Yine günlerden bir gün keyifle oturuyorum Çukur bölüm yazısı yazmaya. Yazıları düzenli takip edenler tahmin etmiştir, bilmeyenler için ise tek bir cümle yeter: Çünkü #EfYam dolu bir bölümdü.
Kabul başrol Çukur. O ayrı. Ne kadar çok sevsem de bu diziye Yamaç, Efsun için başlamış değilim. Bugün ayrılsalar (tahtaya vurun, aman haa…) diziyi izlemeyi bırakacaklardan hiç değilim ama Efsun ve Yamaç’ın Çukur ailesinden bağımsız kurdukları çekirdek aile hoşuma gidiyor. Hep Yamaç Koçovalı’nın Çukur bataklığından sıyrılmasını isteyen biri olduğumdan -ki kabul edelim, imkansız- keyifle izliyorum. Güvenli evde, huzur bulabildikleri, kaostan uzak nefes alabildikleri bir yuva. Birlikte oldukları sahne aklıma geldikçe istemsizce “Aman nazar değmesin.” derken buluyorum kendimi.
Beni gözlerimden uyku akarken bilgisayar başına oturtan sahnelere uzun uzun yer veririz. Gelin bölüm sırası ile gidelim.
Yeni yıl çekilişi ile başladık. Cengiz, Ogeday, Çağatay ve Kulkan… (Bu arada Meke’ye hak veriyorum, ben de yazılarda bir Ögeday demişimdir bir Ogeday, ah şu Cengiz ve garip isimli evlatları) Günün şanslısı Ogeday seçildi.
Cengiz’in evlat mı para mı seçeneğinde ikincisini seçeceği belli idi. Bir an bu yarım akıllılar sırf Cengiz Erdenet’e ders vermek için paraları yakarlar demiştim ama neyse ki bağış yaptılar. Efsun Kent “Sırtını dayadığın paradan dağlar eriyip yok olacak” derken haklıymış.
Ailenin en masumu, kirli işlerden nefret eden Ogeday sırf soyadı yüzünden canından oldu. Babasının günahlarını oğulları çekermiş, bu en iyi Yamaç bilir oysa ki. Bu nedenle hem ölümüne hem de ölüm şekline üzüldüm. Ölümü ona değil Kulkan’a verilen bir cezaydı belki de. (Cengiz’e olmadığı muhakkak)
Ogeday’a üzülmek serbest ama abisinin ölümüne neden olan Kulkan’a acımak yok. Acıyanlar masum garsonu, elektrikle öldürmeye çalıştığı Nehir’i, testere ile üç parçaya ayıracağı Efsun’u ve siyanürle zehirlediği mahalleyi hatırlasın.
Yalıdan aynı gün bir ceset daha çıktı (temsili) Düşünsenize ana oğul aynı gün öldüler. Seren gerçeklerin peşinde sakince Cengiz’i konuşturarak Olga’nın söylediklerini teyit ettirdi. Demek babasını öldürten Süreyya imiş. Ama neden? Acaba hırs cinayeti değil de aşk cinayeti miydi? ^^ (İtina ile aile kaosundan beslenen dram yazarım) Mantıklı, yoksa neden ölümüne çok ağlasın ki? Yanılıyor muyum? Yalnız Seren’in ihanet ihtimalini hesaplayan Çağatay olmayınca ortam Seren’e kaldı, at koşturuyor. Çifte cinayet planlamak da nedir. Hem de Cengiz Erdenet’in hanımlarına… Neyse ki Çukur telaşı kamufle etti bu cinayetleri, yakın zamanda ölecek Çağatay’a bu süre içinde yakalanmazsa, yırttı. Yolu açık olsun! Onu hep kuzenine aşk ile bakması ile hatırlayacağım.
Cengiz: “Sana ayaklarını indir dedim. Baban var karşında.”
Kulkan: “Ama senin karşında oğlun yok.”
Kulkan babasına bütün kinini kusarak ortadan kayboldu. Cengiz yalıdan kaçtı, gerçi nerede olduğunu biliyoruz, hatta portakalı yediğine de biliyoruz ama günün sonunda Kulkan’ın tespiti çok doğru: “Yamaç senin canına okudu”
Emmi Alzheimer’ın pençesine düştü. Üzüldüm. Uzun uzun bilmiş bilmiş konuşamayacak mı şimdi? Meliha’nın sırrı ne olacak? (Bölüm sırasında senariste attım tuttum, sırrı unuttu herhalde diye ama neyse hatırladı) Aliço’nun misafiri Emmi’nin bayılmadan önceki sözlerini hatırlar mı acaba? Emmi büyük sırrı (umarım mantıklı bir şeydir) açıklamadan ölemezsin!
Erdenetlerin kitlesel ölüm için suya kattığı kimyasal çok yaygın kullanım olduğu için kayıpların olması mantıklı. Ama bu Aykut mu olmalıydı? Üzdü. Bir kez daha mahalleden, çatapat ile uzaktan yakından ilgisi olmayan biri Çukur için öldü. Birincisini hatırlarsınız: Efe!
Hadi artık EfYam sahnelerini yorumlamaya başlayalım <3 Öncelikle Efsun. Hem Medet, hem de Metin ile sohbet etmesini çok beğendim.
Medet’in dileğini sakin ve bir o kadar dikkatle dinledi. Hem de Medet dünya bir toz bulutu idi misali hikayelerine ben mağaradayken ile başlamasına rağmen^^Hiç çekinmeden Medet’i abisinin yanına göndertir, biliyorum. “Kimmiş bu Vartolu Sadettin?” . Madem spoilerı da aldık Vartolu geri dönüyor, efsane bir tanışma sahnesi bekliyorum sayın senarist, haberin ola!
Yaşadıklarının etkisi ile sesini yükselten Metin’i sakinleştirip, birlikte çay içerek, sohbete davet etmesi, Çukur’u sorması, ilgilenmesi de çok güzeldi. Çukur için Efsun Ana geliyor mu dersiniz? ^^ (Ama her ne kadar ilgilense de o kadar farklı bir dünya ki Çukur, adım attığı anda sudan çıkmış balığa dönecektir.) Metin Çukur ve İdris Koçovalı’yı, mahallenin ona sevgisini anlattığında -rahmetliyi pek sevmezdim-, ben farklı bir dizi mi izliyorum diye düşündüm. İdris Baba Çukur’u terk etmek zorunda kaldığında babanın anısını, fotoğrafının üstüne basıp geçerek ezen siz (Çukur) değil miydiniz?
Ve Yamaç ilk fırsatta Efsun’a yanına gitti. Şaşırdık mı? Hayır. Bu kez ‘canım’ Efsun’dan geldi. Güzel bir karşılama ^^ Bu zor günlerde yüzünü güldürebilen tek kişi Efsun. Yamaç güldüğünde dünya bir dakikalığına güzelleşiyor sanki, size de öyle gelmiyor mu?
Yamaç’ın Efsun’u -hangi akla hizmet ^^- eve(!) getirmek istemesinin nedenini anlayabiliyorum aslında. Efsun güvenli evde olabilir ama onun için asıl güvenli alan Çukur ve güvenli ev ise ailesinin yanı. “Çok korktum” itirafındaki ses tonu ile bu isteğinin çok geçerli bir nedeni olduğunu anlamamızı sağlıyor. Yaşadığı travma etkisiyle bulabildiği tek çözüm. Üstelik sırf biz değil Efsun da anlıyor Yamaç’ı ve inatçı Efsun bir anda yok oluyor.
Efsun artık düşmanı daha yakından tanıyor: “Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorlar aklım almıyor benim.” Yamaç Erdenetlerin altınlarını ilk çaldığında da uyarmıştı ama kibar kılıflarına kandı, masumlara yönelik bu kadar gaddar olabileceklerini hiç tahmin etmemişti Efsun. Bunu daha da acı ölümün nefesini kendi ensesinde hissederek, ölüm korkusunu birebir yaşayarak deneyimledi.
Yamaç’ın anlattığı evlilik çağındaki hırçın prensesin masalını es geçip ikinci masala yoğunlaşalım. Annesinin anlattığı babamın emaneti masalını güncele uyarladı Efsun. Prenses zaman geçtikçe elinde babasının emaneti olan taş ile beklemekten ağaç olan çocuğun yanına gitti.
Masal sahnesinin en anlamlı anı, Yamaç’ın Efsun’un elini kalbine götürmesi idi. En güzel aşk sözcüklerinden, en ateşli yakınlaşmalardan çok daha güzel, çok daha özel…
Bu haftaki EfYam sahnelerinin diğerlerinden önemli bir farkı vardı. Bu hafta ben bir “çift” gördüm. İlk defa. Birbirlerini anlayan, dinleyen, empati yapan, birlikte gülen, endişelenen ve asıl önemli olan birbirlerini kaybetmekten deli gibi korkan kadın ve erkek. Alevler çıkartan hiçbir sahnede yoktu bu his. Birbirlerine dokunuşlarında bile hissediliyordu bu doğallık…
Toygar Işıklı’dan yeni tema müziği: İyileşmek İstiyorum / Bizim Masalımız (Efsun-Yamaç ). Çukur’da en beğendiğim temalardan biri oldu. Piyano ve elektro gitar sakince buluşması yorgun ruhları iyileştirir. İlk dinlediğim andan itibaren aklımda; sanki elektro gitar Yamaç (onu başka hangi müzik aleti temsil edebilirdi ki), piyano da Efsun (bir Kent prensesine elbette asil piyano nameleri yakışır) bu iki yaralı ruhu daha iyi temsil edecek enstrüman bulunamazdı. Her iki bağımsız melodi kendi yollarında aynı dinginlikte ilerlerken bir an geliyor bir bütün oluyorlar. Melodideki bu bütünleşme aynı Yamaç ile Efsun’un bir araya gelmesi gibi. Dinlemek için tıklayın.
EfYam 3.sezon müziği “iyileşmiyor“, EfYam 4.sezon müziği “İyileşmek İstiyorum “. EfYam mutsuz sonla mı biter bilmiyorum ama masallar da yalan söylemez. Nasıl kavuşabileceklerini bilmiyorlar: “Biz ne yapacağız böyle?” Sahi ne yapacaklar? Çukur’un her bir metrekaresi kanlı, havası ölüm kokuyor, toprak ‘can’ istiyor. Bu bir gerçek. Bir düşman gider, bir diğeri elbet gelecek. Delice bir döngü.
Tam yazıyı bitirdim, görselleri ekle ve yayınla aşamasına geçtiğim anda ne fark ettim yazıda Nehir yok. Sahi Nehir’in hikayemize ne gibi bir katkısı vardı? Eğer hikayesi, kayıpları, sevdiği kişilerin birer birer ölmesindeki gizem gerçek anlamda açılmayacaksa, aynı anda aynı rüyayı görmeleri bir yere bağlanmayacaksa, bir gecelik (pardon iki) birliktelikten olma bebek bir şekilde Koçovalıların hayatına girmeyecekse, karakter dramatik bir şekilde ölmeyecek yada öldürmeyecekse varlığının nedenini -Nehir-Yamaç-Efsun üçgeni oluşturup fandom kızıştırmak haricinde- biri açıklayabilir mi?
Hep yazdım, vedası ertesinde bir kez daha yazayım; Nehir’in hikayemize girişi, gelirken birlikte getirdiği ‘acaba?’lar çok güzeldi. Yamaç’ın sanrısı olarak kalmalı, Yamaç iyileşmeye başladığı anda kendiliğinden kaybolmalıydı. Ama Nehir sanrı değildi. Bir süre kanlı canlı, Yamaç’ın yörüngesinde dolaşan biri olarak misafirimiz oldu. Sonra da bir anda ortadan kayboldu.
“Belki bir gün yine görüşürüz. Oğlunla tanışırsın belki. Belki bir gün… Başka bir zamanda… Başka tımarhanede…”
Yolun açık olsun Hazal Subaşı…
“Böyle sofralar kuracağız gene. Hep beraber… Ekmeğimizi paylaşacağız. Hep yaptığımız gibi. Ve gene güleceğiz. Bir şekilde güleceğiz. Bizim en büyük silahımız bu çünkü”
Büyük sofralar kurulmuş mahallede. Herkes gülüyor; mutlu, umutlu… Tek bir kişi hariç: Karaca. Bir kez daha kalabalık içinde ama yapayalnız. Keşke Nehir kaçıp giderken Karaca’yı da yanına alsaydı diyeceğim ama o daha Akın’dan intikam alacak değil mi? Efsun’u da kabullenemedi… Ama şimdilik Karaca’dan bahsedip negatif enerjisini yazıya pompalamayalım, tatlı bir veda için bölümün en güzel sürprizi: Vartolu geri dönüyor <3
Yazıya tweetlerini eklediğim Efsun ama (queen) of Çukur, İpek, bego ve Özge DOĞANAY’a verdikleri renk için teşekkürler…
Çukur reyting Total’de 9,60 ile 2., AB’de 6,11 ile 4. ve ABC1’de 8,94 ile 3. sırada…
Çukur bölüm yazı ve yazı altı yorumları bu linkte: Çukur Bölüm Yazıları
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.