Nerede İdris Koçovalı’nın fotoğrafını ezip geçen Çukur , nerede Karakuzular’ın ‘Çocuklarınızı teslim edeceksiniz’ sözlerini göz ardı eden Çukur… Vay be, adam oluyorlar sanırım sonunda. Çukur da ilerleme var ama Celasun hala bıraktığımız yerde! Akşın tehlikesinin hemen hemen ortadan kalkmasına rağmen – sonuçta artık amcasının kanatları altında, tedavisi de başladı, hala Çeto’nun ona verdiği evde oturup, hala Koçovalı’ları ihbar edebiliyor. Lütfen ‘Ama telefon edip uyardı ya’ demeyin boşuna, iş birliği yapıyor işte paşa paşa. Ardından da gelen dayak! İyi dayak yedi ama… Mahsun kum torbasına çevirdi bedenini. Önce Çeto, ardından da Vartolu gelmeseydi sabaha çıkmaz, öğle namazına cenazesi kalkardı, tabi minik bir operasyondan(!) sonra…
Celasun oyunu kendi kurdu zannettim ilk sahnede. Kardeşleri kardeşlere vurdurmak, ince plan. Mahsun sanki bir bilgisayar oyunuymuşçasına susturuculu silahı ateşlerken bilebilir miydi az sonra ‘kendi ellerim ile kendi kardeşlerime sıktım’ diye dövüneceğini? Cumali Bey Abi, iyi kurguladı canı pahasına… Saygılar, hürmetler kendisine… Önce hürmet ardından da kahkaha. Neye mi? Tabii ki Mahsun’un polis gelene kadar ortalığı toparlamak isteğine…
Yazımızın başı Celasun’un Karakuzular ile iş birliği ise yolun sonu Salih’e de çıkıyor. Bölüm içinde Koçovalılar’ı hiçbir şekilde satmayacağı yüreğimize su serpse de nasıl oluyor da hala ‘Bulgarlar için üretimi yaparım, karımı çocuğumu alır giderim’ mantığında olabiliyor, insanın aklı almıyor. En azından benim. Tamam, o bir ‘baba’. Baba gibi düşünüyor belki de? Nasıl da tatlıydı lokumları dağıtırken, daha Sadiş’e lohusa şerbeti kaynatacağız, bebeğe 40 mevlidi yapacağız. Hala olarak işimiz zor ^^
Ne zor evladından ayrılmak, Allah kimseyi ayırmasın. Salih’i de ayırmasın ama. Düşünsenize, sadece kokusunu içine çekebildi. Öyle mis gibidir ki bebek kokusu, insan ayrılmak istemez hele ki evladı, hele ki dengesiz Karakuzular’ın elinde… Nasıl bilemem ama eminim ki kurtaracak Salih hem oğlunu hem Sadiş’ini. Bu doğrultuda kutlama amacıyla yağmur altında dağıttığı lokum sahnesi önemli detay ile sonlandı.
“Salih biliyor mu ki Salih olmasını gidip yolunu bulsun. Vartolu bulacak tabi…”
Salih’ten bir aksiyon bekleme olası değil, Sadiş’i kurtarsa kurtarsa Saadettin kurtarır. Ki Sadettin öyle biri ki isterse Çeto’yu alnının ortasından vurup indirebileceğini de gösterdi. Ha, böyle bir aksiyondan sonra sağ kalır mıydı şüpheli, ama hatırlayın bu aksiyon bir değil iki etti.
“Eğer Koçovalılar’ı bulmak, onlara tuzak kurup indirmek istiyorsan onu tek başına yapacaksın. Arada beni de indirirsin; kader. Ama onlarla, kardeşlerimle ilgili benim ağzımdan en ufak bir laf alamazsın.”
“Ara o Salih denilen Koçovalı’yı…” Siz de duydunuz değil mi? Cumali Salih’in Koçovalı olduğunu kabul etti, sıra kardeşi olduğunu kabul etmesinde… Biliyoruz ki Salih çoktan birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için mottosuna sahip. Varsın Cumali geriden geriden gelsin, gelirken küçük küçük laf sokmaları da devam etsin ^^
Aliço’nun arabamı alalım diye dövündüğü arabası neyse bıraktığı yerde kalmış. Cumali’nin “Ne var bu arabada acaba?” sorusuna hepimiz 5 milyon dedik mi? O 5 milyon tam dar zamanda ortaya çıkacak diyordum ki artık Cumali Bey Abi’nin altınları dar, elleri darda değil Koçovalı kardeşlerin.
Kardeşlerin el birliği ile Çukur’un çocuklarını koruma sahnesinden bize kalan, Salih’in bir kez daha Yamaç’ın hayatını kurtarması, sakil durduğunu düşündüğüm bir çocukluk hikayesi, Meke’nin taraf değiştirmesi ve Cumali ile Yıldız sahnesi… Konu ‘aile’ ise Yıldız ile Cumali bir ‘aile’ oldular benim gözümde, geç oldu ama çok da güzel oldu. Hayatını kazanmak için pavyonlarda çalışıyorken Çukur düşünce hayatta kalabilmek için bedenini satmak zorunda kalması neden aralarındaki en büyük engel olsun ki? Yalnız bu durumun devam edebilmesi için yazarın şimdi olduğu gibi epey bir süre daha Mahsun’un Yıldız’ı Çukur’a istihbaratçı diye yerleştirmesi konusunu unutması lazım tabii…
[wp_ad_camp_1]
“… Ben hayatta hiçbir şeyden korkmam ki. Bir insan niye korkar? Korkunca ne yapar? Kaçar mı? Saklanır mı?”
“Bana korkmayı öğretme” dedi Cumali Akkız’a, Vartolu da istemezdi. Ama Sadiş öğretti. Cumali’de ailesi ile belki de Yıldız ile sınanınca korkar mı dersiniz?
Serzenişsiz yazı olmaz! Ela gözlüm eşliğinde Mahsun’un Sena’ya karşı hastalıklı ilgisini izledi bu gözler. İsyana destek veriyorum. Bazı müzikler karakterlere özeller. Ela Gözlüm’de öksüz kalan Salih’e özeldi be… Bu özelliği bozmayacaktınız! Bu arada Mahsun’un Sena’ya takıntısı çok ciddi bir hal almaya başladı. Aman evlerden ırak, malum kızımız da biraz saf, hemencecik kanıverir mazallah…
Salih Clark Kent gibi geceden sabaha Salih- Vartolu arasında şekil değiştirirken – malum çevrede telefon kulübesi de yok , çocukluğumdaki çizgi filmde olduğu gibi ‘değiş tonton’ diyerek mi değişiyor acaba? , Yamaç da henüz bulunamayan bilardocu peşindeydi. Bir mekândan bir mekâna ışınlanma özelliği Medet’e de geçmiş olmalı ki abisinin hakkındaki gerçekler ortaya çıkmasın diye bir masumun (ne kadar masum şüpheli?) kanına girdi.
Aklımın ucundan geçmeyen bir konu da Karakuzular’ın gerçek gelir kaynağı idi: Organ Mafyası. Doğru ya; silah işini bilmezler, tozdan anlamazlar, biraz gasp, haraç ile kuzu sürüsü nasıl yönetilir değil mi? Demek ki kuzular arası ‘kardeşlik’ uygun donör olduğu anlaşılınca bitiveriyormuş. Aklıma takılan bu Çeto ve Mahsun’un birlikte yürüttüğü bir proje mi? Aranılan özellikteki organa sahip olan kuzu çatapata gönderilir, bir şekilde yaralanır – sonuçta tıbbi bir gerçek var ki organ hâklinde organların canlı olması gerekiyor ve ardından küçük bir operasyon… Dolayısı ile Çeto tabii ki bu çatapatlı gergin durum bitsin hiç istemez.
Cumali laboratuvarı patlattı. Bulgarlar’ın malı bir kez daha patladı. Ee n’olacak şimdi? Artık Sadiş’in mal teslimi ile kurtulamayacağı kesinleşti.
Vartolu imalathane çıkışında kime yakalanacak derken, o kişi en son beklediğim kişi çıktı: Ölümden kurtardığı, askıdan indirilene kadar beklediği Celasun. İnanıyorum ki olur da Mahsun ‘devam’ kararı alsaydı bir şekilde müdahale ederdi. Bakalım eski dost(!) Celasun aynı adamlığı gösterebilecek mi? Zaten mal da gitti kavga bitti…
Yamaç bir kez daha dile getirdi: “Karakuzuları bitirmek istiyorum”. Ne demişler; istemek başarmanın yarısı. Yarısı gitti, kaldı diğer yarısı…
Bölüme çok güzeldi diyemem ama sürprizli sonları pek severim. Bu nedenle bölüm finali etkisi genele de yansıdı, sevdim. Ama en çok sevdiğim bölüm hashtagi olan Çukurun Çocukları olabilir <3, Ha bir de sosyal medyada rastladığım – kim paylaştı?, bu fotoğraf. Çok sevdim <3
Yazıyı tweetini alıntılayarak renklendirdiğim rüm ‘e teşekkürler <3 Bromance’i görünce hemen ekledim ^^
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.