Babil hızlı ve içerik olarak oldukça hareketli bir bölüm ile yeni sezon açılışını yaptı. Ne yazık ki bu açılış reytinglere yansımamış. Pandemi öncesi 4 bandında seyreden oranlar oldukça gerilemiş. Total’de 1.95 ile 14. AB’de 4.07 reyting ile 4. ve ABC1’de 3.09 ile 6.sırada. Gelecek bölümlerde toparlanır umarım. Ama birkaç bölüme yayılacak konuyu tek bir bölüme sığdırma çabasından uzaklaşalım lütfen, hızlandırılmış çekim gibi geçti sahneler…
(For my foreign followers, please go to select language section for google translate. On the top right side of the screen for desktop, Last line on the hamburger menu bar for mobile)
Bu bölüm yeni bir Egemen ile tanıştık. Ozan Güven’in ekran karşısından uzaklaşma / uzaklaştırılma kararı ile Babil de canlandırdığı karakter için oyuncu değişikliğine gidildi. Öncelikle Ozan Güven’in taraflardan biri olduğu davada yargının adaletli bir karar vermesini umalım ve yeni oyuncumuz Onur Saylak’a hoş geldin diyelim.
Onur Saylak’ın kamera önü ve arkasındaki başarısı ve sektöre katkılarını tartışmam. Beğeni ve takdir ile takip ediyorum. Fakat Egemen karakteri özelinde, Ozan Güven’in yarattığı Egemen karakterindeki şeytan tüyü, fırlama olduğu kadar yırtık da olan delikanlılık, sınır tanımayan çakallık Onur Saylak’ın Egemen’inde göremedim. Aynı karakter için oyuncu değişimi büyük risk. Düşünsenize günlük yaşamımızda bile yok mu kıyaslama; yeni sevgili eskisi ile kıyaslanır, yeni patron bir önceki ile… Bu nedenle İlk bölümden itibaren Onur Saylak’ın Egemen’ini izleseydik bu cümleyi kurmazdım, mimiklerine kadar çalışılmış ama şimdilik pek de olmamış. Ama kötü mü? Değil. Alışılmaz mı? Hiç değil. Yine de bir keşke var; Onur Saylak’a Ozan Güven’inkini taklit eden yerine kendi özgün Egemen’ini yaratma şansı mı verilseydi?
“Var tabi, bikere iyi insan diye bir şey var, sesinde sevgi var, merhamet var, şefkat var, yüzüne bakınca kalp insana söylüyor zaten, o zaman diyorsun ki; sevgi var, umut var, aşk var!”
Ayşe’nin sırrı ortaya çıktı. İrfan’ın ‘iyi bir adam’ olduğuna dair inanç ile verdiği sır İrfan’ı bulunduğundan daha da zor bir duruma mı sokacak yoksa ona içinde bulunduğu sorunlardan kurtarmak için bir kapı mı açacak? Sonuçta Nihal’in aradığı silahlar hurda araç deposunda bir otobüsün içinde ^^
“Sırrın bende güvende Nihal Aysan.”
İrfan’a olan aşkının sırrı da bizde Nihal Aysan ^^ Yıllıktaki yazı ile İlay – İrfan geçmişini öğrenince nasıl da yıkıldı.
İrfan’ın Nazım Hikmet’in Piraye’e mektubundan alıntıladığı yıllık yazısı İlay’a olan aşkının derinliğini anlamamızı sağladı:
“Sen meğerse nasıl her şeyimmişsin benim. Seni sevmek benim içimde toprağı, suyu, güneşi, hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. Sen ciğerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin. Neyi düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.”
Nihal konusu kapanmadan, kardeşi ile olan ilişkisini de seviyorum. “İnsanlar kaçırılıyor, kadınlar tecavüze uğruyor. Bu senin üstündeki şey var ya bu tecavüz sebebi sayılıyor bu ülkede.”
Halit Ergenç bölüm içindeki her sahnesindeki performansında- İlay ile olan duygusal, Egemen ile olan macera, Süleyman ile olan aksiyon- fark etmeksizin ayrı bir seyir keyfi veriyor. Çöpçü kılığında- Çöpçüler Kralı müziği eşliğinde (Böyle tatlı selamları pek severim!) bir takım gizli işler peşinde olmalarını keyifle izledim. O silahların başına bir şey gelecek ama ne?
Birce Akalay- Geçtiğimiz yıl caz festivalinde burun buruna gelmiş biri olarak sırf ekran önünde gördüğüm kadarı ile değerlendirmiyorum – çok hoş bir kadın. Ama İlay karakterindeki hemen hemen her sahnesinde bağırıyor olması beni çok rahatsız ediyor. Yine bağırma ile başlayan ama çok naif bir şekilde biten İlay – İrfan sahnesinde, İlay’ın gözlerinde huzuru gördüm.
Eda hep sığınacak bir liman aramış kendine, belki gerçek hislerini de hep bastırmış. Önce İlay ile başlayan “Sevilmek ne, biliyorum en azından.” yorumu, ardından gelen Egemen’in İrfan’dan önceki Eda tespiti çok yerindeydi. Geçek Eda olduğunda anların çoğalarak artması dileğiyle. Eda ve Egemen. Oldu, hem de çok güzel oldu.
“Ben babama benzemem.”
Hazır CEO’da olmuşken Hakan’ı daha çok görebilir miyiz, teşekkürler ^^ Sezon afişinde yer vermemişsiniz ama ilerleyen bölümlerde sevimli psikopat rolündeki Selahattin Paşalı’ya sahne yazmayı unutmazsınız umarım! (Zaten Selahattin Paşalı’nın da kadrosunda olduğu Fotoğraf 51 oyun iptal olmuş, bari ekranda izleyelim…)
Ve bölümün kraliçesi: Kudret! (Veda Yurtsever’in bölümden fotoğrafını bulamamak da benim ek karşı muhteşem bir hamle yaptı. Süleyman’a haddini öyle bir bildirdi ki; kurt Süleyman videoyu izleyince Kudret’in kudreti karşısında eridi gitti bitti, kedicik oldu! “Yazık sana Süleyman; artık gidecek bir evin, sığınacak bir ailen bile yok.”
Süleyman. Gazetelerin yakın dönemde manşetlerinde ama uzun vadede ise 3.sayfa haberlerinde gördüğümüz bir karakter. Kaç kadınının “Ya benimsin ya kara toprağın” mantığındaki erkeklerin kurbanı olduğu takip edemez olduk. Süleyman ile İlay arasındaki sahne gerçekten çok iyiydi. Keşke böyle adamlar olmasa, olduğu sınırlı durumlarda ise kurguda olduğu gibi kurtarıcılar anında yetişebilse…
İkinci bölüm de bir sır ortaya çıkmak üzere: Egemen İlay’ın gözünü açması ile sorguluyor: “Deniz benim oğlum mu?” Bakalım, ponzi merkezli aşk üçgenleri ile çevrelenmiş hikaye bizi nerelere götürecek…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.