Bu hafta Çukur bölüm yazısından önce İdris Koçovalı yazısını ekledim bloga. Gönül ister ki tekrarlardan kaçayım İdris Koçovalı’ya bir kez daha uzun uzun yer vermeyeyim ama o kadar doluyum ki malum şahsa karşı, mazur görünüz…
“Bir elimde umut diğer elimde mermi var. O umudu elimden alırsan diğer elimde mermi kalır. Umudum elimden kayıp gitmesin BABA” repliğini ne takip etti dersiniz?
(Derin bir iç çekiş…)
“Bir şey söylemeyecek misin be baba?”
(Yutkunma, sanki hafif bir gülümseme…)
(Davul zurna sesinin odaya dolması ile Salih gider Vartolu Saadettin ortaya çıkar)
‘Bi’şey söyleyecek misin? Söylemeyecek misin?”
‘Tamam, benden günah gitti’ diyerek odayı terk eder Vartolu. Peki İdris’in ilk cümlesi ne oldu hatırlıyor musunuz?: “Bunun gidişi hayra alamet değil.”
Sahi ne olmasını bekliyordu acaba? Saadet’e sorduğu hâl hatırda aldığı cevap onu tatmin ettikçe – Sadiş’i boğmak istiyorum!, düğüne devam etmekte herhangi bir beis görmüyor. Odada duydukları bir kulağından girdi diğer kulağından çıktı çünkü… “Sen iyi olasın, mutlu olasın diye hepsi bunların” diye kendi elleriyle cehennemi yaratıyor hem Sadiş hem ailesi hem de Çukur için…
Ve damat kaçtı! Öldü ama olsun varsın Çukur öyle bilsin… İdris’in aklına düşen ‘bu işte bir iş var ama Vartolu’nun parmağı olmasın’ fikrini çürüten Metin, adamsın diyeceğim de Cemil’in cesedinden kurtulma yöntemin aklıma geliyor susuyorum…
Düğün iptal… Saadet bu düğünde gelin değil konu mankeni olduğu için masanın başında unutuluyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde de halini hatırını soran yok. Sahi Saadet evin kızıydı değil mi?
Yamaç’ın Vartolu’yu durdurma yöntemi çok güzeldi. Aklıyla bin yaşasın…
“Sen şimdi ben gidince bi’ Çukur’a in, kokusunu ciğerlerine çek, çünkü sen bu gece Çukur’u kaybettin Yamaç. Sen Çukur’u kaybettin.”
Bu bir saptama! Aynı zamanda tehdit. İşte İdris’in attığı adımların sonucu ne yazık ki Yamaç’ı da bağlıyor. Sadece bununla kalmıyor İdris (Baba) gecenin devamında Selim’in sağ kolunun onu elaleme rezil etmiş(!) olmasının gazıyla üzerinde olan tüm tapuları ‘Çukur’u korumak için’ Yamaç’a devredeceğini yumurtluyor. Burada ‘söylüyor’ fiilini kullanamayacağım. Yamaç’ın yüz ifadesi de seçtiğim fiili destekler nitelikte…
En azından bu bölümde de senarist izleyicinin kalbinden geçenleri bir karakter ile dile getirdi. Sultan’da dile gelen Selim iken İdris de dile gelen Yamaç oldu.
Hırpalamadığın bir ben kaldım zaten. Buyur hırpala, ne geçecek eline? Son zamanlarda ne yaşıyorsak hep senin yüzünden. Oğullarınla inatlaştığın için, onları hırpaladığın için…
[wp_ad_camp_1]
“Her şey eskisi gibi olacak, sen bu evin kızı olacaksın” diyor Sultan Hanım sevdiceği ‘düşman’ olunca evlatlıktan ret ettiği Saadet’e… Gerçi evin kızı olduğunu sadece başının üstüne bir dam sağlamakla sınırlı olduğunu gördük ama… Gelin olmuş gidiyor evin kızı… Gözünde akmaya meyil etmiş bir damla… Bilmiyor ki sevdiği son ‘yasal’ çırpınışlarıyla nikahı engellemeye çalışıyor. Tek umut: Yamaç. Göz göze geldiklerinde dile gelmese de ‘N’olur bir şeyler yap’ diyor belki Saadet, ama babanın lafı üstüne laf söylettirmiyorlar ki Yamaç’a. Kaldı ki hakkını vermek lazım, Sadiş’ten çok daha fazla savaş verdi bu ‘saçma’ evliliğin gerçekleşmemesi için.
Cemil’in cesedinden kurtulma yöntemi bu memleket henüz Münevver cinayetinin etkisini üzerinden atamamışken çok ağır geldi. Hayatın içinde de dizideki gibi sözde ‘aşk’ cinayetleri ve soğuk kanlılıkla bedenden kurtulmayla karşılaşabiliyoruz, gerçeklik payı var ama Metin’e böyle ağır bir yüklenmesi beni çok rahatsız etti. Hikayedeki fonksiyonunu tamamlamış bir karakterin böyle bir sahne yazmaktansa ‘terastan düştü öldü’ gibi basit ama temiz bir yolla ilerlemek daha iyi olmaz mıydı? Otopsi, polise takılmayın. Başta Hale olmak üzere, hangi cinayette polis araştırma yapmış ki?
Hep kardeşliği görmek istiyordum ya, Yamaç – Vartolu kol kola… Senarist onlar yok ama al sana Selim- Vartolu dedi. Kabulüm. İlk defa biri -yanılıyorsam düzeltin, içinden gelerek, ilgiyle ‘Neyin var?’ diye sordu Selim’e. Cinayet gecesi… Sevdiğini öldürdüğü gece…
Ardından da büyük BSO buluşması. Masadaki dördüncü sandalye Selim ile doldu. Selim bu ekibin beyni olmak adına Nazım’dan çok daha başarılı olacağı kesin. Özellikle Vartolu’nun an itibariyle Çukur’da oluşan imajı konusunda gözünü açması, ilerleyen dönemdeki hamlelerini çizmesi çok doğru kararlar değil mi? Vartolu’nun (sözde) ölümün ardından duvar yazılarıyla destek verenlerin sayısı katlanarak artıyor desenize: ‘O da Çukur’un çocuğuymuş’ , ‘O da Koçovalı’ymış’ diyenler var demek… Güzel ^^
Vartolu ve Yıldız sahnesinde bunu gördük. Bu ikiliyi pek bir yakıştıran olma konusunda tek olmadığımı bilmek güzel. Sonu mutlu olsun diye değil, Sadiş aksiyon alsın diye ^^ Kız Sadiş Sadiş!!! Gözünü dört aç Sadiş!
Celasun’un ağzından bir şey çıkmasa da hareketleriyle bu kadar anti-Vartolu olması hiç içime sinmiyordu. Haklıymışım, dile de geldi gerçek duyguları. Ne güzeldi, ne kadar içtendi… İdris’in Saadettin’i bir bilenden dinlemek istemesi ‘bir adım mı atıyor?’ diye düşündürse de konuşmanın bağlandığı yer itibariyle konuştuğun kişi ha İdris Koçovalı ha duvar, ikisi de aynı şey tezimi doğrular nitelikteydi.
Aliço ‘ Meliha kim? ’ diye araştıra dursun İdris’in ona olan büyük aşkı bir kez daha yüz üstüne çıktı: Sanki bir tek o sevdiğini kaybetti! Her yazının altındaki teoriler almış başını gitmiş ama yorumcular ortak bir noktada buluşmuş değil. Paşa’nın ziyaret ettiği rehabilitasyon merkezinde biri var, kesin. O kişi Meliha mı? Mihriban mı? Salih’in annesi kim? Meliha olabilir mi? Kolyenin sırrı ne? Neden ‘baban seni bu kolyeden tanıyacak’ gibi bir anlam yüklenen kolyenin sırrı hala çözülmedi? Şanar Bey neden Meliha’yı öldü hatta İdris öldürdü diye biliyor? Tüm bu olaylarda Paşa’nın hatta Sultan’ın payı ne? Mihriban konusunda bu kadar rahatsız olan, Çukur’u terk edeceğini söyleyen genç Sultan nasıl oluyor da Meliha konusunda gamsızdı? Sorular… Sorular… Bu arada dikkatli izleyici olarak Gökhan Bey’e kronoloji konusunda yardım etme teklifimize gerek yokmuş. Baksanıza Aliço kendi kronolojisini kendi tutuyormuş.
Kütüphaneci kız Aliço’ya yardıma devam edecek besbelli… Ellerini çabuk tutsalar da sezon finalini Meliha ile karşılasak güzel olmaz mı?
Bana göre dizilerin toplumsal mesaj kaygısı olmamalı ama çok büyük kitleleri televizyon karşısında mıhlıyorsa mesajı hikâyenin içine doğal bir şekilde yerleştirmeli, örnek olmalı. Bu düşüncemin en güzel örneğini kütüphaneci kızın Aliço’ya sorduğu rahatsızlığınız ne sorusuyla gördük. Otizm bir rahatsızlık değildir.
[wp_ad_camp_1]
Emrah’ın hikayesine uzun uzun yer vermek istiyordum ki, elim gitmeyecek. Sanırım bu konu dizideki en büyük hayal kırıklığım. Bu hikâyede Yerli Christian Grey’e ihtiyaç var mıydı? Bence kesinlikle yoktu. İzlemeyi pek istemesen de istismara bile ‘varım’ diyordum, üzüldüm… Emrah hastalıklı düşüncelerini de alıp cehenneme babasının yanına gidebilir mi lütfen? Teşekkür ederim.
Sena da kendini Yamaç’a açmadıkça başı dertten kurtulmayacağı kesin olduğu için o konuya es geçiyorum. Deren’in abisinin yönlendirdiği hangi isim hayatını kolaylaştırdı Sena’cım? Avukat Nazım mı?
Yamaç’a Bulgarların kurduğu tuzakta BSO’nun payı olduğunu zannetmiyorum. Bir süredir süre gelen BSO’nun kazandığı Yamaç’ın kaybettiği sarmal beni çok rahatsız ediyor. Bu nedenle Bulgarların gerçekten de dolandırıcı olması benim açımdan daha kabul edilebilir. Bu sahneyi izlediğimde elbette ki diğer Aras Bulut İynemli projelerini izlemiş biri olarak aklıma İçerde geldi. Siz de İçerde’yi özlediyseniz bu yazıya mutlaka göz atmalısınız ^^)
Bir konuyu tartışmaya açmak istiyorum: Diyelim ki bu tuzağın haberi Çukur’a uçtu… Yamaç ve iki vezir -Selim’i saymıyorum, tutsak. Böyle bir durumda acaba İdris Koçovalı Vartolu’dan yardım ister mi? Yoksa gururuna yediremeyeceği için oğullarını (aslında Selim’i evlattan saymadığı için oğlunu) ve yoldaşlarını kurtarmak için Vartolu’nun kapısını asla çalmaz mı?
Bu bölümün bir önceki bölümde de olduğu gibi parlayan yıldızı kesinlikle Öner Erkan idi. Yazıyı onun efsane bir repliğiyle sonlandırayım:
“Bak işte… Bir gün bir çukur hepimizi yutacak, herkes kendi çukurunu dolduracak”
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.