Beklenen yazı geldi ^^ Bu haftaya özel Bir Zamanlar Çukurova bölüm yazısı 3 bölüm bir arada… (Gözde’ye geçmiş olsun dileklerimle <3)
Konuk yazarım Gözde dizinin 7-8-9. bölüm izlenimlerini kaleme aldı. Öncelikle keyifli okumalar ^^ Ardından da yorumlarda buluşalım mı?
Herkese merhabalar. Rahatsızlığım nedeniyle iki haftadır yazılarıma ara vermek zorunda kalmıştım. Çok beğendiğim 7. ve 8. Bölüm’e dair yorumlarımı vaktinde sizlerle paylaşamamak inanın çok üzücüydü ama şükürler olsun yeniden buradayım.
Önceki iki bölümde Yılmaz’ın hapisten çıkıp yeniden Adana’ya gelmesiyle Demir ile Yılmaz arasındaki mücadelenin sertleştiğine tanık olduk. Demir’in Yılmaz’ı yakalayıp eziyet etmesi ve kaçarken vurması O’nun gözü karardığında neler yapabildiğini bir kez daha gösterdi bize. Öfkelendiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor, yaptıklarının önünü ardını hiç düşünmüyor. Yaralı olarak kanala düşen Yılmaz’ı Gülten kurtardı ve huğlarda saklayarak Sabahattin tarafından tedavi edilmesini sağladı. Yılmaz’ı çok seven Gülten’in bu çabası anlaşılır olsa da Züleyha’nın dostuyum diyen birinin O’ndan Yılmaz’ın yaşadığını saklaması asla kabul edilebilir değildi. Bu süreçte Sabahattin’le gizli gizli sıkça bir araya geldiği anları Fadik’in görmesi ve yanlış anlamasına tanık olduk. Tabii Gülten, Yılmaz yaşıyor diye ümitlenip nişanı bozunca Fadik’in bu durumu gördüklerine bağlaması kaçınılmaz oldu. Yılmaz’ı tedavi eden ve O’nu hayata döndüren Sabahattin’in Züleyha ile aşkını biliyor ve destekliyor olmasına karşın O’ndan mecburen evlendiğini saklaması işe beni şaşırttı. Demir’in Yılmaz’ı sırtından vurduğu gibi O’na başka şeyler yapabileceğinden korkup gerçeği saklamış olmalı.
Sabahattin’in kabak tadı veren “Şermin boşanalım.” talebi bu iki bölümde de devam etti ve sonunda Şermin tarafından da kabul gördü. Çünkü Züleyha’nın üvey ağabeyi Veli de hapisten çıkmıştı ve tekrar çiftliğin yolunu tutmuştu. Şermin’in Veli’yi beğendiğini ve O’nunla bir ilişki yaşayacağını tahmin etmiştim. İlişkilerinin ilk adımları 8. Bölüm’de atıldı. Ancak yine de Şermin’in Demir engel olacağı için Sabahattin’den boşanamayacağını ve bu ilişkinin gizli kapaklı yürüyeceğini düşünüyorum.
Demir’in Yılmaz’a eziyetlerinde O’na yardımcı olan Gaffur’un bu durumdan pek memnun olmayışı dikkat çekti ama yine de Demir Yılmaz’ı ölü ya da diri bulup getirirse on bin lira vereceğini söylediğinde bayıla bayıla gece gündüz O’nu aradı. Demir’in dostu Cengaver (Cengo) ise Demir’in yaptığı eziyetler ile Yılmaz’ı vurmasına son anda tanık oldu ve Demir’i eleştirdi. Cengo’ya gerçekleri anlatacağını söyleyen Demir O’na yalan söyledi: Yılmaz’ı Züleyha’yı randevu evine satan üvey ağabeyi olarak tanıttı. Bu davranışı kendi yaptıklarında haksız olduğunu çok iyi bilmesinden elbette. Gerçeği bilse Cengo artık yanında durmaz. İnanıyorum ki ilerde gerçekleri öğrendiğinde Yılmaz’ın tarafına geçecek Cengo.
Demir Yılmaz’ın huğlarda saklandığını öğrendiğinde ise yine öfkeden gözü döndü ve kendisine kimin sakladığını söylemedikleri için huğları yakmaya kalktı. Huğlardaki ırgatları hem O, hem de Hünkar kendilerine ihanetle suçladı ama Yılmaz’ı sadece eski bir çalışan zanneden bu insanları ihanetle suçlamak çok abartılı değil mi sizce de? Hem ihanet etmiş dahi olsalar o insanların evlerini yakmak mıdır hak ettikleri? Bu davranışlarının ırgatlarıyla aralarındaki ilişkide olumsuz etki yapabileceğini de hiç düşünmedi tabii. Demir huğları yaktıktan sonra pişman da oldu, onlara yeni bir yer de yaptırdı ama keşke öfkeyle hareket etmeden önce bir kez daha düşünseydi.
Tam Demir huğları yaktığı sırada Yılmaz kurtarıldı. Sonradan öğrendik ki Fekeli’nin adamı Çetin kurtarmış O’nu. Fekeli Adana’ya geri dönmüştü ve Yılmaz’ı yanına alıp Yamanlar’dan intikam almaya karar vermişti. Yeni bir eve yerleşti ve eski bir tanıdığının oğlu olan Çetin’i işe aldı. Çetin oldukça yakışıklı bir genç. Dizide O’nu sık sık görmek hoş olacak. Fekeli’nin geçmişini de öğrendik. Adnan Yaman’ı öldürdüğü için hapisteymiş. Karısı ve iki çocuğu ise O’nu hapiste ziyarete gelirken araba kazasında ölmüş. Acaba bu gerçekten bir kaza mı yoksa Hünkar’ın planı mı? Bize tanıtılan Hünkar’ın bu işte muhakkak parmağı vardır. Fekeli’nin göründüğü ve konuştuğu her sahnede hayranlıkla bakakalıyorum ekrana. Kerem Alışık’ı seyretmek sanki babası Sadri Alışık’ı seyretmek gibi. İyi ki diziye katıldı. Fekeli’nin maddi desteği, tavsiyeleri ve yol göstericiliği sayesinde Yılmaz artık Yamanlar’a karşı ciddi bir düşman, rakip konumunda olacak. Fekeli’nin bu anlamdaki ilk hamlesi çok ustacaydı, bunu öğrendiğimiz sahnede Hünkar ve Demir’in yüzünü görmek ise büyük bir keyif. Fekeli, Demir ve Cengo’nun ortak kombine tesis yapmak için almayı planladığı araziyi Yılmaz’a satın almış. Araziyle ilgili evrakta “Sahibi Yılmaz Akkaya” yazısını gördüğümüzde bir güldüm ki sormayın. Fekeli’nin Züleyha hakkında Yılmaz’a söyledikleri ise öyle güzeldi ki. Yılmaz O’nun parayı ve Demir’i tercih ettiğini, mutlu olduğunu düşünürken Fekeli “Yüzünde Güneş açsa da içinde ne yağmurlar yağıyor bilemezsin.” dedi. Gerçekten de Fekeli bu sözlerinde çok haklıydı. Hala içinde Yılmaz’ın aşkını taşıyan, O’nu unutamayan Züleyha kendini Cehennem’de gibi görüyordu. Çiftlik evi O’nun için tıpkı altın bir kafesti. Demir ile Züleyha’nın arasında Yılmaz’ın sandığı gibi mutlu bir evlilik yoktu. Yılmaz’ın gizlice çiftliğe girip Züleyha ile Demir’i uzaktan seyrettiğinde akan gözyaşları içimi parçaladı. Sen ağlama Yılmaz, kıyamam…
Yılmaz’ın ne kadar mutlu diye düşündüğü fotoğrafta bile aslında Haminne’den dolayı kahkaha atıyordu Züleyha. Adnan bebekli fotoğraf çekimlerindeki kareleri çok beğendim ancak Züleyha’nın beyaz elbisesi hariç diğerlerini çok abartılı buldum. Sanki düğüne gider gibi giyinmişti. Adnan bebek de maşallah çok tatlı. Ama ben O’nu şu an için kimseye benzetemiyorum. Unutmadan, Züleyha beklediğim gibi bebeği Yılmaz diye seviyor ama Demir’e yakalanmasa iyiydi. Demir’in bunu duyduğunda Züleyha’ya olan tavrı yine çok ürkütücüydü. Acaba Demir, gerçeği bildiğine dair Züleyha ile yüzleşmeli mi? Belki bu en azından O’nun yanında öfkesini kontrol etmesini sağlar.
Demir’in huğları yakmasına karşılık Yılmaz’ın O’nu cezalandırma şeklini çok beğendim: Demir’i bir kulübeye hapsetti ve ellerini bağlayarak yangının ortasında bıraktı. Ancak yakınına ipleri kesebilmesi için bıçak bıraktı, emindi zaten O’nun bunu başarabileceğine. Birkaç bölümdür çevresine öfke saçan Demir’in korkup ecel terleri döktüğünü de gördük sonunda. Yılmaz’ın Demir gibi aşk için değil huğlardaki ırgatların intikamı için bunu yapmış olması da ayrı bir artıydı. Bu arada Yılmaz’ın kıyafetleri ve yeni imajı ile Demir’in karizmasının yanında sönük kalma durumu da ortadan kalktı.
Geçtiğimiz bölümü Züleyha’nın Adnan bebeği Haminne ile yalnız bırakmak gibi bir hata yapması sonucu Haminne’nin bebek arabasıyla gezmeye çıkıp arabayı tarlaların orada unutması ile noktalamıştık. Arabayı bir erkek elinin tuttuğunu görmüştük. Tahminler Yılmaz ve Veli üzerinde yoğunlaşmıştı. Ancak senaristlerimiz bizi şaşırtmayı başardılar ve Adnan bebek hiç tahmin etmediğimiz bir yerde bulundu.
Açıkçası bebeğin kaçırılmasıyla bulunması arasında geçen süre gereğinden uzundu ve bulunduğu yere baktığımızda bu olay çok anlamsız gözükebilir. Ancak bu süreçte bazı dikkat çeken ayrıntılar vardı. Saniye’nin bebeği ararkenki tavrı, kaybolmasına üzülüşü, bulunduğundaki sevinci dikkat çekiciydi. Uzun yıllardır evli olduğunu tahmin ettiğimiz Saniye ile Gaffur’un bebekleri olmadığına kanaat getirdim. Saniye bu sebeple görümcesi Gülten’i tıpkı kendi çocuğu, kardeşi gibi seviyor olmalı.
Diyeceksiniz ki insan düşmanının bebeği için de üzüntü duyabilir. Ama anneliği tatmış Şermin öyle mi? Bebeğin kaybolmasına zerre üzülmedi, hatta neredeyse sevinecekti. Sabahattin gibi iyi ve merhametli bir adamın yıllardır böyle kötü kalpli bir kadınla evli kalması ne kadar acı. Üstelik şimdi aldatılıyor da hiç hak etmediği halde. Önceki bölümde Veli ile saatlerce baş başa kalan Şermin bu bölümde de telefonla cilveli cilveli konuşuyordu Veli ile. Ah Şermin… Acaba Veli’nin sana yalan söylediğini, sandığın gibi zengin bir işadamı değil de kardeşini satan bir kumarbaz olduğunu ne zaman anlayacaksın? Keşke Hünkar O’na Veli ilk geldiğinde gerçeği söylemiş olsaydı. Ama daha evvel de belirttiğim gibi bu ilişki resmileşemeden devam edecektir. Şermin’in arkadaşı Füsun’u da dizide görmekten büyük keyif alıyorum. Görüntüsü olsun, tavırları olsun diziye çok yakışan bir havası var Yeliz Doğramacılar’ın.
Demir, bebeği kaçıranın hemen Yılmaz olduğunu düşündü. Aklına ne Veli ne de bir başkası geldi. Demir’in başına gelen her şeyi Yılmaz’a bağlamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Bu O’nun sağlıklı düşünmesine, doğru kararlar vermesine engel tıpkı öfkelendiğinde gözünün hiçbir şeyi görmemesi gibi. Bebeği kaçıranın huğlardan Müslüm olduğunu duyduğunda da oraya gidip Müslüm’ün babası Rüstem’e çok sert davrandı ve kalp hastası olan Rüstem O gider gitmez kalp krizi geçirip öldü. Tabii ki huğlardaki herkes bu ölümden Demir’i sorumlu tutuyor ve hem yangın hem bu olaydan dolayı Yamanlar’a tepkililer. Hünkar Rüstem’in öldüğünü öğrenip cenaze sonrası yemek yaptırıp dağıttığında da yemekleri almadılar. Bu davranışları ne kadar gerçeğe yakın tartışılır ancak yerinde mi, bence evet. Irgat Seher rolüyle diziye yeni bir oyuncu daha katıldı. Tüm ırgatlar tepki gösterirken Seher, huğlarda yaşanan gelişmeleri Hünkar’a bir bir anlattı ve yolladığı yemeği tek alan oldu. İlerde hikayede önemli bir rol oynayabileceğinin sinyallerini verdi şimdiden.
Demir’in bebeği kaçırmakla itham ettiği Yılmaz, bebeğin kaçırıldığını duyar duymaz çiftliğe, huğlara gitti. Olanları dinledi, bebeği kaçıranın Müslüm’e arkadan bakıldığında çok benzeyen Çoban Rüstem olduğunu öğrendiğinde hemen yaşadığı kulübeye gitti ve Rüstem’le karısını yumuşaklıkla ikna edip Adnan bebeği aldı. Eğer O’nun yerinde Demir olsa zavallı insanlara neler yapardı kim bilir. Zaten öğrenip yanlarına gittiğinde yanında Cengo olmasa az kalsın onları öldürecekti.
Yılmaz’ın Adnan bebeği ilk kez kucağına aldığı ve daha sonra pusetine koyduğu sahneler bölümün kesinlikle en iyi sahneleriydi. Ekran başında hüzünlenmeyen yoktur eminim. Kan çekti derler ya, aynen öyleydi sahnelerde Yılmaz ve bebeğin tavırları. Yılmaz Adnan’ı pusetine bırakırken nasıl da parmağını tuttu ve bırakmadı Adnan bebek. Dilerim bir gün babasının elini tutmuş yan yana yürüdükleri günleri de görürüz. Hatta öbür eliyle de annesinin elini tutsa ve üçünü bir arada mutlu bir aile olarak görsek daha da güzel olmaz mı sizce de? Hayali bile çok güzel değil mi? ^^
[wp_ad_camp_1]
Yılmaz daha sonra huğlara yardımda da bulundu. Erzak dağıttı, herkesin tepeden tırnağa üstünü başını da düzdü. Zaten Yılmaz’a değer veren ırgatlar O’nu daha da sever oldular. Çok yakında Yamanlar Çiftliği’ni terk edip Yılmaz’ın yanına çalışmaya giderlerse, Demir en iyi işçilerini kaybederse bu sürpriz olmaz.
Züleyha’nın Adnan bebek kaybolduğu için duyduğu acı, gözyaşları o kadar sahiciydi ki yüreğime işledi. Hilal Altınbilek gözleri ile oynayan oyunculardan, bu açıdan O’nu daha bir fazla beğeniyorum. Bebeğini aramak için çiftlikten dışarı çıkmak isteyişi, istemeden de olsa Sabahattin ve Gülten’e kaba davranması, yavrusu saatlerdir aç diye duyduğu endişe ve tüm tavırları çok sahiciydi. Yalnız Züleyha dışarıya kaçmasın diye Hünkar’ın odasının kapısını üstüne kilitlemesini çok abartılı buldum. Bırakın kadın acısını da yaşasın, gerekirse herkes gibi o da bebeğini arasın. Demir’in de bebeği kaybolduğu için duyduğu acı çok sahiciydi ancak daha evvel de belirttiğim gibi kontrol edemediği öfkesi ne yazık ki hatalar yapmasına sebep oluyor. Öz babaannesi olmasa da Hünkar’ın da gönülden Adnan bebeği sevdiğine inanıyorum. Kaybolduğunda O da bize bu duyguyu sonuna kadar geçirdi.
Adnan bebek bulunup getirildiğinde Züleyha’nın O’na kavuştuğu sahne de bölümün en güzel sahnelerindendi. Müzik seçimi enfesti. Annelik duygusunu tatmamış olsam da bu duygunun ne kadar özel, ne kadar güzel olduğunu hissettim. Allah hiçbir anneyi evladından ayırmasın. Adnan bebek eve geldikten sonra Züleyha ile yan yana uyudukları sahnede özellikle Adnan’ın yüzündeki huzur içimi ferahlattı. Bana bu huzurun sebebi anne kokusuna kavuşması kadar babası Yılmaz’la da birbirlerine ilk dokunuşları gibi geldi, ya sizce?
Önceki iki bölümde etrafında olan bitenlerden bihaber, ilgisiz ve saf görünen Züleyha meğer bir şeyler döndüğünün farkındaymış. Ama bunu o bölümlerde zerre hissedemedik ne senaryo ne de oyunculuk olarak. Bu bölümde kendisinden saklanan şeyi merak eden Züleyha eline geçen her fırsatta bunu öğrenmenin peşine düştü. Ancak Demir, Yılmaz’ın yaşadığını ve afla hapisten çıktığını O’ndan saklamaya kararlıydı. Zaten bilenlerden Hünkar, Gaffur, Saniye asla söylemez. Gülten de Yılmaz kendine kalacak hevesinden olsa gerek saklamaya devam etti. Hatta sakladığı bir şey olmadığına dair yemin etmeye bile kalktı ya, pes! Bu gerçeğin Züleyha’dan saklanmasını anlayamıyorum; önünde sonunda bir yerde, bir şekilde öğrenmeyecek mi sanki? Pat diye Yılmaz’ı karşısında görmesinden daha iyi değil mi birinin O’na söylemesi? Birden karşısında görünce duygularını belli etme ve başkalarının da bunu fark etmesi ihtimali özellikle Demir’in hiç mi aklına gelmiyor? Açıkçası ben Demir’in öfkesi yüzünden zaman zaman sağlıklı düşünemediğini görüyorum bu konudaki hatasında olduğu gibi. Umarım Züleyha da gerçeği öğrendiğinde O’ndan sakladığı için özellikle dostu olduğunu söyleyen Gülten ve Sabahattin’e karşı tepkisini gösterir. Demir’in çabaları ile sakladığı şeyin de silah olduğunu sandı Züleyha. Ben olsam yine de inanmazdım ama O maalesef inandı, demek ki Demir’e güveniyor.
Züleyha’nın bu bölüm Demir’in işleriyle ilgilenir görünmesi de dikkat çekiciydi. Ama Demir buna sevineceğine ters tepki verdi. Çünkü bence Demir de O’nun bunu samimi olarak değil sakladığı şeyi öğrenebilmek için yaptığını anladı.
Bu bölüm diziye Cengo’nun karısı Nihal de katıldı. Gülten’den başka hiç arkadaşı olmayan Züleyha’ya yeni bir arkadaş olacak Nihal. Cengo daha evvel Demir’le olan bir konuşmasında Nihal’e aşık olup evlenmediğinden bahsetmişti. Acaba Nihal de Cengo’ya karşı aynı duygular içinde mi? Bakalım Züleyha – Nihal arkadaşlığı sırdaşlığa, dostluğa dönüşecek mi? Züleyha bir gün O’na gerçekleri anlatacak ve desteğini görebilecek mi? Açıkçası ben Nihal’in bu sebeple diziye dahil edildiğini düşünüyorum, bakalım bu düşüncem doğru çıkacak mı?
Züleyha bebeğinin kaybolmasından dolayı kendini hiç suçlamadı. Haminne ile bebeğini yalnız bırakmak gibi bir hata yaptığını hiç ağzından duymadık. Bunu duymayı çok bekledim. Haminne’ye kimsenin kızacağını zaten hiç düşünmemiştim. O kadar tatlı bir kadına kim kızabilir ki? Ortalık yangın yeriyken sütlacını yiyip yemediğini sormaya geldiğinde tebessüm etmeyen var mıdır ekran başında? Alzheimer olduğu için kendi öz kızı sıkma yemesini teklif ettiğinde reddedip daha yaklaşık bir yıldır tanıdığı Züleyha teklif ettiğinde kabul etmesi ise güzel bir ayrıntıydı. Bu hastalıktan sonra kişilerin duygu ve davranışları eskisinden farkı olabiliyor. Benim babaannem de Alzheimer hastasıydı ve babamla evlenmelerini istemediği, eskiden pek sevmediği annemi hastalık sonrası çok sever olmuştu.
[wp_ad_camp_1]
Bölümün diğer tebessüm ettireni ise her zaman olduğu gibi Saniye’ydi. Fadik mutfakta Züleyha hakkında konuşurken Züleyha’nın arkasında olduğunu söyleyerek O’nu kandırması kahkaha attırdı. ^^ Saniye’nin bu şaka yollu uyarısı çok yerindeydi. Fadik bunu hak etti, hala arkasından ileri geri konuşmaya devam ediyor Züleyha’nın. Zaten Adnan bebek kaçırıldığında Şermin gibi üzülmeyen ikinci kişiydi.
Fadik, Gülten ve Sabahattin’i görmesiyle ilgili bu bölümde de Saniye’ye bir şeyler deyince sonunda Saniye çareyi bu konuyu Gülten’e açmakta buldu. Gülten – Fadik yüzleşmesinin ardından Gaffur ile Saniye Gülten’in Yılmaz’ın yaşadığını bildiğini öğrendiler. Acaba yakında hem bunu, hem de Yılmaz’a yardım eden kişi olduğunu Demir de öğrenecek ve Gülten’i çiftlikten gönderecek mi? Eğer bu gerçekleşirse Gülten Yılmaz’ın yanına gider ve hatta orada Çetin ile karşılaşıp mutluluğu O’nda bulursa çok güzel olmaz mı? Züleyha’ya ikili oynasa da yine de Gülten’in mutluluğu yakalamasını istiyor kalbimin bir yanı.
Gaffur ise bölüm boyu boyuna yemek peşinde koşması ile çok güldürdü beni. O’nu bu açıdan kendime benzetiyorum. O da benim gibi yemek için yaşayanlardan. ^^
Bölümde bana göre en anlamsız dakikalar çiftliğe İstanbul’dan misafirlerin geldiği sahnelerdi. Niye geldiler, hikayemize ne gibi bir katkısı oldu bu misafir hanımların? Senaristlerimiz beni bu anlamda hayal kırıklığına uğrattı doğrusu.
Fekeli ile Yılmaz’ın işbirliğinin yeni adımları atıldı. Fekeli fabrika satın almıştı ve başına da manevi oğlum dediği Yılmaz’ı geçirdi. Yılmaz patron koltuğuna çok yakıştı. İşçileriyle olan diyaloğu da çok içten, çok samimiydi. Sevilen bir patron olacağından ve işleri başarıyla yürüteceğinden hiç şüphem yok doğrusu.
Yılmaz “Bey” olarak Adana’da da boy göstermeye başladı ve haberi hemen Demir’e uçtu. Bebek için nöbetçi eczane aramaya gelen Gaffur O’nu meşhur bir kebapçıda gördü ve hemen Demir’e haber verdi. Kebapçıya geldiğinde Yılmaz’ı orda göremeyen Demir’in garsondan “Yılmaz Bey” lafını duyduğu ve Yılmaz’ın bunu arabasından gizlice seyretmesi içimin yağlarının eridiği sahnelerden biriydi.
Fekeli’nin Yılmaz’ın arkasındaki güç olduğunun anlaşılmaması için kurduğu oyun ise çok başarılıydı. Yılmaz’ın arkasında bu kadar zeki birinin olması büyük avantaj. Fekeli gazeteye kendisi için ölüm ilanı vermiş. Bu ilanı gören Hünkar’ın şaşkınlığı ile birlikte üzülen hali sizin de gözünüzden kaçmamıştır eminim. Acaba zamanında Hünkar – Fekeli arasında bir gönül ilişkisi mi vardı? Şimdi O’nu öldü bildiğine göre yeniden bir yakınlaşma ya da eskiden değil ama şimdi bir gönül ilişkisi ihtimali zor gözüküyor. Belki de senaristlerimiz bu konuda bize başka sürprizler hazırlamışlardır. Açıkçası her bölüm farklı bir konuda beni şaşırtmalarına hayranım ve Hünkar – Fekeli ihtimalinden umudumu kesmeyeceğim. Çünkü onları çok yakıştırıyorum.
Fekeli’nin Yılmaz’a çeşitli konularda öğütler verdiği sahneler ise evvelki iki bölümde olduğu gibi hayranlıkla seyrettiğim sahnelerden oldu. Fekeli sen hep konuş ben hep dinlerim.
“Eğer bir can alacaksan arkasında kim var ona bakacaksın.”
“Ama adın Yılmaz, kalbin yılmaz, kendin yılmaz. Adın gibi olacaksın, yılmayacaksın. Ne kadar yılmaz, ne kadar direnirsen o kadar yaşarsın. Yılmamak ve direnmek yaşamaktır evlat.”
“Pamuğu eğeriyorsun iplik oluyor, ipliği dokuyorsun kumaş oluyor, kumaşı bir terziye veriyorsun elbise oluyor. Her şey bir şeye dönüyor işte, tıpkı Dünya gibi…”
Yılmaz’ın arkasında kim olduğunu merak eden Demir bunu öğrenebilmek için Cengo’yu İstanbul’a Yılmaz’ın yattığı cezaevine gönderdi ve Fekeli ile aynı koğuşta yattığını öğrendi. Tam arkasındaki kişinin Fekeli olduğunu öğrendiğinde Hünkar O’na gazetedeki ölüm haberini söyledi. Acaba Demir bu habere inanacak mı, yoksa arkasını kurcalayacak mı? Yalnız bu sahnede Demir’in Fekeli’yi Allah’a havale etmekten duyduğu pişmanlığı yanlış buldum. Sana karşı hata yaptığını düşündüğün herkesin illa ölmesi gerekmiyor Demir.
Ayrıca Demir’in bölüm boyu devamlı herkese sinirlendiğinde “Gebertirim.” deyip durmasından da çok rahatsızım. Öfkesini kontrol edemiyor ve tepkileri hep şiddetli. Çoğu konuda da sadece kendini haklı görüyor ne yazık ki. Başkalarının fikirlerine değer veriyor gibi görünüyor ama bu konuda da şüphelerim var. Bana göre Demir’in böyle bir insan olmasında en büyük suç annesi Hünkar’ın. O’na hala beş yaşındaki bir çocukmuş gibi davranıyor sık sık. Yanlışının da farkında ama bunu düzeltmek için de çaba harcayan bir hali yok.
[wp_ad_camp_1]
Dizide her hafta yer verilen eski şarkılar o kadar yerinde seçiliyor ki. Bu hafta da çok sevdiğim Barış Manço’nun en sevdiğim şarkılarından Dağlar Dağlar ve Orhan Gencebay’ın sevdiğim bir şarkısı Kaderimin Oyunu’na yer verilmişti.
Dizinin reji ve kurgusu da en az senaryosu kadar başarılı elbette. Tertemiz kadrajlar, abartısız oyunculuklar, uzun süren ama akıcı bölümler seyrediyoruz. En sevdiğim detaylardan biri de genel planlar. Yönetmen Murat Saraçoğlu bu konuda inanılmaz başarılı. Bu bölümde de genel planlar yine dikkatimi çekti.
Bölüm sonunda Yamanlar’ın şehir kulübünde katılacakları bir davet vardı. Züleyha, Hünkar, Demir hatta Adnan bebek bile özenle hazırlandı bu gece için. Züleyha uzun kırmızı elbisesi, siyah eldivenleri, ışıl ışıl takıları, siyah kürkü ve diğer aksesuarları ile göz kamaştırıyordu. Züleyha isteksiz bir şekilde hazırlanıp gittiği bu yemekte Yılmaz’la karşılaşacağından bihaberdi. Demir ve Hünkar nasıl o geceye Yılmaz’ın da gelebilme ihtimalini hiç düşünmedi, hayret! Adnan bebeğin ise o geceye götürülmesi normal değil bana göre ancak senaristlerimiz Yılmaz onları maaile görsün diye O’nun da yemeğe götürülmesini yazmış olmalılar.
Yamanlar masaya oturduktan bir süre sonra yeni bıyıklı imajı ve beyaz smokini ile Yılmaz salona girdiğinde Demir, Hünkar ve Züleyha’nın sırayla O’nu görmesi ve yaşadıkları şoka tanık olduk. Züleyha ile Yılmaz birbirlerine bakarken bölüm son buldu. Haftaya Züleyha’nın vereceği ilk tepkiyi, Demir’in O’na ne söyleyeceğini, Yılmaz’ın ne yapacağını çok ama çok merak ediyorum ve şimdiden perşembe akşamını iple çekiyorum.
Peki sizler son üç bölümü nasıl buldunuz?
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Bir Zamanlar Çukurova kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.