Baba 18. Bölümde bir önceki haftaya göre biraz daha yüksek reyting aldı. Üstelik son sahnenin etkisiyle, yeni bölümde çok daha yüksek bir reyting beklentisi oluştu. Total’de 3,59 reyting ile 10., AB’de 3,07 reyting ile 8. ve ABC’de 3,97 reyting ile 9. oldu. Bölüm yazısı Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Geçtiğimiz bölümü Kadir’in Selahattin’e villasına gelip meydan okuması ve villanın önünde Firuze’yi dudağından öpmesinin ardından umudunu yeniden kazanmış bir halde babasının yazdığı sabret yazısına bakarken noktalamıştık. Baksanıza Kadir Firuze’ye abayı yakmış. Çöp ayırırken işini yapacağına ayran budalası gibi Firuze’yi düşünüp duruyordu, onu bu zor zamanlarda böyle görmek beni çok sevindirdi. Ceyhun da haklı, ben de Kadir’i dizideki ilk ayrılığından sonra tekrar böyle görmemiştik. Firuze’ye sadece boşlukta olduğu için kapıldığını düşünmüyorum, sonuçta şu an aşk meşk düşünecek hali mi var bu adamın?
Firuze ile Kadir şartlar gereği birbirlerinden uzak durmak isteseler de artık çok zor. İkisinin de kalpleri birbirleri için atar olmuş, ikisi de birbiri için risk almaya başlamış. Kadir, Firuze ile arasındaki şey anlaşıldığında Selahattin’in onları köyden kovacağını elbette biliyor ama gönül ferman dinlemiyor işte. Üstelik Firuze sayesinde içine yerleşen umut nedeniyle de bu aşk onun için daha bir anlamlı, daha değerli hale geldi. Firuze ise kardeşlerini okutabilmek için Selahattin’in parasına muhtaç, onun ve Hafsanur’un ağız kokusunu çekmeye mecbur. Din düşmanı asla değilim ancak bunlar normal zamanda bile çekilecek tipler değiller, Firuze ile hayata çok farklı yerden baktıkları da belli. Firuze’nin Kadir’e anlattıklarından anladığım aile isteğiyle evlendiği ve kapanmayı gönülden istemediği, aile baskısı ile kapananlardan olması. E bu kadar baskı ve kardeşleri için içine düştüğü sıkışmışlık da sonunda gizli gizli yaşadığı aileye çok zıt bir hayat yaşama arzusuna dönüşmüş. Onun o geceleri bara gitmeleri, kıyafetlerinin dekolteli ve dansının kışkırtıcı olması da bir tür başkaldırı. İnsan zaten hep yasaklanan, devamlı yapma denilen şeyi arzulamaz mı?
Bu bölümde KadFir’in en beğendiğim sahnesi Kadir’in Firuze’nin camının baktığı ağacın altına gelip onunla şiirle anlaştığı sahneydi. Şiir bana o ilk bölümlerde tanıdığımız Kadir’i anımsattı. Şiir seçimi de Kadir’in o anki durumunu birebir yansıtıyordu. Kadir’in babasının ölmüş olmasından deli gibi korktuğu ve hatta babasının öldüğüne inanmakla inanmamak arasında gidip geldiğini hissettim. Her an düşecekmiş de Firuze onu sözleriyle kaldırsın istiyor gibi hissettim. Firuze onun içini yeniden umutla doldursun istiyor gibi hissettim. Ve Firuze beklediği gibi onun güç vereni oldu.
Firuze’nin görümcesi Hafsanur’un tehlikeli olduğunu birlikte ilk sahnelerinden söylemiştim. Ağabeyi evliliğin ikinci ayında öldü diye kızı uğursuz mu belledi nedir? Ona güler yüzlü davrandığı tek bir an yok desek yeridir. Firuze telefon sahnesinde yırtsa bile o Hafsanur KadFir ilişkisini ortaya çıkartacak, çünkü Firuze’ye taktı. Firuze’nin bir süre evden gizli gizli çıkmaları bırakması gerekiyor. Telefonun sesini açık bırakmaması gerekiyor ki arandığı anlaşılmasın. Telefonla konuşmayıp mesajlaşması gerekiyor ki biriyle konuştuğu anlaşılmasın. Ancak Firuze bunları yapacak mı derseniz, bence cevap hayır. Çünkü aşk bir kere kalbine girdi ve kendini durduramıyor. Kalbinin sesini susturamayacağına göre Kadir onu aramasa bile o kalkıp Kadir’i arar yani. Ha bu arada eğer Kadir Selahattin’in tuzağından kurtulamasaydı Firuze’nin haber verdiği o zaman kesinlikle anlaşılacaktı. Yalnız Kadir nasıl oldu da Firuze’nin telefonunun Selahattin’in eline geçtiğini anladı da telefonu açması için ilk gördüğü kadından ricacı oldu? Burası gösterilmediği için oturmadı.
Ahmet’in Çöpköy’e yerleştiğini öğrenen Kadir’in polis çağırmaması ve onu yakalatmamasını kınıyorum. Kadir’in karakteri veya davranışları elbette yaşadıklarıyla değişebilir, Kadir yanlışa da düşebilir ancak bu kadar önem verdiği adalet duygusu nerede kaldı? Köye polis gelirse Servet’i de hapse atarlar diye iki tane suçlu insanın elini kolunu sallaya sallaya gezmesine ve hatta birinin kendi evinde yaşamasına göz yummak mıdır adil olmak? Amcasının binbir emekle kurduğu şirketi uyuşturucu mafyasına peşkeş çeken kardeş cezasını çekmesin mi? Hani o şirkette yeğenlerinin hakkı vardı? Kardeşini neredeyse öldürecek olan, hiç sevmesek de Ferit Karaçam’ı öldüren Ahmet cezasını çekmesin mi? Öyle Ahmet’i gece uykusunda boğup korkutarak olmaz bu işler Kadir. Senden adil olmanı beklerdim, bazı konularda dindarlığına, inancına ters düşsen de bu duygunu yitirmemeni beklerdim. Ha ayrıca Servet çok bayıldığınız bir ağabeyiniz mi de onun için adil olmayı rafa kaldırdınız? Annesine babasına el öptürmeye kalkan, herkesi kapıya koyan Servet’i ne çabuk unuttunuz? İstediği kadar pişman olsun, babasının kaybolmasına çok üzülüyormuş ayaklarına yatsın, ben Servet’i samimi bulmuyorum.
Fazilet’e dizinin en başından beri çoğunlukla gıcık olsam da bu hafta Kadir’e babalıkta ilgili söylediklerinin doğruluğunu kabul etmek gerekiyor. Salih ve köydeki diğer kişiler Kadir gibi davranamazlar, onlar Selahattin’in herhangi bir yaptığından rahatsız olsalar da ses çıkartamazlar, onlar ayıya dayı demek ve Selahattin ne derse yapmak zorundalar. Sadece kendileri aç kalmayacak eğer işsiz kalırlarsa evlatları da aç kalacak. O yüzden de Kadir kendisiyle konuşmayınca Salih ile empati yapamadı, ona destek olmayınca köydekilerle empati yapamadı. Ama Fazilet Salih’in ailesiyle bir anne olarak empati yapabildi ve gitti çamaşırlarını toplayıp yıkadı ve büyük ihtimalle yemek de götürdü.
O yüzden de Kadir’in Selahattin ile bu şartlarda mücadele etmesi çok daha zor. Baksanıza kahvehanedekilere yaşadığı villayı anlatınca “Hakkıdır.” dediler. E onlara göre ev veren, iş veren, hayır yapan bir adam tabii ki bunları hak edecek. O yüzden de Kadir’in köylüyü örgütleyebileceği tek alan toplanan paralarla aslında hayır yapılmıyor olması. Bunu bir şekilde kanıtlaması gerekiyor. Yardım bekleyip alamayan birini mi konuşmaya ikna eder, başka bir şey mi yapar bilmem. Ha ben olsam koskoca mühendisim basar gider amcamdan miras kalanları, şirketleri yeniden diriltmenin peşine düşerdim. Sonra kazandığım parayla da köydekilere öyle hayırlar yapardım ki Selahattin’in bütün havasını söndürürdüm. Miras demişken köşk soyulmuş ama bu köşkteki eşyaların sigortası yok mu? Bu köşkte bu kadar değerli eşyalar varken neden güvenlik görevlisi veya güvenlik görevlisi yok? Bu soygunun neden üstünde hiç kimse durmadı? Bu arada Kadir’in Selahattin’e sarılırken canını yakarak meydan okudu ya, kendisi için en kıymetli şeyin babası olduğunu hissettirdi ya, şimdi bu Selahattin Emin de köye getirildiğinde Emin’e zarar vermesin? Açıkçası bu ihtimal beni bir hayli endişelendiriyor.
İlBüş aşkında hala umut var gibi duruyor. Büşra’nın İlhan’ın arabasını görüp nasıl heyecanlandığını gördünüz mü? İlhan’ın Begüm ile ilişkisi olduğunu düşünüp nasıl da kıskandı? Üstelik bakın o kadar kıskanmış ki hissettiklerini içinde tutamayıp Kadir ile paylaştı. Ben İlhan’ın 4 ay boyunca Büşra’ya yaklaşamamasını, köye gelip uzaktan bile bakamayışını anlayabiliyorum da hiç değilse ara sıra aramaya veya mesaj atmaya kalkışabilirdi, kendini ona böyle hatırlatabilirdi. Demek ki Büşra hiçbir adım atmadığı için İlhan’a karşı iyice duvarlı bir hale gelmiş. Begüm’ün onun kıyafetlerini çöp poşetlerine doldurup resmen İlhan seni, aşkınızı, anılarınızı çöp poşetine attı imajı vermesinden ne kadar tiksinmiş olsam da bunun Büşra’nın İlhan’a içinde biriktirdiklerini söylemesine sebep olmasından dolayı bu olayı her şerde bir hayır vardır mantığıyla yorumlayacağım. Büşra 4 aydan sonra ilk defa sevdiği adamın yüzüne, gözlerinin içine bakarak konuştu ya bu da çiftin yeniden karşılıklı konuşmaya başlaması anlamına geliyor. Yine de bu yazdıklarıma rağmen ben temkinliyim, yani çat diye İlBüş çiftinin üstüne bir çizik atılırsa da şaşırmam.
Ancak kusura bakma İlhan sen düpedüz safsın. Begüm bunu Büşra öfkelenip de gelip seninle konuşsun diye yapmadı. Begüm sinsi bir manipülatör, sizi ayırmak isteyen bir sarı çıyan. O düpedüz Büşra’yı üzmek, senden vazgeçirmek istedi. Onun bu yalanlarına kanacak adam değildin sen. Begüm senin özrünü de hak etmedi, hayatından çıkarılmayı hak etti.
Unutmadan, Begüm üzerinden verilen düzenli şiddet uygulayan eş ile evliliğe devam edilmez mesajını beğendim. Ancak Begüm ile arkadaşının İlhan ve annesine olan hislerine dair bu kadar net konuşması bana çok anormal geldi. İlhan çok arkadaşı olan ve annesini gençliğinde kaybetmiş biri olsa bu diyalog mantıklı olurdu ancak İlhan annesini 8 yaşında kaybetti ve kaç kere yalnız bir çocukluk, ergenlik geçirdiğini vurguladı. Mümkünse geçen sezonki İlhan, İlBüş ve Ferit sahnelerini baştan seyredin de hepimizin çok iyi bildiği bu detaylarla ters düşmeyin.
Bu bölümde takım elbiseleriyle olsun, konuşmasıyla olsun, yürüyüşüyle olsun, oturması kalkmasıyla olsun eski İlhan Karaçam’ı gördünüz mü siz de? Büşra’ya ve hak edenlere kedi gibi olsun ama diğer herkese karşı o eski halini görmek bana keyif veriyor. Verdana’ya da geri döndük mü tamamdır bu iş. Eskiden olsa en lüks yemeği yemeğin derdine düşen İlhan’ın barınma evindeki yemeği büyük bir zevkle yemesi ve o amcaya da saatini hediye etmesi onun hayata artık daha farklı baktığını ve bu sezon sevgi, merhamet gibi duygularının ön planda olacağını gösterdi bize. O, artık herkese tepeden bakan, herkesi geri zekalı gören adam değil. Ve Kadir söylemeseydi de Emin bulunduğunda orayı kapatmayı düşünmezdi, o insanların yüzündeki mutluluğun farkında. Ama iyilik yaparken de kötülüğe sebep olması nedendir? Saat hediye ettiği amcanın Emin ile benzerliğinden dolayı mı bu senaryo yazıldı belli ki. Yine de İlhan’ın istemeden bir ölüme sebep olması bir yere varmalı ki bu yazılanların bir anlamı olsun.
Kadir ile İlhan nihayet iyi anlaşan enişte – kayınbirader gibi olmuşlar ya. Neydi o öyle iki tane beyinsiz gibi geçtiğimiz sezonun son dört bölümündeki kavgaları… Çocukluk travmaları ve babalarıyla ilişkileri bu kadar birbirine benzeyen iki adamın dostluğu sauna sahnesinden beri beklediğim bir şeydi. Çünkü birbirlerini en iyi onlar anlar. O yüzden de İlhan sadece Emin’in kaybolmasına sebep olanlardan biri olduğu için, Büşra’nın kocası olduğu için değil, Kadir’i anlayabildiği için de bu yola onunla baş koydu. Kadir’in İlhan kafasına taş yediğinde endişelendiği gibi şimdi de İlhan Kadir dayak yedi diye endişeleniyor, Kadir’in düştüğü yerde İlhan onu kandırıyor, telefonda birbirlerine trip atıyorlar, çok tatlılar.
Kadir’in en umutsuz olduğu, Emin’in öldüğünü düşündüğü anda gelen ve babasının bulunduğunu öğrendiği telefon bana şu cümleyi hatırlattı: En karanlık gecenin ardından bile Güneş doğar. Kadir neredeyse annesine babasının öldüğünü söyleyecekken, yıkılmamak için tutunabilecek bir şey ararken birden Güneş onun için doğdu ve üzerindeki tüm yük kalkmışçasına gücü kuvveti yerine geldi ve nihayet Kadir Emin’i buldu. Emin’i bulup onunla ilgilenen müezzine de ayrıca parantez açmak isterim. Birileri evsiz bir adamı dövüp paralarını çalmaya çalışırken, onu kayıptır ailesi arıyordur belki diye düşünmeyerek polise götürmezken, bu müezzin ise onunla bir çocuk gibi ilgilendi, yıkadı, yeni kıyafetler giydirdi, saçlarını taradı. Böyle iyi insanlar var oldukça umut da hep var olmaya devam edecek.
Emin ile Kadir’in kavuştukları sahneyi ne kadar övsem az kalacak. Replikleri, duygusu, rejisi, müzikleri, oyunculuklarıyla dizinin bugüne kadarki en iyi sahnesiydi bunu üstüne basa basa söylüyorum. Sahnenin her detayına ayrı bayıldım ama ilk sırada şu detayları yazabilirim: Emin’in en sevdiği oğlunu başta tanımayıp “Ben senin baban mıyım?” diye sorması, Kadir’in bugüne kadar belki de hiç okşamadığı yanağını şefkatle okşaması, Kadir ona sarılmak istediğinde çok korkması ve Kadir’in buna verdiği tepki ile Kadir’in ona ikinci kez sarılmak için kollarını kocaman açarak ona yalvarırcasına “Bir kere sarılayım baba…” demesiydi. Haluk Bilginer ve Tolga Sarıtaş bu sahnede öyle iyi oynamışlar ki sırf bu sahne için bile tüm ödülleri hak ediyorlar. Beni ekran başında hem ağlattılar hem kavuştukları için sevindirdiler, var olsunlar.
Alzheimer olanlar normalde önce yakın geçmişi unuturlar ancak Emin köşkü hatırlamış. Ben bunun sebebinin Emin’in bir şekilde Mehmet Emin’in yaşadığı köşkü öncelerden beri bilmesi olduğunu düşünüyorum. Küs de olsalar onun hakkındaki her haberi takip etmiş, her görüntüyü hafızasına kaydetmiş olabilir. Mesela dikkat edin kaybolduktan sonra hatırladıkları şeyler camiye gitmek, eskiden beri bildiği harmandalı ve 20 küsür yıl önce Kadir’in çocukluğundaki bisiklet konuşmasıydı. Yani hep eskiye dair anılar.
Cezai ehliyeti olmayan Emin’i neden katil yaptınız acaba? Ayrıca yakın geçmiş unutuluyorsa Emin nasıl öldürdüğü adamı oraya gömdüğünü de mezarı görür görmez hatırladı? Bunun senaryo akışına ne gibi bir katkısı var? Bu durum bizde neden heyecan yaratsın? Bölümü bu kadar mükemmel bir baba oğul kavuşma sahnesiyle bitirmek varken, adam öldürdüğünü öğrenmemize ne gerek vardı? Üzgünüm ama bölümü bu şekilde bitirmek yanlış olmuş.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.