Baht Oyunu final haberleri ile gündemde, henüz net bir bilgi yok. Üzücü ama 15. Bölümde de kan kaybettiği için kanal final kararını her an verebilir. Total’de 2,35 reyting ile 14., AB’de 0,91 reyting ile 32. ve ABC’d 1,49 reyting ile 24. oldu. Bölüm yorumu konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…
Ada ve Bora maruz kaldıkları tüm engellerden sonra herkesten ve her şeyden uzak baş başa kalabilecekleri güzel bir an yakalamışken özellikle de vuslata ermelerine bu kadar az kalmışken onların sesiyle hiç uyanmak istemedikleri rüyadan çok erken uyanmak zorunda kaldılar. Halbuki bu büyülü an ileride ilişkilerini kurtarmalarını sağlayacak bir temel sağlayabilirdi. Ama rüyadan çok erken uyandırıldılar. Ada’ya göre daha çabuk toparlayan Bora’nın işlerin bu raddeye gelmesini bir fırsat olarak görmesine şaşırmadım. Bora için en önemli olan şey gerçekleri söylemek ki kimi zaman bu gerçeği söyleme sevdası Ada’ya olan aşkının bile ötesine geçebiliyor. Bora ilişkinin başından beri dürüst olduğu için onun geçmişine dair yükleri daha hafif. Üstelik kendisi bir erkek olduğu için ailesindeki konumu ve içinde bulunduğu durumu daha kolay açıklaması mümkün. Ancak söylediği yalanların ağırlığı altında ezilen ve geçmişinin yükleri yüzünden sıkıştırılan Ada için Bora’nın elini tutup ilişkilerini ailelere açıklamak çok daha zor.
Bora’nın ilişkilerinin arkasında durma cesaretini ve yürekliliğini göstermesi gerçekten takdire şayan ama ilişkilerini açıklama konusunda en azından bu şekilde açıklama konusunda ben Ada’yla aynı fikirdeyim. Ada tabi ki aşklarının arkasında durma hususunda daha fazla sorumluluk almalı ama onun gibi geleneksel bir aile yapısında yetişmiş bir kızın ilişkisinin arkasında durmayı seçtiği an üzerinde sevgilisinin tişörtünden başka bir şeyin olmadığı yarı çıplak hali olmamalı. Düşünsenize Bora’nın elini tutup odadan saçları ıslak ve yarı çıplak bir şekilde çıkıp Nergis teyzesine karşı ilişkisini savunuyor. Verdiği mesaj bile aşkının saflığına yaraşmayan bir mesaj olurdu. Biz onlara baktığımızda aşk görüyoruz ama geleneksel aile baktığında ahlaksızlık görüyor. O yüzden ilişkiyi açıklayacakları yer ve zaman bu değildi. Ama sakın Bora’yı yüz üstü bırakmasına bahane uydurup onu aklamaya çalıştığımı sanmayın. ASLA!
Olaya Bora açısından baktığımda ise itiraf etmeliyim ki odasının kapısını açarken her şeyi açıklamaya çalışan bir adamın arkasını döndüğünde sevdiği kızı orada bulamaması gerçekten kalp kırıcı olur. İlişkilerini genellikle erkekler gizleme ihtiyacı hissettiğinden ilişkisinin arkasında duran ve aşkını tüm dünyaya açıklayacak kadar yürekli bir adamı Ada’nın o şekilde yüz üstü bırakması sahiden de çok üzücü. İkili ilişkilerde böyle anlar aradaki güven ilişkisini ciddi bir şekilde zedeler. Üstelik Ada’nın arkasına bile bakmadan kaçması yeterince kötü değilmiş gibi Yasemin’in Ada’yı korumak ve ablasının gözünde bu konuyu kapatmak için başvurduğu yolun “başka bir kadın” olması içler acısıydı. Romantik adam Bora aşkının arkasında durmayı planlarken Yasemin yüzünden “çapkın” olarak yaftalanmış oldu.
O sahnede Bora için gerçekten kalbim acıdı. Bora gibi sevdiği kadının değerini bilen iyi adamlar asla çapkın olarak yaftalamayı hak etmezler. Teyzesi ortalığı öyle galeyana getirdiği ki çocuğun adamlığı bile sorgulanır oldu. Tamam her ne yaptıysa Ada’nın kolyesinin orada olduğu gerçeğinin üstünü kapatmak ve ablasının şekerinin düşmesini de engellemek için yaptı ama bu kadarı biraz fazlaydı sanki. Ben bu baht konusunu öğrendiğinden beri Bora’yı Tepe Gözle savaşmak zorunda kalan bir masal kahramanına benzetiyorum. Kendi başına göğüs germeye çalıştığı bütün bu engeller eninde sonunda ruhunu tüketecekmiş gibi geliyor bana. Bu olduğundan isyan etmesinden korkuyorum.
Kimseye çaktırmadan bulduğu Ada’ya ait kolyeyi gösterdiğinde Bora’nın yüz ifadesi “siz bizi biliyor musunuz” der gibiydi. Keşke Yasemin teyze arkalarını toplama ve gizli gizli ilişki yaşamalarına yardım etmek dışında başka şeyler de yapsaydı. En azından Ada Yasemin teyzem bizi kabul ediyor diyerek Bora ile onu karşı karşıya getirseydi sonra da Nergis’in kalbini birlikte fethetmek için bir plan yapsalardı daha iyi olmaz mıydı? Bu yaptığı Bora’yı zor durumda bıraktı. Bora bu durumda bile alttan alan ama “abartmayın” demeyi de ihmal etmeyen kibar bir adam. Ama o bile dayanamadı. Yanlış anlaşılmayı düzeltip konuyu açıklamak istedi ama bu sefer de Nergis kayasına çarptı. Mümkün değil; ben bu kadını anlamıyorum. Daha düne kadar Bora’yı çok severken şimdi Bora’ya buz gibi davranıyor.
Bölüm de yüzünü gülümseten hiçbir an olmadı diyecek olursanız oldu tabi. Ada’nın teyzesini arayıp evde olduğunu söylemesinin yarattığı dikkat dağınıklığı dışında onlardan önce eve gidebilmek için Bora’nın klasik arabasına binip gitmesi nedense bana komik geldi. Özellikle de arabayı çalıştırmak istediğinde anahtarın kontakta olduğunu görüp bu anda bile kurtarıcısının dolaylı yoldan da olsa Bora olduğunu anladığında “Bora seni seviyorum. Canım, Bora’m” deyişine bayıldım. Bir hikayesi olan eski arabaları sevdiği kendi arabası Güneş’in varlığından belliydi ama arabayı çalıştırırken ilk başta bir tekledi ya ben o anda arabayı çarpıp kendisini ele vermesini Ada’dan beklerdim.
Üzerinde Bora’nın tişörtüyle teyzelerinden önce eve gitmeye çalışırken kapıcının onu lafa tutmasına yakalanması ve neredeyse teyzelerine yakalanacakken kendini yatağa atabilmesinin neresi komik diyecek olursanız sanırım o sahnenin kendisinden ziyade bana kimi anımsattığı daha komikti. Devamlı olarak Ada ile birbirimize benzediğimizi söyleyip duruyorum ya otuz yaşına gelmiş olmama rağmen yazımı yetiştirebilmek için hala sabahın dördüne beşine kadar oturduğumda anneme ya da babama yakalanmamak için zamanla yarışıyorum. Üstüme örtüyü atıp gözümü kapatarak aileme yakalanmamak için parmak ucunda yürümeyi öğrendim. Ada da teyzeleriyle aynı durumda.
“Yalnız yaşamak insanı büyütür” demeleri boşuna değildir belki de. Benim hiç şehir dışında bir üniversite maceram olmadı. Ömrüm boyunca da hep aynı muhitte yaşadım. Belki de bu yüzden hiç büyümem gerekmedi ama Ada’nın durumuna bakıyorum da insan kendi başına eve çıkıp ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın söz konusu ailesiyle ilişki kurmak olduğunda hiç büyümüyorlar. Ada da Nergis teyzesinin kuzusu. Yeğeninin büyüdüğünü ve kendi kararlarını verebileceğini kabul etmek istemiyor ama bu şekilde kızın üstüne gelmeye devam ederse ya Ada teyzesine yalan söylemeye devam edecek ya da bir gün dayanamayıp büyüdüğünü ona karşı gelerek kanıtlamak zorunda kalacak.
Ada’nın Bora’nın yanından onun tişörtüyle ayrılması detayına âşık oldum. Yarın bir gün gerçekler ortaya çıktığında –ki o zaman Bora’nın bir süreliğine kızgın olacağı kesin- yanında Bora’nın bir eşyasının olması aşka duyulan özlemi romantize eden bir detay olacaktır diye düşünüyorum. Ayrılık da aşka dahil sözünü doğrulamaya çalışır bir edayla. Biz bugüne kadar #AdBor aşkında Bora’nın kokulara olan düşkünlüğünü gördük. En çok da sevgili olduktan sonra Ada’nın kokusuna doyamayışına. Bora için aşk demek Ada’nın kokusu demek ama gerçekler ortaya çıktıktan sonra tişört sayesinde Ada’nın Bora’nın kokusuna olan düşkünlüğünü izleyebiliriz. Tek bir farkla Bora için sevgili olduktan sonra başlayan bu durum Ada için ayrıldıktan sonra başlayacağı için Bora’nın kokusu özlemin kokusu olacak. Bu koku mevzusunda Ada tarafından çekilebilecek bir paralel sahnenin varlığını şimdiden hayal edebiliyorum.
Arkasına bile bakmadan kaçarak her fırsatta aşklarının bu baht anlayışını yenebilecek kadar güçlü olduğu mesajını vermeye çalışan Bora’yı teyzelerinin karşısında bir başına bıraktığı gerçeğini Bora’nın kolay kolay unutabileceğini sanmıyorum. O yüzden Ada aralarındaki bu anlaşmazlığı çözmeleri için teyzesi Yasemin’in de yardımıyla -çok kısa bir süre öncesine kadar Yasemin’e kızmıyor muydum neden birden favori teyzem oldu- Bora’nın evine gittiğinde Bora’nın bu konuşmaya neden bu kadar sert ve yüksek perdeden başladığını çok iyi anlayabiliyorum.
Teyzeleri ve Belma gelmeden önce birbirlerini bırakmamak için söz verdikleri ve birbirlerine teslim oldukları yatak odasında bu defa tam anlamıyla neden birlikte olamadıklarını tartışıyor olmalarının iki sahne arasında yarattığı bu kontrast sahnenin hüzünlü havasına rağmen hoşuma gitti. Üstelik bir önceki yağmurda dans ederlerken bu sefer ki yağmur da gök gürültüsüyle doğru orantılı bir şekilde kavga ediyorlar olmaları da aynı kontrastı tamamlar cinstendi. Bir önceki yağmur aşkın yağmuru yani yaz yağmuru gibiydi. Ancak bu seferki yağmurun gök gürültüsü aşık atışması sahnesine birebir uyan cinsten yani altında ıslanmaya korkacağın cinsten bir yağmurdu. Bu detay hoşuma gitti.
“Bora. Çok haklısın. Çok çok haklısın. (…) Seni öylece bırakıp gittim. Ama başka çarem yoktu.
Başka çaren yoktu, öyle mi? Senin başka bir çaren yoktu, öyle mi Ada?
Bora sesini alçaltır mısın? Biri uyanacak şimdi.
Uyanırlarsa ne olur Ada? Doğru senin burada olduğunu öğrenirler.”
Ada’nın tehlikeli olduğunu bildiği halde evden kaçarak Bora’nın yanına gitmek istemesinin altında sadece ona bir özür borcu olduğunu düşünmesi değil; aynı zamanda ailesinin karşısında yanında olup elini tutmadığı için hissettiği vicdan azabı da var. Ada öyle zor durumda ki hem teyzesine söylediği yalanlar hem sevdiği adamdan sakladıkları altında ezilmenin dışında Bora’yı kaybetmekten korktuğu için ona gerçekleri söyleyememekle gerçekleri söyleyince onu kaybedecek olmanın kısır döngüsünde sıkışıp kalmış. Ona yol gösterecek birini arıyor ama insanlar bırak işini kolaylaştırmayı aksine işini zorlaştırarak nefes almasını imkansızlaştırıyor. Ada’nın boğazında öyle bir tasma var ki herkes bir ucundan tutarak Ada’yı çekmeye çalışıyor ama aslında Ada’yı yavaş yavaş öldürüyorlar, haberleri yok.
“Yeter Ada, bak gerçekten sıkıldım. Teyzelerinle konuşayım diyorum izin vermiyorsun. Ben konuşacağım diyorsun. Tamam diyorum, onu da yapmıyorsun. Ada, ben bir şeylere tamam dedikçe bir şeyler daha çok karışıyor, farkında mısın? Sen çektin gittin beni yalnız bıraktın ya insanlar her şeyi yanlış anladı, biliyor musun? Benim başka biriyle falan olduğumu zannediyorlar. Sen beni nasıl bir durumda bıraktığının farkında mısın?
Zor durumda olan sen değilsin sadece, tamam mı? Teyzelerim bir taraftan sen bir taraftan. Ne kadar sıkışıyorum, görmüyor musun?
Sakın bana baht maht deme Ada. Çünkü bunun bir çözümü var.”
Dışarıdan bakıldığında Ada’nın aşk konusunda Bora kadar yürekli olmadığı ya da Bora kadar çok sevmediği gibi şeyler söylenebilir ama Bora’ya da dışarıdan bakıldığında kendisine biraz zaman vermesini istediği halde sevgilisini ilişkilerini ailesine açıklaması için sıkıştıran bir adam olduğu söylenebilir. Fakat olaylara içeriğini anlamadan yapılan her bakış çoğu zaman aldatıcıdır. Hiçbir şey ve hiç kimse göründüğü gibi değildir. Bora önünde hiçbir engel ya da vicdan sorunu olmaksızın korkusuzca Ada’yı seviyor ama Ada onu tüm engellerine ve korkularına rağmen seviyor. Ada onu imkansızlıklarına rağmen onu kaybetme korkusuyla çamura batmayı göze ala ala sonunda tüm gerçekleri öğrendiğinde onu terk edebileceğini bile bile seviyor. Sonuna bilerek pervaneye uçan ateş böceği misali Ada.
Bora’ya dışarıdan bakınca da Ada’yı sıkıştırıyormuş gibi görünüyor olabilir ama aslında bu ilişkiye başladıklarından beri Ada aşk dümenini nereye kırarsa Bora da prensiplerine ve kişiliğine aykırı olduğu halde o yöne doğru ilerliyor. Bugüne kadar asla yapmam dediği ne varsa yıllar sonra kendini yeniden aşka inandıran kadın için yapıyor. Ada’sını öyle çok ve öyle içten seviyor ki yıllar sonra kavuştuğu bu aşka sahip çıkabilmek için her şeyi göze alıyor. Bora da aslında yaşadığı önceki acı deneyiminden dolayı onu kaybetmekten öyle korkuyor ki bu ilişkinin gerçek olduğuna kendini inandırabilmek için herkese onu ne çok sevdiğini anlatmaya çalışıyor. Bora’nın onun teyzeleriyle konuşmak istemesinin altında da bir inattan ziyade onun her isteğine “tamam” dediği günden beri girmiş oldukları bu girdaptan -çamurdan- hem ilişkilerini hem de onları kurtarmak istemesi var. Mutlu olmalarını sağlamaya çalışıyor.
Daha önce de dediğim gibi jenerasyonlar boyunca inanılan bir inancı öyle bir günde değiştirmek ya da konuşarak hemencecik çözmeye çalışmak mümkün değil. Bora’nın batıl bir inancı olmadığı için karşısındaki insanları mantıkla ikna edebileceğini düşünüyor ama eniştesinin ölme nedenini bahta bağlayan insanlarla savaştığının farkında değil. Annesini kaybetmiş küçük bir kız çocuğuna babasının ölüm nedenini annesinin ilk aşkı olmamasıyla açıklayan bir ailenin Ada’nın ilk aşkını istememesini olumlu karşılayacağını düşünmek onlardan fazla şey beklemek olur. Üstelik söz konusu olan Ada olduğunda Bora’nın devamlı olarak ilk aşkının kim olduğunu sorgulamasının biraz da özgüven sorunlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bora Ada ile olan ilişkisinin baht yüzünden gölgede kalmasından ve Ada’nın aklında bir yerlerde bu inanç yüzünden ilk âşık olduğu adamın daima olacak olmasından korkuyor.
“Ben böyle gizli saklı bir ilişki yaşamak istemiyorum. Sanki yaptığımız büyük bir suçmuş gibi. Affedilmez bir günahmış gibi yaşamak istemiyorum, Ada. Ayakkabılarımızın kaybolduğu günü hatırlıyor musun? Orada sana bir soru sormuştum. Sen kimsin demiştim. Sen de bana sadece Ada demiştin. İşte ben o Ada’yı sevdim. O Ada’nın peşine düştüm. Şimdi onun hakkında her şeyi bilmeye hakkım var.
Hakkın var ama benim seni sevmeye hakkım yok.”
İnsan birini sevdiği zaman onunla ilgili her şeyi merak eder ama geçmiş ilişkilerini kendinden önce kimleri sevdiğini çok az insan merak eder. İşin ilginç yanı Ada sevdiği adamın geçmişinde kalbinin kırılmasına neden olan bir kadın olduğunu bilmesine rağmen onun kim olduğunu merak etmiyor. Her fırsatta önce Fulya’ya sonra da Meltem’e karşı kıskançlık yapan Ada Bora’yı “aşkın bir illüzyon” olduğuna inandıran kadını hiç merak etmiyor. Belki kendi geçmişi yüzünden Bora’nın geçmişine laf edebilecek son insan olduğunu düşünüyor ya da o kadar çok şeyle boğuşuyor ki henüz bunu düşünmeye fırsatı olmadı ama bir ihtimal Bora’yı sadece şimdisiyle de seviyor olabilir. Ada Bora’nın onu sevdiğinden çok emin ama Bora söz konusu baht olduğunda Ada’nın kendisine olan aşkından bir nebze şüphe duyduğunu söylemek yanlış olmaz. Ada’nın ondan sakladığı şeylerin aşklarını gölgelediğini düşünüyor, haklı da.
Onun kim olduğunu bilmeden sadece Ada’yı sevdiğini söyleyen Bora’nın “naif aşkına” karşılık yalanlarını öğrendiği zaman onu terk edeceğini düşünen Ada’nın ömrü boyunca beklediği gerçek aşkını ondan sakladıklarından dolayı sevmeye hakkı olmadığını düşünmesi ilişkilerinin en büyük dramı. Bazen kim olduklarını tam olarak bilmeden bazı insanları seviyoruz ama o insanlar sadece isimlerinden ibaret olmuyorlar. Ada sadece Ada değil; Ada hem beyaz evlilik mağduru hem baht kurbanı hem de yazar. Ada asla sadece Ada değildi. Kimse sadece kendi değildir. Onları bu hale getirdiği için Ada’nın yalanlarının nedeni Rüzgâr ve onu bu şekilde yetiştiren teyzelerini suçluyorum. Çünkü Bora’yı sevmeye hakkı olmadığına gerçekten inanıyor. Çünkü o güzel şeylere hakkı olmadığına inanarak büyümüş.
Bora’nın sevdiklerine gönülden bağlı olduğunu Elif için o evde yaşamayı kabul etmesinden anlamak hiç zor değil. Üstelik onun her şeyi sorgulama konusundaki yeteneğini de düşünülünce sorularına cevap vermeyen sevgilisinin arkasından direkt sorunun kaynağına yani Nergis’le konuşmaya gelmesine hiç şaşırmadım. Ancak konuşacağı asıl meselenin dün geceki yanlış anlaşılmayı düzeltmek olacağından da bir nebze korktum. Eğer Nergis dün gece odada kıyafetlerini bırakarak giden kişinin Ada olduğunu öğrenseydi kesinlikle Ada’yı alıp Bursa’ya dönerdi.
Nergis’in ona takındığı kaba ve hoşgörüsüz tavra karşılık Bora’nın meramını kibar bir dille ve sohbet sonuna kadar çizgisini hiç bozmadan dile getirmesi detayına bayıldım. Bora gerçekten de bir kadınla nasıl konuşulması gerektiği konusunda ailesinden iyi bir eğitim almış saygılı bir karakter. Dizilerde özellikle romantik komedilerde izlemeyi çok özlediğim cinsten bir karakter ama hikayesi harcanıyormuş gibi hissediyorum. Bugüne gerçeği biliyor olabileceğine dair geliştirdiğim tüm teoriler ve ters köşe yapabileceklerine dair bütün umutlarım da ilk aşk sorgusuyla sönüp gitti.
Bora Ada’nın yalandan ağladığı anları teyzesi bile anlamazken anlayan adam olarak Ada’yı neyin mutlu edeceğini sanırım teyzesinden çok daha iyi biliyor çünkü onu teyzesinden çok daha iyi anlıyor. Bu yüzden bir baht inancından ötürü yeğeninin sevdiği adamla olmasını engelleyip ilk aşk konusunda bu kadar ısrar etmesinin nedenini anlamıyor asla anlamayacak da. Ama Bora’nın anlamadığı bir başka şey ise karşısındaki insanın mantık sınırlarının ötesinde bir insan olduğu. Bu yüzden biri batıl inançlı diğeri mantıklı iki insan olarak birbirlerini asla anlayamayacaklar. Zeki ve akıllı kadınlar olsalar da ailelerinin hikayelerine maruz kalarak zihinleri yıkanmış insanlar bunlar. “Baht” gibi çok muğlak bir unsur yüzünden gerçekliği reddediyorlar ki Nergis mutluluğunu garantilemek için kendini seven adamı sevmeye karar vermiş bir kadın. Yeğeninin sonu belli olmayan bir maceraya gönül vermesine asla izin vermez.
Ada’nın dün gece ilk aşkının nerede olduğunu bilmediğine dair söylediği yalandan sonra teyzesine gidip ilk aşkının şu anda dünyanın başka bir ucunda olabileceği, evli olabileceği ya da hayatta bile olmayabileceğine dair argüman sıralarken teyzenin adamı tanıdığını ve bunların hiçbiri olmayıp daha geçen gün Ada’yla buluşup yemek yediğini söylemesi ona çok büyük bir darbe oldu. Bora’nın adına Bora için üzüldüm. En çok da ilk aşkının nerede olduğunu bilmediğini söyleyen Ada’nın kendisine yalan söylediğini anlayan Bora’nın düştüğü duruma üzüldüm. Bora katiyen bunu hak etmedi. Üstelik Ada’nın ilk aşkıyla yakın zamanda buluşup yemek yediğini öğrenmesi onu yalanından çok daha derin bir şekilde yaraladı. O saatten sonra da sahnede Ada’yı ilk aşkına kaptırmaktan korkan kıskanç bir Bora Doğrusöz sahnelere ve hikâyeye teşrif etti ki ortalığın karıştığını söylemek hiç abartılı olmaz.
Nergis teyze kusura bakmasın da bu baht meselesinden dolayı Rüzgâr onu güzel kandırmış. Rüzgâr hakkında dile getirdiği o kadar sıfat içinde eli yüzü düzgün olması dışında hiçbiri doğru değil. Ada’nın mutlu olacağını düşündüğü Rüzgâr ne bekar ne hali vakti yerinde -işini şantajla kazandı- ne de Ada’ya aşık. Özellikle “âşık olma” mevzusunda Rüzgar’ın kendinden başka kimseyi sevdiğini zannetmiyorum. Tuğçe her fırsatta onu gömüp Bora’yı yüceltiyor ya herkes örnek erkek diye Bora’yı parmakla gösteriyor ya onu kıskanıyor. Ada’yı onun elinden alarak düşündüklerinin aksine vasat bir adam olmadığını kanıtlamaya çalışıyor ama Rüzgâr aslında o özgüvenli gibi görünen yüzünün çok arkasında bir yerlerde kendisini ezik hisseden vasatın bile altında bir adam. Ben Ada’nın yerinde olsaydım teyzeme evli olduğumu söylemeden Rüzgar’ın bana neler yaptığını Tuğçe’ye giderken söylediklerini tek tek anlatırdım.
Nergis’ “sen aradan çekilirsen isteyecek. Ada ilk aşkıyla evlenecek ama bugün olur ama yarın ama yıllar sonra olur bilmiyorum. Ama Ada ilk aşkıyla evlenecek” dediğinde Bora’nın onun neyle uğraşmak zorunda kaldığını anlayacak ve Ada’nın üstüne eskisi gibi gelmeyecek diye düşünmüştüm. Belli ki Ada Bora’yı çok sevdiğini söylese de Nergis’i kararından döndüremeyecek. Onun için baht inancı artık batıldan öte bir saplantıya dönüşmüş. Bora’yla olamadığı gibi Rüzgar’la olmayı da hayatının sonuna kadar reddettiği taktirde Ada’nın sevdiği biriyle kendine yeni bir hayat kurmasına izin vermeyecek. Baht konusundaki bu saplantısı yüzünden Ada’yı mutsuz bir hayata mahkûm edecek kadınla konuşarak hiçbir şey çözülemez. Bu sadece bir zaman kaybı. Ada’nın mutluluğunun bahta bağlı olduğunu düşünen kadın “cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülüdür” sözü üzerine de düşünmeme neden oldu.
Bora Ada’nın kendini sevdiğini biliyor ama bu baht saçmalığı yüzünden Ada’nın yenilmesinden ya da mutluluğunun ilk aşkıyla evlenmeye bağlı olduğuna inanmasından korkuyor. Ada’yı kendinden önce sevme cüreti gösteren adamı merak etmesi normal. Mutluluğunu ve aşkını yaşamasının üstüne gölgesi düşen bu adamın varlığından korkuyor. Bora’nın yüzüne Nergis tarafından kapanan mecazi kapının acısını ve hayal kırıklığını yüreğimde hissettim.
Nergis tarafından kaba bir şekilde aşkının hor görülmesinin üzerine kendisinden önce evden çıktığını bildiği halde onunla aynı anda şirkete gelen Ada’nın yüzüne baka baka yalan söylemesinin Bora için bardağı taşıran son damla olduğu şirkette çatacak adam aramasından belli. Bora’nın zaman zaman öfkesini kontrol etme konusunda sorunlar yaşayan bir adam olduğunu biliyorum ama hayatındaki bilinmezliklere karşı hissettiği öfkenin acısını çalışanlarından çıkarmaya çalışması çıldırmanın eşiğinde olduğunun bir kanıtı. Tamam elinde sakızıyla kapıda karşılaştığı Ada ona uzun süre kızgın kalınamayacak kadar tatlıydı -ki bu konuda bütün tebriği Cemre’ye vermek istiyorum- ama yüzüne baka baka yalan söylediğini bilen Bora için şu ana Ada’ya karşı yumuşamak söz konusu bile değildi.
Bora yalan söylediğini bildiği halde Ada’ya doğruyu söylemesi için bir şans verdi. Bunu daima da yapmaya devam ediyor ama yüzüne baka baka bu şansı değerlendirmeyip yalan söyleyince gerçeklerin peşine kendisi düşüyor. Bu sakız mevzusuna da gelecek olursak şapırdatmayı ben de severim ama Bora’nın bu şapırtılarla ciddi bir derdi var. Önce pizza sahnesinde şimdi de sakız sahnesinde. İki sahne arasındaki paralellik gözümden kaçmadı.
Söyleyeceklerimi biraz kaba olacaksa şimdiden kusura bakmayın ama bu Rüzgâr geri zekalı mı acaba? Daha dün ondan boşanmak istediğini söyleyen keşke eniştem seni öldürse diyen Ada’ya bir romantik jest yaptı diye kızın ona âşık olmasını bekliyor. Ada’nın Bora’ya olan hislerini o kadar küçümsüyor ki tek bir sürprizle onu unutacağına kendi kendini inandırıyor. Ada’yı tanımadığı ve duygularına zerre kıymet vermediği buradan bile anlaşıyor. Bilmiyor ki bu saatten sonra Bora gerçeği öğrenip yüzüne hiç bakmayacak olsa bile Ada Rüzgar’a asla ama asla dönmez.
Ada’nın Tuğçe konusunda dert yanmaya Bora’nın odasına gitmesi bana soracak olursanız Ada’nın yaptığı en kötü hamlelerden biriydi. Aşklarını tüm dünyaya anlatmak isterken sevdiği kadının kısıtlamalarına ve yalanlarına maruz kalan Bora belki de şu an için sırlarını birilerinin keşfetmek üzere olduğunu ve bu yüzden ilişkilerini gizlemenin bir yolunu bulmaları gerektiğini duymaya hazır değildir. Kaldı ki ilişkilerini sadece teyzelerinden değil; tüm dünyadan hiç olmamış gibi saklamak zorunda kalmak yani liseli yıllarına dönmek Bora’nın isteyebileceği en son şey.
“Kaç yaşındasın sen? Kaç yaşındasın sen, Ada? Teyzenler hadi Bursa’ya gidiyoruz dediğinde sen gitmiyorum diyemez misin? Diyebilirsin değil mi? Bu benim özgür hayatım istediğim yaparım diyebilirsin, değil mi?
Ev kiraları çok mu yüksek, Bora? Sen kafana göre bir ev bulamaz mısın? Dayayıp döşeyip oturamaz mısın içinde yalnız başına? Neden hala babanın evindesin? Niye babanlarla yaşıyorsun? Elif için, değil mi? Elif üzülmesin diye. Seni o evde tutan şey neyse beni de Bursa’ya götürecek şey o. Sevdiklerimiz üzülmesin diye.”
Ada’nın Bora ile olduğu gerçeğini teyzesi duyarsa onu Bursa’ya götüreceği gerçeği geçen sefer ilişkilerini söylemek istemesine rağmen Bora’nın dizlerinin üstüne çökerek teslim olmasına neden olmuştu ama bu defa en zor anında onu yüz üstü bırakan ve ilk aşkının nerede olduğunu bilmediği yalanını söyleyen Ada’nın önünde diz çökmesi için bundan fazlasına ihtiyacı vardı. Bu yüzden yetişkin Ada’nın neden Bursa’ya götürüleceğini sorgulaması çok normal ki birçok seyirci de Ada neden yetişkin gibi davranmıyor diye bu durumu sorguladı ama Ada nedenini burada altını doldurarak çok güzel ifade ettiğini düşünüyorum. Biz belki unutuyoruz ama Ada hem yetim hem özsüz büyümüş kimse kırılmasın diye kendini kırmış ve teyzelerinden başka kimsesi olmadığı için onu sevsinler diye uğraşmış biri. Ki Bora da ablasından emaneti olan Elif üzülmesin diye her şeyi yapacak biri olduğundan buna saygı duymalı.
Kıskanç Bora Doğrusöz Var Eğer İstersen
Normalde olsa Kuzey gibi Turgut’tan da olabildiğince az bahsetmeye çalışırdım ama Ada’nın kısa bir süreliğine de olsa avukatlığını üstlenen Turgut hem Bora’nın sevdiği kadının ilk aşkının kim olduğu konusundaki arayışının hem de Bora’nın Ada kıskançlığının öznesi olduğundan kendisinden hikâyeye olan katkılarından dolayı mecburen söz etmeliyim. Ada’yı ilk gördüğünde verdiği tepkiden onun ikinci bir Kuzey vakası olacağını anladım. Ancak o Kuzey’in aksine olmayan sanatıyla değil; zekasıyla etkilemek için rubik küpünü eline aldığında bu adamın kendini beğenmiş olduğunu anlayıp onu Rüzgar’la aynı kategoriye koydum. Demek ki her kendi işinin patronu olan Bora gibi olamıyor. Böyle adamları görünce etkilendiği tek kadına âşık olan Bora’nın kıymetini daha çok bilir oldum. Canım Bora’m.
Ben onun kıymetini biliyorum da belli ki Bora kendi kıymetini bilmiyor zira Ada’nın onu sevdiğini bildiği halde ilk aşk mevzusuna ve yakın zamanda Ada’yla yemek yemiş olmasına kafayı fazlasıyla takmış durumda. Romantik komedi dizilerinin olmazsa olmazı kıskançlık hakkındaki kişisel fikrimin ne olduğunu biliyorsunuz ama itiraf etmeliyim ki söz konusu Baht Oyunu olduğunda kıskançlık sahneleri drama neden olmak yerine dizinin komedi yanına göz kırpıyor olduğu için Ada ve Bora’nın kıskançlıklarını dolayısıyla da özgüvensizliklerini izlemeyi seviyorum. Ada’ya asılmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan Turgut sayesinde uzun zaman sonra yeniden kıskanç Bora’yı izleme fırsatı buldum.
Bora’nın buluşma deyince aklı nereye gitti bilmiyorum ama her buluşmanın romantik temelli olduğunu düşünmesini kıskançlığına ve aşkın neden olduğu paranoyasına veriyorum. Yoksa Bora gibi zeki bir adam Ada’nın telefonunda bir isim gördü ve buluşmak için sözleştiklerini duydu diye o kişinin Ada’nın ilk aşkı olabileceğini düşünmesinin başka bir açıklaması yok. Nergis artık ne kadar etkileyici konuştuysa Bora’nın bilinçaltına nüfus etmeyi başarmış. Turgut’u onun ilk aşkı sanmasıyla Bora’nın gerçekleri bildiğine dair aramızda konuşmuş olduğumuz teorimiz de çöpe gitmiş oldu. Demek ki aslında her şeyi bildiği ama Ada’nın anlatmasını beklediğine dair oluşturduğumuz teoride yanıldık.
Ah Bora tek sayfa yazıda aklına ne takılacaksa artık bir de kıza ulaşabilmek için telefonunu açık tutsun diye bahane uydurdun. Bu arada yazı demişken hani Bora aşk üzerine bir yazı yazacaktı ne oldu? Senaristler unuttu mu acaba? Bora’nın da uzun zaman sonra kaleme aldığı yazısını görmeyi ve okumayı dört gözle bekliyorum. Bora da bir yazar. Ada’nın telefon konuşmasına kulak misafiri olan Bora’nın elindeki yazıyı teslim eder etmez çıkan Ada’nın peşinden restorana kadar gelmesini ağzım açık bir şekilde izledim. Zamanında Ada da Bora’nın peşine Fulya’yla buluşmaya gittiğinde bu şekilde düştüğü geldi de senaristlerimizin bu paralel sahneler yazmaya olan meraklarına hayret ettim.
İlk olarak Turgut ve Ada’yı rahatça görebileceği bir masaya oturmasından mı yoksa başına taktığı 30’lu yıllara özgü şapkayla yarattığı tarzından mı başlamalıyım hiç bilmiyorum ama yetişkin olduklarının altını sürekli çizen bir adamın sevgilisini kıskançlıktan öfke nöbetleri geçirerek izlemesini manidar buldum. Daha masaya oturur oturmaz adamın Ada’ya iltifat ettiğini duyup şapkasını avucunun içine sıkıştıran Bora, gecenin sonuna kadar kendini açık etmeden ve Turgut’u dövmeden nasıl oturacak diye düşünüyordum ama neyse ki Bora düşündüğümden daha dirayetli çıktı. Tabi kafalarını birbirine doğru eğerek dışarıdan birbirleriyle iletişime açık oldukları mesajını veren Ada ve Turgut’u o halde görünce dayanamayıp Ada’yı sudan bir bahaneyle aradı ama adamı dövmesindense bu kadarla yetinmesi iyiye işaret dedim. Geçen sefer ki adamı daha tanışır tanışmaz dövmek için odasına çağırdığını düşününce.
“Ada sen şimdi neredesin?
Ben dışarıdayım. Arkadaşımlayım.
Hmmm arkadaşınla peki anladım. Sen şimdi yazında şey demişsin direk yüzüne söylemektir aşk her şeyi olabildiğince açık. Direk değil; direkt olacaktı o. Sen yazım yanlışı yapacak biri değildin, ne oldu? Arkadaşımla buluşacağım diye kafan mı karıştı senin? Acele mi ettin?
Düzeltirim. Düzeltirim ben onu.
Ben senin sohbetini böldüm galiba. (…) Oldu oldu… tamam tamam… oldu oldu… peki peki.”
Bu muhabbetin ne anlama geldiğini uzunca yorumlama gerek yok sanırım. Nerede olduğunu bildiği halde nerede olduğunu sorup Ada’yı köşeye sıkıştırmaya çalışması müthiş bir taktikti. Allah aşkına dünyada sanki başka bahane kalmamış gibi direkt kelimesini neden sonunda t olmadan yazdığı gibi komik bir imla hatasını bahane edip araması resmen çocukluk. Ada’nın teyzesinden gerçekleri saklayarak çocukluk ettiğini düşündüğünü söylüyor ama kendisi de mevzu bahis kıskançlık olduğunda çocukluk konusunda Ada’dan aşağı kalır bir yanı yok. Üstelik Ada’nın akşam yemeğini sabote ederken alttan alta laf sokmalara ve mesaj vermelere de doyamıyor. “Direk yüzüne söylemektir aşk her şeyi olabildiğince açık” dediğinde Ada’ya mesaj vermeye çalıştığını anlamamak için çok aptal olmak lazım. “Arkadaşımla buluşacağım diye kafan mı karıştı senin” derken bile Ada’yı sıkıştırıp ağzından laf almaya çalışıyor ama bir bilse bunları yapmasına hiç gerek olmadığını o zaman belki bir rahat nefes alıp kendine gelirdi.
Halbuki adamın ona alenen yürüdüğünü anlayan Ada ilgilenmediğini hem ses tonu hem vücut diliyle anlatıyordu. O Ada’ya samimiyet göstermeye çalıştıkça Ada ona resmi bir dille hitap etmeye devam etti. Ceketinin önünü sıkı sıkı kapattı. Adam konuyu ortak noktalara ve aşka getirmeye çalıştıkça konuyu boşanmaya çekti. Boşanma konusu hakkındaki görüşmeleri tamamlanınca da yazısını ve patronunu bahane ederek yanından kaçtı. Ki ben bu masaya baktığımda insanları yorumlamada çok iyi biri olarak fazla laubali bir adam ve rahatsız olmuş bir kadın görüyorum ve Bora nasıl Ada’nın ilk aşkıyla çıktığı bir randevu gördü hiç anlamıyorum. Ama itiraf ediyorum Ada giderken gizlendiğinde adama öyle bir bakışı vardı ki masaya gidip adama saldıracak sandım. Neyse ki korkulan olmadı.
Ada gerçekten de bahtsız bedevi. Daha dün tanıştığı boşanma avukatının ertesi gün Bora’nın şirketinde çalışıyor olmasının başka bir açıklaması yok en azından görünürde. Halbuki bu durumun Ada’nın şansıyla hiçbir alakası yok. Tamamen oynadığı baht oyunuyla ilgisi var. Ada’nın ilk aşkı olarak şimdiki “mutluluklarını gölgelediğini” düşündüğü adamı boğmak isterken Ada’ya gerçekleri itiraf ettirebilmek için işe alması Turgut gerçekten de onun ilk aşkı olsaydı çok güzel bir plan olabilirdi. Halbuki Bora Turgut’u şirketine alarak Ada’nın ilk aşkının kimliğini ifşa etmekten ziyade evli olduğu gerçeğini öğrenip tüm dünyasının başına yıkılabileceğinden haberi bile yoktu. Adamın şirkette girişi çok havalı da olsa normalde özgüveni yüksek adamlar tipim olduğu halde onun kendini beğenmiş hallerini itici buldum.
Zavallı Ada karşısında Turgut’u görünce eline bomba verilmiş kadar oldu. Üstelik Turgut da önceden tanıştıklarını söyleyince boşanma avukatı olduğunu söyleyecek diye ecel terleri döktü. Konun üstünü kapatabilmek için kahveyi bahane etti ama gene kurtulmadı. Bora’nın kafasına bir şey koyduğu zaman odağını kaybetmeden onun peşinden gitme özelliğine bayılıyorum. Benim gibi en ufak detayda dikkati dağılan bir insan için iki saatliğine bile olsa olduğum yerde durmak zor. Aklıma koyduğumu yapmaya inadım var da sürdürmeye takatim yok. Ada ne yaptıysa konuyu kapatmayı başaramadı. Sorununa çözüm olarak bulduğu eskiden tanıştıkları yalanı ise Bora’nın ilk aşkının Turgut olduğuna inanmasına daha çok neden oldu ki bu Ada için çok daha korkunç bir yanlış anlaşılmanın önünü açtı.
Bora’nın Turgut’un soyadını söylerken yaptığı vurgu çok güzel bir detaydı. Ada’yı zorlayarak ağzından bir itiraf alma hususunda kararlı olduğu halde Ada’dan istediğini almayı başaramadı. Bora’nın ısrarcılığı karşında yalan söyleme konusundaki kıvraklığı ve ne pahasına olursa olsun gerçeği söylememe konusundaki direncine helal olsun. En iyi yalan merkezinde biraz da olsa gerçeğin olduğu yalandır. En azından avukatı olduğu konusunda yalan söylemedi ki avukat ve müvekkil ilişkisinde gizlilik esas değil mi? Benim bildiğim müvekkili istemediği sürece kimseye bir şey söylemekle mükellef değil. O yüzden Ada neden avukatı adına yalan söylemeye ihtiyaç duydu onu hiç anlamadım.
Bora’nın Turgut üzerinden bir avukatla ne işi olabileceğini sorguladığı özellikle de adama devamlı bu diyerek hitap etmesinin odanın tansiyonu yükselttiğini düşünsem de ikisi arasındaki yüzleşmede Turgut’un araya girmemesi için kendisini ekarte edip durmalarına çok güldüm. Adam içinden ben neyin içine düştüm böyle diye geçirmiştir kesin. Bora gerçeği söylemesi konusunda Ada’ya bir şans verdikçe onun yüzüne karşı yalan söylemesine sinirlendi. Bu da yetmezmiş gibi Turgut’ta bulduğu her fırsatta araya girince ben ister istemez adamın üstüne atlayacak sandım.
Bora’nın onunla kavga ederken bile Ada’dan uzak duramaması detayına bayılıyorum. Düşünüyorum da Ada hariç Bora’nın sandalyesinde kalkarak konuşmaya çalıştığı bir başkası var mı diye ama bulamıyorum. Ada’yı gerçekleri söylemesi konusunda sıkıştırırken ve yalan söylediği için kızarken bile Bora bir şekilde Ada’nın çekimine kapılıyor. Dışarıdan bakıldığında nasıl görünüyorlar emin değilim ama ben onlara baktığımda birbiriyle tartışan iki insandan ziyade aşk ateşiyle yanıp tutuşan 2 aşığın birbiriyle biraz sert bir şekilde flörtleşmesini görüyorum. Bu aşık atışması denen mefhum aslında aşk ateşinin altında atılan bir odun ve cinsel çekimi artıran bir mevzuymuş gibi geliyor bana. Ada ne zaman Bora’nın odasına girse Bora’yla konuşurken nasıl oluyorsa birdenbire öpüşme seviyesine geliyor.
Sen tut yıllarını Rüzgâr diye kıymet bilmeyen bir adama harca ve kadın yerine bile konma. Tam onurlu mutsuzluğu kabullendiğin zaman seni arzulayan adamların sayısı birdenbire üçe çıksın. Bu durum gerçekten inanılır gibi değil. Ada’nın peşinden erkekleri koşuşturabilmesi için bir erkek tarafından gerçekten çok sevilmesi yetiyormuş. Bora’nın aşkı ve ona değer vermesiyle kendine güvenmeye ve değerini anlamaya başlayan Ada ışığıyla parlamaya başladı.
Bora bu asla aklına koyduğunu yapmaktan vazgeçmez. Ada’nın ağzından laf alamayınca Turgut’u konuşturmaya çalıştı. Konusunu açabilmek için küçükken âşık olduğu bir kıza dair anısından bahsetmeye başlayan Bora büyük bir sinir krizinin eşiğindeydi. Normalde Bora’nın gülüşünü görmeyi çok seviyorum da sinirlendiğinde gülmesi beni korkutuyor. O zaman sabrının sınırına geldiğini anlıyorum çünkü. Sinirlendiği zaman da Bora’nın ne yapacağı hiç belli olmuyor. Turgut’un ilk aşk hakkındaki düşüncelerini duyunca “aşk, tutku ve ateş” diye resmen adamın üstüne atlamamak için adamı odasından kovalamak zorunda kaldı.
Ada hatalarından katiyen ders almıyor. Zamanında şirkete gelen Celal’e hangi yalanı söylediyse avukatına da aynı yalanı söyledi. Halbuki bu adam onun boşanma avukatı. Onun gerçeği bilmesinden daha normal bir şey olamazdı. Ne gidip teyzelerine anlatacaktı ne de boşanmadan önce bir sevgilisi olduğu için onu yargılayacaktı. Ada öyle bir batağın içine saplandı ki doğruları söylediği zamanları hatırlayamaz olmuş. Yaşadığı en ufak bir pürüzde gününü kurtarmasına yarayacak yalanlara bir can simidi ve koltuk değneği gibi sarılmaya başladı. Bunun ileride çok daha kötü sonuçlar doğuracağını düşünmeden edemiyorum. Artık mecbur olmadığı yalanları da söylemeye başladı.
Bora hem adamı şirketine görünüşte hukuk danışmanı gerçekte Ada’yla olan bağlantısını ortaya çıkarabilmek için alıyor hem de onu odasında Ada’yla konuşurken gördüğünde sevdiği kadını deli gibi kıskanıyor. Ada’nın “ilk aşkı” olduğunu düşündüğü bir adamla görüşüyor veyahut konuşuyor olmasının Bora’yı neden bu kadar rahatsız ettiğini anlamıyorum. Bu konuda yapabildiğim tek çıkarım Nergis’in ilk aşkının hala Ada’yı sevdiğini söylemesinin Bora’yı düşündüğümden çok daha derin etkilemiş olduğu. Ada’nın fikrini değiştirip ilk aşkına döneceğini düşünüyor olması büyük bir delilik olurdu. Yoksa Ada’nın her konudaki ilki olduğunu düşündüğü için mi bütün bu öfke? İlk aşk güzeldir hep hatırlanır ama uçmayı bilmeyen bir kuşun ilk uçuşu gibi acemidir. Kalp ondan sonra daha çok sevmeyi öğrenir. Deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum ki ben tek aşk saçmalığına inanmıyorum. Bir insan ömrü boyunca birçok kere sevebilir bu sevgiler belki ilk aşkta olduğu gibi saf ve temiz değildir ama daha yoğun ve daha güçlü olabilir.
Ada ve Turgut’un konuştuklarına kulak verince sanki Ada Bora’dan vazgeçtiğini söylüyormuş gibi görünüyor hele de ilişkilerinin şu anki maiyetini düşününce Bora’nın neden bu şekilde düşündüğünü de anlayabiliyorum ama zeki bir adam olarak Bora’nın her duyduğuna olduğu gibi inanmamasını beklerdim. Kıskançlık insanda akıl bırakmıyor. Ada onu kendine aşık ettiğinde belli ki sadece kalbini değil; aklını da almış yoksa camın arkasından onları dinlerken iş yerinde ciddiyete önem veren Bora’nın “-cığım” ekini kullandı diye argo konuşarak el kol hareketleri yapmasının başka bir mantıklı açıklaması olmaz. Yalnız “Ada’cığım ne lan” derken ki haline gülmekten gözümden yaş geldi.
Ali ona karakterine yaraşır bir şekilde gidip Ada’yla konuşmasını ve ilk aşkının kim olduğunu bildiğini söylemesini tavsiye edince sonunda mantıklı bir insan konuştu deyip sevinmiştim ama olmadı. Bora’nın Ada kaçamasın ve tüm gerçekleri anlatsın diye bulduğu yöntemle gerçeği ortaya çıkartmaktan ziyade gerçeği ona daha önce söylemediği için onu cezalandırmaya çalıştığını düşünüyorum. Yoksa Ada’yı çocuk gibi davranıyor olmakla suçlarken kendisinin bu yüzleşme yemeğini ayarlamasının Meltem mevzusunda vermeye çalıştığı dersten hiç farkı yok. İstediği cevabı alamayınca o insanı ailevi bir felakete neden olabileceğini bile bile köşeye sıkıştırmanın çocukluk etmekten başka bir açıklaması yok. Bora ona söylüyor ama Ada’yı istemediği durumların içine girmeye zorlayarak çocukluk eden o.
“Nergis Hanım ben aramızda konuşulmadık bir konu kalmasın istiyorum. O yüzden de böyle herkesi bir araya topladım. Ben şimdi daha önce size Ada’yı çok sevdiğimi…çok ama çok sevdiğimi söylemiştim, değil mi?
Ben de sana daha önce Ada’yla asla birlikte olamayacağınızı söylemiştim, değil mi?
Evet. Siz daha önce Ada sadece ilk aşkıyla mutlu olabilir demiştiniz.”
Bora tüm gerçekler kendinden saklandığı için elindeki imkanlarla Ada’nın ilk aşkı sandığı Turgut’u yanına alarak Ada’nın baht saçmalığına inanan Nergis teyzesiyle görüştüğünde sorunu medeni insanlar gibi konuşarak çözüme kavuşturabileceği düşünmüştü ancak Tuğçe ve Rüzgar’ın müdahalesi yüzünden hem bu amacına ulaşamadı hem de Nergis-Rüzgâr arasında daha önce görmemiş olduğu yakınlığı fark ederek gerçeklere bir adım daha yaklaşmış oldu. Demek ki Ada’nın ilk aşkı karakteri beş para etmez kötü bir adam da olsa Nergis’in gözünde yeğeninin onunla olmaktan başka şansı olmayacak. İyi ki avukat kendini kurtarmak için Ada’nın Rüzgar’la evli olduğunu söylemedi. Yoksa biz şu an daha vakim bir tabloya bakıyor olurduk. Bora zaten Nergis’in Rüzgar’a takındığı tavra ayar olmuştu. Bora kıskançlığı ve hırsıyla öyle kör olmuştu ki Ada’nın ilk aşkının aynı masada oturduğunu ama o kişinin Turgut değil; Rüzgâr olduğunu anlayamadı. Halbuki Ada’ya insanları okuma konusunda iyi olduğunu söylemişti.
Ada yapmamasını rica ettiği halde böyle bir yüzleşmenin Bursa’ya gitmek zorunda kalmasına neden olabileceğini söylediği halde Bora’nın onu şirketten kovar gibi gönderip arkasından bir mekânda konuşmak için anlaştığı ailesiyle yanına Turgut’u da alarak buluşması gerçekten çok kötü bir fikirdi. Bora Turgut’la Nergis’i yüzleştirdiğinde ne elde edeceğini düşündü bilmiyorum ama en başından kötü olan bu plana bir de Tuğçe ve Rüzgar’ın varlığı katılınca tüm işler arap saçına döndü. Bir sonuç elde etmek istiyorsa hiç planlar kurmayıp sorununu direkt Turgut’la halletmeye çalışsaydı en fazla Turgut’un aradığı “ilk aşk” olmadığı ortaya çıkardı. Ama bu planı kurarak asıl gerçeğin ortaya çıkmasına temel hazırlamış oldu. Ada planını Selin’in ağzından öğrenip oraya tam zamanında gitmeseydi Nergis Ada’nın ilk aşkının Rüzgâr olduğunu bir çırpıda söyler. Bora da o sinirle ya üstüne atlar ya da sonsuza dek #Adbor ilişkisini Ada’nın kendisine bir açıklama yapmasına bile izin vermeden oracıkta bitiriverirdi. İyi ki Ali ağzını tutamadı.
Sonrasında yaşanan evlilik meselesine değinmem gerektiğini bile düşünmüyorum. Çünkü Ada’nın arkasından işler çevirip onu bir yüzükle köşeye sıkıştırmaya çalışan Bora kesinlikle benim tanıdığım ve sevdiğim Bora değil. İlk aşk meselesi eline yüzüne bulaşınca bu baht sorunun aşabilmek ve Ada’yı kaçamayacak kadar köşeye sıkıştırabilmek için evlilik teklif etmesinin ne Ada’ya hissettiği duygularla ne de romantizmle bir ilgisi vardı. Normalde sevgili olduğu günü ilk kez öpüştükleri sahilde kutlamak için hazırlıklar yapan ve evinde ona güzel bir akşam yemeği yediren Bora bu değil. Ailenin kadınlarının nikah masasında terk edilme deneyimlerini göre göre evlilik konularında düşünmeme kararı almış bir kıza güzel bir evlenme teklifi etmeden ailesiyle onu habersizce istemeye gitmesi Bora’nın karakteri için çok eğreti bir davranıştı. En küçük ayrıntıları bile düşünmeden hareket etmeyen Bora onu asla vermeyeceğini bildiği Nergis’in ayağına Ada’nın haberi olmadan onu istemeye gittiğinde ne olacağını sanıyordu ki? Aileyi gafil bir şekilde avlayıp evet dedirtebileceğini mi yoksa Ada’nın ailesiyle onun arasında bir seçim yapmasını mı?
Senaryonun akışı içinde nereden çıktığını bilmediğim bu eğreti hikâye örgüsünün hoşuma giden tek ayrıntısının Ada’yla yeniden tattığı aşkın kalp yarasına iyi geldiğini hatta merhem olduğunu anlatmaya çalışır gibi aldığı yüzüğü ilk yardım malzemeleriyle aynı yerde saklamış olmasıydı. Ada onun yaralarını saran bandajı olmadı mı yara bandı. Bunun böylesine naif bir şekilde ifade edilmesini sevdim. Bunun dışında Bora’nın gerçeği öğrenmesinden sonra olabilecek en kötü senaryonun gerçekleşerek Tuğçe’nin ilk aşkının Rüzgâr olduğunu söyleyerek yazımı bitiriyorum. Tuğçe ne olursa olsun o sırrı zaten Bora’ya söyleyecek Ada’nın yerinde olsam şantaja asla boyun eğmez. Bütün gerçeği kendim itiraf ederek en azından hikayemi Bora’ya anlatma şansını yakalamış olurdum.
Haftaya Yeniden Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.