AŞK MANTIK İNTİKAM – Bana Bakma, Beni Gör

Aşk Mantık İntikam 6. Bölüm reytinglerinde bir önceki haftaya göre düşüşte olsa da zirvedeki yerini kaptırmadı. Total’de 4,82 reyting, AB’de 3,73 reyting ve ABC1’de de 4,71 reytingle üç grupta da gün 1.’si oldu. Bölüm yorumu  Kore‘den. Keyifli okumalar…

 

Bazen düşünüyorum ‘İnsanı bugüne getiren en baskın duygu hangisidir?’ diye. İlki kesinlikle hayatta kalma güdüsü ama adı üstünde o sadece sizi hayatta tutuyor. Oysa ki yaşamak nefes almaktan ötesidir. Bu yüzden hayatımızın her köşesini şekillendiren başka bir duygu daha var: MERAK.

Nasıl olurdu acaba hikayemizin daha en başında insanın içinden merak denen duyguyu çıkarsaydık. O elmayı hiç koparmasaydık. Atalarımız ufka baktıklarında ardında ne olduğunu hiçbir zaman merak etmeselerdi. Gökyüzünü, yağmurun neden yağdığını, bugün gök gürültüsü dediğimiz kızgın sesin neden olduğunu, ağaçtan düşen elmayı yerde bulmamızı sağlayan gücü, bizi suyun yüzeyinde tutan şeyi, başka kıtaları, başka denizleri aramasaydık hiç. Bugün hayatımızdan neler silinirdi? O silinenlerle dünyamız nasıl olurdu?

Küçük Prens hiç terk etmeseydi gezegenini o zaman yine bu kadar çok sever miydi gülünü. Küçük Kara Balıklar aramasaydı başka gölleri, denizleri hiç daha iyisi için umut olur muydu?

Evet hayatta kalma güdümüzdür binlerce yıldır nefes alıp vermeye devam etmemizi sağlayan ama bizi yaşatan ufkun ardını görmek için, yeni kıtalara, yeni insanlara, yeni bir hayata ulaşmak için yollar, köprüler, kervanlar yaptıran bize önce hayal ettirip sonra ona ulaşmanın yollarını aratan ve bulduran şey merakımızdır.

Kalpten kalbe ulaşmakta bundan farklı gelmiyor bana. Bakacaksın bir kere ve sadece göz değdirmek olmayacak o bakış, olmayacak ki baktığını görebilesin. Ve gördüğünü merak edeceksin, edeceksin ki ona ulaşmanın yollarını arayasın. Böylece aşacaksın zorlukları, çünkü onu bilmek isteyeceksin.  Dereler mi akıyor sen hemen köprüler kurmaya başlayacaksın, yağmur mu yağıyor sığınacak bir yer inşa edeceksin. Sırf ona ulaşmak için, sonra ulaştığında onda yeni bir yeri merak edeceksin. Çünkü birini merak ediyor olmak aşkın en berrak tanımıdır. (Flaubert) Çünkü “aşka en uzak cümle, senden nefret ediyorum değil, bilmek istemiyorumdur.”

 

 

Bu yüzden Ozan’da beni rahatsız eden şey tutulasıca dili ile açmaya çabaladığı yaralar, atmaya çalıştığı kesikler değil. İnanın değil. Elbette kızıyorum ama kızgınlık aşkta anlaşılabilir bir yerde benim için. Fakat bu ilişkinin öncesinde ve sonrasında Ozan’ın Esra’ya bakmamasını, görmemesini, dinlemek istememesini, tanımak için çaba harcamamasını yani Esra’yı merak etmemesini anlayamıyorum. Daha doğrusu bunu aşkın hiçbir yerine koyamıyorum. O zaman Ozan’ın ki aşk değil diyorum, sadece gözü değmiş Esra’ya. Sadece bir hayranlık,  evet belki aşk hayranlıkla başlayabilir ama onunla devam etmiyor ki. Edemez.

Çayına şeker atıp atmadığını, her şartta üşüdüğünü, neye alerjisinin olduğunu, dondurmayı neli sevdiğini zamanla öğrenirsin alışkanlıktır, vakit geçirmedir. Ama hırsızlık yapmayacağını, bir incindiği için kendisine duvarlar ördüğünü anlamak bu ancak karşındaki kişiyi merak ediyorsan onunla ilgili her şeyi bilmek istiyorsan algılanabilecek bir gerçeklik. Ozan’ın gerçek Esra’ya tamamen kendisini kapatıp kendi duygu durumuna göre kafasında bir Esra imajı oluşturup ona inanması akıl almaz bir şey.

 

 

Sevilmediğine olan bu sarsılmaz inancı nereden geliyor bu adamın belli ki evlilikte zerre böyle bir duygu hissetmemiş öyle olsa sen de bana aşıksın diyemez. Ozan’ın ilk kez bir şeyi doğru algıladığı an sanırım Esra’dan önce anlamış hatta. Ve sonra Esra öyle dedi diye tüm hücreleri ile buna inanıyor ve aksi hiçbir davranışı görmüyor değerlendirmiyor. Ben bu içten içe sevileceğine ihtimal vermeme inancını açıkçası biraz Çalıkuşu Feride’ye benzetiyorum. Anne ve babasının ölümünü terk ediş olarak algılayan Feride de insanı en sevdikleri terk ettiyse başkaları neden yanında dursun ki elbet onlarda gidecek inancına sahipti ve kendini gerçekleştiren kehanet gibi sarsılmaz inancı ona bu kaderi getirdi. Ozan’da öyle bence babası tarafından terkedilmiş sevilmemiş bir çocuk olarak görüyor kendisini öyleyse babasının bile sevmediği ve terk ettiği çocuğu başkası neden sevsin, neden yanında kalsın elbet onlarda gidecek. Aslında ne kadar sevildiğine dair hiçbir davranışı anlamlandıramaması ama aksine hemen ikna olması tamamen bu yüzden bence. Ozan’ın sistemindeki bu sorunu çözmek veya kurcalamak, ortaya dökmek lazım bazı şeylere bakış açısını değiştirmek için.

Bunun içinde baba geri dönebilir. Adam hastadır ölmeden aklındakileri çözüp içini rahat ettirmek ister. Ozan bir nevi Esra’yı da babası ile aynı kefeye koyduğu için zengin oldum geldi diye düşünür ama adam Ozan’daki evliliğe bakış açısında farklılıklar yaratacak bir şeyler anlatabilir. Tabi ki çocuklarını terk etmesi kabul edilir değil ama o evlilikten ilk gidenin kendisi olmadığını Zümrüt’ün zaten onun hayat arkadaşı olmayı çoktan bıraktığını yapayalnız olduğunu falan anlatabilir. Esra da babanın gelişi ile aslında fark etmeden Ozan’da nüksettirdiği korkuyu görebilir. Yoksa Ozan farklı ihtimalleri tanımadan beni sevmiyor o zaman bu yaptıkları sevmediğini gösterir mantığından kurtulamayacak tersini düşünemiyor çünkü. Hayatı kulesinden izleyen tutsak prenses gibi Esra’nın da dediği gibi kulesi işi bilgisayarı oraya hapsediyor kendisini ve hiçbir şeyi görmüyor.

 

 

Bazı insanlar vardır tırnakları kırılsa dünyayı ayağa kaldırırlar. Bazı insanlar vardır en büyük acıları dilsizdir. “Yara kabuklarımın üstüne gülücükler çiziyorum ben “ der gibi yaşarlar. Esra onlardan işte. Baktığında ışıl ışıl, şen şakrak, neşeli, pozitif, konuşkan genç bir kadın. Ama en büyük acısı dilsiz, içinde sessiz bir kuyu gibi. Kim bilir ne zordur hep kanayan bir yara ile gülebilmeyi öğrenmek. İçinde hep bir boşlukla yaşamak, eksik kaldığını bile bile tek parçaymış gibi yapmak. Ve en acısı birini acını paylaşmaya bile kıyamayacak kadar çok sevmek ama bunun ne olduğunu bile anlamayacak kadar yalnız kalmış bir kalbe sahip olmak.

Sanırım kimsenin itirazı olmaz bölümün en kayda değer sahnesiydi. En kötü anısını hastane odasında yaşayan ve o odalardan ürken Esra’nın yine de Ozanın başında beklemesi. Herkesten önce ikisini ilgilendiren acıyı Ozan kendinde olmasa bile ilk kez ona seslendirebilmesi çok değerliydi. Bu yüzden diyorum ilerde baba olayında da Ozan teselliyi Esra da bulmalı kısa bir mola almış gibi tüm bu savaştan o anı birlikte yaşamamalılar. Çünkü kimseye ne hissettiklerini kolay kolay anlatabildiklerini sanmıyorum fark etmeseler de birbirlerine açabiliyorlar duygularını o da bu ayrılıkla kapanmış bir kapı gibi. Artık olan “İki dizleri yaralı çocuk ustası olmuşlar kalplerini birbirlerinden gizlemenin.”

 

 

Aşkbirine seni mahvetme yetkisi vermek ve bunu kullanmayacağına güvenmektir.”

 

Esra’nın Ozan’ı mahvetme yetkisi olduğu halde bunu kullanmayacağına güvenebileceğimiz ortada. Zira Esra ve seyircinin tam senkron olamadığı bir nokta var. Esra bizim kadar çok kızmıyor Ozan’a. Tamam elbette kırılıyor üzülüyor ve bazen o da can yakıyor ama hep bir sınırı var. Sınırı geçmeye yaklaştığı anda durduruyor kendisini. Ozan gibi freni boşalmış kamyonmuşçasına yokuş aşağı gitmiyor asla. Ex-kayınvalidenin para çek defteri varsa, ex-gelinin de gönül çek defteri var anlaşılan. Ve o defterle Ozan’a açık bir çek yazmış gibi. İşte bunun bazı sebepleri var bence. O sebeplerden birisi uykusunda bile Esra’nın dokunuşunu ayırt edip derin bir nefes alabilen ve elini yüzüne koyduğu anda yine o Ozan olup “Esra’m” diyen adam. Esra yanındayken uzun bir zaman sonra ilk kez bu kadar iyi uyuyabilen adam. Biz çoğunlukla bak ben çok kızgınım gördün mü kaşlarımı nasılda çatıyorum diyen Ozan’ı tanıyoruz. Ama Esra bu bak gözlerimden ateş çıkıyor Ozan’ına çoğunlukla gülüp geçiyor. Ozan’ı bizden daha iyi tanıdığı kesin. Ve o eski Ozan’ı saklamaya çalıştığını ama onun hala orda bir yerlerde olduğunu biliyor. İşte bu sonsuz görünen toleransın en büyük nedeni bu bence.

Bir diğer nedeni ise acı eşiğinin standardın üstünde olması öyle bir şeyi tek başına sırtlamış ki. Bünyesinde böyle bir sızıyı barındırırken onun altında kalan sancılar üstünden akıp gidiyor.

Ve bence suçluluk hissi ile cezalandırılma arzusu da var. Esra’nın yaşadıkları ile ilgili her ne kadar senin yüzünden dese de Ozan’ı suçlamadığı ortada. Kadere de inanıyorsa bunun bir sebebi olduğunu düşünür ve o sebepleri belli ki kendisinde arıyor.

Bence Esra bugün olduğu gibi o gün de Ozan’a kıyamadı. Ozan’a hamile olduğunu söyleyemedi ki zaten dinlemiyordu o ayrı ama Esra’da biraz daha dayanırım bir şey olmaz diye diye devam etti. Ve nihayetinde bebeğini kaybetti. Esra bir türlü veremediği bu kararın yükünü kaldıramıyor. Ben annesiydim önce onu düşünmeli ona göre hareket etmeliydim diye hissediyor içten içe. Olaydan sonra bile Ozanı hayatından geri dönüşsüz biçimde atması bile bir nevi kendini cezalandırma bu yükü tek başına taşımasının bir yanında da kendi suçluluk hissi var.

 

 

Üstelik Esra’yı kolay kolay sözler yaralamıyor. Esra’yı yok eden tek şey görülmemek. Ne zaman çabalarının görünmediğini hissetse en büyük tepkileri ve ses yükseltmeyi orada veriyor. (Önce şunu kenara koyalım. Kadın karakterlere yazılan kıskançlık sahnelerinden nefret ettiğimi söylemiştim çünkü erkek ve kadın kıskançlığı yazımı asla eşit olmaz kadınlar her zaman şebek konumuna indirgenir ve ben gerçekten buna tahammül edemiyorum. Senaristlerin neden bunu yazdığını anlamış değilim alıcısı daha çok kadın olan bir sektörde bunu seven kadın sayısı kaç ki? Ama yine de yazıyorlar maalesef.)

Esra’nın ve Ozan’ın kıskançlık temaları bu yüzden farklı. Ozan hiç sahip olmadığını düşündüğü bir şeyi sonsuza kadar kaybetmekten korkuyor onun olamayan o kalbin başkasına verilmesinden. Esra ise onun tüm yaptıklarının görünmez olup başkasının en ufak hareketinin yere göğe koyulamamasından. Seçilen cümlelerde bile bunu görürsünüz. Ozan’a sen artık kötü kalplisin diyen Esra Çınar’ı Ozan’a hep iyi biri olarak tanımladı. Şimdi ise Esra için gece boyunca yanında kalan, ya da onu saklandığı yerde bulup kendisini tüketmesin diye gurundan bile fedakarlık yapan Esra iken tüm bunların görülmemesine odaklanıyor hikaye. Hep yanında olan Esra ama iyi varsın denilen Çağla. Yine kendi korkularını çağırmışlar.

Rahatsız edici ve maalesef elimizden bir şey gelmeyen kısımları saymazsak bu kıskançlığın Esra ve EsZan hikayesi için çok faydalı olacağı ortada. Bir kere sevdiğini ölümüne inkar eden bir kadın var ortada. Mümkün değil ihtimal vermiyor aşık olduğuna bile değil, olacağına da ihtimal vermiyor. Bu yüzden Esra duygularını saklamıyor saklayamıyor çünkü ona göre bu kıskanmak değil, kıskanmıyor bir kere nereden çıkarıyorsunuz. Hem sevmediği adamı neden kıskansın? Hah işte ne dedik bu kızın acıları dilsiz, başka hiçbir şeyi değil maşallah o yüzden Esra ne zamanki duygularının içinde farkına varır, kabul eder bence o zaman sessizleşir ve geri çekilir. Çünkü o zaman Ozan için doğru olanı onu mutlu edeceğini düşündüğü şeyleri dilemeye başlayacak onunla uğraşmayı bırakacak. Dilerim Ozan da o zaman geldiğinde bakmaktan görmeye geçmiş olur Esra’yı.

 

Aşk Mantık İntikam 6. Bölümden Kısa Kısa:

 

  • “Bana bakma beni gör” sevgili Uğraş Güneş’in kaleminden çıkan Ulan İstanbul da geçen TV tarihindeki en “the best” sahnelerden birinin repliğidir.
  • Normalde bölümlerde her zaman didişme kavga gürültü olsa da biz duygularını da çok açık şekilde görürdük. Böylece duyguları gürültülerini bastırırdı karakterlerin. Ama bu bölüm Ozanda nerdeyse hiç duygu görmedik ve bu da elimizde sadece gürültü bıraktı. Oysaki o akşam hayallerindeki eve girdiği anda bu hayallerin başına yıkıldığını düşündüğü için canı yanan Ozanı görebilirdik. Esra’nın o evde o mutfakta olmasının farklı duygular hissettirdiği Ozan bakışlarını yakalayabilirdik. Böylece kızgın ayağı çekip durması daha katlanılır olurdu. Ya da Esra’nın toplantıdaki tepkisi ile umutlanan bir bakış yakalayabilirdik. Musa söyledi kıskandırmak için mi kabul ettin diye geçti gitti. Her şey çok düzdü. Dünyanın en kötü kararıdır zaten yönetmen değiştirmek başkasının kurduğu dünyada aynı hikayeyi anlatamazsın böyle yabancılaşıyor işte her şey.
  • Çınar ve Ozan için durumlar karışıyor. İşin içine kız kardeşte girdi Çınar’ın tek başına uğrayacağı ihanet başlı başına bir şey ama kız kardeşinin de yara alacak olması başka bir şey. Ozan da maalesef Çağla’nın duygularını anlamıyor. Tamam Çağla bize göre çok açık ama bu işler Ozan’a çok yabancı işte bu acemi aşık haliyle Esra kıskandı mı beni diye bir umutla Çağla’nın asla yanlış anlayacağını düşünmediği şeyler yaparak işleri daha çıkılmaz hale sokacak. Üstelik Çınar bu sürekli kendisini vazgeçirmeye çalışan tavrı da hatırlamayacak mı?
  • Zümrüt cidden anlamsız bir çizgide takıldı kaldı keşke bu kadını daha akıl mantık insan seviyesine çekebilseniz. İzlerken o kadar sıkılıyorum ki sesini kısıp arka planda müzik açıyorum. Komik değil ilginç hiç değil.
  • Ozan neden her hareketinin reklamını yapıyor. Teknoloji şirketi değil reklam şirketi olmalıymış adamın. Sürekli bak ceketimi verdim bak seni taşıdım ay tam özür dileyecektim senin yüzünden dilemedim bu nedir ya. Ayrıca dilemediği özrü de kabahatinden büyük “kendisine yakışmayan laflar” etmiş yani kendisinden özür diliyor. La havle.
  • Çınar da seninle aynı niyette Ozan’cım kalp kalbe karşıymış bak o da artık ciddi düşünüyor kısmetse sen altınları hazırla düğündü sonra boy boy çocuk falan derken baya gider. İnşallah yüzüğü sana seçtirir Şere seni.
  • Yalnız bölümler paralel gidiyor. 8.bölümde falan Çağla Esra’ya duygularını açabilir bir şekilde malum müstakbel yengesi sonuçta. Bu bölümde birinin ya da şirketin yine bir partilik, kutlamalık vs. durumları olabilir. Bölüm sonu bunlar yine basılabilir.

Ve lütfen tekrar ediyorum; kadınlara yazdığınız kıskançlık sahnelerini onları komik duruma düşürmeden de yazabilirsiniz.

Göz atmanızı öneririz: Aşk Mantık İntikam Bölüm Yorumları

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce