Baba bir hafta bayram arasından sonra, 12. bölüm reytinglerine göre Total’de 3,91 reyting ile 6., AB’de 4,59 reyting il3 3. ve ABC1’de 4,67 reyting ile 4. oldu. Bölüm yorumu Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Geçtiğimiz bölümü Servet’in şirkete ait hamiline (isimsiz) hisse senetlerini üzerine kaydettirip Mehmet Ali Saruhanlı’dan kalan bütün mirasa konması ve evdeki herkesi kapı dışarı etmesiyle noktalamıştık. Diğer yanda Kadir, Ferit Karaçam’ı öldürme şüphesiyle göz altındaydı. Onca güvenlik kamerasının olduğu yerde, görgü tanığı bile olmadan Kadir’in içeride olması anlamsızdı zaten, besbelli daha önce Ferit’in evine gidip ona saçma sapan diklenmesi ve sabıkası yüzünden yapmış olabileceği düşünülüyordu. O zaman da adamın evine gidip ona diklenmesini yanlış bulduğumu, “Hodri meydan.” demesinin benim için alkışlanacak bir yanı olmadığını söylemiştim. Önce depo patlaması, sonra bu olayla yine haklı çıktım. Kadir’in içine düştüğü durum, bu fevri davranışın, büyük sözlerin sonucu. Keşke haklı çıkmamış olsaydım da kimsenin canı yanmasaydı. Kadir dua etsin, İlhan bağlantılarını kullanıp savcıya baskı yapmasına rağmen işini hakkıyla yapan bir savcıya denk geldi de göz altı süresi doluverir vermez salındı.
Ne kadar zıtlaşsalar da karşı karşıya gelseler de Emin’in en sevdiği evladının Kadir olduğu apaçık ortada. Eğer içeride Yaşar, Servet, Büşra olsaydı Emin en fazla karakolda bir sandalye tepesinde sabahlar, içeridekinin çıkmasını beklerdi. Hatta suçu gerçekten işlediklerine inanıyorsa beklemeyip evine dönerdi. Ama söz konusu biricik oğlu Kadir olunca, gider Servet’ten ifade için ricacı da olur, normalde asla zarar vermeyeceği devletin malına zarar verip kendini nezarete de attırır. Yani Emin’in Kadir’e duyduğu sevgiyi yer yüzünde hiç kimseye duymadığını söylesem abartmış olmam. Keşke oğlunu ne kadar sevdiğini göstermek için bunca yıl beklemeseydin Emin Bey. Haliyle senden hiç beklemediği kadar sevgi görünce koskoca adam olsa da Kadir nezarethanede çocuklaşabildi, yüzüne tatlı bir mutluluk yayıldı. Emin’in nezarethanede Kadir’e yoldaş olması, onun anlattıklarına inanması Kadir’in o zor saatlerini daha kolay geçirmesini sağladı. Çünkü Kadir için bu dünyada en önemli şey de babasının ona güvenip inanması, doğru yaptığını düşünüp destek olması. Kadir Emin’e ne kadar karşı çıksa da onun yanlışlarını yüzüne vurup doğruları göstermeye çalışsa da o da ailenin geri kalanı gibi Emin’den aynı şeyi bekliyor.
Bence rehabilitasyon merkezinde kalan Saruhanlılar için Ödemiş’teki aile apartmanı yıkılsa da yine Ödemiş’e dönmek İstanbul’da ev kiralayıp yaşamaya çalışmaktan çok daha akıllıca olurdu. Her yerde ev kiraları almış başını gitse de sadece kiraların değil her şeyin fiyatı alıp başını gitse de Ödemiş İstanbul’dan daha ucuzdur. Çocukların gittiği bir okul da olmadığına göre onları İstanbul’a bağlayan bir şey de yoktu. Senarist de inanılmaz derecede artan kira fiyatlarına dizide yer vermeyi ihmal etmemiş. Aslında ben önce hisse senetlerini geri alabilmenin yolunu aramalarını beklerdim ancak onlar her şeyi sıraya koyarak önceliği barınma sorununa verdiler. Ancak bu sorun çözülünce de bu konuyla pek ilgilenecek gibi durmuyorlar. Hani Emin için ağabeyinden kalan mirası korumak önemliydi? Ya Servet Emin’in şirketi zor duruma düşürmek pahasına satmadığı fabrika, gayrimenkul gibi taşınmazları satmaya kalkarsa? E hani Kadir bu mirası yeğenlerinin geleceği için önemsiyordu? Şimdi ortada geleceklerini güvence altına alan bir şey kalmadı. Gerçi Kadir bunu gerçekten önemsemiş olsaydı aptal gibi o isimsiz hisse senetlerini şifresi kolayca bulunabilir kasada değil de banka kasasına koyardı veyahut da hisselerin üzerlerine kayıt ettirilmesini sağlardı. Şirketin geleceği için Ödemiş’ten çağrılan, bize zeki diye tanıtılan, Burak’ın liderlik vasfı yüklediği Kadir beni bu davranışıyla hayal kırıklığına uğrattı. Umarım bizim güvendiğimiz Kadir, Servet’in kendisine de ait olan mirasın üzerine yatmasına seyirci kalmaz.
Saruhanlılar artık köşkte lüks içinde yaşamıyor olsalar da yemeklerini yer sofrasında sıkış tepiş yemek zorunda kalsalar da önemli olan onların bir arada, sağlıklı, huzurlu olmaları; gerisi laf-ı güzaf. Bir şekilde yeniden para kazanıp ihtiyaçlarını karşılarlar. Emin de ufacık bir bakkal dükkanından başlayıp işleri büyütmüş de kocaman bir toptancı sahibi olmamış mı sanki. Onlar da sıfırdan başlayıp hayata yeniden tutunacaklar. Servet ile birlikte köşkte kalanlar gibi iyi pişmiş kuzu eti yememişler, sade makarna yemişler ne fark eder ki…
Servet ile kalan Kadircan, Kübra ailelerinden uzak çok mu mutluydular? Midelerini doyuran yemekler, üstlerine giydikleri lüks giysiler, birbirlerine o sahte gülüşler ruhlarını doyurmuyor ki. Hiçbiri uzakta kalan annelerinin ve diğer akrabalarının yerini tutamaz. Servet, Kübra’nın en iyi şartlarda yaşamasını sağladı ama ona sevgiyle, şefkatle sarılmıyor, nasılsın diye sormuyor. Şahika da cici anne olarak ablalık da yapmıyor, arkadaşlık da. Sonra kızın Kürşat’ta bunları aramasına şaşırmasın kimse. Yakında yanda babası uyurken öbür odada elin adamıyla her an her şey olabilir. Onca para içinde o köşkteki ortam o kadar iğrençleşti ki. Para gani ama ahlakı ara ki bulasın. Tabii ki her parası olan, her zengin ahlaksız olacak anlamına gelmiyor bu. Ama ailesinin geri kalanını kapı dışarı eden, o adama tamah edenlerin hepsi tek tek özenle seçilmiş gibi ahlak yoksunu. Bir tek Kadircan’ı tenzih ederim, onun önümüzdeki bölümde Cansu istiyor diye kaldığı köşkte para içinde boğulmaktansa Cansu’dan ve köşkten koşarak uzaklaşacağını düşünüyorum. Cansu da Kadircan gitti diye peşinden gitmeyip Servet’e kancayı atacaktır. E zaten artık paranın kaynağı Servet, Cansu da para avcısı olduğuna göre bu evlilik dışı ilişki kaçınılmaz son. Rica ediyorum Cansu ile Şahika arasındaki savaşı ve Kübra ile Kürşat sahnelerini kısa tutalım, midemiz bulanmasın.
Servet’in geldiği noktanın beni hiç şaşırtmadığını söylemeliyim. Daha ilk bölümde miras için ağzının suyu akan, babasına vasi olmayı teklif eden, yaptıklarının bedelini ödemeyip üstüne pohpohlanmayı bekleyen Servet’ten beklenecek hareketler bunlar. Zaten onun derdi Emin ve Kadir’i yenmek, bir de kendisini ihbar eden Yaşar. Ailenin geri kalanı da kurunun yanında yaş da yanar misali yandı. Servet, Emin’in Kadir’e olan sevgisini öyle bir kıskanıyor ki neden onu yetersiz gördüklerinin farkında değil. Sen çalışacağına aylak aylak ağaç altında yatarsan tabii ki yetersiz görülürsün. Ama Kadir geldi diye Emin’in Servet’e şirkete gelmene gerek yok şeklindeki tavrı ona böyle görüldüğünü yüzüne tokat gibi vurmaktı. Servet’in Kadir kıskançlığı da malum. Ailede Kadir’i sevmeyen, ona değer vermeyen yok. Pek çok konuda doğruyu bildiği de herkes tarafından kabul ediliyor. Emin’den sonra ailenin başına geçecek kişinin o olduğu da aşikar. Üniversite mezunu diye şirketin başına geçmesi için Emin tarafından Ödemiş’lerden getirtildi. Haliyle yetersiz Servet, şirketin başındaki Kadir’i alaşağı etmek istedi. Hapis yatması gereken bir suç işlediği halde sanki normal bir şey yapmış gibi pohpohlanmak isteyip bunu göremeyince, kimse ona iyi ettin demeyince onlara iyice bilendi. Kadir suç işleyip hapse girip ailesinden dört yıl uzak kalırken, senin ayrıcalığın neydi? İlhan dünyanın en kötü adamı da olsa senin onu öldürmeye hakkın yoktu Servet efendi.
Yalnız cidden Servet ne kullanıyor da annesine, babasına, ağabeyine, kendinden büyüklere el öptürmeye kalkıyor? Keşke Emin öpmesi için uzattığı elini kırmışken diğer elini de kırsaydın. Nasıl da eli kırılınca yerlerde süründü sürüngen Servet. Pişman olup böyle süründüğün günleri de göreceğiz inşallah. Emin de Fazilet de belki Servet’e iyi birer ebeveyn olmamış olabilirler, bu yüzden onlara kızabilir, onları sevmeye de bilir, ama saygısızlık yapamaz. İğrenç egosunu tatmin etmek için böyle abuk sabuk eylemlerde bulunacağına gitsin şirketinin başında dursun. Çarıklı milyoner gibi parayı har vurup harman savurmayı bıraksın. Görgüsüz ayı, kuzu etini almış eliyle karısına yediriyor. Etten soğutur öyle bir görgüsüzlük. Sonra batarsa o sahip olduğuna böbürlendiği hisse senetlerini elinden alıverirler. Bütün mal mülk bir gün elinden giderse o yıktırdığı dedesinin adını taşıyan apartmana muhtaç olur ve eminim anne babasının haklarını haram ettiği Servet’in başına bu gelecek. Servet’in ağzını yüzünü dağıtan Kadir’in de ellerine sağlık. Ama Servet gibi bir arsızın aklı başına dayakla gelmez, o dayakla sadece dayağı atanın içi soğur.
Allah Ceyhun’a da sabır versin. Mehmet Ali ve Emin’den sonra bu çarıklı milyonere kaldı. Mehmet Ali Bey ona oğlu gibi değer veriyordu, Emin Bey’de kıymetini biliyor ve bunu hissettiriyordu, Servet ise kölesi gibi davranıyor, aşağılayıp duruyor. Keşke şu sadakat ilkesini bırakıp diğer Saruhanlılar’ın peşinden gitseydi derdim ama köşkte haber alınabilecek biri olması iyidir. Yalnız içimdeki ses baştan beri Ceyhun’un Saruhanlılar ile bir akrabalığı var diyor. Mirza ölmemiş olsa da Ceyhun çıksa mesela ya da Mehmet Ali’nin gizli oğlu olsa hiç fena olmaz.
Servet utanmadan Büşra’ya İlhan ile parası için evlendi yakıştırması yaparken dönsün yan odada sevgilisiyle neredeyse sevişecek olan nikahlı karısına baksın. Büşra İlhan’ı gerçekten sevmiyor olsaydı, ailesiyle İlhan arasında kalmaz, ondan hiç kaçmaz ve direkt evlenirdi İlhan’la. Büşra’nın İlhan’dan beklentisinin ne olabileceği anlayamayacak, görmeyecek kadar tanımıyorsun kardeşini. Çünkü neden tanıyasın ki, o kız olduğu için evlenince kendi ailesini kuracak önemsiz biri senin için.
Servet şimdi bir de kalkar Ferit Karaçam’ın ölümüne sebep olduğunu düşündüğü Ahmet’i evde de tutar. Ahmet de artık gizli saklı mutfak faresi gibi dolaşmaz, rahat rahat evde gezinir. Böylece İlhan da Kadir ile uğraşmaya devam eder, Servet de egocuğunu şişirir. Halbuki Servet ona bu akılları veren Ferit’e minnet duymalı ve suçlu Ahmet ise onu ihbar etmeli. Hem madem Ferit Karaçam’ı öldüren Ahmet ise neden sadece elini gösterip bunu gizemli hale getirdiniz ki? Gizem yapıyorsanız katil başkası çıkmalıydı ve bu bölüm oklar Ahmet’i gösterse de benim için katil hala Ahmet değil. Belki de Ahmet katili gördü ve o yüzden saklanıyor olamaz mı? Benim eğer katil erkekse adayım Vedat. Bu, o esnada Ferit’in korumalarının yanında olmamasını ve Vedat’ın İlhan’ı Kadir konusunda yönlendirebilmiş olmasını da gerekçelendiriyor.
Ferit’in ölümünün ardından İlhan’a da Büşra’ya da ayrı ayrı çok üzüldüm. Açıkçası bölüm bittiğinde başta onlar hakkında duygu karmaşası yaşadığımı söyleyebilirim. Onları bir yandan anlamaya çalışmak isterken bir yandan da karakterleri seviyorum diye yanlışlarını görmezden gelmemeye çalıştım.
Hem anne hem de baba kaybı yaşamış biri olarak İlhan’ın duygu durum değişimlerini yargılayacak, onu anlamayacak değilim. Kayıplarda insan alışık olmadığımız şekilde davranabiliyor. O yüzden de İlhan’ın başta kendini kapatması, Büşra’ya ne olduğunu söyleyememesini de anlayabiliyorum. Babasının ölümünü kendi kabullenemedi ki hemen Büşra’ya söyleyebilsin. Ferit sağlık durumuna rağmen o kadar dayanıklı ve aklı başındaydı ki belki de ona hiç ölmeyecekmiş gibi geliyordu. İnsan annesinden sonra bir ebeveynini daha kaybetmiş olmayı nasıl kabullenebilir ki? Öksüzken bir de yetim olmayı nasıl kabullenebilir? Üstelik İlhan, babası ona ne yaşatırsa yaşatsın onu istemsizce seviyordu, ondan gelen en ufak bir sevgi kırıntısı ona sevgiden bir çığ gibi geliyordu ve onda öyle büyük bir sevinç yaratıyordu ki mutluluktan ağlıyordu. Tam gerçekten baba oğul olma umudu doğmuşken, hayatında belki de ilk defa babasına sarılabilmiş ve onu babası gibi hissedebilmişken, hayal ettiklerini yaşayamadan onu kaybetmek tarif edilemez. İlhan içinde keşkeleriyle kalakaldı. Yanında Büşra vardı ama anne babasız olmak öyle büyük bir yalnızlık ki onu ömür boyu kapatabilecek bir sevgi sığar mı kalbe bilmem…
Büşra’nın İlhan’ı öyle kendini kapatmış görünce ve sonrasında Ferit’in öldüğünü ilk duyduğunda ne yapacağını, ona nasıl davranacağını bilememesi çok doğal. Hem daha önce böyle bir kayıp yaşamamış, böyle bir durumda ne hissedilir hiçbir fikri yok, tahmin bile edemiyor hem de İlhan’ı ona nasıl yaklaşacağını bilebilecek kadar tanımıyor. Bu yüzden de elinden gelen de sadece sonsuz şefkatini ona verebilmek, göz yaşlarını silmek oldu. Tıpkı İlhan’ın hastanede onun gözyaşlarını sildiği gibi şimdi de Büşra ona destek oldu. Ben başta İlhan’ın Büşra’ya babasını kaybettiğini söyleyebilse, onun kendine dokunmasına izin verse de evlerine döndüklerinde başta ona soğuk durmasını da anlayabildim. İnsan öyle derin bir acı çekerken zaman zaman en sevdiklerinin ona acıyan, üzülen bakışlarını görmek, konuşmak istemeyebiliyor. Anı anına uymayabiliyor. Bir an acıdan yanarken bir an anlamsızca gülebiliyor. Anlık acısını unutup hayata dönebiliyor. Ancak Büşra’yı yanında istemezken Vedat’ı kabul etmesi Büşra ile birlikte bana da koydu, daha doğrusu Vedat’ın Büşra’ya takındığı küstahça tavır koydu. İyi ki İlhan seni her daim yanına kabul ediyor. Ama böyle bile olsa Vedat İlhan’ın karısını bu şekilde ezemez. Ona saygılı davranmak zorunda.
Büşra, İlhan ona ne kadar dengesiz davransa da acısına hürmet etti ve ne olursa olsun ondan desteğini, şefkatini esirgemedi. Onun kendini daha iyi hissetmesi için elinden gelen her şeyi yaptı tam da ondan beklediğim şekilde. Eğer İlhan’a ona yasaklar koydu diye acısını görmezden gelseydi bu ilişkilerindeki problemleri arttıran bir unsur olurdu. Büşra’nın şu an önceliği İlhan’a karısı olarak ağlarken, kendini çaresiz hissederken başını yaslayabileceği omuz, elini tutup yan yana yürüyebileceği yoldaş olmaktı. İlhan pek kendinde olmadığı için Büşra’nın onun kravatını bağlaması beklediğim bir detaydı ve senaristin bunu yazması beni memnun etti. İlhan da Büşra’nın ona kendisine anlattığı şekilde kravatını bağlamasından, giyinmesine yardımcı olmasından çocuk gibi mutlu oldu. Büşra’ya aşkla baktığı, gözleriyle teşekkür ettiği o anlar işte benim tanıdığım bildiğim İlhan dedirtti. Ve bölüm boyunca görmemiz gereken yasını tutan, acısını çeken bu İlhan’dı. Katilin kimliğiydi, intikamdı bunların hepsi bekleyebilirdi.
Büşra’nın ciddi ciddi evlatlık olduğunu düşünmeye başladım. Kızın kayınpederi öldü hiç kimse baş sağlığı için aramadı, aralarında konuşulduğunu bile duymadık. Büşra, Binnur’u aramasa onun bile aklına gelmezdi. Ailemiz o kadar dindar, bir Allah’ın kulu evde de olsa adam için dua etmedi. Kadir’den başka cenazeye gelen olmadı. Düğünü gizli gizli görmeye gelen, Büşra’nın evliliğini kabul eden Fazilet, kendisine gayet kibar davranan damadı için Büşra’yı iki dakikalığına arayıp namazdan sonra Ferit için bir dua edemedin mi? Ölüm bu ölüm, arada küslük bile olsa kenara itildiği tek durum.
Evlenince kütüğümüz değişiyor, soyadımız değişiyor diye doğup büyüdüğümüz aile artık ailemiz mi olmuyor nedir? Kan bağımız da mı kalmıyor? Yaşanmışlıklarımız, sevgimiz de mi otomatik olarak siliniyor? Öyle olmadığına göre Emin Bey, neden Büşra evlendi diye artık o aileden değilmiş gibi konuştun? Eski gelinine bile kucak açan sen neden öz kızına kucak açmıyorsun hem de kayınpederi ölmüşken? Senin İlhan ile en son güzel bir diyaloğun olmamış mıydı, Servet’in yıktığını birlikte yapmamış mıydınız? O halde neden Büşra’yı ona benzeyeceği şeklinde dışladın. Yok arkadaş bu kız kesin evlatlık, düşmana bile varsa evlat bu denli dışlanmaz.
Elif’in Kadir’e yardımcı olmak istemesi çok güzel ama kızlarının yardımını kabul etmeyen aile seninkini de etmez be Elifçiğim. Onlar Kadir’in de dediği gibi kimsenin yardımı olmadan, kimseye kendilerini ezdirmeden, gururlarını çiğnetmeden, kendi ayakları üzerinde tekrar ayağa kalkmak istiyorlar. Hatta Emin de zaten bu yüzden Kadir’in kendisi gibi düşündüğüne tanık olduğu için sevinmedi mi? İlk bakışta mantıksız gelse de bu düşüncelerinde haksız değiller. Şimdi Elif’in evlerinden birinde kalsalar da temelli orada kalamazlar. En baştan kalıcı bir düzen kurmak daha mantıklı. O yüzden bozulma Elifçiğim, bu tip değerler kıymetli.
Ama Elif’in her durumda Kadir’e güvenmesi, ona inanması çok olumlu; bir ilişkide güven pek çok şeyden daha önemlidir. Elif Kadir’e böyle değer verdiği, zor gününde hep yanında olduğu için Kadir de onun başına bir şey geldi korkusuyla hemen koşup gitti. Tabii henüz farkında değil ancak Kadir de Elif’ten hoşlanmaya başladı. Bu olay sonrasında artık o da Elif’ten hoşlandığını anlayacaktır.
İlhan: “Ne yapıyorsun sen burada? Neden geldin?”
Kadir: “Başın sağ olsun.”
İlhan: “Ne hakla? Ne yüz…”
Kadir: “Ben yapmadım İlhan.”
İlhan: “Hiç boşuna yorma kendini.”
Kadir: “Yormayacağım zaten. Sana bir şey soracağım. Hiç yalan söylediğimi duydun mu?”
İlhan: …
Kadir: “Duymadın.”
İlhan: “Sen yapmadıysan kim yaptı peki?”
Kadir: “İnan bilsem söylerim. Hatta götürür kendi ellerimle teslim ederim. Ama ben yapmadım.”
İlhan:” Peki sen yapmadın, elini bile sürmedin olabilir. Ama sizin yüzünüzden benim ba… Benim babam öldü.”
Büşra: “İlhan lütfen telafisi olmayan sözler söyleme.”
İlhan: “Seni katmıyorum Büşra. Sen bütün bunların dışındasın.”
Büşra: “Ama bahsettiğin benim ailem.”
İlhan: “Peşini bırakmayacak. Ne yaparsan yap, nereye gidersen git, nereye dönersen dön babamın hayaletini peşinde olacak.”
Büşra: “İlhan ne olur…”
İlhan: “Ben de. Ben de peşinde olacağım Kadir.”
Kadir: “Yerinde olsam gerçeklerin peşine düşerim İlhan. Benimle vakit kaybetmem. Ama sen bilirsin. Hayat senin hayatın, vakit senin vaktin. Nasıl harcamak istiyorsan öyle harca.”
İlhan’ın körü körüne Kadir’in babasının katili olduğuna inanıyor olması tam bir akıl tutulması. En başta acısı tazeydi ve Kadir gözaltında diye onun suçlu olduğuna inanması bir nebze anlaşılabilirdi ama eğer savcı şüphelenseydi gözaltı tutardı, hala bu neyin inadı? Ayrıca Kadir suçlu olsa cenazeye kadar gelmeye cesaret edebilir mi? Adam haklı, gözünü aç da gerçek katili bulmaya çalış sevgili İlhan. Baban çok mükemmel bir adam mıydı ki onu Kadir’den başka kimse öldürmek istemesin? Sana cehennemi yaşatan adamın başkalarına nasıl davrandığını bilmiyor musun? Ayrıca Kadir’den önce babanın neden yalnız olduğunu sorgulasan iyi edersin. Ben Servet’e karşı İlKad’ı birlik olarak görmek isterken onlar daha da koptular. Haydi İlhan’ın acıdan beyni durdu, sağlıklı düşünemiyor ve Kadir’in yaptığına inanmaya devam ediyor, o zaman gitsin işini adaletle görsün, kendi adaletini sağlamaya çalışıp adamın canına kastetmesin.
Elif’in de dediği gibi “Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.” ve gerçekler ortaya çıktığında telafisi olmayan şeyler yapmış olursan Büşra’yı da kaybedeceksin. Büşra sana aşık da olsa Kadir onun en kıymetlisi, bu yapmayı düşündüğünün affı yok. Bir de utanmadan Kadir’e söyleyemesin diye onu ikinci kez eve hapsetmeye kalkıyorsun. Neyse ki Büşra eline bir telefon geçirmeyi başardı da Kadir’e haber verdi. Büşra’nın kırmızı çizgisi Kadir, Kadir’in de Büşra; sen bunu hala anlayamadın mı?
Büşra, Elif’in yardımıyla da olsa o evden ailesini görmek için nasıl çıktıysa, Kadir’den haber almaya gittiyse şimdi de ona haber verir, o evden de çıkar. Sen kimsin de elinden telefonunu alıp ailesiyle görüşmemesi konusunda ültimatom veriyorsun? Sen kimsin de Büşra’yı eve kilitliyorsun? Bu yaptıklarının yasla, acı çekmekle, travman olmasıyla açıklanabilir bir yanı yok benim için. Acına, başta yalnız kalmak istemene, onu yanına yaklaştırmana saygım var ama buna asla. Bu düpedüz şiddet. Sen değil miydin “Seni asla bilerek incitmeyeceğim.” diyen, Büşra’ya hiçbir zaman başkalarına davrandığı gibi davranmayan? Daha ilk zorlukta onu bilerek incitiyorsun. Bir de üzerine evden gittiğini sanıp korkuyor, dönünce de sevinçten deliriyorsun. E ama durumu bu hale getiren de sensin. Ayrıca babanı gerçekten Kadir öldürmüş olsaydı bile bunun Saruhanlılar ile ne alakası var? Büşra böyle bir durumda Kadir veya ailesiyle görüşüp görüşmeme kararını da ancak kendisi verebilirdi. Koskoca yetişkin, eğitimli, akıllı kadın. Biz seni annesinin, babasının bile kırdığı kadını yeniden kırılmasın diye elinden gelen her şeyi yapacak, onu narin bir çiçek gibi, solmasın diye dokunurken, koklarken bile zarif olduğun için sevdik İlhan Efendi. Bu İlhan’ın nesini sevelim?
Açıkçası İlhan’ın Kadir ile yaşadığı yüzleşmeden sonra birazcık bile beyninin çalışmaya başlamaması resmen İlhan’ın zekasına hakaret. 11 bölümdür seyrettiğimiz adam bu mu? Nasıl gerçek katili arayacağına, beyninde en ufak bir ışık yakmayacağına kalkmış Kadir’i silahlı adamlara öldürtmeye kalkışıyor. Neyse ki Büşra Kadir’e vaktinde haber verdi de Kadir saklandı. Haber vermeseydi de Kadir duruma uyanmaya başlamıştı ama belki bu kadar ciddi bir tehlike altında olduğunu fark etmemişti. Kadir belki de Büşra sayesinde İlhan’a düşmanlıktan vazgeçebilecek, orta yolu bulmaya çalışabilecekken şimdi o da İlhan’a iyice bilenecek. Halbuki Kadir’in şu an bambaşka öncelikleriyle uğraşması gerekiyor.
Ön izleme, 1. fragman, bölüm fotoğrafları ve özet hakkında yorumum çok net: Ben bu İlhan’ı tanımıyorum ve tanımak dahi istemiyorum. Senaryonun İlKad iş birliği ve Servet’e karşı birlik olmaları üzerinden devam etmesi, İlBüş’ün de başka travmalarla sınanması gerekirdi. Büşra’nın Ahmet ile olandan farksız bir evliliğe düşmesini ne yapayım? Aynı filmi neden tekrar seyredeyim? Eğer böyle yazacaksanız da Büşra’yı sinmiş değil ağabeylerine olduğu gibi İlhan’a da sesini yükselten, haklarını savunan bir kadın olarak görmek istiyorum. Büşra’nın durumundan faydalanıp Saruhanlı aile güzellemesi yapmayın. O ailenin Büşra ayağında olumlanabilecek hiçbir özelliği yok. Sadece Kadir ve Binnur o kadar. Yeni bölüme dair şu an tek güzel olan şey KadEl’in yakınlaşması ve Sevil’i oynayan Beril Pozam’a veda sahnesi yazılmış olması. Harcadığınız karaktere, saygısızlık ettiğiniz oyuncuya iyi bir son yazmışsınızdır umarım.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.