Baba dizisi ikinci bölümü ile ekran yolculuğuna devam ediyor. bu bölüm Total’de 5,25 reyting ile 4., AB’de 5,73 reyting ile ve ABC1’de 6,27 reyting ile 3. oldu. Bölüm yorumu Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Baba bu hafta yine güzel bir bölümle ekrandaydı. Bölüm güzel olmasına güzeldi de ben tempo hızlanacak diye beklerken belki ilk bölümden bile daha yavaş akan bir bölüm seyrettik. Keşke bize daha tempolu ve daha kısa bir bölüm sunulmuş olsaydı. Diliyorum 3. Bölüm itibariyle hikaye ve dizi hareketlilik kazanacak.
Bu bölüm Emin Saruhanlı ve ailesi İstanbul’da tam anlamıyla sudan çıkmış balıklar gibiydiler. Kadir de ilk defa ailesinden ayrı, tek başınaydı, onun durumu da onlardan pek farksız sayılmazdı. Evet Saruhanlılar belki bir daha aynı sulara dönemeyecekler ama hiç bilmedikleri yepyeni sulara dalıp daha büyük balıklara yem olmamak için mücadele edecekler. Bizler de bu mücadelenin en yakın tanıkları olacağız.
Geçtiğimiz bölümü Emin Saruhanlı ve ailesi tam İstanbul’daki yeni evlerine ayak basarken Güneş tutulması olduğu anda noktalamıştık. Fazilet haklıydı, bu tutulma onlara felaket getirecekti. Daha şimdiden Mehmet Ali’nin mirasıyla birlikte borçlarının da üzerlerine kalması bunun göstergelerinden biri sayılmaz mı?
Kadir de eş zamanlı Ödemiş’teki apartmanda ölüm sessizliğinin ortasında kalakalmıştı. Yahu Emin, adama haber verilmesine izin vermediğin gibi bir de azarlıyorsun be. Tabii sen de biliyorsun ne yaparsan yap Kadir senden ve ailesinden vazgeçmez. Ama yıllardır unuttuğun bir şey var Kadir senin evladın, kendi düşünceleri ve istekleri olan bir birey ancak senin kölen, kuklan, emir erin değil. O diğer aile bireylerinden farklı, bunu hala öğrenemedin mi? Yoksa Kadir ile inatlaşmak hoşuna mı gidiyor? Benim cevabım ikincisi.
Seni anladık Fazilet, Kadir’i çok sevsen de o hapiste diye dört yıl kocanla konuşmasan da Emin’in sözünden çıkacak kadar cesaretli değilsin ve Kadir’i arayamadın. Peki sen Büşra? Sen neden senin için dört yıl hiç sesini çıkartmadan hapis yatan ağabeyini arayıp haber vermedin? Bu açıdan beni hayal kırıklığına uğrattın ancak Kadir İstanbul’a geldiğinde ona her daim en büyük desteği de yine senin vereceğini biliyorum. Fragmanda ağabeyini gördüğünde nasıl da gözlerin parladı.
Büşra’nın küçük yerde bile işe götürülürken İstanbul’da neden götürülmediğini anlayamadım. Sonuçta İstanbul kadınların iş hayatında aktif olduğu bir şehir. Hele Emin’in Kadircan’ı bile yanında şirkete götürürken Büşra’yı götürmeyişine anlam veremedim. Maksadı şimdilik onu kurtlar sofrasında korumak olsa gerek. (Umarım.) Ahmet’in de paranın kokusunu alınca Büşra ile boşanmaktan vazgeçip ona bulaşacağı ortada. Tek temennim onu İstanbul’a Emin’in çağırmaması. Aileye gıcığı olan İlhan, Ahmet’i arayıp İstanbul’a çağırırsa hiç şaşırmam. Büşra çok güzel gülen bir kadın. Ancak onu dizide hep hüzünlü görüyoruz. Yıllardır yüzü gülmeyen Büşra’nın İstanbul’da yüzü gülsün, bu yeni hayat ona şans getirsin. İlla bu yeni hayat ona felaket getirmek zorunda değil ya?
Nihayet bu bölümde Kadir’in sevdiceği Sevil ile tanıştık. Daha karşılıklı ilk sahnelerinde birbirlerine bakışlarından her ikisinin de kapanmamış bir gönül yarası olduğuna inandım. Özellikle Kadir’in Sevil’i hala onca yıl geçmesine rağmen ne kadar sevdiğini anlamak için kelimelere gerek yoktu, gözlerine bakmak yetti. Kadir’in Sevil’i gördüğünde, onunla konuşurken, bir kızı olduğunu öğrendiğinde yaşadığı duygu karmaşası inanılmaz iyi yansıtılmıştı. Üzüm’ü görüp Sevil’in parmağında yüzük var mı diye bakmasına kadar her detay ilmek ilmek işlenmiş.
Açıkçası Beril Pozam ile Tolga Sarıtaş’ın uyumlu olup olmayacakları konusunda endişelerim vardı lakin flashback ile aşklarına tanık olduğumuz ilk sahnede endişem uçtu gitti. Bu aşkın harcanmasına, Sevil ile Kadir’in yıllardır mutsuz olmasına sebep olduğun için sana çok kızgınım Emin Saruhanlı. Sayende Kadir, Sevil’i üçüncü kez yüzüstü bırakmış oldu. Anlaşıldı, Büşra’nın da bu pislik kocasını o seçmiş, kızına bu iğrenç adamı layık görmüş, onun yaşadıklarının sebebi de o olmuş. Geçmişte asıl Emin’den çok Fazilet’in tepkisi üzdü beni. Kadir’in Sevil ile evlenme isteği Emin tarafından reddedilince oğlunu teselli edip, onu şefkatli kollarıyla saracağına “Karnıyarık” diyor teyzem. Üstü kapalı Emin’in sözünün üstüne söz söyleyemem demişsin anladık ama bari oğlunu biraz daha anladığını hissettirseydin be Fazilet.
Aradan geçen onca yıla rağmen Sevil ile Kadir’in aşklarının hala taptaze olması mucize gibi bir şey. İnanılmaz bir tüketim çağında yaşıyoruz, aşklar, ilişkiler, arkadaşlıklar eskisi gibi değil. Birbirimizden hemencecik vazgeçebiliyoruz. Ama Sevil ile Kadir hala o üniversite öğrencisi iki genç kadar aşıklar birbirlerine. Mesela sanki hiç ayrılmamış gibi akşam yine aynı kafeye gidip müzik dinlediler tıpkı eski günlerdeki gibi.
Şiir okuyan erkeklere zaafım var. Kadir de Attila İlhan’ın Batan Bu Köhne Şileb (*) adlı şiirini çok güzel okumuş. Üstüne Sevil de şiir okuyunca sahne bölümde en beğendiğim sahne oluverdi. Sadece dümdüz bakışmalı, ele ele tutuşmalı, sarılmalı romantizm görmeyişimiz, işin içine şiirlerin, edebiyatın girmesi çifti daha güzel hale getirmiş. Ben oldukça romantiğimdir. Dizilerde ana konuya ek iyi bir aşk hikayesi de olursa mutluluktan gözlerim parlar. KadSev’in hikayesi de yazdığım sebeplerle beni çocuk gibi mutlu eden iyi bir aşk hikayesi olmuş.
Sevil gibi yüz üstü bırakılmış bir kadına o kadar yıl Kadir’i beklemediği için kızamadım. İntikam almak için evlenmiş olmasını, bu denli öfkeli olmasını da anladım. Hayatını değiştirecek kadar çok sevmiş Kadir’i. Ödemiş büyük ve güzel bir ilçemiz olsa da İzmir merkez ilçelerinden birinde yaşayıp o hayata alışmış biri için oraya taşınmak kasabaya yerleşmek gibi. Emin yılların inatlaşması uğruna, öfkeyle Kadir’in hapis yatmasına sebep olmuş, Sevil ise bir başkasıyla evlenmiş. Ancak hayat onlara ikinci bir şans verdi. Sevil’in kızı Üzüm de Kadir’i hemen sevdiğine göre önümüzdeki tek engel KadSev’in arasındaki mesafe. Kadir yine Sevil’i bırakmış olsa da bir şekilde onun da İstanbul’a gelmesinin yolunu bulacaktır. Kadir Sevil’i kolay kolay yeniden hayal kırıklığına uğratmaz. O kadar aşık bir adam öfkesine rağmen onu affetmeye hazır bir kadını bir daha bırakmaz. Tabii Üzüm’ün Kadir’in kızı olması direkt Sevil’in İstanbul’a gelme nedeni olur.
Saruhanlıların köşke terlikle girmesi, gelen misafire terlik verilmesi güzel bir ayrıntı. Zengin oldular diye kalkıp evde ayakkabıyla gezecek değiller ya. Üstelik de namaz kılınan bir ev. Saruhanlılar’ın koskoca holding sahibiyken köşkte terlikle gezmeleri bana Hayat Şarkısı’nda Cevherleri hatırlattı. Bayram Cevher’in evine de asla ayakkabıyla girilmezdi. Eşlerin daha önce ayrı evleri varken artık sadece odaları olmasına tepki göstermesine bir yandan hak verirken, bir yandan da bunu gereksiz buldum. Yani Servet’in eski eşinin ne işi var iki metre ötedeki odada? Muhtemelen köşkte daha önce yaşayanlar günlerini çoğunlukla eve tıkılıp geçirmedikleri, gezip dolaştıkları için sadece odaları olmasını sorun etmemişlerdir. Ama Ödemişli Saruhanlı kadınları gördüğümüz kadarıyla günlerini evde yemek, bulaşık, temizlik gibi ev işleriyle geçiren kadınlar. Onlar da köşkün eski sakinleri gibi yaşamaya başlarlarsa belki sadece odaları olmasından şikayet etmezler.
Kendimi onların yerine koyunca o evde yaşardım diyorum. Ancak o insanlara ait eşyaları ne yapardım kestiremiyorum. O insanların yataklarında yatabilir miydim, onların giysilerini giyebilir miydim? Annem ve babam vefat ettiği dönemlerde evdeki mobilyalarda hiçbir değişiklik yapmamıştık. Annemin bazı giysilerini de giydim. Ama Saruhanlıların yerinde olsam ne yapardım inanın net bir şey demek zor. Emin olduğum bir şey var ki o evin genç kızları gördükleri o pahalı elbiseleri, çantaları, ayakkabıları kolay kolay bırakmaz… Depoya kaldırsalar bile gider gizlice alıp dışarıda giyerler. Fazilet ailesine fazla güveniyor, mayaları iyi bile olsa hamura katılacak suyun hiç mi etkisi olmayacak? Benim gözlemlerime göre o ailede Fazilet, Kadir, Büşra, Münevver, Yaşar’ın karısı Binnur ile büyük kızı Zeynep hariç herkes yoldan çıkacak.
İlhan’ın hasta babasından Mehmet Ali Saruhanlı ve ailesinin ölümünü saklamak için verdiği çaba dikkat çekiciydi. Ben bunu iyi niyetli yorumladım. Hasta olduğu için üzülmesini, ona bir şey olmasını istemiyor. Çalışanlarına ya da çevresindeki herkese karşı üstten üstten konuşan, küçük dağları ben yarattım havasındaki adam babasının karşısında hala küçük bir çocuk gibi. İlhan babasını seviyor, onun gözünün içine bakıyor. Babası ona iyi bir şey söylediğinde, takdir ettiğinde nasıl da sevindi. İlhan’ın babası da Emin gibi evladına şefkat göstermemiş bir baba olmalı. İlhan da Kadir gibi babasından bir damla şefkat görmek için kendini paralıyor. Belki bu benzerlik onları önceleri düşmanken ileride dost yapar.
Ben Verdana Grup’un başında İlhan’ın yaptığı işi bir nevi tefeciliğe benzettim. Ama İlhan paraları başka şirketlerden alıp başkalarına veriyor. Yani aynı zamanda aracı bir kurum. Verdana Grup’u tam çözemeyenler olarak Kadir’in gelip bize bunu detaylı anlatmasını bekliyoruz. ^^ Tıpkı İlhan’ın adamının ona Emin Saruhanlı aile soy ağacını anlattığı gibi bir anlatım hiç fena olmaz.
İlhan’ın da daha tanışmadan kasabalılar diye Emin Saruhanlı ailesine kin gütmeye başlaması kimilerine saçma gelebilir ama bunun altında İlhan’ın kendi çocukluk travmaları olmalı. Zengin bir aileye doğmuş, belki de babası hastalanana kadar bunun kaymağını tam anlamıyla yememiş bir adam. Pekala kasabadan gelen bir hırkalının gökten zembille inip büyük bir servete konmasını kıskanmış olabilir. İyi ki Büşra şu an evli, yoksa İlhan’ın Saruhanlı ailesindeki ilk hedefi Büşra olabilirdi.
Servet kesinlikle İlhan tarafından kullanılmak için doğru seçim. Maalesef Servet’in adı gibi servet hırsı onu İlhan’ın maşası yapmaya yeter de artar. Adam koskoca şirketi yönetebileceklerine ciddi ciddi inanıyor yahu. En azından Yaşar kendinin ne olduğu bilecek ve bunu kabul edecek kadar gerçekçi.
Yaşar: “Bu iş bize bir değil beş on gömlek fazla. Mümkün değil biz bu işin altından kalkamayız.”
Emin ile İlhan’ın tanıştıkları sahnenin müthişliğinden bahsetmemek olmaz. İkilinin seçtikleri kelimeler, o ses tonları, mimikler… Adeta topsuz tüfeksiz bir savaş başlangıcı gibiydi. İlhan’ın Emin’e söylediği bir iki cümle doğru olabilir, ancak saygısız tavırları, tam bir kibir abidesi olması, seçtiği kelimelerle Emin’in tüm söylediklerini hak etti. Emin’i babalığından dolayı hiç sevmemiş olsam da bu sahnede kendisine hayran olmamak mümkün değildi. Son sözü öyle bir söyledi ki İlhan’ı tek bir kelime ile mat etti.
İlhan: “Evet, Mehmet Ali ile yaptığımız anlaşmaya göre bir sene içinde ilk taksiti, geri kalanı da…”
Emin’e telefon gelir.
İlhan: “İkinci taksit diyordum.”
Emin: Şimdi bir dakika. Ben konuşacağım. Evvela senin o. Mehmet Ali dediğin adam benim ağabeyimdi. 80 yaşındaydı rahmetli. Sen deden yaşındaki adamla senli benli konuşmuyorsun değil mi? Konuşmuyorsundur. Bir adama borç verince onun haysiyetini rehin almış olmazsın. Bey diye başladıysak bey diye devam eder o iş. Mehmet Ali Bey.”
İlhan: “Tamam da…”
Emin: “Daha bitmedi. Bir dakika. Şimdi bununla ilgili bir anlaşma yapıldı değil mi kağıt üzerinde geçerliliği var.”
İlhan: “Evet.”
Emin: “İlk taksitte seneye mi?”
İlhan: “Evet.”
Emin: “Evet. İyi. O zaman seneye görüşürüz seninle İlhan Efendi.”
İlhan: “Her önüne gelenin elini kolunu sallaya sallaya giremeyeceği bir kulübe siz öyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya girmek istiyorsunuz Emin Bey. İşte bu yüzden sizden, bu taşralı tavırlarınızdan, o üzerinizdeki el örgüsü hırkanızdan, o küçük değişime kapalı o dünyanızdan, yer sofralarınızdan, emekli sandığından alınmış o tansiyon ilaçlarınızdan, tevekkülcülüğünüzden, o ayağınızdaki o ucuz plastik terliklerinizden, sıkıcılığınızdan, güvende olmak sandığınız o korkaklığınızdan, kaderciliğinizden, sümüksü merhametinizin o kendi kendinize uydurduğunuz o hiçbir şeye yaramayan adalet anlayışınızdan nefret ediyorum. Siz nesiniz biliyor musunuz? Siz vahşi Güney Afrika çayırlarına helikopterle bırakılmış bir merinos koyunusunuz. Siz daha burada nerede olduğunuzu bile anlamadan etinizi kemiğinizden sıyıracak aslanlar, kaplanlar, sırtlanlar, çakallar, kartallar, akbabalar var. Bu yüzden size tavsiyem hiç öyle yol yakınken falan değil, derhal kasabanıza geri dönün.”
Emin: “Yalnız bizim orada alacağını erkenden isteyene hödük derler çakal efendi. Haydi sana hayırlı akşamlar.”
Kadir, Mehmet Ali Saruhanlı’nın amcası olduğunu dertleştiği televizyon tamircisi Cemal’den mi öğrenmiş? Aralarındaki konuşmalarından bana öyle geldi. Madem bunu konuşuyorsunuz neden küstüklerini ve Emin’in Saruhanlı’dan Ödemiş’e neden geldiğini de söyleseydin ya amca. Bence Emin’in Ödemiş’e gelme sebebi Resmiye ve Mehmet Ali’yle küsmeleriyle alakalı.
“Zaten benim hayat düsturum bu, o kadar ‘Emin’ olmamak.”
Cemal haklı, Kadir inkar etse de Kadir Emin’e çok benziyor. Bak Kadir de ailesi için İstanbul’a gitmeyi kabul etti. Emin de ailesi için o serveti kabul edip hayatının son günlerini hiç bilmediği bir şehirde, hiç bilmediği bir şekilde geçirmeyi kabul etmemiş miydi? Yalnız Emin’in Kadir’i Cemal’den kıskanmasına ne buyrulur? ^^ Oğlunu seviyorsan bunu ona göstersene. Onunla inatlaşıp duracağına, onun başını okşasana. Alzheimer ilerledikçe yıllarca göstermediğin sevgiyi Kadir’e göstereceksin ama keşke bunu bilinçliyken yapsan be Emin…
“Birazcık şefkat için bizi adam öldürecek hale getirdin baba.”
Ben Emin’in Kadir’i bu kadar çabuk İstanbul’a çağıracağını beklemiyordum. En azından bir süre orada kendileri bir şeyleri başarmaya çalışırlar, ondan sonra Emin Kadir’i çağırır diyordum. Ama şunu unutmamak lazım Emin aptal bir adam değil. O şirketi Kadir olmadan yönetemeyeceğini, aileyi onsuz ayakta tutamayacağını anlamak için tek bir şirket toplantısı bile yetti. Tabii hastalığının da hızlandırıcı etkisini göz ardı etmemek lazım. O gece farkında olmadan Ödemiş’e geri gelmeseydi, hastalığının etkilerinin bu denli tehlikeli olduğunu bir kez daha anlamasaydı Kadir için değil geri dönmek, birkaç hafta onu aramazdı bile belki. Kadir’in Emin ile İstanbul’a gitmek için şart koyması da mantıklı ama Emin bu şartlara gerçekten uyacak mı göreceğiz. Söz konusu Emin olunca ben nedense emin olamıyorum. Uymazsa kendi kaybeder.
Ben Cemal Kadir’e Emin’in Alzheimer olduğunu söyler de Kadir Emin ile İstanbul’a gitmeyi bu yüzden kabul eder diye beklemiştim ancak Cemal sadece ailesinin ona ihtiyacı olduğunu söyledi. Acaba sahnenin devamı da var mıydı? Eğer yoksa Kadir Emin’in hastalığını bakalım ne zaman fark edecek?
Yeni bölüm fragmanındaki Kadir-İlhan tanışmasını büyük merakla bekliyorum. Aralarındaki enerjiyi fragmandaki kısacık sahneden hissettim. Tabii bir de Büşra-İlhan tanışması için de heyecanlıyım. Ama aralarında gelişeceğini beklediğim bu ilişkide Büşra zarar görecekse bu çifti desteklemem bilinsin.
Son olarak eklemek istediklerim:
*Kadir’in evindeki hatıralarında Servet’in yeni eşi Şahika’nın olmaması, bu detayın atlanmaması çok güzeldi.
*Kadir, evinin sokağında Sevil’i beklerken arkasından sarı otobüs göründü. İzmir’de belediye otobüsleri sarı değil, kırmızı-beyaz. Kimse böyle şeyleri fark etmiyor sanılmasın.
*Dizide kamera devamlı sallanıyor ve renkler çok soluk. Bu sorun umarım çözülür.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler yeni bölümü nasıl buldunuz?
* Batan Bu Köhne Şileb – Attila İlhan
garson masa iyi manzarayı değiştir
sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun
hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman
eğer bulabilirsen ölü bir kar getir
beyazlığı kalın bir su gibi uzayan
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
batan bu köhne şilebde ne işleri var
çünkü battım kasa boş ne para ne çek
çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
hani o sarışın kirpikleri saçaklı
yanağını viski bardağıyla serinleten
sonra nilay hani kafayı buldu mu ağlar
cam yeşili yasemin cıgara dumanı nursen
batan bu köhne şilebde ne işleri var
garson masa iyi manzarayı değiştir
büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan
şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur
köpek havlamaları bulut karanlığından
zehir bulabilir misin çabucak öldürecek
artık arsenik mi olur siyanür mü olur
hangisi olursa olsun hepsi işime yarar
yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir
bu gece yalnızım onlar gelmeyecek
batan bu köhne şilebde ne işleri var
** Baba 2. Bölümde çalan şarkılar:
Çimen Yalçın – Nereye Uçar Turnalar
Fikrimin İnce Gülü
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.