Arıza 25. bölüm reyting sıralamasında bir önceki haftadan geriye düştü, bu hafta güçlü bir yeni rakip de var. Total’de 4,65 reyting ile 7., AB’de 3,43 reyting ile 9. ve ABC1’de 3,89 reyting ile 8. oldu. Bölüm izlenimleri konuk yazar Gözde‘nin kaleminden. Keyifli okumalar ^^
Bu hafta uzun zamandır iyi bölümlerde bile yazdığım çoğu sorunun giderildiği, ters köşeleriyle şaşırtan, birçok düğümün çözüldüğü, yine Tolga Sarıtaş ve Ayça Ayşin Turan’ın oyunculuklarıyla devleştiği bir bölüm seyrettik. Kesinlikle bu güzel bölüm aldığı reytinglerden çok daha fazlasını hak ediyordu.
Geçtiğimiz bölümü Ali Rıza’nın ringde yere düşmesiyle noktalamıştık. Bu bölüm mezarlıkta Mert’in vurulduğu sahneyle açıldı ve ardından 48 saat öncesine döndük. Vurulma sahnesini önceden görmek olayların nasıl gelişeceğine dair merakı katladığı için bu durum benim hoşuma gitti.
Ali Rıza’nın düştüğü yerden kalkacağını ve Kemikkıran’ı yeneceğini biliyorduk. Asıl şaşırtıcı olan dövüş kulübünden çıkana kadar dövdüğü adam sayısı. Herhalde otuz civarı adamı yere sermiştir. Bir Çukur’un Yamaç’ı, bir bizim Ali Rıza bir anda bu kadar adamı dövebiliyor. ^^
Ali Rıza’nın babasının arkadaşı Selim’den bilgi alması sandığımdan da zor oldu. Selim illa kendini dövdürtmek zorunda mıydı? ^^ Ali Rıza’nın edindiği bilgilere göre Balaban’ın onu yetiştiren gizemli bir dayısı varmış. Balaban ile ilgili ilk haberi okuduğumdan beri gizemli dayı Mehmet Emin Altay’dır diye düşünüyordum. Balaban’ın ölmüş annesinin isminin Meryem olması (Meryem – Mehmet söylenişi yakın iki isim), Safir’in mezarlık kayıtlarını almasına engel olmak istemesi, annesine dair nüfus kayıtlarına Muzaffer’in ulaşamamasına hep bunun göstergesi. Tabii ben yanılırsam diziye bir değil iki yeni erkek oyuncu girer, bu da hiç fena olmaz. ^^
Ali Rıza dövüşte yaralanınca Halide’nin ona klinikte pansuman yapması çok tatlıydı. Ali Rıza’nın şirinlikleri hayatlarındaki onca soruna rağmen yüzleri güldürdü. Ali Rıza’yı sarhoşken ve tatlı espriler yaparken çok seviyorum. Çok sevimli oluyor, yanaklarını mıncıklayasım geliyor.
Halide: “Çok acıyor mu?”
Ali Rıza: “Çok aciyo. “Yaşiycak mıyım doktoy hanım?”
Halide: “Yaşayacaksın, hem de benimle birlikte.”
Halide ve Ali Rıza’nın Haşmet’e karşı ilişkilerine sahip çıkması tam da onlardan beklediğim şey. Kesinleşmemiş bir durum için hiç kimse uğruna ölecek kadar aşık olduğu insanı bir çırpıda silip atmamalı. Ayrıca onlar iki yetişkin, hiç hazzetmem bu yaştaki insanların hayatlarına bu şekilde müdahale edilmesinden. Halide isterse o mahallede klinikte çalışmaya devam eder, isterse Ali Rıza’dan ayırılır. Ama bir yandan da Haşmet’i anlıyorum. Bu gerçeği Ali Rıza’dan duymadığı için kırıldı ve haliyle şimdi yanına devlet görevi için değil babasının yarım kalan işini tamamlamak için girdiğini düşünüyor.
Mehmet Emin’in gerçekten Halide’nin ailesinin katillerinden biri olduğu kesinleşirse, ArHal çiftinin severek ayrılacaklarının sinyalini almayan yoktur sanırım. Çünkü her ne kadar bu konuda Ali Rıza’nın hiçbir günahı olmasa da Halide şu an bu gerçekle nasıl baş edebileceğini bilmiyor. Belki de Ali Rıza’yı bu konudan bağımsız İhtiyar’ın oğlu olarak görüp sevgisini kalbinde değil, paylaşarak yaşamayı seçer. Mehmet Emin bunu istihbarattaki görevi için bile yaptırmış olsa, bu Halide için kabul edilebilir bir gerekçe değil. Çünkü ağabeyleri ve annesi masumdu. Bugüne kadar ağabeylerin babalarının yolundan gittiğini hiç duymadık. (Duyduysak ve ben hatırlamıyorsam lütfen bana yazın.) Sahildeki bu konuşmalardan sonra ciddi ciddi Halide’nin hamile olmasını diledim. Çünkü onları ayrılsalar da bir araya getirebilecek, hayal ettikleri aileye kavuşturabilecek şey şu an bir bebek gibi duruyor. Bebeğe isim önerim bile var: Hayal. ^^
Ali Rıza: “Ha, eğer gerçekse, babam gerçekten katilse zaten ben durmam yanında.”
Halide: “Ali Rıza…”
Ali Rıza: “Duramam Halide. Sen kendi yoluna gidersin, ben kendi yoluma. Ha, şu anki hayalin ne diye sorarsan sensin. Sen ve ben. Bir aile olabiliriz ve ben hayatımın geri kalanını bu aileyi korumak için adayabilirim.”
Halide: “Bu sadece senin değil, benim de hayalim.”
“Ali Rıza benim oğlum Haşmet. Onu ben doğurdum.”
İhtiyar’ın Ali Rıza’nın kendi oğlu olduğunu bir süre sonra Rukiye’ye söylemesini bekliyordum ama bu kadar erken Haşmet’e söyleyeceği aklıma gelmezdi. Bence Haşmet ile Ali Rıza’nın arasını düzeltebilmek ve Melek ile Haşmet’in Ali Rıza hakkındaki şüphelerini yok etmek istedi. Haşmet’i biraz olsun yumuşattıysa ne mutlu. Yalnız Haşmet gerçeği duyunca kalp krizi geçirir diyordum, duydukları karşısında bayağı şaşırsa da gayet sakindi. Evet, besbelli İhtiyar Ali Rıza’yı bu yüzden onların yanına sokmuş, onu Ersoylular’dan koruyabilmek istemiş. Ama devlet için çalışan bir Ali Rıza daha fazla ilgi çekiciydi. Ali Rıza bunu anladığında bir şekilde devlet için çalışmaya geri dönse güzel olmaz mı?
Hani İhtiyar, kendini Rukiye’ye gerçeği söylemeye hazır hissetmiyordu? Şimdi neden bir anda fikri değişti? Besbelli Ali Rıza ile bir araya geldikçe annelik damarı kabarıyor, ona annesi gibi davranmak istiyor ve bu yüzden de sabrı tükendi. Belki Ali Rıza’ya bu gerçeği söyleme konusunda Rukiye ile ortak bir yol izlemeyi planlamıştır. İkisinin bu gerçeği birlikte söylemeleri birinin tek başına söylemesinden daha doğru bir çözüm olabilir. Belki de Mehmet Emin’in ortaya çıkıp Ali Rıza’yı kendi yanına çekme ihtimali İhtiyar’ı tedirgin etmiştir. Ama bilmediği şey Ali Rıza’nın Haşmet’in ailesini öldürtmeye kalkan babasının yanında yer almayacağı. Rukiye ile İhtiyar’ın dost olacağını ve aralarında bir çekişme yaşanmayacağını düşünüyorum. Ali Rıza da ikisi arasında bir seçim yapmasın, ikisine de tepki göstermesin ve onları bağrına bassın.
Burak, Ali Rıza ve Haşmet’e karşı başlattıkları savaşta masumların zarar görmesinden hiç rahatsız olmayarak seyircide kalan son kredisini de tüketti. Kendi tarafında yer alan Murat’ı da tekrar kaybetme yolunda. İhtiyar’ın Murat ile onu emanet diye görmesi bile Burak’ın bu yanlışını affettirmemeli ve cezasını çekmeli. Balaban da cezalandırılmalı, Mithat da. Çünkü İhtiyar’a ve masaya sadakatsizlik etmiş oldular. “Mithat’ın masanın başına geçince egosu şişti. Kendini dev aynasında görmeye başladı. Sonu Fuat gibi olacak.” yazmıştım geçen haftaki yazımda. Adım adım o sona yaklaşıyor. Burak’ı destekleyerek çok yanlış bir adım attı. Aksine Haşmet ile müttefik olmaya devam etmeli, İhtiyar’ı da Derya ile Burak evliliğinin doğru bir şey olmadığına ikna etmeliydi. Acaba İhtiyar, Haşmet’in ailesini öldüren tetikçilerin Burak ve Murat olduğu bilse hala onları kollamaya ve bu evliliğe onay vermeye devam eder mi? Eğer Murat bu olaydan sonra hala sırf kardeşi diye Burak ile aynı safta yer alırsa benim için büyük hayal kırıklığı olur. Aslında şu anda da öyle. Burak ona biat edip elini öptüğünde sırf onu yanında tutmak için onun fikrini destekliyormuş gibi davrandığını zannetmiştim.
Çok şükür bu bölüm Füsun ve Derya’yı çok az gördük. Bu kadarına katlanabilirim. ^^ Derya ile Burak’ın düğününde de nikah kıyılmadan silahların patlayacağına ve evlenemeyeceklerine eminim, Derya boşa sevinmesin.
Ali Rıza’nın görevinden kendini bilerek attırmış olması büyük sürpriz oldu, ama pek de güzel oldu. Bu vesileyle İhtiyar’a daha yakın olması da güzel oldu. Mafya patronu da olsa onun annesi sonuçta. İhtiyar ile yan yana geldikleri sahnelerde o anne-oğul ışığını alıyorum ve daha duygulu sahneler için sabırsızlanıyorum. İhtiyar, Ali Rıza çıkmadan evvel ona “Ali Rıza, dikkatli ol evlat. Sana bir zarar gelsin istemem.” dediğinde Ali Rıza’nın “Anne.” diye karşılık vermesini çok isterdim doğrusu. Ali Rıza konsorsiyumun kılıcı olarak bu kadar rahat hareket edemezdi. Ama bu bir yandan büyük bir risk ve bu riskin sonuçları ne yazık ki ağır oldu. Tabii Ali Rıza kılıç olarak kalsaydı da Burak ve Balaban yine ona saldıracaklardı, bu değişmezdi.
Burak konsorsiyuma tekrar kılıç olup “Kral geri döndü.” diye böbürlenince ne kadar güldüm anlatamam. Ondan olsa olsa soytarı kral olur. ^^ O da Mithat gibi hemen kendini dev aynasında görmeye başladı. Ali Rıza’nın galerisine gidip artık kendisine bağlı olduklarını söyleyip onları tehdit edince Ali Rıza’nın altta kalacağını mı sanıyordu? Ali Rıza’nın evine yolladığı arabaya bomba koyup Burak’ın korkudan ödünün kopması çok iyi oldu. Ölmeden önce Ali Rıza’nın sıradan bir taksici değil de İhtiyar’ın oğlu olduğunu öğrendiğindeki moraran suratını görmeyi çok isterim. Bu olay Burak için bahane oldu tabii ama böyle bir bahanesi olmasaydı da Ali Rıza’ya saldıracaklardı. Mithat da Haşmet için bu yüzden bahane yarattı, ama bu bahane de onu kurtaramayacak. Melek olsaydı yanında Mithat bu hale düşmezdi, net!
Mert bugüne kadar, özellikle son bölümlerde çok pasifti. Babasıyla ilgili çok önemli bir durum varken de Ali Rıza onu uzak tutmamalıydı. Açıkçası onların yan yana enerjileri çok iyi, Ali Rıza’nın yanında hep onunla Ferit’i görmek isterdim. Ali Rıza’nın bölüm boyunca Halide ve Mert ile konuşmalarından çıkardığım sonuç Mert’in yaşayacağı ve Amerika’ya gönderileceği oldu.
Ali Rıza, Mert ve Halide Mehmet Emin Altay’ın mezarının boş olabileceği şüphesiyle mezarı açtılar. Mezar beklediğimiz gibi boştu. Anlatılanlardan çıkardığım sonuç Mehmet Emin’in Safir tarafından vurulduktan sonra bir şeylerin döndüğü ve yaşadığı. Ali Rıza’nın Hatay’da mayına bastığı için tanınmaz halde diye düzgün bir teşhis yapamadan gömdüğü ise bir başkasının cesedi. Tam mezar açılıp içinden Mehmet Emin’in gömüldüğü tabut çıkmadığı sırada Balaban’ın adamları saldırdı ve Mert yaralanıp mezarı içine düştü.
Bölüm Mert’in vurulmasıyla bitecek diye beklerken peşi sıra yeni gelişmeler seyretmek şaşırttı doğrusu. Mert’in vurulup düştüğü bu sahne ve ardından kalbi durduğunda Halide’nin onu geri döndürmek için var gücüyle uğraştığı diğer sahne, tıpkı Nihan’ın öldüğü sahnenin bir benzeriydi. O sahnede ne yaşadı ne hissettiyse daha fazlasını gördük Ali Rıza’da. Nihan’ı kaybettiğinde yaşayan ölüye dönmüştü, bu defa başına silah dayayıp kendini öldürmek istedi. Halide, Nihan öldüğünde bu kadar çırpınmamıştı, bu defa ikinci bir acı yaşanmasın diye daha var gücüyle Mert’i geri döndürmeye uğraştı. Bu esnada Nihan ve Mert’in flashback sahnelerini görmemiz çok iyi düşünülmüştü. Açıkçası Tolga Sarıtaş ve Ayça Ayşin Turan o kadar iyi oynadılar ki bu sahnede, ne söylesem az kalır. Beni bir kez daha hayran bıraktılar kendilerine. Öyle iyi bir sahneydi ki Mert tekrar nefes alana kadar ekran başında ben de bir yandan ağlayıp bir yandan ölüp ölüp dirildim sanki, dakikalar geçmek bilmedi. Yazı için tekrar seyrettiğimde sanki Mert’in geri döneceğini bilmiyormuşçasına tekrar göz yaşı döktüm. Resmen oyunculuk dersi verdi iki başrolümüz. Onları yan yana seyredebildiğimiz için çok şanslıyız.
Mert hastaneye kaldırıldığı sırada manavdan portakal almakta olan Haşmet, Halide ile telefonda konuşurken silahlı saldırıya uğradı ve yere yığıldı. Bu sahnede de babasıyla telefonda konuşan Halide yine bizi yaktı geçti. Bir kadına acı, endişe bu kadar mı yakışır? Portakal ölümün simgesidir dizi ve filmlerde. Ama Haşmet portakalı sadece alıp yemediği için ölmez. Bakalım Halide babasına bunu yapanlardan intikamını nasıl alacak? Düğünde Burak’ı öldürse hiç fena olmaz.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?