AŞK MANTIK İNTİKAM – Hayatta Kalma Sanatı

Aşk Mantık İntikam’da  Ozan ve Esra arasındaki hikayeye ivme aldırmadan aynı döngüde devam ettirmeye devam mı? Bölümün ilk yorumu  Kore‘den… Keyifli okumalar…

 

 

İnsanız,

ve insanın en eski, en kuvvetli dürtüsüdür hayatta kalma dürtüsü. Asırlardır ruh ve beden bütünlüğümüzü parçalamak için saldırıp duran iç ve dış çatışmalara karşı hayatta kalabilmektir insanın en büyük çabası. Farklılaşan ama devam eden bir çaba. En korkunç acılara, derin kederlere karşı ayakta kalırız, en umutsuz durumlarda bile yaşamak için bir neden ararız ve çoğunlukla buluruz.

Kimi zaman inkâr ederek, kimi zaman kendi yaptıklarımızı karşımızdakine yansıtarak, bahane bularak ya da belki boyun eğerek hayatta kalmak için kendi yolumuzu buluruz. Gerçeklerden kaçmak için yaratılan farklı gerçekler dünyasıdır bizimkisi. Aksi takdirde öz benliğimizi bir arada tutmak, onu tek parça halinde tutmadan da yaşamaya devam edebilmek mümkün değildir çünkü.

Hayatta kalmak için kendi ellerimizle ördüğümüz o gerçeklik ipine sımsıkı tutunur asıl olanları beynimizin en kuytu çekmecelerine kilitleriz. Hayatta kalmanın yolu haklı olmaktır biz kendimizi haklı kılarız. İçten içe bildiğimiz tüm o gerçekler, başımızı çevirmemeye yemin ettiğimiz geride kalanlar olur. Ne zaman kayacak gibi olsak sımsıkı tutunup o ipe aşağıya hiç bakmadan tırnaklarımızı daha yukarı geçiririz.

Ya bakarsak aşağıya, ya geride bıraktıklarımız başımızı döndürürse, ya tuzla buz olursak. Nasıl koruruz kendimizi gerçeklerden.

 

 

Ozan, hayatta kalma yolu olarak öfkeye sığınmış birisi. Kendisini öfkeyle korumaya çalışıyor. İçten içe kendi hatalarını da bulacağını bildiği o yere yaklaşmaması bu yüzden. Tek bir ana tutunup (mahkeme kapısına) var olmaya devam etme, kendince yenilmeme çabası da bu yüzden.

Bu yüzden hiç gerçekten sorgulayamayışı Esra’nın öfkesini. Benim öfkemin sebepleri bunlar ama Esra benden ne istiyor. Üzüldüğünü, benim yüzümden bir şey olduğunu ima ederken neyi kastediyor demiyor, diyemiyor.

Ya parçalanırsa elleriyle yarattığı güvenli gerçekliği. Ya yeniden yara almaya açık hale gelirse kalbi. Bir kere çakıldıktan sonra kendini yeniden boşluğa bırakmak ne kadar kolay ki . Ama ruhuna dokunan o rüzgarı unutmak, o ne kadar kolay.

Bu yüzden her kokusunu hissettiğinde, sesini duyduğunda, yüzünü gördüğünde burnunu sızlatan o hissi kovalıyor Ozan. Kendi bahanelerine daha sıkı sarılıyor.

“Esra zora gelemediği için gitti, şimdi ben zenginim diye burada. Zaten beni hiç sevmemiş bu da paranın peşinde olduğunun kanıtı.”

Çeki almış mı yok, nafaka almış mı yok, şimdiye kadar para talep etmiş mi yok, adını kullanmaması için uzattığı anlaşmayı imzalamış mı evet. Ama olsun Ozan hayatta kalmalı o yüzden sormak yok, inanmak var. Ta ki bu inançlar yıkılana kadar. Belki cesaretle, belki korkuyla. Esra’nın kim olduğunu bilmediği sıradan bir stajyere gönlünü kaptıracağı korkusuyla mesela.

 

 

 

Ben küçük bir kızken düşüp yaralandığımda gider yaralarıma kolonya dökerdim. Tabi ki acırdı ama benim için katlanılabilir bir acıydı bu çünkü kendi ellerimle yapıyordum. Ama ne zaman bir başkası yaralarımı sarmaya kalksa, bu kişi annem bile olsa çok canım acırdı, dayanamaz kaçardım.

Bu yüzden zamanla yaralarıma kendimden başkasını dokundurmamayı öğrendim. Sonra büyüdüm, yaralarım değişti ama alışkanlığımı değiştiremedim. Ne zaman yara aldığımı hissetsem kendi köşemde kimseye görünmeden sararım kendimi, böylesi daha az canımı acıtıyor. Kedi gibi köşesine çekilip kendi kendini yalayarak iyileştirmek ve sonra devam etmek. Bilmiyorum belki biz babalarına çok güvenemeden büyüyen kızlara özgü bir alışkanlıktır bu. Çünkü bize göre acılar paylaştıkça azalmaz.

Esra’da gördüğüm bu benim. Onun hayatta kalma yolu. Çünkü kendini değil sevdiklerini koruduğunu düşündüren bir davranış bu. Sevdiklerini kendi acılarından, korkularından hatta kimi zaman öfkesinden korumak için. İşte bu yüzden hayatta her şeyi tek başına yapmış kendi başının çaresine bakmış bir kızın bu hayatı biriyle paylaşmaya niyet etmişken de aynı duruma düşüp yine her şeyi tek başına yapmak zorunda bırakılması çok daha trajik oluyor.

Bebeği gittiğinde bile bunu paylaşmaya niyetliymiş Esra ama “benim yanımda olmadı” dediğine göre belli ki Ozan’a bir şekilde ulaşılamamış. Ve bu da son damla olmuş. Böyle bir anda bile acını yalnız yaşayacaksan bunu evlilikle taçlandırmanın bir manası yok öyle değil mi ?

Bu yüzden de aslında sevse de sevdiğini bilse de, içten içe bebeğinin ölümünden suçladığı kocasını kendi öfkesinden, acısından ve duyacağını bildiği vicdan azabından koruma arzusudur ayrılık kararı ve Ozan’ı koruyamadığı öfkesidir mahkeme kapısındaki sözleri. Kendi öfkesinden koruyamamış olsa da projesine olan bağlılığını ve hayallerini yitirmekten, bebeğinin ölümünden duyacağı vicdan azabından (Ozan, Esra için kibar ve düşünceli biri bu gerçeğin onu kendisinden daha fazla yiyip bitireceğini biliyor) hatta gerek kalmadığını bilmese de borçların yükünden korumuştur Ozan’ı.

Dedik ya insanız !

Hayatta kalmak en büyük çabamız. Bazen ölürüz de yine de hayatta kalırız.

 

 

 

“Ben hiç aşık olmadım, olmayı da düşünmüyorum.”

 

Aferin kız Esra !  Sonuçta aşık olmak bir sürü aptallıklar, kendinden ödün vermeler, saçma sapan duygular, fedakarlıklar hiç sana göre değil.

Maazallah aşık olup da başkasının hayalleri için gece gündüz didiniverirsen, kanın dökülmeden o yoldan dönmeyecek kadar kendinden ödün verirsen, bir alerji için kimyasal deney yapacak kadar ilaçları karıştırıp en iyi sonucu elde etmeyi öğrenirsen, kimseye lafını esirgemezken evlerden ırak bir kadına sessizce katlanırsan, ya birisini duyacağı vicdan azabı ve hayallerine küsme kabusundan korumak için tüm vicdan yükünü kendi omuzlarına alırsan, birinin üzüntüsündense öfkesini tercih edersen. Ne yapardın o zaman Esra iyi ki aşık olmamışsın. Hem yüzyılın en büyük düşünürü Ozan Korfalı “İnsanın aşık olup da bunu anlamamasına imkan yok diyor.” Ondan iyi bilecek değiliz ya . Olsaydın kesin bilirdin. Allah korumuş vallahi…

 

“Kim Olduğunu Bilirsin Sen”  = Çınar

Ne zaman Çınar’ın adı geçse ölüm yiyen gibi ortama giren bir Ozan olunca acaba diyorum bundan sonra Çınar’ın adını anmasak da ona “Kim Olduğunu Bilirsin Sen” mi desek. Zira Ozan kıskancının sarı şekerime Avada Kadavra yapmasını asla istemem.

 

ÇINAR; (seviyorsam gidip konuşayım bence ya ! )

İnanılmaz ama bu hayatta yormayan insanlarda var. Eksiltmeden seven, dinlenmen için sırtını sırtına dayayan, önünde durmayıp yolunu açan, kırmadan hayatına dokunan, dökmeden toparlayan, yakmadan ısıtan bir güneş gibi . Çınar zorlaştırmıyor hiçbir şeyi her şey kolaylaşıyor, onunla yol almak kolay “ben yürürüm seninle her yere diyor” sen ilerle ya da biraz bekle değil. Boyun eğmeni değil başını dik tutmanı doğru buluyor. Sevgisini benden geleni “kabul et yeter” diyerek belli ediyor. Her ne kadar sonradan goygoya vursa da o tonlama bu dileğini seslendiriyordu. Kabul et beni !

Hiç aşık olmadığı için henüz aşkı tanımıyor ama Esra gibide cahili değil bu duygunun , bunun bir çapkınlık, bir hoşlantı olmadığını anlayacak kadar özelleştiğini biliyor. Ama yavaştan dolmaya başlayan gönül kadehinin ne kadar dolacağını henüz kestiremiyor. Ah Çınar dolmakla kalmayıp taşacak, ağzından burnunda gelecek bu aşk. Çoktan kardeş olarak gördüğün biri ile aynı yerden acıyacak olması da bonusu.

Sanırım kendisine aşık olduğum an Esra’nın daha önce bir evlilik geçirdiğini duyduktan sonra Esra’nın mahcup olduğunu hissedip bunu hissettirmemek için hemen yemeğe devam etmesi. Bu çok ince çok şık bir hareket malum bu ülkede boşanmak her konuda olduğu gibi sadece biz kadınlar için eksi bir özellik sayılıyor. Sanki bir evlilik tek başına yürütülebilirmiş gibi.  Mesela bay çil çil damat adayının değil de Esra’nın bir çocuğu olsaydı o konuşma kızın dul ve çocuklu haliyle bu kocayı bulduğuna dua etsin şeklinde olurdu. Halbuki biz önceden neysek yine oyuz. Bu ülkenin Çınar’dan öğreneceği çok şey var.

Gerçekte Çınar gibi bir insanın kalbi aşkla ya da karşılık bulamamakla kararmaz. O sevdiğim kişinin yüzü gülsün yeter diyen mayadan. Ama ekranda umuyorum ki senaristlerin kolaycılığına gelmez. Üstelik dizinin orijinalinde de karakterin mayası bozulmamışken. Burada aşkı için hiç savaşmamaktan Esra’yı istememekten bahsetmiyoruz elbet. Tabi ki isteyecek, kendisini seçmesi, doğru seçenek olduğunu görmesi için uğraşacak ufak tefek hırslarda belki girecek hangi kalp tamamen beyaz ama önemli olan vazgeçeceği yeri bilmek ve mutluluğunu dilemek. Çınar bunu yapabilir bence.

Ayrıca şirkette aşk yasağı faşizmini devirme müjdesine de bayıldım. Eminim Milenyum Soft çalışanları da bu kararı büyük bir coşku ile karşılayacaktır. Diktatör yönetici Ozan Korfalı’nın modern yönetim anlayışlarına ılımlı yaklaşmaya başlamasının vakti geldi de geçiyor. Bu yüzden ilk yönetim kurulu toplantısında bu yeni düzenlemeyi alınan kararlara ekletmeyi unutma Çınar’cım.

Bu arada Feraye’ye dikkat et sarı şekerim. İlk bölümden beri ne dersen de harika muhteşem diye atlıyor bir de patronlardan biri olduğunu öğrenirse kendisini sana silikonla yapıştırır maazallah. Gerçi inşallah kıskançlığından Esra’yı mesaiye bırakır. Esra çalışırken uyuyakalır Ozan onu yatılı misafir eder ya da yemek boğazından geçmez ona yemek götürür malum çalışanı açken tok yatan patrona patron denmez bir çalışanın midesi her şeyden önce gelir. Alınmıyorsun değil mi Çınar’cım korkarım çoklu aşk sendromu yaşıyorum hep bu Esra yüzünden herkesle yakışıyor kız.

 

 

Dünyanın En Sefil Edici Duygusu: Kıskançlık

Kıskançlığın sefil edici bir duygu olduğunu söylerler. Mutlaka tek başına da yeteri kadar sefil ediyordur ama Ozan için korku ile birleşince biraz daha ölümcül olacak gibi geldi bana. Evet “korku”. Fragmanı gördüğümden beri Ozan, Çınar ve Esra’ya baktığında gözlerinde gördüğüm şey kıskançlıktan çok korku ve panik. Esra’nın ilk aşkını yaşama ihtimalinin korkusu bunun Çınar olması da ayrı bir korku tabi çünkü bu ihtimali o da veriyor. Esra’yı çok derinden tanıyamasa da Çınar ve aralarındaki benzerlikleri o da görebiliyor. Aynı ışık, renkler ve canlılık.

Hem malum kendisine göre insan aşıksa bunu anlamamasına imkan yokmuş ya sanırım Esra olurda Çınar’a aşık olursa bunu anlayacağı anı kaçırmamaya çalışıyor. Eh kim eski karısının ilk aşkına şahit olmak istemez ki.

Ozan’ı tüketecek şeyin bu korku olduğunu düşünüyorum. Gittikçe şiddetini artıran bu korku ile malum olduğunu düşündüğü sona engel olmaya çalışacak ama bir noktada başarısız olduğuna inanacak bu da onu yıkacak ve aynaya bakmak zorunda kalıp o yanan adamı gördüğünde umarım bu gerçekten kaçmak için sonunda kafasını duvarlara vuracağı yollara sapmaz. Çünkü tamam ben kabul ettim hadi kaldığımız yerden devam edelim gibi bir şey olmayacağı ortada, tam tersine hiç sevilmediğini düşünürken aşkının eksilmediğini hatta lanet olası bir biçimde arttığını kabullenmek daha da korkutucu. Üstelik Esra’nın yavaş yavaş yaptığı işi, şirkette çalışmayı sevmesi ve olayın Ozana ders verme noktasından çıkması da Ozan’a bak işte umursanmıyorum izlenimi verecektir. Hem Ozan “buna değmez” diyecekte Esra aksini mi iddia edecek yani. Etmesin zaten o dolapta her dizide olduğu gibi burun buruna gelince mahcup başını eğmeyen tam tersine kafasını daha da kaldırıp meydan okuyan kadın başka yerde de bunu yapamaz. Ayrıca bir geçmişimiz olduğunu kimsenin bilmesini istemiyorum diye anlaşma imzalatan Ozan’ı kendi anlaşmasına hapsedip bu yüzden Çınar’a,  Çınarın babasına borçlu olduğu için de Esra’ya bir şey diyemeyerek delirtip şirkette Esra benim eski karım diye bağırtmadan olmaz. Hayır zaten sabahına ben senle mezarda bile yan yana yatmam diye atar yaptığın kadına kimseler seni görmezken bir “gitme” ile mahkum oluyorsan eğer gurur senin neyine be Ozan’cım.

Aşk Mantık İntikam 4. Bölüme dair diğer yazıyı okumuş muydunuz? Her Şey Aşktan

Aşk Mantık İntikam bölüme dair kısa kısa…

Öncelikle Çağla’cım galiba elbise dolabın yandı bir ara bak. Ama asıl söylemek istediğim kendisinin söylediği bir şey benim dikkatimi çekti. Çınar’a “Ozan’ın videosunu sen mi koydun” dedi. Yani Ozan’ı eski haliyle tanıyorlar ki böyle bir ihtimal olduğunu düşündü. Acaba diyorum Ozan evden atıldığı o gün hani belli ki baya geç bir saatte gelmişti ve o gelene kadar dünyalar yanmıştı. Acaba internet kafeden değil de Çınar’a özel ders vermekten geliyor olabilir mi ? Faturalar için özel ders vermeye başladı .O gün de dersteydi ve telefonları açmadı. Ama Esra ödenmeyen elektrik faturası yüzünden hasta olmuş ve bebeğini düşürmüştü, yetmez gibi eve de haciz gelmişti. Yani elbette bu çabaya girmek için Ozan’ın çok geç kaldığını elini vicdanına koyan herkes kabul eder. Baştan yanlış bir yol izlemiş projesini yapmak için, o net. Ama sanki öyle bir şey oldu gibi geldi bana. Yoksa boşandıktan kısa süre sonra zengin olması, o kadar dağılmışken iş bulması zor. Muhtemelen tek borcu fikrine yatırım yapmaları değil bir nevi kendisini de toparlamaları.

Çınar’ın doğum günü arada kaynadı çok ayıp. Esra’ya ‘bugün’ dedi ama Esra ciddiye almadı. Böyle bir konuşma geçtiğine göre, aslında doğru söylediğini öğrenen Esra bunu telafi etmeli; onca şeye karşılık bu kadar şıklığı hakkediyor bence Çınar. Konuşmanın geçmesi olacağını düşündürdü ama bakalım.

Aynı zamanda Esra’nın geleneksel doğum günü hikayesini hiç sevmedim Çınar’cım; o iş de sen de. Bu kızın özel olduğunu hissettiği bir doğum günü olmalı.

Menekşe hanım teyze, sana zahmet Çınar’a sevdiği peynirli börekten yapar mısın? Yaparken de ex damadına “Çınar Bey oğluma yapıyorum çok seviyor” demeyi unutma bir şey deneyeceğim de…Sanırım Ozan kayınvalidesini de kıskanıyor. Aslında merak ediyorum kayınvalidesinin yemeklerinin başka biri tarafından bu kadar övülmesine bozulan Ozan, yemek konusunda annesine çekmiş ex-eşinin yemeklerinden yiyen Çınar’ın övgülerini duysa bir de o pozu çeksek daha iyi olmaz mı ?

Dizideki kardeşlikler konusunda bir şey söylemek istiyorum Esra ve Eko ile Çınar ve Çağla muhteşemler tam kardeşler, yani hissediyorsunuz farklı iletişimleri olsa da. Ama Elif ve Ozan için aynı şeyi söyleyemiyorum inanılmaz yapaylar. Hiç kardeş gibi değiller. Sahnelerde Zümrüt’ü çok baskın kılıyorsunuz ve yanındaki karakterlerin içi boşalıyor. O cephe çok yapay kardeşliği geçtim hiç aile gibi de değiller.

Musa’nın sürekli yengeyi, Zeyno’nun sürekli enişteyi tutması peki. Bunları birbiriyle yapacaklar belli ki . Ama orijinalinde Zeynep, Eko ile oluyor. Eko’nun Elif ilgisi bana çok çirkin geldiği için bu noktada orijinale uyulmasını tercih ederim.

Gelelim en büyük sıkıntıya . Daha 4 bölüm oldu ve ben Zümrüt çıktığı anda ya başka işimi yapıyorum ya sesi kısıyorum sahnesi bitene kadar. Bu çok büyük sıkıntı. İnanılmaz karikatür ve çekilmez bir karakter. Tamam abartılı olabilir ama anlamsız olması neden? Karakterin altı tamamen boş, biraz yaşadıkları ile doldurulsaydı keşke. Çocukları ile ilişkisi bile belirsiz ve anlamsız. Son yaptığı şey zaten korkunç bunu kötülük olarak yapacaksa tamam, amenna ama böyle şeyleri komiklik diye normalleştirmeyi asla kabul etmiyorum. İftira ve ekmekle oynama bu. Kesinlikle pişman olup özür dilemeli. Didişme rekabet başka bir şey kötülük başka bir şey. Yoksa Ozan’ın bu ayarsız kinini annesine bağlayacağım ayarsız Zümrüt’ün ayarsız oğlu diye.

 

Göz atmanızı öneririz: Aşk Mantık İntikam Bölüm Yorumları

 

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce