Bir Zamanlar Çukurova aradan sonra yine zirvede; 12,65’lik reyting oranı ile birinci. AB kategorisindeki oranı ise 9,57.
Konuk yazarım Gözde dizinin 17. bölüm izlenimlerini kaleme aldı. Öncelikle keyifli okumalar ^^ Ardından da yorumlarda buluşalım mı?
Nihayet özel kanallardaki üç haftalık ara sona erdi ve bu perşembe yeni bölüme kavuştuk. Ama bu kavuşma hiç de beklediğim gibi olmadı. Sadece fragmanda olup gösterilmeyen bazı sahneler değil elbette buna sebep, genel anlamda önceki bölümlere göre beklentimi karşılamaktan uzak bir bölümdü ne yazık ki.
“Kırlenti beş bin lira veren Yılmaz mı, yoksa fiyat yükseltip Demir mi alacak?” sorusuyla bitirmiştik geçtiğimiz bölümü. Neyse ki bu defa senaristler Yılmaz’dan yana oldular. Hünkar’ın burada fiyat yükseltmek isteyen Demir’e engel olması gerekçeleri bakımından çok yerindeydi. Dediği gibi eğer bir Yılmaz, bir Demir fiyat artırmaya devam etse herkes aralarında bir problem olduğunu anlayacaktı ve gece bittiğinde bu olay konuşuluyor olacaktı. Hem Fekeli’nin elini sıkarak, hem konuşmasında katkısı için Yılmaz’a teşekkür ederek, hem de Demir’e engel olarak Hünkar çok doğru adımlar attı. Demir gibi öfkelendiğinde gözü hiçbir şeyi görmeyen birinin en büyük şansı böyle anında pratik ve doğru kararlar veren bir anneye sahip olmak kesinlikle. Ancak yine de Hünkar’ın O’nun atacağı her yanlış adıma engel olması ne yazık ki mümkün olmuyor. Çocukça bile olsa keşke her şeyi annesine danışsa diyorum bu yüzden. Yılmaz ise yaptığı konuşma esnasında sanki bir belediye başkanı edasındaydı, mest oldum bu haline.
Aynı gece gerçekleşen Hünkar – Fekeli buluşması ve ardından gelişen olaylarla nihayet geçmişlerine ait detayların büyük çoğunluğunu öğrendik. Fekeli haklı olarak Çukurova’dan gitmeyeceğini söyledi. Sözleri Hünkar’ı bile duygulandırdı.
“Yani Yaman Hanım ben burada doğup büyüdüm, burada yaşadım, Allah nasip ederse de burada öleceğim. “
Kimse Yamanlar’ın isteğine göre hareket etmek zorunda değil. Yılmaz ise orada doğup büyümemiş olabilir ama Çukurova için güzel şeyler yapıyor, biraz buna odaklanıp yaptıklarını baltalamaya çalışmasalar… Ve inatla bu aklı Fekeli veriyor demeyi bırakıp Yılmaz’ın da iyi bir iş adamı olabileceğini kabul etseler. Eğitim önemli evet ama iyi bir iş adamı olmak için tek şart değil.
Fekeli inatla hakikat başka deyip duruyordu Adnan Yaman’ı vurduğu gece için. Yine (!) kısa ötesi bir flashback’le gördük o geceyi ve yeni bir şey öğrenemedik. Fekeli, Hünkar’dan eğer hakikati öğrenmek istiyorsa kendisinin araştırmasını istedi. Ve o gecenin şahitlerinden biri olan Hüsamettin ölüm döşeğinde Hünkar’la konuşmak için O’nu çağırdı, ancak sadece “O gece…” diyebildi. Keşke her şeyi anlatıp öyle ölseydi ancak bu kelimeler bile Hünkar’ın aklının daha fazla karışmasına yeter de artar. Zaten Demir’in aksine Hünkar, Fekeli’nin derdinin intikam kadar basit olmadığını ve gerçeğin ortaya çıkmasını istediği için geldiğinin farkında.
Hünkar hakikati araştırıp öğrenecek, kalbinde küllenen aşk yeniden alevlenip dile gelecek ve Fekeli ile aşkları yeniden başlayacak eminim. Bunu Yılmaz fark ettiğinde Fekeli’yi anlayışla karşılayacaktır ancak Demir’in öfkesi yine silahların patlamasına sebep olacak mı bekleyip göreceğiz.
Alzheimer hastası olan Haminne zaman zaman geçmişten bir şeyleri hatırlayıp bunları dillendiriyor ama ne yazık ki çoğu zaman O’nu kimse ciddiye almıyor. Bu defa da Hünkar, Demir ve Züleyha’nın yanında geçmişte Hünkar’ı Ali Rahmet’e vermek istemediğini, O’nu Yamanlar’ın oğlu Adnan’la evlendirmek istediğini söyledi. Hünkar bir şekilde Demir’i kandırdı ancak Züleyha daha o anda bunların gerçek olduğunu anladı. Peki neden Hünkar sevmediği bir adamla evliliğe mahkum olduğu halde Züleyha’yı da aynı kadere mahkum etti? O, kaderine razı oldu diye Züleyha da olmak zorunda mı? Buna gönlü nasıl el veriyor? Yıllar geçtikçe kendisi gibi bu duruma alışabileceğine mi inanıyor? Eğer Züleyha’nın çocuğunun babası Yılmaz olmasaydı O’na biraz hak verebilirdim ama bu durumda asla. Umarım Züleyha bir gün Hünkar’a kendisine neden aynı şeyi yaşattığının hesabını sorar.
Yılmaz açık artırmada aldığı kırlenti ertesi sabah Demir’e yolladı. Demir öfkeyle O’nun eli değdi diye yakıp evin önündeki havuza attı kırlenti. Yılmaz, Demir O’na dokunduğu halde Züleyha’ya “Sen benim için hâlâ tertemizsin.” derken Demir ise kırlente eli değdi diye yakmaya kalkıyor, neticede Züleyha’nın el emeğidir demiyor. Yılmaz ile Demir arasındaki bir farkı daha burada görmüş olduk.
Merakla beklenen yeni karakter doktor Müjgan Hekimoğlu nihayet bu bölüm diziye katıldı. Muhteşem Yüzyıl’dan tanıdığımız Melike İpek Yalova’nın canlandırdığı Müjgan’ı sevdim. İstanbul’da kendi hastaneleri olmasına rağmen Adana Şehir Hastanesi’ne çalışmaya gelen idealist bir doktor olması ve dişli bir karakter olması hoşuma gitti. O’nunla birlikte çalışan İnci Hemşire’nin de aynı şekilde dişli bir karakter olması da ayrıca güzeldi.
Adana’da ilk iş olarak huğlara sağlık taraması yapmaya geldi Müjgan. Çocuklara aşı olarak iğne yerine aşılı şeker verildiğini hiç bilmezdim, filmlerde de rastlamamıştım; güzel bir detaydı. Oraya gelip her şeye karışan Gaffur’a hem Müjgan’ın, hem de marabaların haddini bildirdiği sahne bölümde en sevdiklerimdendi.
Gaffur: Kimden müsaade aldın?
Müjgan: Kimden müsaade alacakmışım?
Gaffur: Demir Yaman’dan.
Müjgan: Demir Bey’in sağlık bakanı mı?
Gaffur O’nu gördüğünü hemen Hünkar’a bildirdi ve Hünkar da Müjgan’la tanışmaya geldi. Daha sonraki sahnede Demir’e Müjgan’ı anlatırkenki tavrından eğer Züleyha olmasa Müjgan’ı ideal gelin adayı olarak göreceği sonucuna vardım.
[wp_ad_camp_1]
Aynı akşam Adnan bebek ateşlendi ve Hünkar gibi rahat olamayan Züleyha ve Demir doktoruna ulaşamayınca onu hastaneye götürdüler ve nöbetçi olan Müjgan ilgilendi Adnan bebekle. Züleyha’nın bebeği ilk kez ateşlendiği için aşırı endişelenmesi ve rahat davranan Hünkar’a tepki göstermesi çok normaldi. Ama Hünkar’ın bozulmasını anlamsız buldum.
Müjgan’ın bu sahnede Demir’e adını sorduğunda Demir’in kaba tavrına olan tepkisine bayıldım. Bebek iyi olduktan sonra Demir’in Müjgan’a olan tavırları çok kibardı ve Züleyha buna biraz bozuldu sanki. Ama bu bozulma aşık olduğu adamı kıskanır gibi değildi. Demir’in kendisine böyle davranmasına alışmış olmaktan kaynaklı bir bozulmaydı sanki. Tabii Demir Züleyha O’nu kıskansın isterdi ama çok bekler demek istiyorum. Züleyha’nın kalbi Yılmaz’a ait ve ömür boyu öyle kalacak, Züleyha bu yüzden Demir’in değil Yılmaz’ın.
Ne yazık ki bu hastane sahnelerinde gerçekten bir kıskanan, gördükleriyle yıkılan biri vardı: Yılmaz. Sabahattin’le görüşmek için hastaneye geldiğinde Züleyhaları gördü. O sırada Demir Züleyha’nın yüzüne dokunuyor, Züleyha ise aslında arkadaşça tebessüm ediyordu. Ah Yılmaz… Bu çektiğin acılar ne zaman son bulacak? Her hafta çektiğin acılara üzülmekten yoruldum.
Yılmaz, çalışanları için sağlık taraması yaptırmak istiyordu ve Müjgan’la görüşmek için Sabahattin’e gelmişti. Tanıştılar ve Müjgan ilk görüşte Yılmaz’dan etkilendi. Fragmanda gördüğümüz çarpışma sahnesi ile tanışacaklarını bekliyordum ama o tarz bir klişe yerine hastanede tanışmaları hoşuma gitti. Klişeleri de aslında severim ama boğmadığı sürece. Bu arada Sabahattin’in muayenehanesi yok muydu, ne zaman hastanede çalışmaya başladı? Belli sahneleri yazmak için Sabahattin hastaneye transfer oldu o belli de, bari bunu gerekçelendirseydiniz.
Pamuk fabrikasındaki sağlık taramasında da Yılmaz’la Müjgan arasında olabilecekler Fekeli’nin bile dikkatini çekmişe benziyordu. Onlara uzaktan anlamlı anlamlı bakıyordu. Yılmaz da Müjgan’ın enerjisinden etkilenmiş olacak ki O’nun yanında yüzü gülüyordu bu sahnelerde de. Uzun zaman sonra bölümde Yılmaz’ı bu kadar içten gülerken görmek sevindirdi. Ancak yine de O’nun yüzünü Züleyha’nın yanında böylesine gülerken görmeyi tercih ederim.
Yılmaz’ın izin gününü bu taramaya ayırdığı için Müjgan’a hediye şal göndermesini ise hiç sevmedim. Aralarında bir yakınlaşma başlatmak için olan bu sahneye ne gerek vardı? Üstelik gönlü hâlâ Züleyha’dayken yeni tanıdığı bir kadına ne hediye göndermesi de çok saçma. Benim gördüğüm Yılmaz hiç böyle bir hediye ile teşekkür etmez. Karşılaştıklarında teşekkür eder sadece o kadar. Ama Fekeli’nin de tahmin ettiği gibi Müjgan hediyeyi geri gönderdi. Çünkü O izin gününü feda edebilecek kadar idealist, işini de sadece sevdiği için yapan biri.
Her bölüm baştan sonra birçok sahnede gördüğümüz Şermin’i ciddi ciddi merak etmeye başlamıştım ki Züleyha ile Haminne salonda otururken elinde kurabiyelerle ortaya çıktı. Yine çok samimi bir tavır içinde neden kaçmaktan vazgeçtiğini sordu. Züleyha ise sanki birazdan Hünkar’a gidip bunu söyleyeceğini biliyormuşçasına korkup vazgeçtiğini söyledi.
Şermin bu duyduklarını gidip Hünkar’a söylediğinde, Züleyha ile aralarında başlayan yakınlaşmanın Şermin için Hünkar’ın isteğiyle olduğu sonucu çıkardım. Zaten O’nun hiçbir zaman bu yakınlıkta samimi olduğuna da inanmamıştım. Şehirde Füsun’la dolaşırken Züleyha’yı gördüklerinde O’nun arkasından yaptığı konuşmalarla da bunu tekrar ispatladı.
Züleyha da Şermin’in kendi menfaati için aralarında konuştuklarını Hünkar’a yetiştireceğini bilerek hareket ediyordu. Madem kafan böyle cinliklere çalışıyor, neden Yılmaz’a gerçekleri anlatıp evdeki oyununa öyle devam etmiyorsun Züleyha’cığım? Yılmaz’ı hemen evden ayrılamayacağın konusunda ikna da edersin sen. Tamam onların huyuna suyuna bilerek gidiyorsun, senden şüphelenmesinler ki bir gün oradan kurtulabilesin ama bunun zamanı ne zaman gelecek?
Önce oğluna kavuşmak, sonra da Yılmaz’ın canını kurtarmak için Yılmaz’a söylediğin onca şeyden sonra neye güvenerek bekliyorsun? Evet, kırlenti açık artırmada satın aldığında seni gönlünden silmediğini düşündün önce, sonra kırlenti Demir’e yolladığında hayal kırıklığı yaşadın, bir de sonra O’nu şehir kulübünün lavabosunun oradaki camdan Müjgan’la konuşurken görüp yanlış anlamadın mı? “Baban benden vazgeçmiş oğlum.” diye ağlamak yerine, artık gidip Yılmaz’a gerçekleri söyleme vakti değil mi? Sabahattin’e buna niyetli olduğunu söylemen yetmez, harekete geçmelisin artık.
Gerçi ben Yılmaz ile Müjgan’ı hiç de yanlış anlaşılabilir bir halde görmedim. Yılmaz’ı beğenen Müjgan bile hiç flört eder gibi değildi. Herhalde Züleyha’nın ilahi güçleri var da hissetti ileride aralarında olacakları. ^^
Evet, Züleyha’nın hem Yılmaz’a onca söylediğinden sonra bunlarla karşılaşması olağan diye düşünüyor, bunları hak ettiğini düşünüyorum; hem de Yılmaz’a söylediklerinin sebepleri konusunda O’na hak verip üzülüyorum. Ama ben seyirci olarak devamlı Züleyha’ya karşı empati yapmak için kendimi zorlayıp, O’nu anlamaya çalışmaktan yoruldum. Artık hem Yılmaz’a gerçekleri anlatmış, O’nunla birlikte altın sarayından kurtulmanın yollarını arayan, özgürlüğüne ve sevdiğine sonsuza kadar kavuşmak için mücadele eden; bir yandan da evdekilere oyununa devam eden bir Züleyha seyretmek istiyorum. Çok mu şey istiyorum sizce?
[wp_ad_camp_1]
Bölümle ilgili diğer serzenişlerim de Yılmaz’a başrol olmasına rağmen az sahne yazılmasına ve esas çift olan ZülMaz’ın hiç sahnesini görmemeye. Reklam sonrası nerdeyse yarım saat Yılmaz bekledik, bir an başrol Gaffur oldu sandım. Ve birbirini hâlâ unutamayan Yılmaz ile Züleyha’nın aşkını doya doya seyredemiyoruz, hep ayrı ayrı acı çektiklerine tanık oluyoruz. Bari basit bir tesadüfle de olsa karşı karşıya geldikleri sadece bir tanecik ZülMaz sahnesi seyredelim, olmaz mı? Üstelik bunun yanında bir de fragmanda ZülMaz sahnesi gösterip bizi kandırıyorsunuz.
Unutmadan, Demir Züleyha’ya artık devamlı “Bir tanem” deyip durmasa mı? Bu kelimeden buz gibi soğudum. (Brrr)
Geçen bölüm Gaffur’u tekrar çiftliğe alırken O’na bir oyun oynayacağından bahsetmişti Hünkar. Gerçekten de öyle güzel bir oyun planlamış ki Gaffur’un sırlarına rağmen ödü kopuyor artık. O’nu şehre bir ustaya gönderdi. Gittiğinde orda kanlar içinde yatan bir adam ve silahını o kişiye doğrultan bir adamla karşılaştı Gaffur. Silahı da eline tutuşturup kaçtı o adam. Gaffur şimdi polisin onu bu yüzden aradığını ama Demir’in Gaffur o esnada çiftlikteydi dediğini sanıyor.
Tabii sonunda çiftlikte tekrar çalışmaya da başladı. Ama sıradan bir işçi olarak. Demir, tüm çalışanları toplayıp konuşma yaptı ve yeni kahyanın artık Halil olacağını söyledi. Doğrusu Demir’in burada yaptığı konuşması ve üslubunu beğendim. Keşke yanında çalışanlara hep böyle davransa.
Saniye ise mutfaktaki eski işine geri döndü ama Fadik bile Gaffur’un durumunu kullanıp Saniye’yi kızdıracak laflar etti. Fadik’in onca yaptığına rağmen, ne olursa olsun, bu havası bana çok fazla geldi. Saniye’nin O’na haddini bildirmesi yerindeydi. Mutfağın vazgeçilmezi O çünkü. Saniye’nin her farklı duygusunu da bize çok güzel geçirdiği için yine Selin Yeninci’ye kocaman alkış.
Gaffur ise Halil’e öyle bir oyun etti ki kahyalığı geri aldı. Halil’i kanalın kenarında sarhoş edip bıraktı, ahırdaki atları da saldı. Yalnız o atlar tekrar nasıl bulundu da ahıra geldi, o sahneler arası geçişi bölümdeki birçok sahne geçişi gibi beğenmedim. Ama atların sahnelerinin çekimleri baya güzeldi. Atları çok seven yönetmen Murat Saraçoğlu’ndan aksi de beklenemezdi zaten. Yalnız Gaffur da bu aklını her zaman kullansa da kovulmaya kadar varan durumlara düşmese diyorum. Karakter biraz daha tutarlı davranışlar sergilese daha yerinde olacak. Gaffur’un tekrar kahya olduğunda böbürlenip dururkenki kadraja ve kamera hareketine de bayıldım:
Ayağa kalkmak için, zaferi her zaman avuçlarında tutmalı insan…#UnutamamSeni #BirZamanlarÇukurova @timsandb @atvcomtr pic.twitter.com/6XphPhmJDL
— ⚜️ Bir Zamanlar Çukurova ⚜️ (@bzcdizi) January 24, 2019
Gülten ise Züleyha’dan hak ettiği muameleyi gördükçe pek memnun oluyorum ama Allah’tan Hünkar’a yaptıkları kavganın hepsini anlatmadı. Züleyha bir de O’na inat Fadik’e samimi davranmasa daha iyi eder, onca şey yaptı bugüne kadar.
Bölümde en beğendiğim sahnelerden biri de Sabattin’in şirkete Demir’le konuşmaya geldiği sahneydi. Şermin’den boşanmakta kararlı olan Sabahattin Demir’e herkesin hayatını yönetemeyeceği ve boşanmaya kararlı olduğu konusunda sözler sarf etti.
“Dünya senin soyadının etrafında dönmüyor Demir.”
Sabahattin daha evvel de böyle sözler sarf etmişti ama Demir ciddiye almamıştı, çünkü herkesi yöneteceğini, herkesin hayatı hakkında söz sahibi olabileceğine inanıyor. Sabahattin’in avukatını bile arayıp tehdit etti. Ama helal olsun Avukat Aycan da dişli bir kadın ve geri adım atmayacak. Sabahattin’le Aycan’ı çok yakıştırdım ben, ya siz?
Bir de Hünkar Züleyha’ya demez mi “Demir genç olduğu için boşandı ama onların boyu kadar çocuğu var.” Ne yani ölene kadar katlansın mı Şermin gibi bir kadına bu adamcağız?
Bir de Demir’in boşanma konusunda itibar düşünürken Şermin’in borçları ve haciz konusunda aynı şeyi düşünmemesi, yine konağı elinden almak istemesi de enteresan. Ya o anda nerden geldiği belli olmayan Sabahattin arabasıyla borçları ödemeseydi de, Şermin de konağı satmaya razı olmasaydı? Yine rezil olmayacak mıydınız? Sahi, Sabahattin nerden geldi, oraya ışınlanmış olabilir mi? ^^
Tekstil kralı Alaattin Bey Adana’ya geldi ve Yılmaz’la aralarında çok güzel bir anlaşma imzalandı. Anlaşma haberi gazetede de yayınlandı ve Demir de öğrendi. Demir Züleyha’ya Yılmaz ne yaparsa yapsın umursamayacağını söylememiş miydi? Tabii ki sözünde durmadı ve Yılmaz Çukurova için böylesine güzel bir şey yapıyorken, yardakçısı Cengaver’le hemen bunu baltalamanın peşine düştüler. O’nu bitireceğiz diye kendi toprağının insanına zarar vermeyi umursamadılar.
Piyasadaki pamukları satın alamayınca gece yarısı Yılmaz’ın deposundaki pamukları Gaffur’a yıkattılar. Bölüm Yılmaz’ın sabah fabrikaya geldiğinde pamukları o halde görmesiyle son buldu.
Peki sevgili senaristlerimiz sorarım size Yılmaz’ın başına gelen felaketler artık bitmeyecek mi? Dizinin adını “Yılmaz ve Başına Gelen Felaketler” olarak değiştirsek yeridir. Artık devamlı galip gelen Demir olmasın. Eğer Yılmaz galip gelemeyecekse neden Adana’ya gelip Demir’e karşı bir savaşa girdi? Demir’in üstün olduğunu görelim diye gelmedi herhalde, değil mi?
Umarım gelecek hafta böyle bolca eleştirmeyeceğimiz, ekran başından memnuniyetle ayrılacağımız bir bölüm bizleri bekliyordur. Yorumlarda görüşmek üzere.
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Bir Zamanlar Çukurova kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Bir Zamanlar Çukurova 18. Bölüm Fragman