Yazı için beyaz sayfayı açmadan önce final sahnesini bir kez daha izlediğim doğrudur. Gözlerimin yine yaşardığı da doğru. Hatta itiraf edeyim, bölüm ertesi birkaç defa da izlemiş olabilirim ve her seferinde de gözlerim yaşarmış olabilir. Çünkü minnak bebişin – pek de tatlı maşallah dedesi İdris Baba’nın dediği gibi: “aile her şeydir”.
Bölüm sonundan başladık madem oradan da devam edelim. Sadiş oğlunu Karakuzulara kaptıracağı korkusuyla ne kadar da dirense de vakit gelince o bebek doğacaktı elbet ve doğdu. Çeto’nun deyimi ile pörtledi. Pörtlemek ne demek ya? Avrattan sonra bir ağza alınması yakışmayan laf daha! Ama Çeto bu, Zeki Müren Türkçesi konuşmasını beklememek lazım, yine de kulağımı tırmalıyor doğrusu.
Karakuzular’ın sözlerini tutacaklarının zerre ihtimali yokken ve bunu izleyici kadar Salih de çok iyi biliyorken ailesini kurtarmak için ailesinden destek istememesi enteresan. Bir kısım izleyici yine isyanlarda: ‘Salih dediniz, bağrınıza bastınız, bak yine ihanet ettiği Koçovalılar’a”. Görünen o ki doğru, Salih Yamaç’tan gizliyor Karakuzular’ın lehine çalıştığını. Yamaç da muhbirini gizliyor gerçi, ama yine de bu ikisi aynı şey mi? Yamaç hala tüm planın iplerini teslim edecek kadar güvenmiyor, Salih ise öyle korkuyor ki korkusu diline ket vuruyor. İhtimalin peşinde koşarken düşecek besbelli ama bu sefer onu Yamaç da kurtarmayacak bu da belli.
Belki de Yamaç biliyor artık. 2 + 2 = 4. Toz işi Karakuzular’ın bildiği bir alan mı? Değil. Ham maddeleri var mı? Yok. Diyelim ki var? Kimyagerleri var mı? O da yok. Bu eksikleri tamamlayacak tek bir kişi var ki o da Vartolu. Tam da bu nedenle servet değerinde… Durum bu kadar açıkken böyle bir cevherin varlığı tahmin edilmez mi? Edilir. Ama tahminden öte belki de bir iş birliği vardır. İçimden geçen gelecek bölümde aranılan kimyager Vartolu çıkacak ama bundan diğerlerinin olmasa da Yamaç’ın bilgisi olacak.
Sadiş böyle zorlu bir doğumdan nasıl oldu da ayaklandı gibi mantıksal sorgulama yapmadan sahnenin güzelliğine bir kez daha bırakalım mı kendimizi?
Bölümüm bir diğer güzel sahnesi de Yamaç’ım ne güzel yürüdü be Çukur sokaklarında. Endamı yeter. Boyun eğmeyi pek seven nefretlik Çukur ahalisi de peşinde. Eksik olsunlar diyeceğim de dizinin mantığına ters. Bu nedenle akıllarının azıcık da olsa başlarına gelmesine sevindim doğrusu. –
Berber Muhittin’e gıyabında cenaze töreni düzenlenmesi ne güzel bir detaydı. Yeniden defin işlemi bu kadar kısa sürede savcılık izni olmadan yapılmayacağı göre elbette ki gıyabında. Ama selası ile Çukur’daki musalla taşı, namazı ve helalliği ile güzel uğurlandı be Muhittin Abi.
Meke’nin neden niçinlerine yanıt bulduk bu hafta. Al sana göz yaşartıcı bir sahne daha… Hem de Meke’ye… İkinci sezon nefret ettiğim karaktere…
Bir göz yaşı dolu sahne de Cumali’den geldi. Tabii ki bu sahnenin sonunda yürüme engelli Sultan’ın nasıl ayaklanıp sofra kuracak kıvama geldiğine takılmıyor kendimizi duygusal akışa bırakıyoruz. Ama Cumali – Sultan buluşmasından çok Cumali – Aliço konuşması gözlerimi doldurdu.
Bölüm içinde 4 detay vardı babalar ve oğullarına dair : Salih ve İdris Jr. – Berber Muhittin ve babasının bedenini Çukur’a gömemeyen Meke, Cumali ve ölü bildiği oğlunu kanlı canlı karşısında bulduktan sonra tokatı basan (hak etti) İdris ve Selim ve oğlu olduğu süpheli Akın.
Yarın akşam yazının ikinci bölümünde, Yamaç’ın Çukur’a dönüşünden Mahsun’un hastalık kıvamındaki takıntısına, Akın’ın babasının kim olduğu teorilerinden yıllar sonra gelen öpücüğe kadar bölüm içi detaylarda buluşmak üzere…
Şimdilik sözün özü, güzel bölümdü…
[wp_ad_camp_1]
Gelelim yazının ilk bölümünde yer veremediklerime…
Aliço… Sen ne kocaman yürekli bir adamsın sen… Cumali’yi ailesi ile buluşturmasında gözlerim doldu demişim ya yukarıda, yalan… Ağladım. Hem de salya sümük denilebilecek derece üstelik.
“Sultan Anne ölecek. Sen öleceksin. Ama hangisi önce hangisi sonra bilinmez, kimse bilemez. Bilemeyiz. Bir tek O. Anne ölücek. Sen çok ağlayacaksın. Sen ölüceksin, Sultan Anne çok ağlıycak. Ama şimdi burdasın, Anne burda. Elini öp, helallik iste. ‘Hakkım sana helal olsun oğluum’. Sonra daha çok ağlarsın Cumali Bey.”
Konu aile ise, sevdiklerimiz ise, birlikte vakit geçirmek, dargınlıkları bitirmek, söylenmeyenleri söylemek için bugünün işini yarına bırakmamak lazım. Yarın çok geç olabilir.
Aliço’nun aralara serpriştirilmiş sahnelerini çok seviyorum. Benden ona bir gazoz!… Bu arada Rıza Kocaoğlu’na da bu karakteri böylesine güzel canlandırdığı için kalp <3
Biraz da Sena’ya değinelim… Öncelikle Sena- Yamaç ikilisinin sonunda tam anlamıyla kavuşmasına çok sevindim. Yeni Sena’yı pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim; yazılardan bilen bilir, yapılanları onaylamasam da onun en çok ‘deli’ halini sevdim. Böylesine bir ‘olgunluk’, sakil duruyor bana göre… Ama yine de bu haliyle eksik yanını dolduruyor Yamaç’ın. Bu nedenle Yamaç için ‘iyi ki!’ diyorum tabii ki…
Bu sezonda da gizemli karakterimiz Akın! Dilerim ki Cumali gibi efsane bir şekilde katılır hikayeye, olmasa da Meliha gibi – canladıran oyuncudan bağımsız, sadece karakterin hikayeye katkısı bakımından, hayal kırıklığı olmasın da… Peki Akın kimin oğlu? Ayşe’nin ölene kadar iddia edeceği gibi Selim’in mi yoksa Selim’in şüphelerini haklı çıkaracak şekilde başka birinin hatta Kahraman’ın mı? Bence Kahraman’ın – ki bu Kahraman’ın kahramanlık hikayesini sekteye uğratacak bir konudur. Nereden mi çıktı? İlk sezonu hatırlayalım: Ayşe Kahraman’ın ölümüne Nedret’ten çok daha fazla üzülüp ağlamadı mı? Nedret ile Ayşe arasında zaman zaman dile de gelen kinayeli sözler, genel bir gerginlik yok muydu?
Meliha’nın hayal kırıklığının nedenlerine de yazıda yer vermek şart. Bölüm yazılarının altında Meliha – Karakuzu bağlantısı da iddia edildi. Pek mantıklı gelmemişti bana ama buna rağmen bir hikayesi olduğuna inandım hep. Ama endamını gösterdiğinden beri tek fonksiyonu İdris’in eski ‘İdris Baba’ günlerine dönmesine yönelik yaptığı motive edici fonksiyonlar, ha bir de -unutmak istesem de 35 yıl sonra gelen öpücük var!. Biraz flashback mi eklenir, bir replikle mi dile gelir bilemem ama bi’ ara Paşa’nın Meliha ile bağlantısını, Meliha’nın neden bakım evinde olduğunu görecek miyiz Gökhan Bey’cim?
Set kazalarından birine az daha şahit oluyorduk bölüm içinde. O ne kötü düşme eğilimidir Erkan Bey’cim. Ama adam sporcu tabi, iyi kurtardı. Bu sahneyi montajda uçurmayan rejiye kalp <3.
Yamaç’ın süper kahramanlıklarını izlemeye de her bölüm çok alıştık. Oyuncak deposunda anlam veremediği ama dayak atmaya da hayır demediği sahneler güzeldi.
Ve yine söylemekten vazgeçmeyeceğim. Lütfen bu ikilinin arasına bir yalan dolan gibi bir ‘karakedi’ girmesin.
Sadiş’in bebeği ile çok eğlenerek yazdığım bir tweet vardı: Sadiş doğum yaptıktan sonra erkek bebeği Karakuzular’ın alacağı korkusu ile doktor/hemşire ile anlaşıp hastanedeki kız bebeklerden biri ile değiştirir minnak İdris Jr.ı. Sonra gerek o, gerek Salih gerçek çocuğunu arasın dursun… Al sana üç sezonluk hikaye. Ben bu teori üzerinde eğlenirken başka bir izleyici de bebek Karakuzu olarak büyüsün, intikam ateşiyle bir kez de o kavrulsun teorisi ile geliyordu.
Mahsun’un Koçovalı’lara karşı geç kalmış aksiyon adımlarını merakla takip edeceğim. Çünkü gerçekten epey geç kaldı… Bi’ ara Karakuzuların da hikayesine giriş yapabiliriz değil mi?
Bir kez da yineleyeyim, güzel bölümdü… Sezonun devamının da aynı güzellikte ilerlemesi dileğiyle. Haydi şimdi yorumlarda buluşmaya <3
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.