Bir Zamanlar Çukurova 78. Bölümü ile Total’de 13,03 reyting, AB’de 8,75 reyting ve ABC1 12,17 reyting ile her üç kategoride zirvede, bakalım Yılmaz’ın ölümünden sonra neler olacak… Üçüncü sezonun 15. bölüm yazısı konuk yazarım Gözde ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar^^
“İki insan birbirini seviyorsa, buna mutlu bir son yoktur.” – Ernest Hemingway
“İnsanın memleketi doğduğu yer değil, doyduğu yerdir.” demişti Yılmaz. Çukurova onun memleketiydi. İstanbul’dan bir tren yolculuğuyla bilinmeze geldiği bu topraklarda acı tatlı birçok hatıraları oldu. Sevdi, sevildi. Şimdi memleketine, uğruna katil olduğu, hiç vazgeçmediğini sevdası Züleyha’ya, oğulları Adnan/Yılmaz ve Kerem Ali’ye, babası Fekeli’ye ve tüm sevenlerine ardında hatıralar ve gözyaşları bırakarak veda etti. Seni özleyeceğiz. Güle güle Yılmaz, güle güle “Kurban olduğum” diye seven adam.
Geçtiğimiz bölümü Yılmaz’ın arabasıyla uçurumdan yuvarlanmasıyla noktalamıştık. Kazayı gören Züleyha ve Demir hemen yanına koştular. Yılmaz içeride sıkışmıştı, arabanın kapısı da açılmıyordu. Ama Demir onca düşmanlığa, yaşanan şeye rağmen, arabanın her an patlayacak olmasını bile umursamadan canla başla uğraştı ve arabanın kapısını açıp Yılmaz’ı arabadan çıkarttı. Tam onlar Yılmaz’ı alıp uzaklaştığı esnada aracın patlaması saniyelerle kurtulduklarını gösterdi. Gerçekten de kazayı gören kimse cesaret edemedi Demir’e yardım etmeye. Demir ne kadar cesur olduğunu kanıtladı. Onun yerinde başkası olsa, riski göze almaz, Yılmaz’ı öylece orda bırakırdı. Bunu belki Züleyha, belki çocukları, belki de sadece yardıma ihtiyacı olan yaralı biri gibi gördüğü için yaptı. Pişmanlık yaşamasa, iyiye evirilmese belki yapmazdı. Ama son geldiği noktada bunu yapmasına şaşırmadım. Çok takdir edilesi bir davranışta bulundu. Zamanında Gülten-Ercüment olayında da ölen kendi kuzeni olmasına rağmen Yılmaz’ı ele vermemişti. Fekeli’nin dediği gibi Allah düşmanın da mert olanını versin.
Fekeli, kaza haberini Hünkar’ın cinayeti için tanıdık bir dedektif (ya da eski polisle) görüşmedeyken aldı. Cinayet silahını bulmak pek mümkün olmadığı için aklında bir şüpheli varsa onun üzerinden gitmelerini önerdi adam. Umarım Demir’in telefonu gelmeden Fekeli Behice’nin ismini verebilmiştir adama. Gerçeği öğrendiğinde elini kana bulamayıp onu adalete teslim etmesinden yanayım.
Fikret’in hikayesi gittikçe merak uyandıran bir hale geldi. Sanırım bir iki bölüme kim olduğunu resmen öğreneceğiz. Yamanlar’a ait tapuları tapu dairesindeki görevliye para vererek eline geçirmiş. Demir’in mirasında Leyla ve Adnan’la yaptığı değişikliğe kadar haberdar. Yakında Adana’ya gelecek biriyle konuşuyordu yine bulduğu tapular hakkında. O kişiye telefonu kapatırken “Ben de.” demesi ve ses tonu, acaba aralarında bir gönül ilişkisi mi var diye düşündürdü.
Bu konuşmayı yaptığı sırada kazadan haberi olmadığı için Yılmaz’ın da kendi yanında yer alacağına inanıyordu. E geç kaldın, çoktan harekete geçseydin ya. Açıkçası nasıl bir planı olduğunu merak ediyorum. Adnan Yaman çoktan ölmüş, onun hatasının bedelini neden Demir’e ödetmek istiyor onu anlayamadım. Hakkı olanın üzerinde Demir’in söz hakkı olduğu için mi?
Yalnız az kalsın arabanın torpido gözüne sakladığı tapuları önce Müjgan, sonra Behice fark ediyordu. Umarım Behice bir şekilde Fikret’in planlarından haberdar olmaz. Bir şeyden de eksik kalsın musibet.
Bu bölüm diziye Bahtiyar adında yeni bir doktor katıldı. Kendisi Fikret’in dayılarından birinin oğluymuş. Aralarındaki konuşmalardan Fikret’in annesinin de ölmüş olduğunu öğrendik. Fikret, Bahtiyar’ın neden Adana’ya gelmesini istedi, doktor kuzenin ona planlarında ne faydası olacak? Şimdilik Fikret gibi keyifli biri gibi geldi bana.
Kerem Ali koltuktan düşmüştü ancak başına bir şey gelmemiş. Açıkçası ben ona da bir şey olur sanmıştım. Müjgan tam hastaneden ayrılırken Fikret’le karşılaştılar ve ilk kez birlikte dışarda vakit geçirdiler. Aralarındaki elektrik zaten besbelliydi de ilk kez üstü kapalı dile gelmiş oldu, özellikle Fikret tarafından. Müjgan, Yılmaz’la yaşamadığı huzurlu ilişkiyi Fikret’le yaşayacak. Açıkçası çok yakıştırıyorum ikisini. Ancak sahneleri böyle bir bölümde gereğinden uzundu.
Fikret: “Ayrıca daha çok gençsin. O yüzden tekrar seveceksin.”
Müjgan: “Sevecek miyim?”
Fikret: “Hı hı. Hem seveceksin hem de sevileceksin.”
Müjgan: “O kadar uzak geliyor ki bu söylediklerin.”
Fikret: “Belki de o kadar uzak değildir.”
Sevda’nın Haminne olan ilişkisini çok seviyorum. Züleyha da konaktan gitmişken ona çok güzel bakıyor. Ama Hünkar’ın konağında hanımlık taslaması çok yanlış ve bu durum sinirlerimi zıplatıyor. Yine de Saniye’nin ona böyle davranmaması, terbiye sınırlarını aşmaması gerekir. Kadının yüzüne Adnan’ın metresi olduğu söylenir mi? Böyle yersin tokadı. Metres olmak zaten Sevda’nın yarası, bu kadar üstüne gelinince o da kendine hakim olamadı. Ayrıca sanki kadın Hünkar’ın odasına bile isteye girdi. Düzgünce sorsa niye orada olduğunu anlayabilirdi. Bu yüzden Saniye eğer alttan alamayacak, kendini tutamayacaksa, Gaffur’un Almanya’ya gitmesine ve daha sonra onları aldırmasına onay vermesi doğru bir karar. Ama Gaffur Almanya’ya kesin gidemeyecek, gitmeden Hatip’in katili olduğu ortaya çıkacak. Açıkçası Gülten ile Çetin’in de uzun süre evlenebileceğini sanmıyorum ya da evlenseler bile sıradan bir nikahla olabilecektir. Gülten kazayı duyduğunda ne kadar üzüldü, şimdi öldüğünü duyunca Yılmaz’ın yıkılacaktır. Ne de olsa ilk aşkı. Onun ısırdığı tahta kaşığı az saklamadı…
Nazire’nin Kerem Ali yere düştüğü için Yılmaz’a haber vermesi bence doğruydu. Çocuğa ciddi bir şey olsaydı bilmemesi daha büyük sıkıntıydı çünkü. Ama bu yüzden kaza yapmasına ve sonunda ölümüne sebep olmak hep büyük bir vicdan azabı olarak kalacak Nazire’de… Muhtemelen bu telefonu öğrenince Müjgan’da da.
Ben ecele inanırım, o telefon gelmeseydi de Yılmaz o gün o saatte ölecekti. Ama biliyorum onlar hep kendileri suçlayacaklar, yıllar geçse de ara ara hep o duyguyu yaşayacaklar.
Yılmaz yoğun bakımda gözlerini açtı ama sanki öleceğini hissetmiş gibiydi. Oğullarını ısrarla bu akşam görmek istemesi ve yaptığı konuşmalar hep bunun göstergesi. Normalde yoğun bakımda hastanın yanına da devamlı bu kadar insan giremez. Acaba doktorlar iyileştiğini söylerken bile akıllarında soru işareti varı da ondan mı izin verdiler bu duruma?
Yılmaz, Adnan’a kavuşalı daha ne kadar olmuştu? Kerem Ali’yle de belki bir yıl bile geçirmemişti. Şimdi evlatlarına doyamadan göçüp gitti. Onlara dair birçok ilki göremeyecek, onlar büyürken yanlarında olamayacak. Ne hayalleri vardı Yılmaz’ın, daha Adnan’la piknik yapacak, onunla futbol oynayacaktı. Şimdi hayalleri yarım kaldı. Adnan babasızlığı o kadar hissetmez belki, Demir var ne de olsa. Ama ya Kerem Ali, o ne yapacak? Umarım Fikret ona baba şefkati verir. Adnan’ın babasını “Cici cici.” diye sevmesine ayrı, kardeşi Kerem Ali’nin ağzını silmesin ayrı sevdim ve üzüldüm. Birbirinden nefret eden iki kadın Züleyha ile Müjgan, her şeyi bir kenara bırakıp çocukları için bir araya geldiler, bundan sonra da çocukları için bir araya gelmeliler. İki kardeş birbirini tanıyarak, severek büyümeli. Adnan çok sevgi dolu bir çocuk, hem ona hem Leyla’ya çok iyi ağabey olacak. Umarım Adnan’ın soyadı değişmese bile adı Yılmaz olarak değiştirilir.
Müjgan da kaybetme korkusuyla ölümden öte her şeyin boş olduğu anladı ve Yılmaz ile birbirlerinden yaptıkları hatalar için özür dilediler. Evet, birbirlerini çok üzdüler, çok kırdılar ama Müjgan seçme şansı olsa yine onunla tanışmak istemekle haksız değil. Her şeye rağmen güzel günler yaşadılar ve bir evlat sahibi oldular. Yaşadıkları şeyler onlara ders oldu. Bundan sonraki hayatı için pusulası olacak bu dersler. Yılmaz’ın onu hiç üzmek istemediği de doğru, Züleyha’yı unutamayacağı bilseydi, kalbiyle mücadelesinde yenik düşeceğini bilseydi, gerçekleri bilseydi hiç onu üzer miydi?
Demir için de üzüldüm bu bölüm. Eski düşmanını arabadan kurtardığı yetmedi, sevdiği kadın kollarında ağladı sevdiği adam için. Beni bilenler bilir Demir’i sevmem, ama bu anlar seven her erkek için zor. Demir, artık Züleyha’nın karısı değil, sadece çocuklarının annesi olduğunu kabullenmiş, bu durum biraz da bunu gösteriyor.
Yılmaz ile Demir, iki eski düşman, şimdi hiç beklenmedik şekilde birbirlerine güvenecek hale geldiler. Bunun en büyük neden Demir’in Yılmaz’ı kurtarması değil, Demir’in kendiyle yüzleşip yaşadığı büyük pişmanlık… Annesinin kaybıyla hayata daha da farklı bakmaya başlamıştı zaten. En büyük yoklukla sınanmıştı. Ölümün olduğu yerde hiçbir şeyin yakıp yıkacak kadar önemli olmadığı anladı. Yılmaz, Züleyha ve Adnan’ı ona emanet etti çünkü bu saatten sonra ona yeniden karısı gözüyle bakmayacağını, tekrar emanete ihanet etmeyeceğini biliyor. Bunu bir defa yaptı ve en büyük acıyı kendi yaşadı çünkü Demir.
Demir: “Senden çaldığım saadet dolu bir ömür borçluyum sana. Bir kere değil on defa da kurtarsam sana bu borcu ödeyemem. Hakkını helal et.”
Yılmaz: “Ben o günleri unuttum. Hakkımı sana helal ediyorum. Bir şey daha var Demir. Eğer bana bir şey olursa oğluma da Züleyha’ya da senin sahip çıkmanı istiyorum.”
Demir: “Sana bir şey olmayacak inşallah.”
Yılmaz: “Züleyha’yı çok sevdiğini biliyorum. Yılmaz’a da kendi öz oğlun gibi bağlısın. Eğer bu dünyadan senden önce gidersem, Yılmaz’ı da Züleyha’yı da sana emanet etmek istiyorum.”
Demir: “Onca yaptığım şeyden sonra sevdiklerini bana mı emanet ediyorsun?”
Yılmaz: “Sen iyi bir adamsın. Eski Demir Yaman değilsin. Bunu gözlerinde görebiliyorum. Emanetime gözün gibi bakacağından hiç şüphem yok.”
Demir: “Eyvallah Yılmaz. Sen böyle düşünüyorsan emanetlerin bundan sonra benim namusumdur, şerefimdir.”
Demir’in aynı şekilde ondan önce kendisine bir şey olursa Leyla’yı ona emanet etmesi doğru bir hareketti. Çünkü Yılmaz, Leyla’ya Demir’in kızı diye asla kötü davranmaz, kendi çocuğuymuş gibi sevgi gösterirdi. Zaten Züleyha ile her konuşmalarında üç çocuk için de “Çocuklarımız.” demiyor muydu?
Fekeli’nin Demir’e Yılmaz’ı kurtardığı ve can borcu olduğu için herkesin içinde teşekkür etmesi normal. Ama ona evladımdır demesi çok abartılı değil mi? O kadar anormal ki Demir bile şoke oldu. O, yalancı şahitlerle senin yirmi yılını yemedi mi? Sanıyorum Hünkar’la olan durumu yüzünden Demir’le düşmanlığına kafasında bir son verdiği için bu durumu tamamen unuttu. Fekeli bu açıklamayı yaparken Fikret aşırı derecede rahatsız oldu bu durumdan. Şimdi Fekeli, Fikret’in Demir’le savaşına da karşı çıkar.
“Bütün Çukurova duysun bilsin arkadaşlar. Herkes herkese anlatsın. Bundan böyle Demir de benim bir evladımdır.”
Fekeli haklı, Allah sıralı ölüm versin. Ama bazen öyle olmuyor işte. Fekeli şimdi bir kez daha evlat acısı çekecek. Ölüm acılarının en zoruyla bir kez daha sınanacak. Birbirlerine son kez uzun uzun baktılar. Fekeli böyle olacağını bilseydi Züleyha yanında diye eve gider miydi hiç?
Ama Fekeli eve gittiği halde hiç uyuyamamış ve Yılmaz’ın öldüğü anı kalpten hissetti. Öyle hissetti ki eve gelen telefonu açmaya cesaret edemedi haliyle. Kötü haberi duymaktan korktuğu için eli bir türlü telefona gitmedi. Kerem Ali de sanki babasının son nefesini aldığını hissediyor gibi bütün gece huysuzdu… Yani bence derdi emzik arıyor olması değildi.
Fekeli haberi aldığında tıpkı Hünkar’daki gibi kahroldu. Açıkçası kalbini tutunca yeni bir kalp krizi geçirecek sandım. Çünkü kendisi de söylemişti bir acıya daha dayanacak gücü olmadığını. Müjgan ve Fikret’in üzüntüsü de çok gerçekti. Birebir aynı duyguyu yaşamıştım, “Durumu iyi, tedbir amaçlı yoğun bakıma alıyoruz.” demişlerdi babam için ve ben de onlar gibi eve dönmüştüm. Ama ertesi gün evde hastaneye gitmeyi beklerken ölüm haberi gelmişti… O yüzden hastaneden çıkana kadar böyle ciddi durumdaki kimsenin yüzde yüz iyileştiğine inanamıyorum… Bu sahnede karakterle empati kurduğumdan ben de onlarla ağlayanlardan oldum. Şimdi ziyarete gitmeyi, daha iyi görmeyi beklerken ölüsüyle karşılaşacaklar…
Yılmaz’ın ölüm haberi geldiğindeki Demir’in şaşkınlığı da oldukça yerindeydi. Ne eksik ne fazla. Bundan daha fazla üzüntü beklenemezdi zaten.
Behice ise ne kazayı ne ölümünü öğrendiğinde zerre üzülmedi. Ama ondan gelecek parayı sevinçle yemeyi bilir. Hastaneye bile gitmedi. Tabii bunun sebebi vurulduğunda Yılmaz’ın hastaneye hiç uğramamış olması da olabilir, o açıdan anlarım. Ama bari durumuna biraz üzülür insan. Bu yüzden kazada onun parmağı olabileceğini düşünüyorum. Ya da olaya menfaatleri açısından baktığı için sevindiğini… Mirası Züleyha ve Adnan’a kalamayacak ya. Gerçi ortada mal, mülk de kalmadı. Ben de bunu duyunca yüzünün alacağı şekli çok merak ediyorum Fikret gibi.
Yılmaz’ın ölüm sahnesi çok inandırıcıydı. Son nefeslerini alışı, nefes alıp verişinin hızlanması, yüzündeki ifade. Yüzündeki kaza makyajı ve dudaklarının beyazlaması çok iyiydi. Uğur Güneş çok iyi oynamış ölmek üzere olan, can çekişen bir adamı. Heyecanı arttırmak için kalp sesi eklenmesi gerçekten de o etkiyi yaşattı bende. Ne yazık ki benzer bir ölüme şahit olmuştum ve bu gerçekçilik beni o ana götürdü, sahnenin ve anıların etkisiyle hüngür hüngür ağladım bölüm sonuna kadar.
Gözleri açık gitti Yılmaz’ın. Gerçekleşmesini çok istediği bir dileğine erişmeden öldü çünkü… Dileği çok sevdiği Züleyha’sı ve çocuklarıyla mutlu bir ömürdü. O ömre kavuşamadı… Kavuşmak hayallerde kaldı. Kurban olduğum diye diye kendi kurban oldu sonunda…
Yılmaz: “Züleyha. Oğlumuza iyi bak.”
Züleyha: “Beraber bakacağız oğlumuza Yılmaz.”
Yılmaz: “Ben iyi değilim.”
Züleyha: “Nasıl iyi değilsin?”
Yılmaz: “Sizi Demir’e emanet ettim. Demir size iyi bakacak. Ben iyi değilim.”
Züleyha: “Nasıl iyi değilsin?”
Yılmaz: Bu dünyada hep seni sevdim Züleyha. Aldığım her nefeste seni sevdim. Aldığım her nefeste…”
Eğer yaşayacağınız varsa kalp masajı işe yarar ama vadeniz dolduysa dakikalarca yapsanız da faydasız. Yılmaz’da da işe yaramadı maalesef… Zavallı Züleyha… Şoktan anlayamadı başta Yılmaz’ın ne demek istediği, kötüleştiğini; doktorlara seslendiğinde Yılmaz hayata gözlerini yummuştu bile. Son gördüğü, son kez zar zor sevdiği Züleyha’nın yüzü oldu… Yılmaz öldükten sonra ikisi için bir şarkı seçilmesi ve aşklarının geçmişine dair anıları görmek çok güzeldi ancak bir o kadar da hüzünlendirdi beni. Özellikle o muhteşem ilk bölümleri hatırlayınca keşke Yılmaz hapse girmeden evvel çok daha fazla sahneleri olsaydı dedim bir kez daha. Bu kadar güzel bir çiftin, onca badireden sonra kavuşamayışı çok koydu.
Öleceğini fark ettiği anlarda Yılmaz da eskileri hatırlarken onların dizideki ilk sahnelerinin Yamanlar Konağı’nda bir tekrarının çekilmesi güzel düşünülmüştü. Bu defa arabanın arkasına gelin arabası gibi süsleme yapılmıştı. Bu sahne ile Yılmaz’ı seven Züleyha’nın Yamanlar Konağı’ndan tekrar sevdasına döndüğü anlatılmak istenmiş.
“Senin olan sonunda sana dönecektir evlat.”
Yılmaz’ın ölümü kesinleştiğinde ve onu odadan çıkarıp koridorda götürürlerken Züleyha’nın nasıl yıkıldığını, acısını yüreğimde hissettim. Hilal Altınbilek yine muhteşem bir oyunculuk sergilemiş. Züleyha bomboş, ölüm kokan koridorda yapayalnız kaldı Yılmaz’ın gidişiyle. Sadece sözlerle değil, bakışlarıyla da Yılmaz’ı hep seveceğini, onu unutmayacağını hissettirdi bize. Şimdi hayatına sadece çocukları için devam edecektir. Bir daha kalbini kimseye açmayacaktır diye düşünüyorum.
“Kurban olduğum… Kurban olduğum… Seni hiç unutmayacağız aşkım. Güle güle sevdiğim, güle güle Yılmaz’ım, güle güle kurban olduğum…”
BZÇ oyuncularından bazılarının ve yönetmen Murat Saraçoğlu’nun veda mesajları
Çukurova’dan bir Yılmaz Akkaya geçti… Tebrikler Yılmaz Akkaya’ya hayat veren Uğur Güneş’e. Yeni projelerinin takipçisi olacağım.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
Tweetleriyle yazıma renk katan Yamanların Hünkar , Mühendis¹⁹.⁰⁹ , D Y L A N , Gaünamaonline , Ahmet Özcan , h a y a l p e r e s t , ɴυrcαɴ ོ ‘a çok teşekkürler.
Bir Zamanlar Çukurova dizi yorumları için İzledim / Bir Zamanlar Çukurova kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.