Yeni sezon yeni projeler birer birer ekranlarda yer alıyor ve zirve yarışında devir dizilerden yeni sezonları yer almaya başlamadan seyircileri projeye bağlamaya çalışıyor. İşte onlardan biri aşkı için öldürmeyi göze almış Yılmaz ile sevgilisi yaşasın diye kendini bir evliliğe hapseden Zülayha’nın hikayesinin anlatıldığı Bir Zamanlar Çukurova
Konuk yazarım Gözde dizinin ilk bölüm izlenimlerini kaleme aldı, anlaşılan o ki bölüm yazıları ile de yazılarına devam edecek… Yorumlarda buluşalım mı?
Neredeyse çocukluğumdan beri 60’lı-70’li yılların Yeşilçam filmleriyle büyüyen biriyim. Hatta eskiden televizyonlarda özellikle gündüz kuşaklarında çokça yayınlanmaları sebebiyle bazı filmleri birkaç kez seyretmişliğim, nerdeyse her sahnesini ezberlemişliğim bile var. O filmlerdeki aşklara, aile ilişkilerine, dostluklara hep imrenmişimdir. İstanbul’un beton yığını haline dönmeden önceki o halinde yaşıyor olmayı istemişimdir. Tüketimin bu kadar artmadığı, teknoloji sayesinde hayatın bu kadar kolay yaşanmadığı, her şeye çabuk ulaşılamayan; özellikle aşkların daha tutkulu, daha vazgeçilmez olduğu o yıllarda yaşamak sizce de güzel olmaz mıydı? İşte Bir Zamanlar Çukurova da o yıllarda, 70’lerde geçiyor.
Diziyi ilk duyduğumda ilgimi çekmemişti açıkçası. Ama ilk tanıtımı seyretmem ile birlikte düşüncelerim tamamen tersine döndü ve “Ben bu diziyi mutlaka seyredeceğim.” dedim. Tanıtımlar geldikçe heyecanım daha da arttı ve sabırsızlıkla ilk bölümü beklemeye başladım. Özellikle kurulan dünya dikkat çekiyordu. Diziyi çok sevdiğim dizilerin senaristi Yıldız Tunç’un yazması ve kurucu yönetmen olarak çektiği birçok diziyi zevkle seyrettiğim Faruk Teber’in varlığı beklentimi ve heyecanımı katladı.
Tam 2 saat 34 dakika süren ilk bölüm kesinlikle görsel bir şölen olmuş. Gerçekten de seyrettiğim o filmlerin atmosferi vardı dizide. Yönetmen Faruk Teber ve görüntü yönetmeni çok düzgün bir iş çıkarmış. Hayran olunacak, tablo gibi kadrajlar vardı. Sanat yönetimi çok iyiydi. Adana’daki Yamanlar Çiftliği ve konağına hayran kalmayan yoktur sanırım. İstanbul sahnelerinde de gözüme batan bir şey olmadı. İstanbul’u yukardan gördüğümüz planlarda Galata Kulesi’nin inşaat halinde olması dikkatimi çekti. Nasılsa yeni nesil bilmez deyip bu tip ayrıntılar atlanmamış. Genel olarak oyuncu seçimleri ve oyunculuklar da yerli yerindeydi. Hiçbir rol için yakışmamış dediğim kimse olmadı. Evet, dizi tempo olarak biraz düşük başladı, Adana etabıyla birlikte tempo yükseldi ama akıcıydı, sıkılmadan iki buçuk saati tamamladım ve ekran başından memnuniyetle ayrıldım. İlerleyen bölümlerde konu geliştikçe temponun daha da artacağını düşünüyorum. Hem diziye özel hazırlanan hem de dizi içinde kullanılan müziklere de bayıldım. Diziyi jenerikten sonra o yıllara ait Tülay Özer’in İkimiz Bir Fidanız şarkısıyla açmak da çok akıllıca olmuş. Hemen döneme adapte oluyorsunuz.
Dizi İstanbul’da Züleyha ile Yılmaz’ın büyük aşkına tanık olduğumuz sahnelerle başladı. Nasıl tanıştılar, bu aşk nasıl başladı bilemiyoruz ama ben onların aşkına inandım. Birbirilerine bakışlarında, sözlerinde aşklarının samimiyetini hissettim. Bu aşk için her türlü fedakarlığı yapabileceklerinin sinyallerini ilk andan itibaren verdiler bize. İki oyuncuyu da ilk defa bu kadar uzun uzun seyretme şansım oluyor. Uğur Güneş de Hilal Altınbilek de bu roller için çok doğru seçimler olmuş. Uğur Güneş’in bakışları, konuşması, ses tonu muhteşem. Hilal Altınbilek tam o dönemlerde gibi sanki. O yılların filmlerindeki kadın oyuncuları hatırlattı bana. Duru bir güzelliği var. Oyunculuğu da sakin, abartılı değil.
[wp_ad_camp_1]
Ne yazık ki mutlu bir yuva kurmayı hayal eden iki aşığın hayalleri başlarına yıkılıyor. Zaten mutlaka eski filmlerde aşıkların mutlulukları uzun sürmez; araya mutlaka sorunlar, ayrılıklar girer, filmlerin sonunda kavuşurdu sevenler. Bir terzinin yanında çalışan Züleyha’nın üvey ağabeyi Veli, kumar borçları için kardeşini Naci’ye satıyor ve Züleyha’yı Naci’yle buluşması için ölçü alma bahanesiyle adı çıkmış bir kadının evine götürüyor. O kadını Mahallenin Muhtarları dizisinden tanıdığımız Aydan Burhan canlandırmış. İlk bakışta tanımakta güçlük çektim, ne kadar da değişmiş. Yılmaz da Züleyha’nın orda olduğu yengesinden öğreniyor ve tam Naci Züleyha’ya zorla sahip olacakken O’nu kurtarıyor. Motor ustası olan Yılmaz, baba gibi gördüğü ustasının tavsiyesiyle Adana’ya kaçmaya karar veriyor. Bunu duyan Züleyha da peşinden gidiyor. Ve uzun bir tren yolculuğunun ardından hikayemizin geçeceği asıl yer olan Adana’ya varıyoruz.
“Yılmaz: Güzel gözlüm ben sana nasıl derim benle gel diye, hı? Belki de bu yolun sonunda ölüm var, ben sana nasıl derim benle gel diye?
Züleyha: Ölünecekse beraber ölürüz. Ben seninle ölüme gitmeye de hazırım.”
Tren yolculuğu esnasında Yılmaz’ın ustasının sahne kimlik çıkarttırması için verdiği bir tomar parayı uyurlarken çaldırması pes dedirtti açıkçası. Yılmaz’ın böyle bir hataya düşmesi, saflığı canımı sıktı. Aynı trende dizimizin asıl mekanı olan Yamanlar Çiftliği’nin varisi Demir Yaman da vardı. Demir, trenin durduğu bir istasyonda camdan çeşme başında yüzünü yıkayan Züleyha’yı gördü ve ilk görüşte aşık oldu. Murat Ünalmış duruşu, karizmasıyla Demir rolüne uymuş. Daha önce de Yer Gök Aşk dizisinde kendisini büyük bir konağın oğlu olarak seyretmiştim. Orada büyük bir aşkın kahramanı olarak çok başarılı bir performansı vardı bana göre. Burada da rolünün hakkını verecektir mutlaka. Demir babasıyla amcasının kurduğu çiftlikteki konakta annesi Hünkar ve haminnesiyle birlikte yaşıyor. Başından mutsuz bir evlilik geçmiş, çocuğu olmamış. Tek amacı babasının kurduğu bu çiftliğe en iyi şekilde sahip çıkmak ve daha da geliştirmek, Çukurova’nın en büyüğü, tek hakimi olmak. Tarlalarının ilaçlamasını bile kendi yapıyor. Tabii bunu yaparken asıl arzusu gökyüzünden topraklarına bakarken ne kadar büyük bir alana hakim olduğu görmek. Her ne kadar Hünkar bundan çok rahatsız olsa da Demir inatçı bir adam. Hünkar’ın ise en büyük isteği bu kocasından kalan bu toprakları oğlunun ve varislerinin yönetmesi, Demir’in yeniden evlenip bir erkek çocuk sahibi olması. Hünkar’ın çalışanlarına karşı tavrı da dikkat çekici. Kendi eliyle evlendireceği çalışanları için eksiksiz çeyizler hazırlatması, tarlalardaki çalışan işçilerine yaptığı erzak yardımları, evdeki çalışanlarla konuşurken üslubunun üstten bakar olmayışı… Hünkar rolünde Vahide Perçin’i görüyoruz. O’nu ilk gördüğüm Bir İstanbul Masalı dizisinin üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen yıllar O’na hiç dokunmamış sanki. Güçlü, kudretli Hünkar rolünde O’nu yeniden seyretmek çok keyifli olacak.
Hünkar çiftliğin oğlunun soyuna kalması isteğinde çok haklı. Çünkü çiftlik Demir’in kuzeni Şermin ve kızı Betül’ün yönetimine geçse kısa zamanda bütün düzen bozulur, topraklar bakımsız kalır, hatta belki de başkalarının eline geçer. Çünkü Şermin’in tek isteği çiftliğin hanımı olmanın O’na sağlayacağı prestij. Betül’le henüz tanışamadık, bakalım okumaya gittiği Berlin’den döndüğünde hikayeye ne gibi katkılar sağlayacak merakla bekliyorum. Şermin’in kocası ise şu anda hikayemizde pasif bir konumda. Dahiliye doktoruymuş, her gece içiyor, Şermin’i pek sevmediği, O’na kızı için katlandığı besbelli. İlerde belki de güçlü bir karakter haline gelip Şermin’in yapacağı muhtemel kötülüklerin karşısında duracaktır.
Züleyha ile Yılmaz trende bütün paralarını çaldırdığı için ilk önce nişan yüzüklerini satmak zorunda kalıyorlar ama maalesef yüzükler o kadar ucuza gidiyor ki acilen iş bulmaları gerekiyor ve Yılmaz hiç bilmedikleri bu şehirde iş aramaya başlıyor. Bir yandan da kaçak olduğu için kimliğinin bilineceği büyük işlerde çalışabilecek durumda değil ne yazık ki… Çiftliklerde günübirlik işçi olarak çalışmanın yolunu arıyor ve bir gün tesadüf eseri askerlik arkadaşı Gaffur’u görüyor. Züleyha’yı da alıp Gaffur’un çalıştığı Yamanlar Çiftliği’ne gidiyorlar. Orada Hünkar’ın evlenmek isteyen çalışanlarına muhakkak nikah yaptırmak istediğini öğrendiklerinde Züleyha kendini Yılmaz’ın kardeşi olarak tanıtıyor. Bunu yapmakta çok haklı. Sonuçta Yılmaz’ı o gece bir gören olmuş olma ihtimali yüksek. Evlilik için resmi başvuruda bulunulduğunda jandarma gelip yakalayabilir. İstanbul’dan kaçma sebeplerini de bambaşka bir şekilde anlatıyorlar. Gaffur çiftliğin kahyası. Avrupa Yakası’ndan tanıdığımız Bülent Polat nefis bir Gaffur olmuş. İyi görünümlü kötü karakteri öyle güzel canlandırmış ki. Komedideki başarısını dramda da hakkıyla sürdürüyor. Gaffur ilk başta Züleyha ile Yılmaz’ı sıcak karşılasa da orada kalıp çalışma niyetlerini fark ettiğinde tavrı bambaşka oluyor. İşinin elinden gideceğinden korkuyor haliyle. Çünkü Yılmaz becerikli, iş bilen, dürüst bir adam. Karısı Saniye’nin boş boğazlığı sayesinde Züleyha ve Yılmaz ırgat olarak işe alındıklarında Gaffur’un tavrı daha da kötüleşiyor. Demir’e Yılmaz’ı kötülüyor, askerdeki samimiyetlerini inkar ediyor ama Demir zeki bir adam, bunlara inanmıyor elbette.
Bu arada Demir ilk geldikleri gece Züleyha’yı çiftlikte tekrar görüyor ve O’nu yılandan kurtarıyor. Bu sahnede Züleyha ile Demir arasındaki uyum da gözlerden kaçmadı. Eminim pek çok seyirci benim gibi Züleyha’nın hem Yılmaz’la hem Demir’le yakıştığını, üstelik de ikisinin de iyi adam olduğunu düşünüyor olmalı. Muhtemelen iki karakterden birisi kötüye doğru evirilecek. Açıkçası gönlüm Züleyha’nın Demir’le birlikte olmasından yana olsa da Yılmaz’la sevdaları hiç bitmesin diyor.
Zaten Züleyha ile Yılmaz çiftlikle ırgatlık yapmak için kalacakları yerde Allah’ın huzurunda karı koca da oluyorlar. Büyük ihtimal Züleyha o geceden hamile ve bu çocuk onları ömür boy birbirine bağlayacak her ne yaşanırsa yaşansın.
Çok kısa bir sürede Züleyha ile Yılmaz kendilerini Hünkar ile Demir’e fark ettiriyor ve Züleyha evin orta işlerine bakmakla görevlendiriliyor, Yılmaz da Demir’in şoförü oluyor. Tabii Gaffur ve mutfakta çalışan karısı Saniye bu durumdan hiç memnun olmuyorlar. Yılmaz-Gaffur çatışması dizide devamlı sürecek gibi. Yılmaz Gaffur’un nasıl bir adam olduğunu fark etti ve bunu yüzüne vurdu. Paraları çaldıran Yılmaz aslında o kadar da saf biri olmadığını bize gösterdi. Gaffur Yılmaz’dan kurtulmak için devamlı O’nun bir açığını kollayacaktır. Naci’nin adamı da Yılmaz’ın peşinde. Muhtemelen o gece Yılmaz’ın eve girdiğini gördü ve Adana’ya kaçtığını da tehditle ustasından öğrendi. Eğer karşılaşırlarsa Gaffur Yılmaz’ı anında gammazlayacaktır. Belki de gammazlamayacak, bunu O’na karşı kullanacaktır kim bilir. Gaffur’un kötülükte ne kadar ileriye gidebileceğini, neler yapabileceğini merak ediyorum doğrusu.
[wp_ad_camp_1]
Züleyha orta işlerine bakarken Haminne’yle de ilgileniyor. Haminne Hünkar’ın annesi, Alzheimer hastası. Haminne rolündeki Serpil Tamur gerçekten de Vahide Perçin’in gerçek annesi gibi benziyor O’na. Haminne haliyle Züleyha ile Demir’i kafasında evlendirmiş ve onların yanında bunu dillendiriyor.
“Çok tatlı bir kız bu, çok da güzel. İyi ki evlenmişsin onunla.”
Açıkçası hastalık sebebiyle de olsa doğru bir öngörü bu. Çünkü öğreniyoruz ki Demir’in çocuğu olmuyor. Şermin bir arkadaşından Demir’in eski karısı Filiz’in hamile olduğunu öğrenip gelip bunu Hünkar’a söylüyor. Tabii Şermin bu durumda sorunun Demir’de olduğunu çok geçmeden fark edip bunu iktidar savaşında kullanacaktır. Bu durumda Hünkar’ın da Demir bunu fark etmeden bir çözüm bulması gerekecek. Dizinin son sahnesinde Züleyha ile Yılmaz de bahçenin gizli bir yerinde öpüşürlerken odasından kaçan Haminne’yi aramakta olan Hünkar onları görüyor. Bölümün bu son sahnesi ışığında tahminim Hünkar’ın Züleyha ile Demir’i evlendireceğini ve Züleyha’nın muhtemel Yılmaz’dan olan çocuğunu Demir’in diye göstereceklerini şeklinde. Şimdi “Hünkar Züleyha’yı bu evliliğe nasıl ikna edecek? Züleyha ve Yılmaz bu süreçte neler yaşayacak? Züleyha‘nın Demir’le ilişkisinde neler olacak?” gibi birçok soru var cevap bulmayı bekleyen.
Ben 2. bölümü merakla beklemeye başladım bile. Tüm ekibin emeklerine sağlık.
Bir Zamanlar Çukurova 2. Bölüm Fragman
https://www.youtube.com/watch?v=YvA9bIwzYFM
Bir Zamanlar Çukurova 2. Bölüm 2. Fragman