Bir Zamanlar Çukurova yine Perşembe’nin lideri, Tebrikler… Dizinin 14.bölümünde de Total’de 14,41 reyting, 30,95 share ile; AB’de 10,47 reyting, 24,21 share ile ve 20+ABC1’de 13,81 reyting, 28,37 share ile her üç kategoride birinciliği kimseye kaptırmadı.
Konuk yazarım Gözde dizinin 14. bölüm izlenimlerini kaleme aldı. Öncelikle keyifli okumalar ^^ Ardından da yorumlarda buluşalım mı?
Evladı için aşkından vazgeçer mi bir anne? Bu sorunun yanıtı tartışmasız “Evet.” Ama aşık olduğu adamı unutabilir mi? Eğer o anne Züleyha ise cevap belli: Asla! İstediği kadar yaşamak zorunda olduğu hayatı kabullensin, tam bir Yamanların Gelin Hanım’ı gibi davransın, Demir’in yüzüne gülsün, kalbinden Yılmaz’ın aşkı silinmeyecek.
Onu gördüğü andaki heyecanına, boğazında sözcüklerin düğüm düğüm olmasına nasıl engel olabilir; bir nefes kadar yakındayken elini tutamamaya, sevdiğini haykırmamaya nasıl dayanabilir? Sadece evladı için.
Yılmaz ve Fekeli’ye kurulan kumpas sonucu bomba patladı. Tabii ki son anda şüphelenip oradan ayrılmışlar. Fekeli bu ihtimalden en başından şüphelenmiş. Bundan emindim ama son saniyede depodan kaçmalarını saçma buldum. Cengo’yu hiç beklemeden, oraya girmeleriyle çıkmaları bir olmalıydı.
Onlar oradan uzaklaşırken arabada Fekeli’nin bu durumu tahmin ettiğini gösteren sahnelerde de bir yetersizlik vardı. Kısacası bu etabı senaryo açısından yetersiz buldum. Ancak patlama sahnesi çekim ve kurgu açısından gayet iyiydi. Fekeli’nin kendileri ve Demir için yaptığı kıyastaki benzetmesi de:
“Ben bunların ciğerini bilirim, ciğerini. Bunun babasının da ciğerini bilirdim. Bunlar böyle. Onlar çakal. Biz kurduz evlat, kurt.”
Demir ve Cengo suçun anarşistlere kalacak olmasının rahatlığıyla sevinçten dört köşeydiler ama önce öldüklerinden bir emin olsalardı keşke. Demir’in babasının intikamını almak istemesini de normal buluyorum ama yöntemi hiç mertçe değil. O da silahla Fekeli’yi öldürüp hapse girmeyi göze almalıydı. Demir’in bu yaptıklarını onayladığı hatta O’ndan fazla sevindiği için Cengo gözümdeki tüm kredisini yitirdi. Üstelik Demir’in silahla vurup hapse girmemesini bile destekleyecek kadar gözü dönmüş. Bir taşla iki kuş vurduk diye sevinirlerken, hemen Yılmaz’ın arsasını nasıl alırız derdine düşerlerken o an aklıma hemen “Son gülen iyi güler.” lafı geldi. Anarşistler üzerinden dönemin toplumsal yapısından küçük de olsa bir şeyler duyduk. Bence çok daha fazla şey anlatılmalı; huğlar, tarlalar, çırçır fabrikası, şehirdeki hayat daha fazla yer tutmalı. Dönem dizilerinin sevilmesindeki en önemli etken o döneme dair hayatı görme ve bilme isteği çünkü.
Züleyha artık oğlu için katlanmayı kabullendiği hayata ayak uydurmaya iyice başlamış. Üzülüp durmaktansa kendini böyle oyalamak daha akıllıca. Hatta cemiyet hayatına atıldığında ortaya attığı fikirlerle ne kadar yaratıcı olabildiğini de gösterdi oradaki kadınlara. Ama ne yazık ki Yılmaz Adana’da kaldıkça ve o andaki gibi sık sık karşılaştıkça Züleyha’nın işi çok zor. Görür görmez nasıl da kalakaldı. Ah Yılmaz biraz dikkat etse O’nun bu halinin nedenini anlayabilirdi. Yalnız masadaki bütün kadınların Yılmaz hayranlığı Hünkar’ı ne de güzel delirtti. Yılmaz’ı nasıl kötülemeye çalıştı ama yine de başarılı olamadı. Kadınlar haklı valla Yılmaz tam ideal damat adayı. ^^ Yalnız kimse Yılmaz’ı Demir’in şoförlüğünü yaptığı dönemden hiç mi hatırlamıyor? Dizide buna dair en ufak bir replik duymamamız size de garip gelmiyor mu?
Züleyha ve Yılmaz için zor anlar bitmek bilmedi o gün. Akşam aynı nişanda bir aradaydılar. Şimdi herkes Züleyha hem giderken hem orada ne kadar keyifliydi diye O’na kızabilir ya da Demir’e his beslemeye başladı diyebilir. Ama dikkat ederseniz Züleyha evden çıkarken neşesinin çoğunu Haminne’ye, nişanda ise alkole ve mutlu eş rolünü iyi yapmasına borçlu dikkat ederseniz. Hem nişanda Demir’le dans ettiği sırada Yılmaz’ı da konuklardan biriyle dans ederken gördüğü an kıskançlıkla yüzünü asıp boyuna O’na bakıp durmadı mı? Yılmaz ise dans ederken aslında öyle olmasa da oldukça keyifli görünmüyor muydu?
Demir bunu fark edip Yılmaz’ı gördüğü, yaşadığı öğrendiği an hayalet görmüşe döndü yüzü. Bölümün en keyiflendiğim sahnelerinden biriydi. Yüzündeki o hayal kırıklığıyla, Yılmaz’ın ise manalı bıyık altı gülüşüyle mest oldum. Hem Yılmaz’ı öldürsen bile Züleyha’nın aşkını öldüremezsin Demir Yaman.
Bunun aslında imkansız olduğunu kendisi de biliyor, Züleyha’nın aşkını isteyerek olmayacak duaya amin diyor. Yılmaz’ı görünce Züleyha’yı hemen nişan salonundan eve getirmesi, kıskançlığı, öfkesi, hâlâ Yılmaz’ı sevip sevmediğini sorması ve Züleyha’yı her zamanki gibi üzmesi de hep bundan. Sonra yine “Bir tanem.” deyip özür dilesen ne fayda? Eminim ilk fırsatta yine aynı şeyler tekrarlanacak. Bir insanı devamlı inciterek, evladıyla tehdit edip yanında tutarak sonra sana aşık olmasını bekleyemezsiniz.
Bir de Demir ne zaman Züleyha’nın elbisesini, takısını seçmekten vazgeçecek acaba? Resmen karşısındakini kontrol etmek bu, hastalıklı bir davranış.
Bu arada siz de benim gibi Yılmaz’la dans eden güzel kadının yerinde olmak istediniz değil mi? Valla gözlerini Yılmaz’dan ayıramaması çok doğal çok. ^^
Dizinin en merak ettiğim çifti bu sıralar Hünkar ile Fekeli. Geçmişte neler yaşanmıştı, neden ayrıldılar, Hünkar neden Adnan’la evlendi ve şimdi neler yaşanacak?
Fekeli’nin cesaretine hayran kaldım doğrusu. Hünkar dernek toplantısından döndüğünde karşısında O’nu bekleyen Fekeli’yi buldu evde. Adnan Yaman’ı öldürüp çiftlikte Hünkar’la görüşmeye gelmek cidden tam bir deli işi. Hem bu cesaretinden, hem de Hünkar’la konuşmalarından Fekeli’nin belki silahsız ama O’nu kışkırtan Adnan Yaman’ı öldürdüğüne ve Adana’ya da hakikati bildiği için içi rahat döndüğüne kanaat getirdim. Ama seyrettiğimiz flashback yine çok kısaydı ve Fekeli’nin Adnan’ı ne olup da öldürdüğünü tam anlayamadık. Neden şu sahneyi tam olarak göremiyoruz, neler konuşuldu duyamıyoruz? İsyan ediyorum artık!
Hünkar ile Fekeli’nin karşı karşıya geldikleri bütün sahnelerde aralarındaki uyumu ve hâlâ kalplerinden taşanların etkisini hissetmemek imkansızdı. Hünkar’ın hislerine ket vurmak istediği çok açık. Fekeli’nin söyleyeceği hakikati duymayı hem çok istiyor hem de bunun vereceği azaptan çok korkuyor. İkisi de birbirini o kadar iyi tanıyor ki. Mesela Fekeli Hünkar’ın bombadan asla haberinin olmayacağını da, akşam telefon çaldığında arayanın O olduğunu bildi. Hünkar O’nun kahveyi mangalda pişirmeyi sevdiğini, Fekeli ise nasıl içtiğini hiç unutmamış. Eski aşk yeniden alevlendiğinde Çukurova’yı yakacak besbelli. Demir’e, Yılmaz’a rağmen yeniden çiçek açacak sevdaları.
Fekeli’nin Haminne’yle karşılaşması da bu ilişkide merak ettiklerimdendi. Haminne O’nu tanıdı ama adını çıkartamadı. Bu bölüm olmadı ama bir dahaki bölümde Demir’in yanında Fekeli’nin eve geldiğini kesin söyleyecek ve kıyamet bir daha kopacak. Hünkar’ın Züleyha’ya dediği gibi bunu asla duymamalı. Demir zaten Hünkar’a Fekeli ile buluştuğu için tepkili, hele bir de bunu duysa yine O’nu öldürmeye kalkması işten bile değil. Demir’i devamlı bu Fekeli ile Yılmaz’ı öldürme isteğinden ne vazgeçirecek ve sadece iş alanında rekabete devam edecek merak ediyorum. Hünkar bile bunu başaramıyorsa çok daha ciddi bir şeyle sınanması gerekiyor.
Fekeli, yaşadığını Hünkar öğrendikten sonra artık hiç kimseden gizlememeye başladı. Bazı yerleşim bölgelerine erzak yardımında bulundu, halkla görüşüp geri döndüğünü ve Yılmaz’ın oğlu olduğunu açıkladı. Demir ve Cengo buna öfkelenip duracaklarına kendileri Adana insanı için neden böyle şeyler hiç yapmıyoruz diye düşünseler daha yerinde olur. Kurmayı planladıkları kombine tesisi projesi de öylece kaldı, biraz da onunla ilgilenmeliler. Yoksa Yılmaz sanayileşmede alıp başını gidecek. Gaffur’u tarlada ekim gecikti diye azarlamakla yürümez bu işler. Çünkü rakip daha büyük oynuyor.
Bu bölüm hem jenerik öncesi “Sadri Alışık anısına…” yazılması, hem de radyoda çalan şarkısıyla Sadri Alışık’a selam çakılması da çok güzel bir detaydı. Oğlu Kerem Alışık’ın canlandırdığı Fekeli’nin bu repliği şüphesiz bölümün en unutulmaz repliği idi:
“Ben de çok severim be. Çok baba adamdır.”
Şükürler olsun Gülten yeniden Yamanlar Çiftliği’ne döndü. Daha fazla Yılmaz’ın yanında kalsaydı delirecektim ekran başında. Kendi kendine gelin güvey olup duruyordu. Neyse ki Yılmaz en sonunda ağzının payını vermişti. Gece gece adamın odasına dalmaya kalktı ütülü gömleklerini getirdim bahanesiyle ve Yılmaz da onu kovaladı. Ben valla bir an odadan çıkmayacak; Yılmaz’ı öpmeye, koynuna girmeye kalkacak; belki de biri yakalayacak diye baya tedirgin oldum. Yoksa Gülten’i almak zorunda kalacaktı. Neyse ki Hünkar olan biteni öğrendi de Gülten’in geri dönmesini sağladı.
Gerçekten de Hünkar iyi bir gözlemci. Saniye’nin bir şeyler çevirdiğini hemencecik anladı. Gerçi Saniye de çok belli etti Gaffur’un yanına gidip gelirken. Ah Saniye ah, ne de çok sevinmişti anne olacağım diye. Meğer sadece adeti gecikmiş. Zaman zaman kızsam da çok üzüldüm O’nun durumuna. Ama kimse hamile olmadığını daha öğrenmedi ve bu sayede Hünkar tarafından kovulmaktan kurtuldular. Vallahi çok şanslılar. İnşallah ilerde gerçekten bebekleri olur.
Gaffur saklandığı kulübede aç biilaç Saniye’yi beklerken “Acıktım! Çok acıktım!”
diye bağırıp çağırırken kahkahalarla güldüm. Bir an samanları yiyecek sandım. ^^ Adamın hayatta en sevdiği iki şeyden biri yemek. Saniye’nin Adnan bebeğe bakarken anne ve babaannesi için hislerini dile getirişi de çok sevimli, çok samimiydi. Gaffur, Saniye ve Haminne olmasa biz nasıl güleceğiz 160 dakikalık bölümde? Kesinlikle üç oyuncu da çok doğallar, içimizden biri gibiler.
Gülten çiftliğe döndükten sonra önce gelişine çok sevinen Züleyha, akşam bir tesadüf sonucu O’nu Yılmaz’la, hem de sarılırken görünce kıskançlıktan gözü döndü ve nihayet Gülten’e sırt çevirdi. Gülten’in O’ndan sakladıkları yüzünden zaten çoktan böyle olmalıydı, isabet oldu. Züleyha böyle biriyle dost olmamalı. Gülten Yılmaz’ın odasından kovulmanın üstüne bir de Züleyha’dan duyduklarıyla aşkının imkansızlığını bir kez daha anladı. Hem Hünkar sağ olsun artık kendinden yaşlı bir adamla evlenme ihtimali de kalmadı, yaşı yaşına uygun biriyle everelim bir an önce. Hünkar’ın bu konudaki tutumu da çok yerindeydi. Keşke bu merhameti her daim gösterebilse. Bu arada Gülten’in meşhur tahta kaşığı Yılmaz’ın evinde bırakması da çok şaşırttı beni. Ben ölene kadar kaşığı yastığının altında saklar diye bekliyordum. ^^
“Boşanalım Şermin” Sabahattin meğer gizli gizli Şermin’i takip ettirip fotoğraflarını çektirmiş. Bu sayede artık kolayca boşanabilecek. Fotoğrafları Şermin’in yüzüne attığında Şermin’in inkar çabasını elbette ki yemedi. Şermin’den boşanıp, alkolü azaltıp kendine göre birini bulup mutlu olsun.
Bu olayın ardından Şermin’in Veli’ye aldığı kol düğmesi Hünkar’ın eline geçip borçlarını ödemediği de ortaya çıktı. Hünkar mücevherlerini Veli’ye kaptırdığını ve ilişkilerini anladı. Şermin sonunda beklediğim çifte darbeyi yemiş oldu. Daha önce de söylediğim gibi zerre üzülmedim, aksine “Oh olsun.” Dedim. Ama bunda Hünkar’ın da kabahati var. Daha ilk günden adamı beğendiğini fark ettiyse kumarbaz dolandırıcı olduğunu da söyleyip uyarlamalıydı. Şermin ne yazık ki Füsun’u evde bulamayıp haber veremedi. Füsun’da arsasını satıp paralarını Veli’ye kaptıracak kesin. Artık iki enayi arkadaş başlarını taşlara vurup dururlar. Bir daha da İstanbullu ve yakışıklı diye önlerine gelen her adama inanmazlar.
Ve kader yeni oyunuyla ZülMaz’ı yine bir araya getirdi. Züleyha Adnan bebeğin küçülen kıyafetleriyle huğlara gitmiş Nazire Abla’yı görecekti ama Nazire derenin kenarında çamaşır yıkarken sara nöbetinden yere düşmüştü. O sırada Yılmaz da tarlaların başındaydı. Nazire’nin kızı Yılmaz’a haber verince Yılmaz da oraya geldi ve ZülMaz arabayla Nazire’yi hastaneye götürdüler. Büyük bir tesadüfle de olsa yine bir aradaydılar, kalpleri hem Nazire için endişeyle, hem de birbirleri için aşkla çarpıyordu. Yalnız normalde Züleyha’nın hastanın yanında arkada oturması gerekirdi ama sahnede bilinçli olarak Yılmaz’ın sadece iki koltuğu olan jipi kullanılmıştı, böylece Züleyha ile Yılmaz’ı aynı karede yan yana görebildik.
Tabii onları göl kenarında Nazire’nin başında dizinin sevgili mikseri, maydanozu, salçası, dedikoducular kraliçesi Fadik gördü ve sanki ikisi baş başaymış gibi gidip Demir’e yetiştirdi. Böylece mükafatlandırılıp konağa geri döneceğini sanmış olmalı ama bunu öğrendiğinde Züleyha O’nu o konağa sokar mı? Gerçekten kafası hiç çalışmıyor, ağzına da acilen bir fermuar dikilmeli. Tabii bunu duyan Demir arabasına atladığı gibi gözlerinden ateşler saçarak onların peşine düştü.
Züleyha ile Yılmaz hastanede beklerken, doktorla konuşurken aklımdan kader onları bu yola sürüklemeseydi, evlenebilselerdi oğulları hastalandığı için hastaneye gelirlerdi, halleri o zaman da böyle olurdu diye geçti.
Yılmaz O’nu bırakmak isteyince Züleyha ile Yılmaz hastaneden birlikte döndüler. Züleyha çiftliğe yakın bir yerde inecekti ama Fadik sağ olsun inemeden Demir önlerini kesti ve yine silahlar çekildi. Ama yazının başında da dedim Yılmaz’ın ölümü Demir’e aşkı getirmez.
Hem Züleyha, hem Yılmaz birbirlerinin arabadan inmesini istemediler. Yılmaz ilerde bu sözlerini ve Züleyha’nın kendisini için nasıl endişelendiğini hatırladığında aşklarının hâlâ devam ettiğini, buluştuklarında kendisine yalan söylediğini anlamalı. Ancak anlasa ve Adnan bebeği öğrense bile Demir’in nüfusuna kayıtlı bir bebeği DNA testinin olmadığı o yıllarda alabilmesi çok zor.
Züleyha: Yılmaz gitme.
Yılmaz: Arabada kal.
Ama Züleyha elbette Yılmaz için endişelendi ve arabadan inip kendini O’nun önünde siper etti. Her ne kadar bu sahne bir tekrar gibi gözükse de aslında bir açıdan gerekliydi. Şayet Demir Züleyha’yı vurursa yaşayacağı pişmanlıkla bir daha silaha sarılmayacak ve Yılmaz’la savaşını iş hayatında sürdürecektir. Yılmaz ise gerçeği anlayabilir. Tabii Züleyha oğlumun babası argümanıyla Demir’i koruyan bir tavır içine de girebilir, hiç belli olmaz. Malum senaristlerimiz sürprizleri seviyor. Ama bu durumda Yılmaz bir kez daha yıkılacaktır.
160 dakika olmasına rağmen soluksuz seyrettiğim akıcı ve heyecanlı bir bölümdü. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
*Tweet’leriyle yazımı renklendiren Aslı Ben. ’e çok teşekkürler.
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Bir Zamanlar Çukurova kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.