Bir Zamanlar Çukurova total kategorisinde 14,47 ; AB kategorisinde 10,17 reyting oranları ile her iki kategoride yine zirvede;
Konuk yazarım Gözde dizinin 25. bölüm izlenimlerini kaleme aldı. Öncelikle keyifli okumalar ^^ Ardından da yorumlarda buluşalım mı?
Bir Zamanlar Çukurova’da bu bölümü fragmandan dolayı öyle büyük bir beklentiyle bekliyordum ki çok büyük hayal kırıklığı yaşadım bölümün sonunda.
Bundan evvelki iki bölümün aksine – ZülMaz sahnesine rağmen – heyecansız, merak duygusu zayıf, bir an önce bitse dedirten bir bölümdü birçok açıdan.
Bölümün Züleyha – Müjgan kaza sahnesiyle açılacağını ve bir an önce Yılmaz’ın oraya gelmesiyle ZülMaz sahnesi seyredeceğimizi bekliyordum ancak dakikalarca başka şeyler seyrettik ve bu daha en başından bölümden soğumaya sebep oldu bende. Üstüne üstlük sıra bu sahneye geldiğinde paralel kurgu ile araya devamlı başka sahnelerin girmesi de sahnenin duygusunu çok zayıflattı ne yazık ki.
Yine de kaza yerine gelen Yılmaz’ın bir yanda nişanlısı, öbür yanda Züleyha varken gerçek duygularına göre hareket etmesi, yanına koştuğu ilk kişinin Züleyha olması, O’na yeniden “Kurban olduğum” deyivermesi öyle güzeldi ki…
“Züleyha… Kurban olduğum yapma bunu bana. Yapma… Yapma bunu.”
Eminim bölümlerdir ZülMaz’a hasret kalan bizlerin görmek istediği, her şeye rağmen çok duygulu, iç parçalayan anlardı. Yılmaz’ın Züleyha’nın yaşadığını anladığında O’nu eskisi gibi alnından öpmesi, gözyaşlarını tutamayışı…
Keşke Züleyha o anda kısa süre de olsa gözlerini açıp Yılmaz deseydi sevgi ve hasretle. Ve Müjgan uyanmasaydı da Yılmaz O’nun yanına gitmiş olmasaydı, Züleyha gözünü açtığında Yılmaz’ın Müjgan’ın başında olduğunu duymasaydı, kendi başındaki Yılmaz’ı görseydi keşke.
Demir’in kazaya sebebiyet veren kişi olduğu halde devamlı üste çıkma çabası gerçekten sinir bozucuydu. Yılmaz’ı bu şekilde öldürmeye çalışmasının hiçbir haklı yanı yok. İlk bölümlerden beri diyorum Yılmaz ölse bile Züleyha’nın kalbinden O’nu silmesi imkansız. Bir de Züleyha’nın Yılmaz’ın arabasına bindiğini ilk duyduğunda endişeliden çok öfkeli hali, Cihan Pamuk İşletmeleri’ne gelip Yılmaz’ı araması, O’nu bulamayınca Fekeli’den hesap sorması hislerinin aşk değil de saplantı olduğunu bir kez daha gösterdi. Züleyha O’nu gerçekten sevse, arzusu gerçekleştiği için bir süre mutlu olup sonra vazgeçebilir, bu beni hiç şaşırtmaz. Elbette sonradan yaptığından pişman olup Züleyha’nın hayatı için endişelenmesi, ağlaması da normal; bunlar da olmasa Demir insanlıktan çıkar.
Demir’in Fekeli’nin evinde bu işi yaptırttığı kişi de para için insan hayatıyla oynadığı için en kısa zamanda cezasını bulmalı. Çalışanlarla konuşma esnasında Çetin bu kişiden şüphelendi sanki. Hem bu işi çözerek hem de başka şekilde hikayede daha aktif bir rol alma zamanı geldi de geçmiyor mu sizce de Çetin’in?
Serpil Tamur’un rahatsızlığından dolayı birkaç bölümdür göremediğimiz Haminne’nin geri dönmesi bölüme dair en sevdiğim şey desem yalan olmaz, özlemiştik kendisini. Yine Bir Gülnihal’i söylerken kulaklarımın pası silindi resmen. Ve yediğini hiç göremesek de Haminne’yi görmemle canımın sütlaç çekmesi bir oldu vallahi. ^^
Bu bölüm çiftlik çalışanları ve hikayelerine gereğinden fazla yer verilmişti. Evet, bu kadar uzun bölüm sürelerinde yan karakterler ve hikayelerini de seyretmeliyiz; ancak ilgi çekemediklerinde bu süre eziyet haline geliyor. Özellikle bu hafta tahammül sınırım fazlasıyla aşıldı.
Saniye ile Fadik’in bölüm başında dakikalar süren Portakal Çiçeği Festivali hakkındaki upuzun konuşması Adana hakkında bilgilendirici olsa da ne yazık ki özellikle sahnenin senaryo sıralamasındaki hatalı yerinden dolayı ilgi çekmekten uzaktı.
[wp_ad_camp_1]
Seher’in mürebbiyeyi bertaraf etmek için çevirdiği oyunları normal bulsam da mürebbiye ile o kadar uzun süreli sohbetinden fenalık geldi doğrusu.
Gaffur – Seher ilişkisinde de beklediğim gelişmeler oluyor. Saniye gibi güzel, çalışkan bir eşe sahip olsa da yemek ve para konusunda gözü aç olan Gaffur şimdi de çapkınlık peşinde. (Bir an bebek mamasının da tadına bakacak sandım. ^^ ) Ama bunun asıl sebebi karşı tarafın O’na kuyruk sallaması. Seher konağa gireli beri bunun olması için elinden geleni yapmadı mı? Yalnız oh olsun Gaffur’a, Seher’e aldığı küpeleri Saniye buldu da takıverdi. Bu konuda sonuna kadar Saniye’nin arkasındayım. Saniye’nin küpeleri taktığında Gaffur’a yaptığı cilveli hareketler, karşısında göbek atması gerçekten keyifli olabilirdi eğer yine sahne çok uzatılmasaydı.
Hünkar ve Demir’in Gülten’e verdiği tarla konusunda Gaffur’un hayallerinin yıkılması; önce Gülten’in tarlaya yarıcı tuttuğunu, ardından O’na bu yüzden şiddet uygularken Hünkar’ın desteğiyle bunu yaptığını öğrendiğinde bozum olması bölümün bir diğer iyi sahnesiydi. Hünkar’ın bu sahnede söylediği sözlerle O’nun ve Demir’in çalışanlarına karşı olan tutumlarına bir kez daha hayran oldum.
“Bana bakın bundan sonra öyle kadınlar çalışacak, adamlar para yiyecek yok, bitti! Anlaşıldı mı?!”
Cengo, Nihal ve oğulları Ali sahneleri güzel yazılmıştı fakat bölümlerdir Cengo’dan o kadar nefret ettim ki ufaklığın yaşadıklarına duygulanmam güç oldu. Halbuki çocuklu sahneler beni hep çok etkiler.
Demir’in Yılmaz’a yaptıklarına ses çıkarmayıp hatta kraldan çok kralcı olan Cengo’nun Demir’den yediği darbeye ise sevindim, yalan yok. Evet, insan dostunun her durumda yanında O’na destek olmalı ama Demir’in yaptıkları engellenmesi gereken şeyler oldu hep. Demir’in bu yaptığı resmen Cengo’yu kullandığını gösterdi. Cengo gerçek yüzünü görüp artık Demir’den umudu kesmesi gerektiğini anlamıştır herhalde.
Yılmaz’ın hastaneye ilk geldiklerinde müşahede odasında devamlı kaçamak şekilde Züleyha’ya bakıp durması çok yerindeydi. Ama sonradan Züleyha ve Müjgan hastanedeyken tek kişilik odalarda yer olmadığı için aynı odada kaldılar ve Yılmaz’ın aklı Züleyha’dayken O’na inat olsun diye devamlı Müjgan’la cilveleşmesinden ayrı, Züleyha’nın bunları görüp acı çekmesinden dolayı Demir’e “Seni Seviyorum.” demesinden ayrı tiksindim. (Pofff!)
Yılmaz nasıl olur da Züleyha’nın devamlı ağladığını, acı çektiğini göremez? O’nun sırf bu yüzden hastaneden çıkmak istediğini anlamaz? Neden bölümlerdir kör bu adam? Neden bir türlü göremiyor Züleyha’nın hala kendisine aşık olduğunu? Ve bir de neden gerçekten sevmediği, sadece yarasına merhem olabileceği için birlikte olduğu bir kadına ümit verip duruyor? Müjgan’a da yazık değil mi? Tamam, temelde o yılların filmlerindeki gibi nispet, intikam için birlikte oluyor O’nunla ama bunu tam anlamıyla hissettiremiyor ki bize. Devamlı sanki gerçekten seviyormuş gibi tavırlar, sözler… Lütfen Yılmaz bize en başta gösterilen çizgisine geri dönsün.
Züleyha ise Müjgan’ın arabasına O’na gerçekleri anlatmak için binmedi mi? Niye kalkıp sonra O’nunla buluştuğunda fikir değiştirdi? Sen kendi yolunda ilerlesene Züleyha, boş ver gördüklerini. İstemiyor musun sevdiğine kavuşabilmeyi, oğlunun öz babasına baba demesini?
Müjgan: Yani sen artık ona karşı bir şey hissetmediğini mi söylüyorsun?
Züleyha: Hissetmiyor değilim. Yani, eee, eski bir arkadaş birbirine ne hissediyorsa onu hissediyorum Yılmaz’a karşı.
Bir de o şehir kulübündeki akşam birbirlerine nispet yapmak için ikisinin de yanlarındakilerle dans etmesi neydi öyle. Umarım sezon finalinden evvel, Yılmaz Züleyha’nın hala kendisine aşık olduğunu fark eder de Müjgan’la yaşadığı manasız ilişkiden vazgeçer. Geçtiğimiz bölümlerdeki ergence tavırlarından sonra Müjgan da tahammül edemediklerim listesinde.
Unutmadan, Şermin’le Füsun’un Züleyha – Yılmaz ilişkisine dair yaptıkları sohbet kesinlikle bizlerin iç sesinin dışa vurumu gibiydi.
Füsun: Yılmaz var ya Doktor Hanım ile evlenirse Züleyha delirir, delirir.
Şermin: Sadece o mu, Demir de delirir.
[wp_ad_camp_1]26
Demir’in Yılmaz’ın portakal kralı olmasına karşılık spor kulübüne başkan olması, takım kupa kazandı diye gördüğü itibar, bütün şehrin aynı anda radyodan maç dinlediği sahneleri internette gördüğüm yorumların aksine ana konuya ve diziye uygun buldum ben. Yılmaz – Demir rekabeti açısından da insanların onlara gerçek fayda sağlayan bir durum varken futboldaki başarı için ne kadar sevindiğini göstermesi açısından da yerindeydiler. O yıllara ait bir gelenek olarak radyoda maç dinleme olayı, spikerin anlatımı beni 70’li yıllarda geçen filmlere götürdü. Hatta aklıma Osman F. Seden’in çok sevdiğim Vahşi Gelin filminden Cüneyt Arkın’ın radyodan milli maç dinleme sahnesi geldi bu sırada. Demir arabayla Yılmaz’ın önünden geçerken O’na zafer işareti yaptığında eğer Demir’ci olsam muazzam bir haz alırdım herhalde. Ben de Yılmaz gibi kulüp başkanı olma fikri O’nun aklına gelmedi diye bozuldum. Ama Demir’in bu seçimi belki de annesine dediği gibi yanlış bir karardır, bekleyip görelim.
Hünkar – Fekeli sahneleri bir süredir kesinlikle ZülMaz sahnelerinden bile daha çok ilgi çekici benim için. Ama Hünkar’ın Züleyha’ya tavrı değişmedikçe; itibar derdine O’nun da oğlunun da mutsuzluğuna göz yumdukça bu ilişkiyi tam anlamıyla destekleyemeyeceğim. Yine de Fekeli’ye karşı tavırlarını samimi buluyorum.
Bakalım, son sahnede baş başa konuşurlarken onlara ateş edilmesi emrini kim verdi? Fekeli’den kurtulmak isteyen Demir mi, yoksa yeni bir düşman mı? Demir’in ana odağı Yılmaz olduğu için O olmayabilir gibi gelse de kesin Demir değildir diyemiyorum. Yine de bu emri kimin verdiğini pek merak ettiğimi söyleyemeyeceğim.
Bize 70’li yılların filmlerinde gördüğümüz gibi bir ZülMaz aşkı, Ferhat ile Şirin hikayesi gibi bir aşk vaat edilip bunu göremeyince; fragmanlarda da kandırılınca heyecanımı bayağı kaybettim hikayeye karşı. Umarım ilerleyen bölümlerde bu heyecanı yeniden geri getirebilir senaristlerimiz. Çünkü bu güzel hikaye, oyunculuklar ve prodüksiyona yazık edilmemeli.
Haftaya hayal kırıklığı yaşamadığımız bir bölüm dileğiyle….
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Bir Zamanlar Çukurova kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
BİR ZAMANLAR ÇUKUROVA 26. BÖLÜM FRAGMANI