Baba dizisi 6. bölümde iki kategoride reytingleri yükseltmeyi başarmış. İşte sonuçlar; dizi Total’de 4,61 reyting ile 7., AB’de 5,12 reyting ile 4. ve ABC1’de 5,56 reyting ile 6. oldu. Bölüm yorumu Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Hele şükür sonunda önceki haftalara göre çok daha pozitif, nefes aldıran bir bölüm seyrettik. O kadar boğulmuştum ki devamlı kötü olaylar, kötülükler, kötü insanlar seyretmekten, bu hafta senaryonun da pencereleri, kapıları açıldı ve sıra iyi şeylere geldi.
Geçtiğimiz bölümü Kadir’in evi terk etmesiyle noktalamıştık. Açıkçası Kadir’in sadece evi terk ettiğini, yeğenlerinin geleceği için şirketi bırakmadığını düşünmüştüm, yanılmışım. Nitekim senaristin Kadir’i şirkete geri döndürmek ve Emin ile çatışmasını sürdürmek için bulduğu yolu çok başarılı buldum. Kadir hissedar olduğu, Emin’in ortağı olduğu sürece şirkete elini kolunu sallaya sallaya gelebilir.
Şirketin durumu kötüye gitti diye hiç üzülmedim. Kendi bildiğini okuyan Emin bunu hak etmişti. Oh olsun ona. Madem Kadir’in bulduğu çözümü beğenmiyordu, şimdi uğraşıp dursun bakalım. Yalnız Kadir toplantı salonuna girip ortağı olduğunu söylediğinde yüzünün aldığı şekle de ayrıca bayıldım. Tabii ki Alzheimer’den dolayı bütün çocuklarına hisse verdiğini unutmuş kendileri. Görünen köy kılavuz istemez, o Kırklareli’ndeki fabrika satılırsa şirket kurtulur. Emin’in hisseleri çoğunluk hisseleri olsa bile yönetim kurulu toplantısında bütün çocukları fabrikanın satılması yönünde oy kullanırlarsa o fabrikanın satılmasına engel olamaz artık. O yönetim kurulu toplantısını sabırsızlıkla bekliyorum. Bir de süt dağıtımı tanıtım gecesini.
Kadir ile Burak arasında gelişen dostluk çok kıymetli. Çünkü Kadir’in İstanbul’a ailesinden başka kimsesi yoktu ve onların da ne kadar güvenilir olduğu malum. Bir de insanın CEO’suna sağ kolu olacak kadar güvenmesi lazım ki kendisi şirkette olmadığında gözü arkada kalmasın. İlk kez bu bölümde Burak’ı tam anlamıyla tanımaya ve ona güvenmeye başladım. Kesinlikle Saruhanlılar’a sadık, samimi, prensipli ve işinde iyi. Sayesinde Kadir iş dünyasında bir hayli iyi bir konuma gelecek ve Mehmet Ali Saruhanlı’nın halefi olacak gibi görünüyor.
“Ben sana inanıyorum. Lider ruhlu bir adamsın sen. Bir tek sana güveniyorum. Ama temel fizik kurallarını da hatırlatmam lazım: Esnemeyen kırılır.”
Kadir, Burak’ın varlığı olmasaydı İlhan ile savaşı kesin kendi bildiği basit yöntemlerle sürdürmeye devam ederdi. Ancak İlhan çok sert oynuyor, onun karşısında merinos koyunu gibi değil kurt gibi mücadele etmek şart. Eee çalışanlarına İlhan gibi davranırsan seni böyle satar ve Kadir’in de ayağına kaleye 3 gol birden atacak top gelir. Yalnız Servet sayesinde Kadir’in eve kamera yerleştirildiğini öğrenmesi de penaltı golü gibi oldu. Servet tabii ki yine kendini kurtarmak için bulduğu kamerayı ona getirdi. Ama İlhan, Servet’i yönetemeyeceğini fark ettiğinde elbette boş durmayacak. O fotoğrafları ve Servet’in Kadir’in sırlarını İlhan’a söylediğini Kadir gerçekten öğrenecek ve Servet’in kabusları gerçek olacak.
İlhan, Saruhanlılar’dan ilk taksit olan 40 milyon doları istemekte haklıydı, ancak eve kamera yerleştirmek ve yaptığı diğer şeylerden dolayı Kadir’in Firuz hamlesini hak etti. Şimdi İlhan düşünsün bakalım Firuz’un parasını nasıl geri ödeyecek? Valla Firuz bir hayli tehlikeli birine benziyor; evi, adamları, köpekler falan başarılı tasarlanmıştı. Tolga Sarıtaş ve Renan Bilek’in Öyle Bir Geçer Zaman Ki’den yıllar sonra karşılıklı bir sahnede rol almaları da cabası. Firuz, İlhan’a güvenmiş ama aptal bir adam değil. İlhan ile konuşurken Ferit’i de olaya dahil etmeyi bilmesi İlhan’ın zaafını, en çok çekindiği kişiyi bildiğini gösteriyor.
İlKad sahnelerine bayılan yalnız ben olamam. Kadir ile İlhan’ı yan yana gördüğümüz sahneler acilen çoğalabilir mi? Böyle saunadaki gibi yarı çıplak olması şart da değil. ^^ Ve onları ne zaman iki dost gibi görebiliriz? Şimdiden bir ortak noktaları var: Sinir bozucu despot babaları. Sinirleri boşaldığı için de olsa birlikte böyle dolu dolu gülebildiklerine göre neden gerisi gelmesin?
Benim için bu bölümün yıldızı kesinlikle Büşra’ydı. Özge Yağız da o kadar Büşra olmuş ki onu normal kıyafetle makyajla gördüğümde yadırgıyorum o derece. Büşra, yıllar boyu acısını içinde yaşamış, çığlıkları hiç duyulmamış, ne halde olduğunu hiç kimsenin görmediği, görse de umursamadığı bir genç kadın. Babasını uygun gördüğü bir adamla o adamı sevip sevmediğini hiç düşünmeden, sadece babası istiyor diye evlenmiş. Ha istemiyorum deseymiş de bir şey değişmezmiş. Ancak karşısına kalbinin kapılarını açmayı bırakın sonuna kadar kilitleten bir adam çıkmış. Büşra o evlilikte kadınlığını, sevgiyi, şefkati, mutluluğu, güzel olan ne duygu varsa unutmuş. Ara sıra Kadir’in ektiği umut tohumlarına tutunmuş ama umutlarını yeşertemeden Emin o umutların dallarını hep kırmış. Büşra ile muhtemelen Ödemiş’te varlıklı ve tanınmış bir ailenin güzel kızı olduğu için evlenen Ahmet, yetersizliğine çare arayacağına, bunun acısını her gün Büşra’dan çıkarmış. Bir de utanmadan kul hakkı yemiş, Büşra’nın kadınlığına iftira atmış. Tam Kadir sayesinde Büşra’nın yakasından düşecekken mirası duyunca at sineği gibi yeniden Büşra’ya ve ailesine yapıştı. Büşra yeni umut dalları yeşertmişken, onlar yine el birliğiyle kırıldı, Kadir bile kırılmasın diye tuttuğu dalları bırakmak zorunda kaldı. Kadir haklıydı, Büşra sesini çıkartmadıkça onun sözüyle kimse Büşra’nın ne çektiğine inanmayacaktı. Kadir’den duymaları yetmiyordu, Kadir bir şey dediğinde Büşra da aynısını diyemeyip susunca Kadir’in söylediklerinin bir hükmü kalmıyordu. Büşra’nın artık içine içine attığı sessiz çığlıkları Ahmet’in, Fazilet’in, Emin’in yüzüne karşı gerçek çığlıklara dönüşmeliydi.
Kadir’in gidişi Ahmet’in eline koz verdi ve Büşra’ya ne istediğini yapabileceğini ve onun da eskisi gibi ses çıkartamayacağını sandı. Ama Ahmet’in unuttuğu bir şey var. Büşra artık eski Büşra değil. Ödemiş’teki kimsenin onu anlamadığı, korumadığı bir dünyası yok artık. Uzun yıllardır önce üniversite, sonra hapiste olması nedeniyle Kadir hayatında tam anlamıyla yoktu, şimdi ise istediği an var gücüyle Büşra’ya kol kanat germeye hazır. Üstelik onu yargılamadan, soru sormadan olduğu gibi kabul edip mutlu etmeye hazır İlhan da var. Yakın arkadaşı Cansu da var. Sen yıllarca Büşra’ya hak ettiği değeri verme, şimdi çocuk yapmak iste. Büşra da biz de senin derdini çok iyi biliyoruz. Senin derdin Büşra ile aile olmak değil, çocuk yoluyla onun mirasına bir şekilde ortak olabilmek. Yemezler Ahmet Efendi. Ahmet hıyarı Büşra’ya yengesiyle onlar hakkında konuşmaması yönünde ültimatom verip kendi utanmadan Büşra’yı anne ve babasına şikayet edebiliyor. Madem bu sizin özeliniz sen niye anlatıyorsun başkalarına?
Büşra: “Bak. Bak bana. Bak. Babamın evi burası, babamın. Babamın evinde adam beni zorla… Ya sen benim de annemsin. Bir tek oğulların yok ki senin. Kızın da var. Ya görmüyor musun? Anne beni görmüyor musun? Buradayım ben bak.”
Fazilet: “Yavrum, sıkıntın var biliyorum yavrum.”
Büşra: “Bilmiyorsun, hiçbir şey bilmiyorsun. Babamın evinde bana tecavüz etmeye çalışıyor.”
Fazilet: “Tecavüz mecavüz olur mu öyle şey? O senin kocan yavrum.”
Büşra: “Ben istemedikten sonra kocam da olsa tecavüz.”
Fazilet: “Bağırma.”
Büşra: “Bağırırım. Bağıracağım ya. Bağıracağım yeter. Duysunlar. Bağıracağım.”
Fazilet: “Sus gözünü seveyim.”
Büşra: “Bizim niye çocuğumuz olmuyor? Çünkü hiç birlikte olmadık. Bir kere bile. O yapamıyor çünkü. Yapamadıkça da acısını benden çıkartıyor. Ya sevmediğim bir adamla her gece aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaktan bıktım. Bıktım, görmüyor musun halimi? Bıktım. Anne. Anne ne olur ne olur yalvarıyorum düşsün yakamdan. Boşanalım ne olur.”
Fazilet: “Yok evladım yok boşanma falan. El alem konuşur.”
Büşra: “Kim bu el alem? Kim? Ya Servet ağabeyim istediği zaman boşanabiliyor, ben niye boşanamıyorum?”
Fazilet: “Erkek o yavrum.”
Büşra: “Anne yeter. Yeter ne olursun yeter. El alem yüzünden biz hayatımızı yaşayamıyoruz. El alem ne der, el alem ne düşünür? Ya sen bana bakacaksın, sen bana sahip çıkacaksın, bana. Diyeceksin ki benim kızım mutsuz. Benim kızımın yüzü gülmüyor diyeceksin. El alem istediğini söylesin diyeceksin. Benim bir tane kızım var, onu da size yedirmem diyeceksin. Anladın mı? Yedirmem diyeceksin. Anne… Yazık değil mi bana?”
Büşra haklı, evli de olsalar kadının rızası olmadığı sürece o cinsel ilişki tecavüzdür. Kimsenin kocası diye bir kadına her şeyi yapma ve yaptırma hakkı yok. Kocası diye dövebilir, kocası diye kadın istemese bile cinsel isteklerini tatmin edebilir, kocası diye eve girip çıkma saatlerine, kimlerle görüşüp görüşmeyeceğine karışabilir, kocası diye evde o ne istiyorsa o olur. Ama koca her konuda özgürdür, kadın ona zinhar karışamaz. Neden? Kocalar daha üstün varlıklar mı? O yüzden Fazilet, sen erkek diye oğullarına hak gördüğün şeyleri kızından esirgeyemezsin. Kız çocuğu, kocaya verdik diye Büşra’yı yok sayamazsın. Servet’in ne özelliği var da neredeyse boyu kadar kızı varken karısından boşanıp kendinden yaşça genç bir kadın alıp bir de hala eski karısıyla aynı evde yaşayıp harem kurabiliyor? Halbuki kız çocuğu narin bir çiçektir, ona iyi bakmazsan solar gider. Sen Emin’den şiddet gördün diye Büşra da mı görmeli? Sen sana yaşatılandan çok mu memnun oldun sanki de Büşra da olmalı? Sen ev hanımısın diye Büşra da mı ev hanımı olmalı? Ödemiş’te hizmetçileri, aşçısı olmayan bir evde dahi sen ona ev hanımı ol diyemezsin. Elin oğlu Ahmet’in ve el alemin söylediklerini önemseyeceğine önce kızının ne halde olduğunu umursayacaksın. Kusura bakma ama annelikten sınıfta kaldın. Sen ve Emin gibi anne babalığı sadece doğurup büyütüp kızı kocaya vermek sananlar yüzünden kaç kadın mutsuz evliliklere mahkum oluyor. Kaç kadın mutsuz evliliklerde mutsuz çocuklar yetiştiriyor. Kaç kadın ya intihar ediyor ya isyan ettiği kocaları tarafından öldürülüyor. Büşra da tıpkı neredeyse her gün haberini gördüğümüz o kadınlardan biri. Diziler aslen kurgu olsa da gerçekçi olmak, mesaj vermek, toplumu eğitmek gibi bir görevi olmasa da senarist Ekin Atalar kanayan bir yarayı öyle doğru ele alıyor ki kendisini alkışlıyorum.
5. Bölüm izlenimlerimde “Büşra özgürlüğü kendisi almalı. Cesur olmalı, Emin’e karşı dimdik durmalı, isteklerini korkmadan yüksek sesle dile getirebilmeli. Büşra bir şeyleri birey olarak kendisi başarmalı.” yazmıştım. Büşra da Kadir’in sözleri üzerine ilk defa Emin’e karşı içinde biriktirdiklerini yüksek sesle, korkmadan, sonunu düşünmeden söyleyebildi. Bu dışarıdan bize çok kolay bir şeymiş gibi gelse de Büşra için o kadar zordu ki… Büşra hayatında belki de ilk defa Emin’e karşı gerçekten içinden geçenleri dile getirebildi. Büşra bu davranışıyla adeta onun durumunda olan tüm kadınların sesi oldu.
“Yeter. Ben bu adamı sevmiyorum, istemiyorum. Sırf korkumdan yıllardır bir şey diyemiyorum ama yeter. Baba dayanamıyorum, ben de insanım. Dayanamıyorum. Baba ben senin kızınım. Kız çocuğunum ben senin. Babalar kızlarını korurlar. Bir kez olsun beni koru ne olur. Bir kez olsun ya.”
Emin ilk defa narin çiçeğinin, kız çocuğunun nasıl solduğu gerçeğiyle tam olarak yüzleşti. Çünkü Büşra söylemedikçe onun başına gelen her şey evlilikte olabilecek, sıradan şeyler haline gelmişti Emin için. O yüzden de Büşra evi terk etti ve ona ağabeylik hatta Emin’in yapmadığı “babalığı” yapan Kadir’in yanına gitti. Bakalım Emin bu konuşmadan sonra kızını o Ahmet’ten kurtarmaya çalışacak mı? Yoksa yine kendi doğrularını mı umursayacak? Emin kolay kolay değişecek biri değil, Büşra’nın Ahmet’ten kurtulması için yol daha uzun…
İlhan’ın Büşra’ya hediye ettiği tokayla Büşra arasındaki metafor mükemmel. Işıl ışıl parlayan, sade ama zarif toka tıpkı Büşra. Büşra’nın yeniden kendini, kadınlığını, aşkı bulabilmesini temsil ediyor. Ama Büşra’nın umutlarıyla birlikte toka da paramparça oldu. Kırık toka kırılmış Büşra’nın simgesiydi. O yüzden “Beni çok kırdılar.” derken kırılan tokasını gösterdi İlhan’a.
İlhan’ın Büşra’ya karşı bir şeyler hissetmediğini söyleyen düpedüz kördür. O adamın Büşra eve geldiğinde o geldi niye nasıl sevindiğini, onu öyle gördüğünde nasıl üzüldüğünü, oyun amaçlı değil sadece kendini iyi hissetsin diye evinde kalabileceğini söylediğini, bu teklifini reddetti diye içten üzüldüğünü, geri döndü diye nasıl çocuklar gibi sevindiğini bir tek ben görmüş olamam.
Büşra neden Ahmet’in ona zorla sahip olmak istediği gece İlhan’ı aradı, neden bunaldığında İlhan’ın yanına gitti? Neden Cansu ya da Kadir değil de İlhan? Çünkü İlhan’a yaşadıklarını teferruatlı anlatması gerekmiyor, Cansu ile Kadir’e her şeyi anlatmak zorunda, bir de Kadir’in yine Ahmet’e bir şey yapması ihtimali var. Ama İlhan ile havadan sudan konuşsalar bile olur. Bir de tabii İlhan’ın evinde ona iyi gelecek güllerin varlığı faktörü vardı. Ahmet gibi leş bir adam ve yaptıklarından sonra onun zıttı bir adam ve yaptıklarını görüp bir kadın olarak değerli olduğunu hissetmek istedi.
Sevil, Emin’e öfkelenmekte, tepki göstermekte sonuna kadar haklı. Ama Kadir’e de hakkını helal etmemesi biraz fazla oldu. Buluştukları yeri babasının bulabilmesinden dolayı ona da kızdığını düşünüyorum, zamanla öfkesi yatışacaktır. Yalnız Kadir madem Sevil’i seviyor, karşısında ağlamak yerine biraz daha çaba göstermeli, derdini anlatmaya çalışmalıydı. Nasıl Emin’e “Hakkıma girdin baba.” diyerek kendini bir güzel ifade etmeyi biliyor, aynısını Sevil’e de yapmalı.
Herkes gibi ben de Üzüm’ün Kadir’in çocuğu olabileceğini düşünmüştüm ancak bir yandan da evlilik dışı ilişkinin Kadir’in dindarlığına ters olduğunu düşünüyordum. Ben Sevil Kadir ile ayrıldıktan kısa süre sonra bir başkasıyla evlenmiş, çocuk da yapmış diye Sevil’in Kadir’e aşkı yalanmış diyenlerden değilim. Nefretin aşk kadar güçlü bir duygu olduğuna inananlardanım ve Sevil için o dönem aşkın yerine koyduğu nefret duygusu, intikam hırsının ona hata yaptırmış olduğu apaçık. Onu o dönem gururu yönetmiş ve anne olmanın önüne geçememiş. 2. Bölümde Kadir biraz da Sevil’in kızı bir başkasından olduğu için acı çekti. Üzüm onların kızı olabilirdi. Bu da Kadir’in ödediği bedellerden biriydi. Aslında neden hapse girdiğinde Sevil’e bir mektup yazmadı? Haber yollamaya çalışmadı? Burada Kadir’in de kabahati var. Sevil kendi kendine istenmedim, üstüne de terk edildim duygusuna kapılmadı sonuçta. Bence seven sevdiğini her haliyle kabul edebilmeli, yani çocuklu ya da çocuksuz ne fark eder… Ben o aşka gerçek aşk derim. Sonuçta Kadir, Sevil’i evliliğine, çocuğuna rağmen hala seviyor ve istiyorsa zaten kimseye laf düşmez.
Emin’in halüsinasyon gördüğü sahnenin muazzam bir yazımı ve kurgusu vardı. Hiç aklıma Emin’in gördüğü adamın aslında halüsinasyon olabileceği gelmedi. Çünkü böyle evinden habersiz çıkıp nasıl geldiğini, evinin yolunu hatırlamayan o kadar çok Alzheimer ve demans hastası var ki ben de adamı onlardan biri sandım. Emin kendi gibi bir adamı görünce böyle yalnız gezmemesi gerektiğini anlayacak ve hastalığını en azından biriyle paylaşmasına vesile olacak diye yorumladım. Haluk Bilginer’in önünde saygıyla eğiliyorum, Alzheimerli yaşlı bir adamı o kadar gerçekçi oynuyor ki, adeta oynamıyor yaşıyor. Rahmetli Alzheimer hastası babaannemi görüyorum onun hastalığıyla ilgili sahnelerini seyrederken. Neyse ki evinin adresini defterine yazmayı akıl etmiş ve bu defa karşısına iyi niyetli gençler çıktı da sağ salim köşke ulaştı. Yalnız ikinci kez onu yalnız bıraktılar ve yine tehlikeli bir durum oluştu. Bir şekilde gizlice de olsa onu takip etmeleri gerekiyor. İstediği kadar inatçı olsun, ülkenin sayılı zenginlerinden biri, tedbiri elden bırakmamak lazım.
Emin önce Kadir’in sonra Fazilet’in söylediklerinin gerçek olabileceğini hiç düşünmemişti, onları ciddiye bile almamıştı, kendi düşüncesinden başka hiçbir düşüncenin doğru olabileceğine inanmıyordu, korkuyu saygı olarak yorumluyordu. Ancak Kübra’nın başına gelenler onların söylediklerinin doğru olduğunu gösterdi. Sağlık söz konusuyken bile korku daha ağır basmıştı. Ya Kübra’nın ayağı bu gencecik yaşında kangren olsaydı? Emin neredeyse bu kadar büyük bir vebalin altında kalmakta olduğunu, böyle davranmaya devam ederse herkesin başına kim bilir neler geleceğini fark etti ve kurallar gevşedi.
Fragmanda Emin ve ailenin geri kalanını eğlenirken gördüğümde bunun Kadir’e nispet olduğunu düşünmüştüm. Ancak meğer Emin’in değişim emareleriymiş. Elbette tüm aile bireyleri yeni hatalar yapabilirler ancak bu hatalar yine öncekiler kadar büyük olmayabilir. Ailecek tekne turunda eğlendikleri sahnede Ahmet sırıta sırıta göbek atarken Kadir orada olmadığı için bir hayli uyuz olsam da özellikle kadınlar ve gençler rahat rahat dışarı adım atabildikleri için onlar adına sevindim. Sıra kıyafetlerine ve yaşayışlarına gelmeli. Hemen öyle açılıp saçılsınlar demiyorum ama daha modern giyinebilirler. Ve artık evlerinde hizmetçiyle yaşadıklarını fark etsinler. Münevver’in hali neydi öyle çamaşırları toplayıp gidip makineyi çalıştırdı. O evdeki hizmetçiler bu işleri yapmak için para alıyorlar. Münevver ve Şahika’nın ilişkisi de düpedüz modern kumalıktan başka bir şey değil. Eskidendi o öyle 4 kadınla evlenmek Emin Bey. Bir zahmet eski gelininize çok istiyorsanız yeni ev açıverin.
Bu haftaki bölümü beğendim ancak İlhan sahnelerinin az olması ve neredeyse ilk doksan dakika İlhan’ı hiç görmemekten memnun kalmadım. Bir de Sevil sözde başrol ancak dizide onu görebildiğim dakika sayısı 3. Lütfen karaktere gereken özen gösterilsin. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.