Kategori: İzledimBaht Oyunu

BAHT OYUNU – Kara Bahtım Kör Talihim

Baht Oyunu Total’de 2,30 reyting, 6,32 pay; AB’de 1,68 reyting, 4,75 pay ve 20+ABC1’de 2,18 reyting, 5,74 pay aldı.  Edho sezon finali, maç derken sıralamada yeri pek parlak değil. Bakalım ikinci bölüm ne gösterecek… İlk izlenim yorumu konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

Baht Oyunu bu yazın en merak ettiğim işlerinden biriydi. İlk bölümünü izlemiş ve sitede yorumlayacak biri olarak beklentilerimi karşıladığını hatta beklentilerimin bile ötesine geçtiğini söyleyerek yorumuma geçmek istiyorum. Bu yorumu okuyacaklar için yorumladığım bölümün aynı zamanda Baht Oyunu dizisinin ilk bölümü olmasından ötürü sezon boyunca izleyeceğimiz yol haritasının daha net görebilmek açısından hem hikâyeyi hem karakterleri hem de ilk bölüm doğrultusunda sezon boyunca gerçekleşmesinden şüphelendiğim tahminlerimi genel hatlarıyla ele alacağım bir yazı olduğunu belirtmeyi bir borç bilirim. Sonraki yazılar bu kadar detaylı olmayacak.

 

Kırılan Kalbimin Sesi Oradan Duyuluyor mu?

Bölüm açılışını neden Dünya’nın uzaydan görünümüyle yaptığımızı anlayamasam da kocaman dünyada tek bir kızın-ki bu durumda Ada’nın- “sıradan problemlerine” değinildiği mesajı mı verilmeye çalışılmış diye merak ettim; belki de senarist dizinin konusunun dünyayı değiştirme iddiasında olmadığını aksine sıradan insanların gündelik problemlerinin üstüne giderek onları ve korkularını yenmelerinin hikayesi olduğunu söylemeye çalışmış olabilir. Ancak mesaj ne olursa olsun, bölüme başlar başlamaz küçük sevimli Volkswagen’inin içinde oturup derdini bize anlatan Ada’nın önce uzak kadrajdan yüzünü sonra yakın plandan çekilmiş olan gözlerini ve ağlamaktan bitap düşmüş yüzünü gördüğüm sahnede dördüncü duvarı yıkarak direkt seyircilere hitap edişini izlemeyi çok sevdim.

Ada’nın aracın içinde kameraya bakarak ailesinin bahtsız kadınlara kısacık da olsa değindiği bu “aşkta şansızım” monoloğu benim daha ilk anda Ada’yı çok sevip bağrıma basmamı sağladığı gibi bölümün ilerleyen sahnelerinde “kendini bildi bileli bir şeyler yazdığını” söylediği diyalogun samimiyetine daha çok inanmamı sağlayacak güvenin de tohumlarını ekmeye başlamıştı. Bir yerlerde okumuştum ancak kendini çok iyi tanıyan bir insanın kelimelerle arasının iyi olduğu söylenebilirdi. Ada da aşktaki bahtsızlığını ve hayatın karşısına çıkarmış olduğu beklenmedik sürprizlerin neden olduğu yol ayrımlarını anlatırken kelimelerle arasının ne kadar iyi olduğu hemen anlaşılıyordu.

Arabasını hayallerinin bir anda yıkılmasına ve hayatının tüm renklerinin solmasına neden olan öpücüğün failinin üzerine doğru sürerken ne olduğunu bile anlayamadan altı saat öncesine döndüm ki alternatif evren teorilerinden sonra en sevdiğim anlatma biçimidir: Hikâyenin bir kısmının önceden gösterilip merak duygusunun uyandırılması daha sonra da biraz geriye giderek o noktaya nasıl ulaşıldığının ve sonrasının anlatılması. Ada’nın evli olduğunu ilk öğrendiğimde Bora ile nasıl bir araya getirilecekleri konusunda biraz kafam karıştı ama neyse ki Rüzgar’la yapmış olduğu evliliğin çocuk ülkede kalabilsin diye yapılmış bir evlilik olduğunu öğrendim de içim rahatladı.

Söylemeden edemeyeceğim öyle bir konu var ki Rüzgar’ın Vatandaşlık hakkını kazanmasıyla kazandığı kimliğini almaya gittiğinde oradaki görevlinin onun hakkında söylediği her şeye yüzde yüz katıldım. İstediğini alana kadar Ada’ya karısı gibi davranan ve onun huyuna suyuna giden ama kimliğini aldıktan sonra Ada’ya hizmetçisi gibi davranan Rüzgâr, başına gelen veyahut gelecek olan her şeyi sonuna kadar hak ediyor. Onu memnun edebilme adına kendinden ve hayallerinden ödün veren Ada’yı bu noktaya getirene kadar uyarmak hiç mi aklına gelmedi. Hem kıza otelde masaj ve branç sözü veriyor, kimliğini alma gittiklerinde elini tutup canım karım diyor sonra da sen beni yanlış anlamışsın diyerek kızı başından savmaya çalışıyor. O yüzüğü alırken yüreği hiç mi sızlamadı?

Neyse ki yanında ayakları yere basan Selin diye bir arkadaşı vardı ama keşke o da arkadaşının Rüzgâr hakkında yaptığı tüm uyarılara hatta kendi sağduyusuna kulak verseydi, o zaman tüm bunları yaşamak zorunda kalmazdı. Arkadaşının romantik komedilerde alışık olduğumuz tiplerden olmaması ve bu ikilinin aklı başında olanının Selin olması güzel bir ters köşe olmuş. Zira Ada hırçın olmasının yanı sıra tam da yeni yetme bir yazara yaraşır şekilde fazla umut dolu. Rüzgâr vatandaşlığı alır almaz gerçek bir evlilik yapacaklarına olan inancı çok kuvvetli.

 

Kendi Gibi Olanların Kontrastları: Merhamet

Bölüm boyunca esas kız Ada ile esas oğlan Bora arasında senaryo üzerinden kurulan kontrastlar asla gözümden kaçmadı. Dizinin ilk bölümünü izlemek için ekran başına geçtiğimizde karşımızda ilk aşkıyla evlenemezse ömür boyu mutsuz olacağı düşünen aşk konusunda Pollyanna Ada ile aşka ve evliliğe asla inancı olmayan Bora’nın “zıt kutuplar birbirini çeker” hikayesini izleyeceğimizi düşündük lakin yanıldık. Bölümü bitirdikten sonra daha net bir şekilde söyleyebilirim ki Bora ve Ada hayata farklı pencerelerden baksalar da aslında aynı yolda yürüyen iki genç insanlar. Aralarındaki kontrastların ilki canlılara karşı gösterdikleri merhamet duygularından geliyor.

Ada olmadığı taktirde kendini besleyecek herhangi bir insanın olmadığı kediyi doyurmak için her şeyi bir kenara bırakıp kuru mama vermeye apartmanın önüne inen Ada ile sadece yeğeni istiyor diye anlaşamadığı babasıyla birlikte kalan Bora dayının varlığının Elif’in beslenmesiyle ilişkili olması arasında büyük bir paralellik söz konusu. Zira ne Elif dayısı olmadan ne de kedi Ada olmadan yemek yiyebiliyor. Onların varlığına muhtaç canlar var.

Dikkatimi çeken bir noktayı belirtmekte fayda var. Babasını bebekken annesini de on iki yaşındayken kaybetmiş öksüz ve yetim Ada ile anne ve babasını kaybetmiş olduğu için dayısına çok düşkün olan Elif arasında çok fazla ortak nokta var. Bu yüzden onun asistanı olarak çalışmaya başladığında Ada ile Elif’in yolu kesinlikle kesişmeli. Bora’nın bu hayattaki tek yumuşak karnı olan yeğeni ile Ada’nın ne kadar iyi anlaştığını görmesi, Ada’ya âşık olmasının ilk adımı olabilir. Bora’nın kalbine giden yol kardeşinin emaneti Elif’ten geçiyor.

Ada anne ve babası olmadan büyümek zorunda kalan bütün sosyal kelebekler gibi büyüsüne kapılan herkese kendini sevdiren ve çabuk sosyalleşme becerisine sahip bir karakter. O yüzden de eğer bu süre zarfında Rüzgâr onu sevememişse bunun suçlusu ya Rüzgar’ın elindekinin kıymetini bilemeyen kör bir vefasız olmasından ya da Ada’nın ailesindeki kadınların kaderini paylaşmamak için ilk aşkını elinde tutmak adına gerçekte kim olduğundan yana ödün vermesinden diye düşünüyorum. O defalarca okul değiştirip daldan dala atlarken Ada’nın kazandığı okulu onu destekleyebilmek için bırakmış olması çok büyük ve fazlasıyla abartılı bir fedakârlık.

Ada’nın Rüzgâr ile olan ilişkisine bakıyorum da daha başlangıcı bile kırmızı alarm veriyor aslında. Hem ilk aşkı olduğunu düşündüğü hem de ülkesine gitmesini istemediği için Ada’nın ona evlenme teklif etmesi ve Rüzgar’ın da onu sevdiği için değil; bu ülkede kalabilmek için düşüncesizce bu teklifi kabul etmesi bir evliliğe başlamanın katiyen iyi bir yolu değil. Kaldı ki ülkede kalabilmesinin tek yolunun ülke vatandaşı bir kızla evlenmesi olduğunu söylediği masada bile Ada’nın olmaması aslında en başından beri onu bir kadın olarak düşünmediğinin kanıtıydı. Ada’nın sonunu hiç düşünmeden etmiş olduğu evlilik teklifi konusundaki cesaretini ve özgüvenini taktir ettim…

 

Medeni Kanun Kaçağı Bora

Biraz da esas oğlana değinecek olursam onun sosyal içerikler üreten bir platformun temsili olması nedeniyle romantik komedi dizilerinde görmeye alıştığımız çok konuşmayan, işkolik ve sert bir tiplemeden çok daha fazlası olduğunu görmek içimi rahatladı. Babasının şirketinin varisi olmak yerine kendi emekleriyle sevdiği işi yapabildiği bir platformun yüzü olması nedeniyle mesafeli olmasını anlayışla karşılıyorum ancak bir görüşme yapmaya geldiği restoranın önündeki valeyi tanıması ve onunla ayak üstü askerlik-evlilik konularından konuşması bana söz konusu insan ilişkileri olduğunda soğuk, kasıntı ve snop bir karakter olmadığını gösteren en büyük ipucuydu.

Üstelik masada karşılıklı oturduğu kadınla yaptığı konuşma boyunca ilk çağdan kalma bir erkeğe dair bütün Türk erkeği klişelerine dizide bir yer vermeleri hatta bu sayede ima yoluyla bu tür erkeklere dair yapmış oldukları hicvi gülerek seyrettim. Üstelik restoran sayesinde çok fazla uzatılmadan Ada ile yollarının kesişmesi de dizinin akıcı temposuna yaraşır niteliktir. Evin bütün ihtiyaçlarını onun sırtına yükleyerek evin erkeği olma konusundaki bütün sorumluluklarını kendisine devretmiş bir adamı “devamlı olarak” mutlu etme çabasındayken masadaki kadına kölesi gibi davranan Bora’ya kızması ve kadının ona neden tepki göstermediğine bir anlam verememesi bana çok ilginç geldi. Halbuki evde de hep alttan alma ve kendinden ödün verme görevini üstlenen kendisi.

Kadının adını yanlış söylemesinden, sosyal medya hesaplarını kapattırmasına, kadının adına yemek siparişinde bulunmasından yıllardır et yemeyen bir kadına zorla az pişmiş et yedirmesinden, erkeklerin tek eşli varlıklar olma becerisinden yoksun olduklarını iddia etmesine kadar karşısındaki kadının tepesini attırıp masayı terk etmesine neden olacak her türlü kusurlu hareketi yaptıktan sonra kadını asıl kızdıranın gerçekte kim olduğu ve evlenmek istediği konusunda yalan söylemiş olduğunu öğrendiği an olması çok garip. Ama aslında ilk randevularında uysal ve kendilerinin daha sevilebilir versiyonlarıymış gibi davranan insanları tüm gerçekliğiyle anlatan bir durumdu. Ne hikmetse gerçekte olduğumuz insanların sevilecek bir yanı yokmuş gibi karşımızdaki insanın bizden beklediği gibi biri olmaya ve insanları bizi sevmeleri için kandırmaya çalışırız. Halbuki gerçek eninde sonunda ortaya çıkar.

Bu kadar kısa sürede Bora’ya dair sevdiğim bir özellik de kadına yapmış olduğu deneyin detaylarını anlatırken evlenebilmek için ataerkil bu yapıya boyun eğmek zorunda olmadığını ve kendi değerini bilmesi gerektiğine dair söyledikleriydi. Zira kendi değerini bilmeyen ve Rüzgâr yüzünden üç yıldır gerçekleri göremeyen Ada’nın ihtiyaç duyduğu da ona kendi değerini anımsatacak bir adamdı. Bora sayesinde Ada kendini yeniden keşfe çıkıp aslında ne kadar güçlü ve değerli bir kadın olduğunu anlayıp sevilmek için kendinden ödün vermek zorunda olmadığına kanaat getirebilir. Üstelik “kadınların kendi değerlerini bilmeleri gerektiğine” dair bu yaklaşımı Bora’nın aşkın ve evliliğin kendisine inancı olmadığı halde kadınlara düşman olmadığını gösteriyor ki kalbini kıran kadından ya da ailesini terk eden annesinden sonra kadınlara düşman olan erkek karakterlerden artık gına gelmişti.

Bora’nın döngü hakkında yaptığı konuşmadan sonra Bora’nın gözünün içine baka baka kadına yeşillikli bir salata teklif etmesi ve geri çevrilmesi karşısında Bora’nın vermiş olduğu tepkiye bayıldım. Daha tanışmadan birbirlerine yükseldiklerini söylemek çok yanlış olmaz. Daha önce birbirlerini terslemenin ve karşılıklı yükselmenin olduğu bir ilişkinin taraflarından biri olarak ilişkiye başlamanın en kıvılcımlı yolu olduğunu söylemekten gurur duyuyorum.

Ada ve Bora’nın İlk Karşılaşması

İlk aşkıyla evlenmezse ömür boyu mutsuz olacağını düşünen aşk konusunda Pollyanna Ada ile aşka ve evliliğe asla inancı olmayan Bora’nın hayata farklı pencerelerden baksalar da aslında aynı yolda yürüyen iki genç insan olduklarını daha önce de belirtmiştim. Aralarındaki paralelliğin bir diğer formu da yardımseverliklerinden kaynaklı eylemlerinden geliyor. Örneğin gerçekten karşılıklı konuşma fırsatı buldukları ilk anın restoranın erkekler tuvaleti olduğu o andan söz etmek istiyorum. Bora’nın aslında evlilik üzerine yazmayı planladığı yazı dizisi için araştırma yaptığını bilmeden masada kendisiyle oturan kadına ne kadar kaba davrandığından yola çıkarak Bora’ya tepkili olsa da gömleğindeki lekeyi çıkarma konusunda kendine yardım etmesi hatta gömleği elinden alıp bizzat duruma müdahale etmesi Ada’nın nasıl bir insan olduğu konusunda bir çıkarım yapabilmemiz için yeterli oluyor aslında.

Son dönem yaz dizilerinde erkekleri soymak için ellerindeki fırsatları hiç kaçırmayan senaristler içinde gömleğini üstüne dökülen kahveyi temizlemek için çıkartmak zorunda kalan Bora belki de son yılların en özgün fikriydi. Ama bunu bir bölüm içinde iki kere yapmaya gerçekten gerek var mıydı acaba? Bu soru aklımı epey bir kurcaladı.

Ada karşısındaki insandan hoşlanmasa bile yardım ihtiyacını asla görmezden gelebilen bir insan değil. Bir yerde yardıma ihtiyacı olan bir insan olacak da Ada yardım etmeyecek, mümkün değil. O yüzden de her ne kadar ona ilk tuz ruhunu kullanması konusunda imayla karışık bir teklifte bulunsa da yardım etme konusunda kendine engel olamadı. Ki bir yandan Bora’nın gömleğini çitilerken bir yandan da yanındaki kadına davranma şeklinden hoşnut olmadığını açıkça dile getirdiği dakikalar dizinin en sevdiğim anlarından biriydi. Ada istediğinde dili sivri bir kız.

Bu konuşmayı yapmak için erkekler tuvaletinin çok uygunsuz bir yer olduğunu düşünen Bora’nın daha rahat bir şekilde konuşabilmek için Ada’yı kolundan tutup dışarı çıkardığı sahnede göz göze geldikleri o anın aslında her şeyi başlatan an olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Ailesinin kadınlarının bahtsızlığına takılıp kalan Ada için şu an için ilk aşkından başka bir erkeğin varlığı söz konusu olmasa da ilk etkilenen tarafın Bora olmasına sevindim. Kısa bir andı üstelik onu esas çiftin laf dalaşı ve Ada’nın işinden kovulması izliyordu ama ilk izlenimler için çok gerçekçi bir andı. Ada ile konuşurken ses tonunun değiştiğini de ben de başka fark eden olmuştur diye umut ediyorum. En sevdiğim Ada hakkını savunan Ada. İtibardan önce insan olmak gerektiğini çok güzel anlattı.

Bir müşteriyle tartıştığına tanık olduktan sonra Burhan’ın Ada’yı işten kovmasına verdiği tepki de Bora’nın yardım sever yönünü temsil ediyordu hatta belki de adalet anlayışı hakkında bize çok şey anlatıyordu. Kendisini dinleme zahmetine bile girmeden onu kötülemeye başlayan Ada’nın işinden onunla aynı fikirde olmadığı için atılmasına razı olamadı. İşten atılmasının gereksiz olduğunu bile iddia etmeye çalıştı ama Ada onu durdurdu. Ada ile bir ortak noktam daha çıktı. İkimiz de bir denizin ortasında boğuluyor olsak da ne başka insanların bize yardım etme teklifini kabul edebiliyoruz ne de onlardan yardım isteyebiliyoruz. Etrafımızdaki insanlara çok iyiliğimiz dokunmuş olsa da söz konusu kendimiz olduğunda yardım isteme konusunda ya da başka insanların bizi savunmasına izin verme konusunda büyük zorluklar yaşıyoruz. Eğer Ada öyle bir tavır göstermeseydi Bora elinden geleni yapardı.

“Sana ne? Beni savunmak sana mı düştü? Pis maço, insan bozuntusu, sığır, kaba adam”

Daha sonra iş yerinde kuzeni Ali ile bu konuyu konuştuğunda da kendisine olan tavrı her ne olursa olsun birinin dolaylı yoldan da olsa onun yüzünden işten çıkarılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirerek söylediklerimi de onaylamış oldu. Tuğçe Rüzgar’ı şirket önünde öpüp onun dikkatini çekmeye çalışırken o daha adını bile bilmediği bir kız hakkında kuzeniyle konuşacak kadar Ada’ya odaklanmıştı bile. Öyle bir odaklanma ki iş yerine mülakata geldiğinde Ada’nın kendisine söylediği her kelimeyi hatırladığını Ada’ya ifade edecek kadar. Kim hiç tanımadığı bir kadının kendine söylediği her kelimeyi satırı satırına hatırlar ki eğer ondan bir şekilde etkilenmediyse…

 

6 Saat Sonra: Gerçekler

 

Ekibin astroloğu on iki dakikalık bir pencerenin varlığından söz etti diye Tuğçe gibi birinin onu kıskandırabilmek için Bora’nın gözünün önünde Rüzgar’ı öpmesi ne kadar saçma bir durum olsa da tam o sırada şirketin önünde öpüşmeye şahit olan Ada’nın uykusundan uyanabilmesi için belli ki gerekliymiş. Tamam erkeklerin duygularını açıkça ifade etmekten kaçındıkları için duygularını dürüstçe dillendirmeleri adına biraz itilmeye ihtiyaç duydukları konusunda hemfikirim ama bunu başkasını öperek yapmaya çalışmak bana hiç doğru gelmiyor. Öptüğün insanın duygularıyla oynamış oluyorsun. Ama Ada’nın duygularıyla oynayan adamın duygularıyla oynaması bana karma gibi geldi. O yüzden bunu hak ettiğini söyleyip üzerinde durmayacağım. Avcının av olduğunu görmek de güzel.

Ada bütün gerçekleri öğrendikten sonra kendinden hesap sorduğu anlardaki hali ve tavrı da hiç hoşuma gitmedi Rüzgar’ın. İlk evdeki rahatını bozmamak için Ada’nın ne hakkında konuştuğunu bile bilmiyormuş gibi davranması çok riyakardı. Eğer Ada onları öpüşürken görmemiş olsaydı gerçeği asla söylemeyecekti ve büyük ihtimalle de o kızı parmağında oynatmaya veyahut birlikte bir aile olacaklarına dair hayallerini kullanmaya devam edecekti.

Söz konusu aşk olduğunda eğer bu üç safhayı da tecrübe etmiş bir insansanız Ada’nın yaşadığı ihanetten dolayı çektiği acıyı çok daha iyi anlarsınız. Adam daha bu sabah T.C kimliğini almak için gittiği yerde elini sımsıkı tutup karım dediğin anı unutup akşamına bizim evliliğimiz kâğıt üstündeydi gibi şuursuz cümleler kurabiliyor. Bu kadar kötü bir adam olmasının suçunu kendisine iyilikten başka bir şey yapmamış olan kadında bulup onun için yaptığı tüm iyilikleri silah haline getirip “Sen yaptığın bütün iyiliklerde beni ezdin” deme cüretini gösterebiliyor. Boşuna dememişler “iyilikten maraz doğar”. Gerçekten de kıymetini bilmeyecek insanlara iyilik yaparsan olacağı budur.

İyi ve herkes tarafından sevilen bir insan olmanın da suç olduğunu ilk kez duyuyorum. Ada iyi bir insan ve onun yaratılışı bu. İnsanlar rahatsız olmasın diye yaratılışını değiştiremez. Hayvanlara değer verme ya da ne kadar yanlış bulsam da bir insanı mutlu etmek için fedakarlıklarda bulunma isteğini bir palto gibi çıkartıp bir köşeye de asamaz. O yüzden Rüzgar’ın bu yaptığı düpedüz üste çıkabilmek için karşısındaki insanı küçültmeye çalışmak.

Kandıran taraf olduğu halde utanmadan zeytinyağı gibi üste çıkması, Ada’yı kandıranın kendi inançları olduğunu söyleyip inançlarını küçümsemesi, onun için yaptığı fedakarlıkları bir kenara itip yapmasaydın deyip geçmesi ve üstüne Ada’nın fedakarlıkları sayesinde kaymağını yediği her şeye karşı nankörlük etmesi bardağı taşıran son damla oldu benim için. Neyse ki Ada için de öyle oldu da bütün eşyalarını tek tek sokağa döktüğünü görebildim.

 

Ada ve Bora’nın İkinci Karşılaşması: Kaza

Tuğçe’nin öpücüğüne çok daha büyük bir öpücükle karşılık verdiğini gördüğü Rüzgar’ın üzerine doğru arabasını sürerken bir anda kendini dizginlemesiyle yaptığı kaza -gerçekten bölümün başında ifade ettiği gibi bazı yolların insanı nerelere sürükleyeceği hiç belli olmuyor-sayesinde hayatının bir dönüm noktasından geçeceğini Ada bile tahmin edemezdi herhalde. Sabah restoranda bir yanlış anlaşılmanın neden olduğu fırtınalı tanışmaları yeterince sarsıcı değilmiş gibi bir de arabayla birbirlerine girmeleri gerekti. Ancak iş yerinde ve kamuya açık alanlarda aşk gösterilerini onaylamayan Bora’nın Ada’ya âşık olduğunda bütün bu kurallarını çiğneyeceğini hepimiz biliyoruz.

Ani fren yapması nedeniyle arabasına arkadan çarpan Bora’nın iş toplantılarını bir kenara bırakıp aracın içinde bayılmak üzere bulduğu Ada’yı alıp hastaneye taşıması üstelik tanı koyulmadan önce tetkiklerinin yapıldığı süre boyunca da hastaneden ayrılmaması Bora’nın hassas kişiliğinin bir kanıtı. İçinizde yapılması gereken en doğru şeyin bu olduğunu söyleyecek olanlar olabilir ama bu hayatta en doğru olanı yapan insanların sayısı o kadar az ki Bora’nın düşünceli bir centilmen olduğunu düşünmekte kendimi sonuna kadar haklı görüyorum. Yapılan bütün tetkiklerden sonra Ada’nın tekerlekli sandalyeyle geldiğini gördüğünde nasıl olduğunu öğrenebilmek için hemen yanına koşması aslında onun için ne kadar çok endişelendiğini de ortaya koyuyordu. Ama kabul edin tekerlekli sandalyedeki Ada’nın yüz ifadesi, mimikleri ve Bora’yı görmezden gelmeye çalışması müthiş bir oyunculuktu.

Yazarlık mesleğinden ötürü insanlar ve ilişkiler konusundaki öngörü yeteneğini taktir ettiğim Bora’nın esas kızın yüzüne bakıp terk edildiğini hatta aldatıldığını anlaması müthişti ama daha yeni kalbi kırılmış bir kıza dalga geçer gibi “geçecek” demesi büyük duyarsızlıktı. Dışardan sanki duygularıyla dalga geçiyormuş gibi göründü gözüme.

“Erkekler bir ilişkiden çıktıktan sonra acayip rahatlar. Kadınlar ise görüldüğü üzere çökerler. Çünkü o adamı gözlerinde büyütüp olmadığı bir yere koymuşlardır. Ama birkaç ay sonra kadın kendini toparlar. Gerçekleri görmeye başlar. Bu sırada hayat da boşlukları doldurur yani üzülme sırası erkeğe gelmiştir”

Senaristlerin izleyeceği yol haritasını şimdiden görebiliyorum ki satır aralarını okumayı bilen herkes senaristlerin açık bir şekilde ima ettiği yol haritasını takip edebilir aslında. İlişkiler bittikten sonra kadınlarla erkeklerin verdikleri tepkileri anlatırken kadınların zamanla ayrıldıkları erkekleri gözlerinde nasıl büyüttüklerini anlayıp iyileşmeye başladıklarını, erkeklerin ise ne kaybettiklerini sonradan anladıklarına dair yaptığı yorumu duyunca düşünmeden edemedim. Başının üstündeki çatıdan eşyalarını ütülemeye kadar bütün faturaları ödeyen bu ilişki için “emek” veren Ada’nın yokluğunda aslında bir hiç olduğunu ve Tuğçe’nin de kendisini kullandığını anladığında Ada’nın peşine düşüp onu Bora’ya kaptırdığını anlayınca epey bir kıskançlık yaşayacak. Zira astrolog olan arkadaşları da erkeklerin oyuncakları ellerinden alınınca çıldırdıklarını söylemesi de hep buna işaret. Şimdiden belirteyim…

Bora ve Ada’yı aşk konusunda farklı kılan tek yönleri Ada’nın aşk konusunda umudunu yetirmemiş olmasından ibaret. Temelde ikisi de aşka aynı şekilde yaklaşmışlar aslında. Kuzeni Ali sayesinde adını öğrendiğimiz ilk aşkı Aslı hayal kırıklığı olunca Bora hem aşka hem de evliliğe olan inancını kaybetmiş ama Ada ilk aşkı Rüzgâr onu aldattığı halde aşktan ve mutluluktan umudunu kesmedi. Üstelik onu geri kazanabilmek için Bora’nın yanında çalışmak istemesiyle hikâyeyi de başlatan kişi oldu. Kim bilir belki Bora’nın da yeniden inanmasını sağlayabilir.

Yaptıkları kazadan sonra suçlu olmadığı halde kendini sorumlu hissettiği Ada’yı evine götürmek istemesi de ince ruhunun bir göstergesi ama Ada da benim gibi inatçı ve asla yardım kabul etmeyen biri. O yüzden bunlar ileride daha çok ufak tefek şeyler için kavga edecekler gibi. Bora teklifini kabul etmeyince onu hastanede bırakıp gitmiş gibi yaptı ama taksiye binip gitmesine ne yüreği ne de vicdanı el vermedi. Üstelik Ada’nın ona ihtiyacı olduğunda arasın diye verdiği kartı yırtıp parçalara ayırmasına rağmen. Olan biten her şey bir yana özelikle de kadın-erkek ilişkileri ve evlilik hakkında çatışan görüşlerinin neden olduğu didişmeleri benim için bölümün en güzel yanı. Bu didişmeler ileride yaşayacakları aşkın bir ön izlemesiyse eğer sürekli didişiyor olmalarından yana çok mutluyum.

Ada kızınca gözü bir şey görmeyen sivri dilli ve sürekli laf sokmayı adet edinmiş bir deli olabiliyor, farkındayım. Üstelik ruh halleri arasındaki bu gel-gitler de takip edilemeyecek kadar hızlı bir şekilde oluyor. Karşısındakiyle sert bir dille konuşmaktan çekinmiyor. Hanımefendi olmak gibi bir derdi olmadığı da çok belli. Ama belli ki Bora’da biraz deli biraz da dik başlı seviyor yoksa deli olduğunu düşündüğü halde onu neden arabasına alsın?

 

Bahtımın Oyununa Bak Sen

Restorandaki ilk tanışmalarından kaza yapıp hastaneye geldikleri ana kadar karşılıklı sahnelerini izlemekten çok keyif aldığım Ada ve Bora’nın izlemeyi en çok sevdiğim sahnesi, hastaneden çıktıktan hemen sonra eve doğru gittikleri sırada sahil kenarında oturmak için küçük bir ara verdikleri sahneydi. Özellikle Ada’nın başının döndüğü ve midesinin bulandığını anladığı anda biraz hava alması için sahilde oturmayı teklif edip arabadan çıkma adına yardım etme isteğini geri çevirdiği halde ona yardım etmeye yeltendiği ve Ada’nın da ona tutunduğu sahne benim için çok kıymetli. Çünkü koca bir bölümde ikinci kere göz göze geldikleri ve yakınlaştıkları nadir sahnelerden biri.

Bu durumdan şikayetçi olduğumu sakın sanmayın yaz dizilerinde birbirini tanımayan iki insanın daha ilk bölümde öpüştükleri ve tanışır tanışmaz neredeyse yarım saat boyunca birbirlerine bakıştıkları sahneleri izlemekten daha gerçekçi. İlk tanıştıklarında yaşamlarındaki mevcut krizlerden ötürü bir fırsatını bulup birbirinin yüzüne hiç bakma şansı yakalayamamış iki insanın birbirlerinin en savunmasız anlarında birbirinin yanında olması.

Her ne kadar arabasına kusmasını engellemek için de olsa Bora’nın yaralı bir insana özellikle de bir kadına nasıl yaklaşması gerektiğini bilerek büyütülmüş bir genç adam olması konusunda en çok anne-babasını tebrik etmek istiyorum ki bir sonraki gün Bora’nın hayatına bir bomba gibi düşen videodan sonra babasının o videonun içeriği hakkında tek kelime açıklama istememesi de nasıl bir genç adam yetiştirdiğinin bilincinde olmasından geliyordu.

O sahneleri anlatacak çok bir söz yok aslında. Resimler kendi adına konuşmayı başarıyor ama kimseden yardım almaya alışık olmayan Ada’nın ayakta durabilmek için önce Bora’nın omuzlarına tutunmasının sonra da göğsüne yaslanmasının anlamı görünenden çok daha derindi. Aralarındaki kimyasal reaksiyonun ve onlar fark etmeden oluşmaya başlayan bağın yegâne simgesiydi. Ada’nın bir anlığına gözlerini kapatıp bütün gücünü tanımadığı bu adamdan alması ve kendini onun kollarına bırakacak kadar güvenmesi mi yoksa Bora’nın deli olduğuna kanaat getirdiği bu sabahtan önce tanımadığı bir kadının bütün ağırlığını üstüne alarak ona dayanak olmaya çalışması mı bu sahneyi daha tatlı yapıyordu bilmiyorum ama bu sahneyi çok sevip defalarca seyrettiğimi çok net biliyorum.

Sakin bir ses tonuyla Ada’yı banka kadar taşıdığını ve kırılabilecek bir eşyaymış gibi özenle oturttuğunu izlemek çok keyifliydi ama gözlerini bir an için bile olsa ondan ayırmadan sakinleşebilmesi için derin derin nefes alması konusunda yol göstericisi olması çok ince bir düşünme biçiminin ürünüydü. Üstelik bu anıyı bir metafor olarak da düşünürsek sahildeki bankta birlikte oturduktan sonra Bora’nın ona almasını söylediği nefesin bu sahte evliliği yaptığından beri aldığı ilk nefes olduğunu söylemek mümkün. Senaristler Ada’nın özgürlüğünü Bora ile bulacağı konusunda ilk bölümde imada bulunduklarını söylemek mümkün. Evine götürebilmek için Ada’nın önünde eğilip elini uzatması çok şık bir hareketti. Ve belki de Ada’yı etkilediği ilk andı çünkü Ada, uzun zamandır birinin kendisi ile ilgilenmesinin ne demek olduğunu unutmuş bir kadın. Kendisi genellikle ilgiyi veren taraf olduğundan Bora’nın arabasında uyuyakalan Ada’yı evine taşıyıp kanepeye yatırması ve üstünü örtmesi çok anlamlı bir hareketti.

 

Bahtsız Kadınlar Ülkesinin Bahtsız Albümü

Ada’nın ilk aşkıyla olmazsa ya da ilk aşkı tarafından terk edilirse ömür boyu mutsuz olacağına dair inancına terk edilme ve aldatılmanın acısı da eklenince depresyon kaçınılmazdı. Cemre duygusal içeriği yüksek sahnelerdeki gözyaşlarına olduğu gibi depresyonun elli tonunu birkaç dakika içinde yaşamayı ve bunu izleyiciye hissettirmeyi başaran performansıyla alkışı hak ediyor. Ailesinin kadınlarına bir lanet gibi yapışmış olan bahtsızlığın bir hurafe olmadığına arkadaşına inandırmak için delillerle konuştuğu “fotoğraf albümü” sahnesiyle ben işin ciddiyetinden tamamen koptum. Sahnenin trajik olması mı gerekiyordu bilmiyorum ama sahne en iyi ihtimalle traji-komikti.

Ancak ailenin kadınlarının yaşadığı bu durumu bahtsızlığa değil de iki farklı etmene bağladım ben. İlki ailemizde böyle bir lanet var diye ilk aşklarını bulup evlenerek bir ömür boyu mutluluklarını garantiye almayı o kadar kafaya takmışlar ki hoşlandıkları ilk insanı gerçek aşkları sanıyorlar. Ama bir duygunun aşk olabilmesi için o duygunun denkler arasında yaşanması gerekiyor. Bu denklik de kalplerin ve ruhların denk olma durumu. Başka bir deyişle sevdiğin kadar sevilmenin olduğu bir ilişki olmalı. Aksi taktirde onun adı ya takıntı ya da platonik oluyor.

İkinci teorim de kendi kendini gerçekleştiren kehanet. İlk aşklarıyla evlenmezlerse ya da terk edilirseler mutsuz olacaklarına o kadar inanıyorlar ki ilk aşklarıyla evlenmedikleri taktirde kendi kendilerini mutsuz ediyorlar. Bunu hesaba katarak hiç yılmadan usanmadan nikah masasına oturabilmek için elinden geleni yapan Yasemin teyzeyi taktir ettim. “Sevdiğim olmayacaksa beni seveni severim” diyen Nergis teyzenin mantığına da saygı duydum.

Bu arada konuyla alakasız olacak ama Ada-Bora’nın yollarının ikinci kez kesişmesine geçmeden önce değinmek istediğim bir konu daha var. O da Ada’yı kendi kızı gibi görüp sarıp sarmalayan Nergis teyzesinin gördüğü rüya… Bu dizinin bir romantik komedi olduğunu söyleyip duruyorum ama aslında ilk bölümde işin komedi ayağına diğer dizilere kıyasla daha fazla tutunan bir dizi olmuş. Yoksa Ada’yı rüyasında daldan dala atlarken görmesini başka nasıl açıklayabilirim hiç bilmiyorum. Eşinin rüyasında adeta bilinç görevini üstlenip bunun bir rüya olduğunu dile getirmesi ve bunu rüyada bu kadar eşya taşıtılır mı diyerek dillendirmesi gerçekten ince bir mizah anlayışının bir örneğiydi. Daldan dala atlamasını hayatında bir değişiklik yaparak Rüzgar’ın dalından Bora’nın dalına atlaması olarak mı yoksa ilk aşkının Tuğçe’yi öptüğünü gördükten sonra bindiği dalın kırılması olarak mı algılasam acaba?

Sonuç olarak Ada’nın üstüne titreyen ve onu canından çok seven teyzeleri Ada’dan sonra en sevdiğim iki kadın karakter olacakları kesinleşti. Özellikle de evlenmeyi kafasına koymuş Yasemin teyzesi favorim olabilir. Onun erkekler tarafından terk edildiği sahneler bölümün en komik sahnelerinden biriydi. Üzücü olması gereken anlar her ne hikmetse tam bir komediydi. Keşke Ada’nın aklına da Rüzgar’ı geri kazanması gerektiğini hiç sokmasaydı. Yalnız mutfakta birbirlerine sarılarak kara bahtlarına ağladıkları sahne müthişti. Hem Nergis teyzesi duymasın diye sessizce bahtlarına ağlıyorlardı hem de bahtsız oluşlarına ve bu dünyaya neden gelmiş olduklarına küfürle karışık isyan ediyorlardı. Bu dizinin komedi yönü seyirci açısından öteki yaz dizilerine kıyasla büyük bir avantaj.

 

Ada ve Bora’nın Üçüncü Karşılaşması: İş Görüşmesi

Teyzesinin mutlu olabilmesi için Rüzgar’ı geri kazanması gerektiği fikrini aklına sokmasından sonra onunla aynı yerde çalışabilmek için Bora’nın mekanına iş görüşmesine giden Ada, dışardan tarafsız bir gözle bakıldığında kendini istemeyen bir adamı zorla geri kazanma çabası ve kendini küçük düşüren bir adamın peşinden koşmaya devam etme gurursuzluğu gibi görünebilir ama işin aslı öyle değil. Ada mutsuz olmaktan ve ailedeki bahtsızlığın son kurbanı olmaktan o kadar korkuyor ki ilk aşkıyla olabilmek için elinden geleni yapıyor. Bu arada söz konusu olan Rüzgar’ın kendisi değil; Ada onun temsil ettiği şeyin yani ilk aşkı ve sonsuza dek mutlu olmasını mümkün kılacak anahtarın peşinde. Rüzgâr ve bir ömür mutlu olma terimini özdeşleştirmiş durumda. Bu yüzden şirkette karşılaştıklarında son bir kez şansını denedi. Onun istediği gibi alımlı bir kadın olabileceğini ve değişebileceğini söyledi. Bu yüzden Ada’yı eleştirirken bu ruh halini göz önünde bulundurarak eleştiriler yapmak daha adil olur.

Söz konusu ilişkiler olduğunda Ada’nın samimi ve dürüst bir ilişki istediği Rüzgar’ın ağzından çıkan her söze ve yaptığı her harekete inanmasından belli. Üstelik ilişkilerde dürüstlük konusunda da Bora ile aynı fikirde olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Bora’nın “keşke ilk randevularda herkes dürüst olup ne istediğini söylese” demesine bakılırsa ilişkilerinde dürüstlüğe ehemmiyet verdiği söylenebilir. Bu durumda işe girebilmek için başvuru formuna hem mezun olduğunu hem de bekar olduğunu yazan Ada hakkındaki gerçek ortaya çıktığında özellikle de evli olması konusundaki gerçek ortaya çıktığında -bir de Ada’ya âşık olmuşsa- büyük fırtınaların kopacağını ve bu kopan fırtınanın kış dönemlerinde tercih edilen türdeki drama işlerine göz kırpar cinste olacağını düşünüyorum.

İş başvurusu için Bora ile karşı karşıya geldikleri sahne ne restorandaki ilk tanışmalarında olduğu gibi karşılıklı didişmelerin olduğu bir sahneye gebe oldu ne de ikinci karşılaşmalarında olduğu gibi aksiyon ve gözyaşının eşlik ettiği bir dram anına tanıklık etti. Aksine bütün karşılaşmaları içinde belki de en komik karşılaşma biçimleri buydu. Göz göze geldikleri anda geçmişte yaşananları unutturmak ve işe alındığından emin olmak amacıyla yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bütün sevimliliğini takınan Ada izlemesi keyifli bir Ada’ydı. Sanki restoranda o kötü sözleri yüzüne karşı söyleyen o değilmiş, adamın arabasının kaza yapmasına sebep olmamış gibi gerçekten işe alınma konusunda bir şansı olduğunu düşünerek karşısına geçmesi Ada için bile fazla Pollyanna’lık bir durum.

Sevimlilikle bu işi alamayacağını hatta biraz daha zorladığı taktirde arabasına verdiği zararı da ödemek zorunda kalacağını anlayınca bu sefer onun yüzünden işsiz kaldığını hatırlatıp eve ekmek götürmesi gerektiğini anlatarak vicdanına oynamaya çalıştı ama ne yazık ki o da olmadı. Her adımda duvara tosladığını anlayan Ada, neredeyse özgeçmişini silah zoruyla okutmaya çalıştı. Ada sözde Bursalı ama rahatlıkla bir Karadeniz kızı olabilirmiş. Onu işe alsın diye her zamankinden daha ılımlı ve cana yakın davranmaya çalıştı ama yazısını okutmayı başaramadı. Kendisini şirketten çıkartmak için güvenlikleri çağırmasın diye de vazgeçmiş gibi davrandı. Bora’nın kabul etmesi gereken şey, bütün o önyargılı yaklaşımlarına ve terslemelerine rağmen kızın verdiği cevapların zekice olduğu.

Tamam Rüzgar’ı yeniden kazanmak istiyorsun, bunun için de aynı yerde çalışmak adına elinden geleni ardına koymuyorsun ama işi almanın yolu patronun olacak adamı erkekler tuvaletinde yarı çıplak halde yakalayıp kapıyı üstünüze kilitlemek değil; hele de kapının kolunu koparmak hiç değil. Bir adamın erkekler tuvaletinde yarı çıplak bir haldeyken okuduğu yazıyı gerçekten dinleyip pozisyonu ona vereceğini düşünmesi çok absürttü. O yüzden Bora polis çağırsa haklıydı. Uzaklaştırma emrini çiğneyip taciz ettiği insanın evine dalan sapıklar gibiydi ama bu sahne beni güldürdü. O yüzden bu sahnenin yazarına, yönetmenine ve oyuncularına çok teşekkür ediyorum.

 

Video Komplosu ile Gelen Teklif

Boşuna dememişler bir kapı kapanırsa bir pencere açılır diye. Yalan yanlış bilgilerle doldurmuş olduğu özgeçmişi işi almasını sağlamayınca Bora’nın evlilik hakkında yazmayı planladığı yazı dizisi için saha araştırması yaparken buluştuğu kadınla çekilmiş olan videosu, Ada için yepyeni bir şansın kapılarını aralıyordu. Sosyal bir platformun yüzüyseniz eğer hakkınızda yayınlanan en ufak bir karalama videosu bütün hayatını ve emeklerini mahvetmeye yetebilir. Bora’ya da tam olarak bu oldu. Üstelik söz konusu olan sadece kendi imajı değildi; kendisi için çalışan ve bu platformdan ekmeğini kazanan birçok çalışanı da vardı. Açıkçası videoyu çeken değilse de şirketin içinden haber uçuranın ilk fırsatta iş arayan astrolog ile kadınlar konusundaki şansını kıskanan kuzeni olduğundan şüphe ediyorum. Videoyu çekenin Burhan olduğunu restoran soyuldu dediği anda anlamıştım zaten. Yüzsüz herif…

Dizinin klişe hikayesine rağmen klişe olmayan bazı yönlerini çok sevdim. Özellikle de Bora cephesinde babasıyla hayatını nasıl kazanacağı konusunda hiç anlaşamamasına ve sahip olduğu gururuna rağmen yanında çalışan insanları düşünüp maaşlarını ödeyebilmek için babasından borç istemesi beklenmedik bir hareketti. Bir kerelik de olsa gururunu yanında çalışan insanların geçim derdinin üstünde tutmayan birini görmek güzel bir değişiklikti. Keşke babasının da oğlunun mesleğine ve hayatını nasıl yaşayacağına saygısı olsaydı, o zaman Tuğçe’ye hisse satmak zorunda kalmazdı. Babasından liseden beri harçlık almadığına göre babasıyla arasında dillendirilmeyen başka bir şey olduğunu düşündürdü. Bir diğer klişe olmayan durum da annesinin zengin bir aileden geldiği ve oğluna âşık olduğunu bildiği halde Tuğçe’den hoşlanmamasıydı. Onu mükemmel gelin adayı olarak görmemesi hatta kızdan hiç hoşlanmaması Ada ile tanıştığı taktirde ondan hoşlanacağına dair bana bir umut vermiş oldu.

Bora kredi ile çalışanların maaşlarını ödeme arasında imkânsız bir seçim yapmaya zorlanırken Ada da arkadaşı Selin sayesinde varlığını öğrendiği videoyu izler izlemez çekenin eski patronu Burhan olduğunu çözdü. Böylece Rüzgar’ın çalıştığı yerde çalışabilmek için onun adına yeniden bir umut ışığı belirmiş oldu. Bu videoyu Burhan’ın telefonundan alıp Bora’yı kendine iş vermesi hususunda zorlamak adına restorana gittiğinde yaptığı doğaçlama planı izlemesi çok keyifliydi de bu planın Selin’de açtığı psikolojik yara gerçekten çok büyüktü. İnsan dost hatırı için çiğ tavuk bile yer de patronunun malum bölgesine parmak sokmak nereden bakarsan bak dostluktan da öte. Üstelik bir de o eli sanki uranyuma ya da virüse tutmuş gibi dezenfekte etmeye çalışmalarını izlerken gülmekten neredeyse koltuktan düşmek üzereydim. Yemin ederim bu sahneyi izlerken gözümden yaş geldi.
Yangın alarmına basıp müşterilerin restoranı terk etmelerini sağlayan Ada’nın Burhan’ı tek başına yakaladığı ve kendisine hırsız süsü vererek cep telefonunun kilidini zorla açtırdığı doğaçlama planı sayesinde hem Bora’nın videosunun ham halini hem de karısını aldattığına dair delilleri bulan Ada, ele geçirdiği bu ganimetleri kullanarak önce Burhan’ın istifa etmesini sağladı sonra da ayağına kadar getirmeyi başardığı Bora ile pazarlık masasına oturmuş oldu. Artık istediğini elde etmeye yani Rüzgar’la aynı şirkette çalışmaya çok daha yakındı. Ancak en iyi pazarlıklar her iki tarafında uzlaşmak adına isteklerinden tavizler vermeye yanaştıkları antlaşmalardır. Onların yaptığı pazarlığın sonucunda Bora şirketi batıyor olsa bile asla işe almayacağını söylediği Ada’yı video karşılığı işe kabul etti. Ada da Rüzgar’a yakın olabilmek için editörlüğü değil; asistanlığı kabul etmek zorunda kaldı deyip yazımı burada noktalıyorum.

Sonuç olarak benim için yüz kırk dakika boyunca hiç sıkılmadan izlediğim zaman zaman Ada ile birlikte üzüldüğüm yer yer de içine düştüğü ya da kendini düşürdüğü durumlar karşısında kahkahalarımı tutamayıp gülümsemekten gözümden yaş geldiği sıcak, samimi ve yazın ruhuna uygun renkli bir dizi çıkmış ortaya. Hala izlemeyenler varsa eğer bu yazıyı okuduktan sonra kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Bora ve Ada bu yazın güzel uyum yakalamış çiftlerinden biri olmuşlar. Üstelik daha ilk bölümde birbirlerinden hiç hazzetmemiş olmaları da cabası. Ben özellikle Ada’da kendimden çok şey buldum. Bir sosyal platformda yazar olmak istemesinin benim bir başka sosyal platformda konuk yazar olmama denk düşmesi gibi.

 

Kapak görseli sosyal medyadan alıntıdır, yapana kocaman teşekkürler…

 

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce