllar sonra bir erkeği içinden gelerek hem de sımsıkı sarıldı, bunun ne kadar büyük bir olay olduğunun farkındasınız değil mi? O da gönlünü Tahir’e kaptırmış. Tahir için o kadar beklenmedik, o kadar aniydi ki Farah’ın ona sarılması duyguları anlık değişti. Sevindi, şaşırdı, bir yandan duygularını kontrol etmeye çalıştı. Bunu çok istediği halde o da Farah’a sarılamadı. Büyük ihtimalle Mehmet ve Bade orada diye kendini frenleme gereği duydu, Ne de olsa o Büyük Koca Balık. Onun kendini başkalarının yanında böyle koyuverme lüksü yok. Farah’ın Tahir’e kendi dilinde söylediği cümle tıpkı geçen bölümde Tahir’in ona söylediği cümle gibiydi. Tahir nasıl sen beni anlayabilen, anlayabilecek tek kişisin, o yüzden de içimde saklı tuttuklarımı seninle paylaştım dediyse Farah da ona “Her kuş kendi türüne uçar.” diyerek ‘Sen ve ben birbirimize benziyoruz, birbirimize aynı duyguları hissediyoruz, o yüzden de ben seninleyim.’ dedi.

 

 

Bu hafta Kerimşah ve Farah o kadar çok ağladılar ki yüreğim parça parça oldu. Resmen Demet Özdemir’in ağlamaktan sesi kısılmaya başlamış gibiydi. Kerimşah yavrumun tam morali en yüksek olması gereken bir dönemde kendini yerlere ata ata ağlaması ona reva mı? Yazarken bir kez daha Mehmet ve Ali Galip’e ne küfürler ediyorum. Bu çocuğu bir kez daha ömürlük annesiz bırakmayı düşünen Ali Galip’in kalbinde öz oğlu Kaan’a bile sevgi duyduğunu düşünmüyorum artık. Çok şükür yanında Tahir vardı da Kerimşah’a Farah kadar olamasa teselli etmeyi, onu sakinleştirmeyi bildi. Tahir’in Kerimşah ile konuşurken onu kandırmamasını, avutmaya çalışmamasını çok beğendim. Öbür türlüsü “Erkek adam ağlamaz.” demeye benzeyecekti. Bence kadını erkeği fark etmeksiniz her insan duygularını çekinmeden, kim benim hakkımda ne düşünür demeden özgürce yaşayabilmeli. Öbür türlüsü çevreyi ama en çok da kendini kandırmak oluyor. Tahir’in korktuğu zaman söylediği şarkı bana dayısından korktuğu için kendini böyle rahatlatmaya çalıştığını düşündürdü ve çocuk Tahir için bir kez daha üzüldüm… Kerimşah’ın “Yarın güzel olmayacak belki. Annem üzülmesin diye söylemiyorum ama eğer iyileşmezsem belki…” demesi içime bir kurt düşürmedi değil. Ama bu hikaye seyircilere umut olmalı, Farah bunca çileyi boşuna çekmemeli. Tahir’in “Yarın asla bugünden daha kötü olamaz. Bu kötü şeyler birikir, birikir. Yarın daha iyi bir şeye sebep olur, tamam mı?” cümlesi de bu açıdan önemli. Kerimşah’ın olumlu düşünmeye ihtiyacı var. Bazı hastalıklarda moral çok önemlidir, hastanın iyileşmeye inanması gerekiyor ki direnci daha iyi olsun. Hem bence genel olarak olumsuz düşünüp durmak da olumsuzluğu çağırıyor.

Mehmet de az yüzsüz değil ha. Hem kadını şubeye aldır hem gel çocuğa yardım et, yok öyle yağma vicdansız herif. Yalnız Tahir nasıl da hemen evin kurallarını öğrenmiş, Mehmet’i bile hemen uyarıyor. Tahir bu bölüm Mehmet’e söylediği her şeyde de haklıydı. Mehmet de tıpkı Tahir gibi öksüz yetim bir çocuk ama Kerimşah’ın başına aynısı gelebilir diye düşünmeden yaptığı vicdansızlık. Yani hepimiz biliyoruz istese Farah’ı oradan hemen çıkartırdı. Kerimşah “Annemi istiyorum.” diye feryat figan ağladığında bir telefonla da Farah’ı oradan çıkartabilirdi, böyle otobüsleri kovalamaya da gerek kalmazdı.

Kerimşah ile Farah’ın kavuştukları sahneye de kalbimi bıraktım. Aralarında mecburi olarak oda izolasyonu engeli olsa da kalplerindeki sevgiyi birbirlerine göstermelerine hiçbir şey engel olamaz. Plastik bile birbirlerine temas etmelerini engelleyemez. Anne oğulun aralarındaki sevgi o kadar gerçek geliyor ki sanki rol değil de gerçek hayattaki bir anne oğul kavuşmuşlar gibi hissettirdiler. Bu haftaki bölümde Rastin Paknahad o kadar iyi oynamış ki benim için bölümün yıldızı oydu. Miniğimizin önü çok açık, yeter ki rehavete kapılmayıp oyunculuğunu geliştirmek istesin.

 

 

Kerimşah da öyle güçlü, öyle pozitif bir enerji var ki her kalbi iyileştirebilir. Güneş gibi, olduğu ortamı ısıtıyor, insanın içi ısınıyor. Nasıl Tahir’in hala kanayan yaralarını sarmaya başladıysa, dizinin en olumsuz, huysuz insanı Perihan’ı bile şefkatli babaanneye çevirdi çocuk. Çünkü kalbi çok temiz, içinde hiçbir kötülük yok, Farah onu öyle yetiştirmiş. Hastalığına rağmen umutla, şefkatle, sevgiyle yetiştirmiş. Misal yok saydığı babadan kötü bahsedeceğine hiç bahsetmemiş, onun kalbine nefret tohumları ekmemiş. Muhtemelen zorluklar yaşadığı İran’daki yaşantısını bile kötü anlatmamış. Ve Farah da bunca yıldır bütün bu zorluklara Kerimşah’ın bu enerjisi sayesinde katlanmış.

Perihan dizinin en duygusuz görünen karakteriyken bu hafta da küçük bir çocuğun, bir annenin kalplerindeki kocaman sevginin onun kalbini de nasıl yumuşattığını gördük. Perihan muhtemelen Orhan onu aldattığı için böyle bir kadına dönüşmüş. Hayat onu birini sevse de sevgisini gösteremeyen, huysuz, katı bir kadın yapmış. Ben eminim Perihan Gönül’ü de çok seviyor ama ihanetten dolayı üstüne bir zırh giyinmiş, kimseye sevgisini göstermemesi gerekiyormuş gibi düşündüğü için canından parça olan kızına bile böyle hor davranıyor.

 

 

Bade ile Mehmet’in ilk sahnelerinden ileride aralarında duygusal bir şeyler görebileceğimize dair enerji almıştım, son ki bölümde de onlardan aynı enerjiyi aldım. Yalnız Mehmet şu an yontulmamış bir odun ama Bade onun hakkında gelir. Bade’nin güçlü duruşunu, bir kadın olarak kendini ezdirmemesini sevdim ama sağa sola soyadıyla fazla posta koyuyor havası da var. Bunu törpülersek iyi anlaşacağız kendisiyle. Hem bu Mehmet’in de onu Bade Akıncı değil, Bade olarak görebilmesini sağlar.

Bence Bade flash diski verirken Mehmet’e iyi niyetli yaklaşmadı, Mehmet’e kadınlığını kullanarak zarf attığını düşünüyorum. Bade için önceliği ailesiyken, Kaan’ın da katil olduğunu öğrenmişken Mehmet ile yakınlaşmasının nedeni budur. Arabadan indikten sonraki bakışları da yorumumu destekliyor. Mehmet’in planlarını öğrenmeye çalışıp Kaan’ı bu olaydan sıyırmanın yolunu arayacağını düşünüyorum.

 

 

Ben Gönül’ün bu aptal aşık halleri sinir olmak yerine üzülüyorum biliyor musunuz? Onun yaşlarındayken ben de biraz öyleydim, o yüzden onu çok iyi anlıyorum ve böyle çok fazla kırılabilecek olması beni üzüyor. Gönül o kadar temiz, o kadar narin bir çiçek ki Kaan onu koparıp solduracak diye ödüm kopuyor ki Kaan da bunun farkında zaten, bu gelgitli tavırları hep bu yüzden. Kendini -haklı olarak- kirli hissettiği için tertemiz bir kızı kirletmek istemiyor ama ondan hoşlanıyor olması onu devamlı Gönül’ün yanına getiriyor. GönKa bence uyumlu ve çok şirin bir çift ama ne yazık ki imkansızlar… Bu imkansızlığı nasıl aşabileceğiz bilmiyorum. İlişkileri jet motoru gibi bir hızla ilerliyor ve bu da inandırıcılıklarını zedeliyor. Çok gençler, kanları deli akıyor belki de bu yüzden hemen sevgili oldular ve hatta öpüştüler diye düşünüyorum. Birazcık yavaşlarlarsa daha iyi olacaktır. Ayrıca Kaan kendini bu kadar küçümsemeyi, sürekli dram perisi gibi ortalıkta gezmeyi bırakabilir mi? Elbet daha büyük bir kırılım yaşayacak ve değişmeye başlayacak ama ne zaman? İlk bölüm Alp’e diklenen hali bile daha iyiydi. Perihan’ın onları görmesi eğer gazetede Kaan’ı görmemişse çok büyük bir olay değil. En fazla Gönül’ün kafasını ütüler o kadar. Ama ya onun Emir değil Emir Kaan Akıncı olduğunu biliyorsa? Bu durumda Gönül gerçeği daha yolun başında öğrenir ve daha az kırılır ama bence gerçeği öğrenmesi için henüz erken.

Tahir’in Yasemin ile buluşmasına ben hiç takılmadım. Tahir onu tekrar hayatına asla almaz, alırsa bir daha hayatından çıkartmakla uğraşması lazım. Derdi sadece ağzından laf almaktı. Yasemin de salak mıdır nedir sazan gibi hemen oltaya geldi. Seni umursamamış adama hemen yüzüne iki güldü, saçına dokundu diye nasıl kanarsın? Bu kadar gurursuz ve aptal aşık kadınları sevmiyorum, mümkünse seni bir daha Tahir’in yanında görmeyelim Yasemin.

 

Farah ile Kerimşah’ın Tahir’in evine taşınmaları bende ev arkadaşlığından çok evlenip de yeni eve taşınmışlar hissi uyandırdı. Tabii bu Tahir’in Kerimşah’a oda hazırlatmış olmasından, Farah’a yeni kıyafetler almış olmasından değil. FaHir’in bakışlarında, duruşlarında öyle bir hava vardı ki sanki taze evlenmiş bir çift gibilerdi. Tahir’in Farah’a yeni kıyafetler almasını ben saygısızlık olarak görmedim. Geçen bölümde Farah’ın yetersiz duygusuyla yüzüne söylediklerinden dolayı böyle bir jest yapmak istemiş sadece. Ve Kerimşah için oda, eşyalar, oyuncaklar almışken Farah için de bir şeyler yapmış olmak istemiş. Farah’ın yemek yaparkenki halinden o evde olmaktan ne kadar memnun olduğunu, Tahir’e yemek hazırlamanın ona nasıl keyif verdiği açıktı. Yeni evlerinde eşi ve çocuğu için ilk defa yemek hazırlayan, sevdiği adamı mutlu etmek için emek sarf eden kadın havası vardı Farah’ta. Akşamın hayalini kuruyor gibiydi. Farah yemek yaparken de aldığı elbiselere bakarken, ruj sürerken de yıllar sonra ilk defa bir erkek için heyecan duyduğunu, kadın olduğunu hissetti. Daha öncekinden farklı olarak Tahir’e karşı bir beğenisi olduğunu kabullenmiş bir hali vardı. Önceki gün Gönül’ün söylediklerini reddetmeye çalışmıştı ama şimdi aynaya bakarken o da kendi yüzünde aşkı görebiliyordu.

Tahir Farah’a Mehmet Komiser ile tekrar aynı soruyu sorduğunda keşke Farah gerçeği ona söyleseydi. Çiftlik evinde aynı soru sorulduğunda Tahir’i tanımıyor, ona güvenmiyor, onu canavar olarak görüyor ve ondan nefret ediyordu. Ama şimdi her şey değişmişken, aralarında bambaşka hisler gelişiyorken gerçeği söyleyebilirdi. Tahir ona belki yine kızardı ama onu daha kolay anlardı. Kendisi açıkladığı için de güveni zedelenmezdi. Samimi bir şekilde “Sana güveniyorum.” diyen bir adama yalan söylenmemeli. Bir yandan Farah’ı da anlıyorum, “Senin canını kurtarmak için yaptım.” dese bile Tahir ona inanmayabilir, kendisinden uzaklaşır diye düşünmüştür veya direkt can korkusudur sebep, AGA’ya bu durumu söylemeyeceği ne malum?

Farah’a güvenmek isteyip yine de ondan şüphe ettiği edip ona oyun kurduğu için Tahir’e kızamıyorum. Sonuçta Farah için yapmadığı şey kalmadı, Ali Galip’le bile ayrı düştüler, o kadın buna değiyor mu bilmek istemek, kafasında şüpheleri atmak istemek hakkı. Sonuçta Tahir esasında pek kimseye güvenmeyen biri. Zaten bu yüzden hayatına giren hiçbir kadına bağlanamamış. Peki Tahir Farah’a oyun kurarken, ona zarf atarken ne bekliyordu? Bence içten içe bunu bekliyordu ancak tersi çıksın istiyordu, ilk defa sevip yanılmamak istiyordu. Tahir Farah yüzünden ikinci kez incindi ama şimdi işin içinde derin duygular da var. Yüzünde o günkü kadar yoğun bir öfke gördük. Ama bu defa onun neden bunu yaptığını anlamaya çalışabileceğini düşünüyorum. Çünkü Farah’ın İran’daki geçmişinde nahoş bir şey olduğunu biliyor. Onu eve bırakırken Farah’ın Bade’ye sorduğu sorudan, o soruları sorarken tedirginliğinden, yüzündeki korku dolu ifadeden anladı memleketine dönmekten nasıl çekindiğini. O yüzden de bu defa fevri bir karar vermeyecek ve Mehmet ile bağlantısının nedenini öğrenmeye çalışacağını, hatta direkt aklına Farah ile Bade’nin konuşmasının geleceğini düşünüyorum.

“Memleketinde ne bekliyor seni? Arkanda ne bıraktın?”

Bölüm sonu “Tahir şimdi ne yapacak?” sorusunun cevabından ziyade “Farah İran’da iadesi istenebilecek ne suç işlemiş olabilir?” sorusu kafamı kurcaladı. Öncelikle İran’ı düşündüğümüzde birçok şey olabilir, ne yazık ki orada suç sayılmayacak şey yok gibi. Cinayet işlediğini düşünmüyorum. Ali Galip silahı eline tutuşturduğunda “Ben katil değilim.” demişti. Evlenmeden bir ilişki yaşaması olabilir, orada bu zina suçu sayılıyor. Siyasi bir suç da olabilir. Yani pek çok ihtimal var.

Son olarak genel birkaç eleştirim olacak. Bizim jeneriğimize birdenbire ne oldu? 2 bölümdür jeneriği vermiyorsunuz. Ayrıca hala jenerikte Rastin Paknahad’ın adı-soyadı yok. Bu kadar önemli bir role sahip çocuk oyuncunun adı-soyadı ön jenerikte yer almalı. Kerimşah’ın dışarıda giydiği astronot kıyafeti mikrop geçirmiyor, peki dış yüzeyi de mi mikrop tutmuyor? Kerimşah o kıyafetle devamlı odasına giriyor, onu odada çıkarıyor hatta kıyafeti de odasında duruyor. Eğer dış yüzeyi mikrop tutuyorsa o kıyafetin odanın dışında giyinip çıkarılması ve temizlenmeden odaya konulmaması gerekmez mi? Bölümlerdir çok dikkatimi çekiyor. Ayrıca Farah da birkaç kere odaya yıkanmadan girdi gözümden kaçmadı.

Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki siz 4. ve 5. Bölümü nasıl buldunuz?

 

Göz atmanızı öneririz: Adım Farah Bölüm Yorumları

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

36 dakika Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce