Kategori: İzledimÇukur

ÇUKUR – Çukur’un Amca’ya Selamı Var

Zaten Çukur son üç bölüm,  bir hafta da ara verince özlem büyüdü… Madem yeni bölümü şimdilik beklemedeyiz, nerede kalmıştık bir kez daha hatırlayalım mı? Bölüme dair farklı bir yorum konuk yazar Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar…

 

Yoruma ilk sahneyle başlayayım. Çok güzel ama yine de benim açımdan eksik bir sahneydi. Celasun’un nasıl bulunduğunu görmek isterdim mesela. İkinci mezara bakmak nasıl akıllarına geldi? Tesadüfen mi yoksa Celasun’un Meke’ye gönderdiği mesaj akıllarına geldiği için orada yatanın Celasun olabileceğini düşünerek mi kazdılar mezarı? Onu ilk gördüklerinde Yamaç ve Salih ne tepki verdi?

Karaca’nın haberi Ayşe’ye nasıl ulaştı, kim arayıp haber verdi? Çukur gençleri zaten meydandaydı, Salih ve Yamaç arabaya binip basıp gittiklerinde. O nedenle onlar kahvenin orada beklemiş olabilirler ama ilk telefonun geldiği anı, Akın, Cumali ve Meke’nin habere ilk tepkisini görmek isterdim. Sultan’ın Karaca’nın öldüğünü anladığı ilk an yerine Ayşe’nin haberi ilk aldığı anı izlemek isterdim.

İrem Altuğ, Burak Dakak ve Aytaç Uşun ayrı ayrı çok iyi performans sergilediler tam da beklediğim gibi…

 

credit: n/a

 

Ayşe’nin gelinliğe kapanıp ağlaması, haykırması, bir zamanlar Karaca’nın üzerinde kanlı gelinliğiyle yürüdüğü yolları şimdi onun, kollarında gelinliği taşıyarak yürümesi, kimsenin olan bitene bir anlam vermemesi hatta Murtaza’nın bile ( Sahi o sahnede Murtaza Karaca’nın öldüğünü öğrenmiş miydi acaba?) Hava karardıktan sonra arabalar kahvenin önüne gelip de Akın’ın kollarında üzeri örtülü bir şekilde ( Keşke o örtünün üzerinde kan olmasaydı, sonuçta kız boğularak öldü vurularak değil- ki vurulsa bile örtüde taze kırmızı kan olmazdı- ya da birinin eli kanadı da oradan kan bulaştıysa görseydik) kızının cansız bedenini gördüğündeki feryadı çok gerçekçiydi. Bir annenin evlat acısını çok güzel hissettirdi. Yalnız Ayşe’ye o kadar çok odaklanılmıştı ki o sahnede Meke’nin kollarında Celasun’la diğer arabada aynı Akın gibi bitik bir halde oturuşu kimse tarafından fark edilmedi, sadece Karaca’nın değil Celasun’un da ölmüş olduğu gerçeği arada kaynadı sanki. O an yakın planda gördüğümüz her yüz sadece Karaca için üzgün gibiydi gerek aile gerek Çukur gençleri… Keşke arabalardan aynı anda indirilseydi cesetler ve iki genç için üzülseydi herkes.

Salih ve Yamaç beraber iki cesedi çıkarıp arabaya koyup Çukur’a getirebilirlerdi pekâlâ ama Çukur’a haber salmaları ikisinin de gücünün ne kadar tükendiğinin göstergesiydi. Salih zaten bitmişti, Yamaç’ın ise ne yüreği ne bedeni Emmi’den sonra iki cesedin yükünü daha taşımayı kaldıramayacaktı belli ki.

 

Credit: @blackwtihe

 

Arabalar Yamaç ve Salih’in yanına geldiğinde Cumali’nin “Yeğenim mi?” diye koşuşu, Karaca ve Celasun’un kolunu görünce donakalması, Yamaç’ın ona ve Akın’a bakarken, onları izlerken ayakta durmakta zorlanması, Akın, Meke, Metin ve Medet’in dehşete düşmüş ifadeleri, Salih’in elinde Karaca ve Celasun’un toprağıyla dünyadan kopmuş halde oturuşu, Akın’ın Karaca diye seslenip topraktan Azer’den Karaca’ya hatıra kalmış olan Yılmaz Güney kitabını çıkarıp sarılması, o an nefessiz kalarak kriz geçirmesi, müdahale etmeye çalışan Yamaç’ı fırlatıp atması, Yamaç’ın zorla ilacı sıktığında ikisinin birden yere düşmesi,  Akın’ın hıçkırarak ağlaması, Medet’in gözlerini Salih’ten alamaması, Metin’in gözyaşları. Hepsi ayrı ayrı çok güzeldi ama Meke’nin ” Soran Yok, Bilen Yok” eşliğinde Celasun’un cesedine yanaşıp, ” ölemezsin bana mesaj attın ölemezsin ” feryadı, Metin’in peşinden gidip ona arkadan sarılması, gözyaşları içimi parçaladı. Cesetler arabalara taşınıp arabalar hareket ederken, Salih hala öylece oturuyorken kimsenin ona “hadi gidelim” dememesine kızıyordum ki Medet dayanamayıp Metin’in kullandığı arabadan inip Salih’e dokundu ve o anda Salih kendine geldi. Nerede olduğunu hatırlaması, yüzündeki delirmiş gibi ifade, cesetlerin orada olmamasına mı yoksa iki genç bedeni orada bulmuş olmasına mıydı şaşkınlığı emin olamadım ama yalnızlığı, pişmanlığı ve çaresizliği yüzünden okunuyordu. Mezarlıkta da Medet’ten başka kimse görmedi Salih’i ve yalnızlığını, pişmanlıktan mezara yaklaşmadığını, mezarlara bakmak için kafasını bile kaldıramadığını fark etmediler. Tüm hatalarına, amcaya karşı yapılan tüm uyarılara kulak tıkamasına, onun gerçek yüzünü görmemek için o kadar inat etmesine rağmen üzüldüm Salih’e elimde değil. Bu iki sahnede aklıma Salih’in Yamaç’a ” Hiçbir ağabeyin ben dahil, Medet’in beni sevdiği gibi sevmiyor/sevemez seni” demesi geldi. Medet-Aliço sahnesi de bu sözleri doğrular nitelikteydi.

 

 

Karaca ve Celasun’a “Kefen Giydim” parçasıyla veda ettik. Akşın’a veda etmiştik aynı şarkıyla. “Sevdiğim sevmiş başka bir güzel” bu üçlünün ilişkisinin özetiydi belki de.

Karaca Celasun’u sevmişti ya da sevdiğini sanmıştı, belki de sadece Akşın sevdiği için Celasun kendini sevsin istemişti, O Akşın’ı seviyorken.

Akşın ölmeden hemen önce Celasun’un Karaca’ya hislerini fark etmişti.

Karaca Azer’i severken ise bu sefer Celasun’un gönlü Karaca’daydı. Sadece Selim’in emaneti olduğu için değil aşık olduğu için bırakamadı Karaca’yı. Üçü de mutlu olamadan toprak oldu ve onların hikayesi de bitti bu bölüm itibariyle. Son birkaç hafta dilime dolanan “Ruhumda Sızı” bu bölümün ardından yerini “Kefen Giydim”e bıraktı. Pazartesinden beri mırıldanıp duruyorum.

Ayşe Karaca’nın mezarına kanlı gelinliğini bırakırken, Sultan’a “Kızımı bu gelinliği girdiği gün öldürdünüz siz” demesini bekledim ama maalesef gelinlik mezara örtü oldu sadece.

Akın kardeşinin mezarına toprak atarken gücü tükenip dengesini kaybettiğinde Yamaç onu tutup destek olurken aklıma Sena’nın cenazesinde Yamaç’ın hali, ağabeylerinin onu düşmek üzereyken tutuşu ve İdris’e dayanışı geldi aklıma. Yamaç’ın İdris’in kaderini yaşaması gibi Akın da Yamaç’ın kaderini yaşıyor sanki. Bu sahnede Yasmin’in Akın’a, Efsun’un Yamaç’a destek olması güzeldi.

 

 

Cumali ve Yamaç, cenaze sonrasına kadarki güçlü duruşlarını eve geldiklerinde bozdular. Cumali odasında Damla’nın desteğiyle yeğeni için gözyaşı dökerken, Yamaç da balkona gelen Efsun’a Karaca’yı anlatırken içinde biriken tüm acıyı gözyaşları eşliğinde gözler önüne serdi. Efsun onu dinleyip sarılarak ve Yamaç’la birlikte ağlayarak ona güç verdi.

 

 

Herkes Yamaçların evinde toplanmışken Salih’i Çukur’da arayıp bulamayan, en sonunda Aliço’ya giden Medet, ağabeyini kaybetme korkusunu ne güzel dile getirdi. İstediği kadar kızgın, kırgın ve küs olsun, onu artık sevmediğini iddia etsin yine de canı yandı ağabeyinin yalnızlığına, kimsesizliğine. Aliço “Yamaç’a git, Yamaç onu bulur” dediğinde, tereddüt etti Medet. Aile Salih’e kızgındı, onu pek sevmedikleri için Yamaç da yardım etmez diyerek düşüncesini dile getirdiğinde “Yamaç affeder” cevabıyla onu ikna etti Aliço. Medet Salih’i nasıl tanıyorsa, amcanın peşine düşüp kendini ateşe atacağını biliyorsa, Aliço da Yamaç’ı tanıyor, onun yüreğini, kimseyi yarı yolda bırakmayacağını biliyor. Sonunda Medet Yamaç’ın kapısını çaldığında birlikte yola düşeceklerinden şüphem yoktu. Salih’in ortada olmadığını söylediğinde Medet, Yamaç kendi acısına düşüp Salih’i unuttuğunu ancak fark etti. Araba Yamaç’ın Medet’e “Sen ağabeyine küssün ya, ben senin ağabeyine küs bile değilim.” sözü Aliço’nun haklılığını ve Yamaç’ın yardım istemek için doğru adres olduğunu gösteriyordu.

O noktadan sonra da hem eğlendiğim hem hüzünlendiğim VarYam sahneleri başlamış oldu.

Zamanında Salih Yamaç’ı Erbaa’ya nasıl götürdü ve İdris konusunda konuşturduysa, şimdi sıra Yamaç’taydı.

Zamanında Yamaç nasıl babasını öldürmenin acısıyla, bir bakıma ölmek için, onları İstanbul’dan kovmak isteyenlere ve düşmanlarına saldırdıysa, bu acıyla İstanbul’u almaya kalktıysa, şimdi de Salih, uğruna herkesi karşısına alarak inandığı amca yüzünden , Karaca, Celasun ve Emmi’nin ölümünden dolayı kendisini sorumlu tuttuğu için,  tek başına, amcaya, onun depolarına,  adamlarına saldırıyordu. O da Yamaç gibi ölmek istiyordu aslında içten içe . Medet gibi Yamaç da bunu gördü, anladı zaten. Ağabeyini korumak için önüne atlayıp kolunu kurşun sıyıran Medet’i Baytar Amca’ya bıraktıktan sonra Salih ve Yamaç’ın yolculuğu başladı. İkilinin arabaya binerken ve arabadaki diyalogları güldürdü.

 

“Seninle gelmiyorum, sadece arabayı kullanacağım. Seni gideceğin yere götüreceğim. “

“Kemerini tak. Takmıyorum.  Takmazsan takma.”

 

Yamaç tabi ki Salih’i , onun istediği yere değil, kendi istediği yere götürecekti. Salih’in bunu anlaması uzun sürmedi. Onu, baba olacağını haber vermek için telefon ettiği göl kenarına götürdü Yamaç. Hazır buraya gelmişken oğlunun bahsi geçseydi en azından ne vardı.

Salih kendisine nasıl “babamı öldürdüm” dedirttiyse, Yamaç da ona amcaya inandığı için hata yaptığını söyletmek, onu konuşturmak istedi. İçini döksün istedi. Salih’in itirafı Yamaç’ınki kadar uzun sürmedi. Salih’in dedigi doğruydu. O Yamaç gibi içine atmaz , insanın yüzüne söylerdi içindekileri. Öyle de yaptı. Amcaya inandığı için hata yaptığını, Karaca,  Celasun ve Emmi’nin kendi yüzünden öldüğünü söyledi Salih. Bu yüzden Çukur’a dönemez , kimsenin yüzüne bakamazdı.  Amcayı bulup öldürmekten başka bir çaresi yoktu. Vicdan azabını hafifletmesinin tek yolu buydu.

Efsun babaannesini öldürdüğünde, Salih’in sözleriyle onu ayağa kaldırmıştı Yamaç. “Ne yaptığını söylemeli kabul etmelisin” demişti. “Beni korumak için ,beni sevdiğin için yaptın” demişti. Bu sefer de Salih’i Efsun’un sözleriyle kendine getirmeye çalıştı.

 

“Sadece hata yaptın çünkü insansın.”

 

Salih , Yamaç anahtarı versin diye onun söylediklerini kabullenmiş gibi davransa da Çukur’a dönmeyi kabul etmedikçe Yamaç’ın göl kenarından ayrılmaya niyeti yoktu. Kardeşlerin anahtar kavgası komikti. İki küçük çocuk gibiydiler.  Bu yüzleşmenin en can alıcı noktası da o kavganın ardından geldi zaten.

Salih bu üç ölümün vebalinin kendi boynunda olduğunu söylediğinde Yamaç da babasının vebalinin kendi boynunda olduğunu söyledi. Salih onu nasıl affettiyse o da ağabeyini affedebilirdi.

Salih’in dedigi gibi ikisi aynı şey değildi. Yamaç hem ailesinin kalanıyla babası arasında bir seçim yapmaya zorlandı, hem de baba katili olmakla, babasını evlat katili yapmak arasında bir seçim yapmak zorunda bırakıldı. Bu ailede o tetiği çekebilecek belki de tek kişiydi. Cumali babasını öldürmektense kendi kafasına sıkardı, ailenin geri kalanı ölecek mi kalacak mı umursamazdı. Selim ve Salih baba katili olmaktansa babalarının elinden ölmeyi tercih ederlerdi. Yamaç ki İdris daha Vartolu Sadettin’in oğlu olduğunu bilmiyorken, daha Vartolu, Yamaç’ın kimliğini öğrendiğinden habersizken, babası tanımadığı evladının katili olmasın diye onun silahının önünde durmuş, babasının bir oğlu daha ölmesin diye, ağabeyinin ölüm emrini adamlarına uygulatan adamı, ailesinin elinden kurtarmış adamdı, babasının göz göre göre kendisini öldürmesini bekleyemedi, tetiği kendi çekti.

 

credit: @mimi15617190

 

Salih ise Yamaç’ın yokluğunda, bir yanı eksik kalmış hissederken, tutunacak bir dal aramıştı kendine Çukur’da, ailede. Kendince haklıydı da. Sonuçta günahıyla sevabıyla onu ailede ilk kabul eden kişi Yamaç’tı. Saadet bile yeri gelmiş Salih’ten vazgeçmişken, Yamaç her şeye rağmen onu anladı, ailesiyle arasında bir bağ oluşması için çaba harcadı. Yeri geldi onun iyiliği için Salih’i karşısına aldı. Vartolu Sadettin’in içindeki Salih’i ortaya çıkaran kişi Saadet’ten ziyade Yamaç’tı bana göre. Bunun için Salih de Yamaç’ı bırakmadı hiç.

Salih tutunacak dal, sırtını dayayacağı kişi olarak karısını, Medet’i ya da Cumali’yi değil amcayı gördü. Saadet ya da Cumali’nin sözüne itibar etmese de Medet’inkine etmeliydi. Herkesi kendine düşman olmakla suçlarken, yanlış yapanın kendisi olabileceğini kabul etmek istemedi. Şimdi de bunun bedelini yaşadığı vicdan azabıyla ödüyordu.

 

 

Yamaç ne kadar uğraşsa da onu Çukur’a dönmeye ikna edemeyeceğini anladığında, ilk kez Salih’e “ağabey” diyerek seslendi. Salih bu seslenişe kayıtsız kalmayıp kardeşine dönüp baktığında ise Yamaç’ın dilinden dökülen “Beni yalnız bırakma. Ben de sensiz çok eksiğim” sözü Yamaç’ın ona duyduğu sevgi ve özlemin en güzel kanıtıydı. Yüreğinde hissettiği o duyguyu, dillendirmesi yıllarını aldı Yamaç’ın. Belki Salih’e ağabey diyerek Kahraman’a ihanet edeceğini düşündüğü için, belki de Salih’in onu kardeşi olarak görüp görmediğinden emin olmadığı için ona “babamın oğlu” demekle yetindi bunca zaman. Salih’in ona ilk kez içten kardeşim dediği Erbaa’da onu ağabeyi olarak kabul etti diye düşünüyorum. O an Salih Yamaç ilişkisinde bir dönüm noktası oldu. O andan itibaren Yamaç Salih’in yanında küçük erkek kardeş gibi hissetti kendini. Çukur’dan kovulduğunda Salih’in kollarında ağladığı gibi,  bu sefer Salih’i kollarına alan Yamaç oldu. O göl kenarında Salih kardeşinin kollarında hıçkıra hıçkıra ağlayıp ondan destek buldu.

 

 

Salih – Yamaç sahnesiyle eş zamanlı olarak Çukur’da da Ayşe-Cumali yüzleşmesi vardı. Ayşe’nin acısını anlıyorum, kızını bulmalarını istediğinde amcaları hemen harekete geçmediği için kızmakta haklı olabilir ama etrafındaki herkesi suçlarken kendini de yaptığı hatalar için suçluyor mu acaba? Kızını korumadılar diye amcalarını suçluyor ki burada hesap soracağı biri varsa o ne Cumali ne Yamaç olmalı. Muhatapları Akın ve Salih olabilir ancak. Karaca’nın yanında ikisi vardı. Sultan ve Saadet de tabi. Ayşe de kızı gibi amcaya bağlı değil miydi? Mahallede, kuaförde konuşulanları amcaya anlatmıyor muydu? Kızını amcayla uyuşturucu işi yapmaması için hiç uyardı mı acaba? Karaca anne ve babası tarafından gereği gibi sevilseydi, bu kadar sevgiye aç olmasaydı, amca onu kolayca etkisi altına alabilir miydi? Azer’in evine her iki gidişinde de Ayşe karşı çıktı mı? Kızını görmek için bile Sultan’dan izin istedi. Gelinlikle Azer’e kaçtığında,  Sultan “bizden uzak, Allah’a yakın olsun” dediğinde ne Ayşe ne Selim itiraz etmediler. Kızlarının peşinden gitmediler. Onu bir kalemde sildiler. Karaca Azer’i öldürüp delirme eşiğine gelince kızlarının kıymetini anladılar ancak. Silahı Sultan’ın verdiğini anlayınca delirseler ne fayda Karaca’ya olan oldu. Azer ile mutlu olabilecek, tüm yaralarını sarabilecekken, sevginin aşkın yerine gücü koydu Karaca amcanın gelişiyle. Güçlü olunca herkes onu seviyordu. Bununla avuttu kendini. Öldükten sonra değil, yaşarken yalnız bırakmamalı,  sımsıkı sarılmalıydı kızına Ayşe. Akın’a verdiği değerin birazını bile Karaca’ya göstermedi. Azer’in Karaca’yı kaçırdığını öğrendiği halde Akın kimseye söyleme dediği için Selim’e haber vermedi. Akın kaçırılsa Çukur’u ayağa kaldırırdı halbuki. Yamaç: ” Akın benimle, kılına zarar gelmeyecek ama Karaca burada. İyi değil görüyorum. Onunla ilgilen, yanında ol” dediğinde, Ayşe “ölen ölür kabullendim, bu saatten sonra Karaca’ya ne yapabilirim ki ben?” diyecek kadar vazgeçmemiş miydi kızından? Şimdi kızına göstermekte geç kaldığı sevgi ve ilgiyi oğluna göstermek, onun yanında olmak için kocasını, evini bırakıp Koçovalıların yeni evine yerleşti Ayşe. Akın’la araları Murtaza ile evlendiği için açıktı, yuvaya dönmesiyle oğluyla arasındaki buzlar erir belki. Murtaza Ayşe’ye biraz zaman tanıdı bence, acısı hafiflesin diye. Nedense bu evliliği bitirmek isteyeceğini sanmıyorum. Ya Murtaza onu ikna eder evine dönmeye ya da Akın, evliliğini kabullenip azat eder annesini belki.

 

 

Ayşe’nin çıkışı üzerine, Cumali, Akın, Meke ve Metin amcayı bulmak için harekete geçtiler. Cumali’ye kocaman bir alkış. Arabanın önünü kesip onunla olmak isteyen Çukur gençlerine ağızlarının payını verdi. İçimin yağları eridi valla. Önce Yamaç, ardından Cumali’nin restinin ardından,  Çukur gençleri uyandı. Yalnız Mahmut’un yüzsüzlüğüne ne demeli? Pes dedim valla, neymiş bir hata, yanlışlık olmuş. Bak bak. Para için kendimizi sattık demiyor da.  Neyse ki akılları başlarına geldi de Ferhat ve Damla’nın liderliğinde Çukur’un gençleri bu sefer Koçovalılar için ölmeye geldiler. Tam köşeye sıkıştıklarında Çukur’un yardıma gelmesi Cumali’yi sevindirdi. Neyse ki amcanın paralı adamı olmaları Çukur’un Koçovalıları son satışı. Bu saatten sonra Çukur ve Koçovalılar amcaya karşı birlikte mücadele edecekler.  Biz izleyiciler olarak Çukur’u affetmesek de Koçovalılar affetti.

 

 

Yıllar önce İstanbul gecelerini 17 ayrı noktada Erdenetlerin patlayan fabrikalarının alevleri aydınlatmıştı, simdi sıra amcanın depolarındaki mallardaydı. Çukur’un amcaya alevli selamı bölümün en sevdiğim sahnelerinden biriydi. Damla ve Cumali uyumuna, Cumali’nin çakmağı önce Damla’ya uzatmasına, ardından ikilinin yanan malları izleyişlerine den kalp. Keşke amcanın adamının çektiği videoda malların Çukur sembolü oluşturduğu görülseydi de adam daha fazla delirseydi.

Çukur’da bir yüzleşme de Medet ve Feyyaz arasında yaşandı bu hafta. Medet’i Baytar Amca’nın oradan almaya Feyyaz gelince, Medet sinirlendi ama adam bu sefer ona derdini anlatmayı başardı. Cennet’in ona ağabey dediğini, amca istediği için mecbur kalıp evlendiklerini, aralarında hiçbir şey olmadığını söyledi. Medet ona inansa da bu Cennet’in evli olduğu, Feyyaz’a evet dediği gerçeğini değiştirmiyordu. O nedenle Feyyaz’ın kullandığı arabaya binmeyi reddetti Medet ve evine yürüyerek gitti.

Amca’nın Çukur’dan sözde gidişiyle herkesin dili çözüldü maşallah. Önce Vartolu Yamaç’a geldi, tehlikeyi haber vermek için, ardından Çukur gençleri hata yaptıklarını itiraf etti. Son olarak Cennet yıllar sonra ilk kez Medet’le konuşmak için evine geldi. Geçmiş olsun dileyip yine geleceğini söylemekle kalmadı, bir de öptü onu. Medet’in gözyaşları mutluluktan mıydı, yoksa sevdiği halde kızı kaybettiği için miydi emin olamadım.

Saadet’in Yamaç’la ilgili sözleri sevdiğim diğer bir sahneydi. Efsun “Yamaç Salih’i bulmadan dönmez.” dediğinde Saadet kocasının ortada olmadığını ancak fark edebildi ya pes dedim o ayrı. Ama Salih’in hislerini güzel anlattı. Cumali Salih için “Son pişmanlık fayda etmez” dediğinde ise Saadet sözlerinde haklıydı. Karaca konusunda herkes hatalıydı. Amcanın Çukur’u ele geçirmesinde de. Salih suçluydu ama diğerleri de amcaya boyun eğerek, gereğince mücadele etmeyerek bu günlere gelişmesine sebep olmuşlardı. Yamaç ailede insan sevmeyi bilen, affetmeyi bilen tek kişi gerçekten de. Saadet bunları söylerken onu dinleyen Akın’a odaklandım bir an. Acaba onun da aklından benim aklımdan geçen şey geçti mi? Yamaç Akın’ın ihanetini öğrenince de diğer ihanetlere karşı olduğu kadar bağışlayıcı olabilecek mi?

 

 

Peki Cumali bu sözlerden etkilendi mi ? Hayır. O yüzden de Yamaç’ın çektiği restin ardından Salih’i aslan parçası diye çağırması, attığı tokadın ardından onu kollarına alıp, geçti bitti Salih demesi beni o kadar etkilemedi. Bunu içinden gelerek yaptığını hissetsem sevinirdim.

Yamaç’ın “Senden vazgeçer miyim? Asla! Ondan da vazgeçmem. Siz de benden vazgeçmeyin ne olur! Artık vazgeçmeyin” sözleri Cumali Yamaç konuşmasının kilit noktasıydı. Yamaç siteminde de isyanında da o kadar haklı ki. Çünkü biliyor bir kalemde silinebileceğini, yok sayılabileceğini. Çok acı bir şekilde yaşamadı mı vazgeçilmeyi, yok sayılmayı, babasını öldürdüğü öğrenilince evinden, mahallesinden kovulurken. Kendisine “Ağabey” diyen gençler tarafından Cumali’nin emriyle mahalleye alınmazken. Onlara rağmen Çukur’u ve ailesini korumak için Cengiz’in yanında durmak zorunda kaldığında, onu ihanetle suçladıklarında, bakışlarıyla, sözleriyle aşağıladıklarında… O zaman yanında duran, yardım eden, onun bir sözüyle Afganistan’a giden Salih değil miydi? Tüm bunların üstüne onu içine düştüğü dipsiz kuyudan çıkaran Salih’e tutunmasın da kime tutunsun Yamaç? İşte bu yüzden “O yoksa ben de yokum” diyerek rest çekmekte sonuna kadar haklı. Yamaç’ın sesindeki kırgınlığı hissetmedilerse o sahnede ayıp olur.

Tek bir mesajla Efsun’la birlikte olduklarına inanıp peşine düşmediklerinde de ondan vazgeçtiler. Aliço dışında kimse Yamaç gitmez demedi. Tamam Metin, Feyyaz “Çok aradık, çok bekledik seni” dediler Yamaç’a ama ailesi “Biz seni o kızla gittin biliyorduk” demekle yetindiler. Hadi Çukur’dan kızgın ayrıldı diyelim, peki Efsun’u bulunca, onu kovdukları halde yalan söyledikleri için kızgınlığı geçince arayacağını, geri döneceğini bilecek kadar da mı tanımadı bu insanlar Yamaç’ı.

Yamaç yorgun, bunu sözle ifade etmesine gerek de yok. Yüzüne, gözlerine baksalar, sesine kulak verseler, beden dilini okuyabilseler anlayacaklar zaten. Üç yıllık fiziksel ve psikolojik şiddetin, eziyetin ardından kendi yaralarını saramadan Çukur’un derdine düştü. Bir yandan Çukur’u, bir yandan ailesini toparlamaya çalıştı. Tek istediği yeniden aile olmak, bir arada olmak, Çukur’un kaybettiği ruhu geri kazanması.

Yamaç için bir yere ait olmak önemli. Çukur’a ilk geldiğinde ağabey gibi gördüğü Baykal’a yıllarca hep yalnız hissettiğinden bahsetmişti. Üç sene önce Çağatay’a kalacak yerlerim oldu ama hiçbiri yuva değildi gibi bir söz söylemişti. Evinden uzakta geçirdiği on senede neler yaşadığına, neler hissettiğine dair bir konuşma geçmedi 4 sezon boyunca. Sadece bir kere kendi kendine konuşmasına şahit olduk anne ve babasının hayaliyle arabadayken. “Kendimi tamir edene kadar canım çıktı.”  Şu an ailesini bir arada tutmaya çalışması, Çukur’dan kopamaması aile ve aidiyet özlemi içinde olduğunun göstergesi. Gençken yalnızdı, son üç senesinde tek başınaydı. Salih’le bir ortak yönleri de bu değil mi zaten? Yamaç, zamanında yalnızlığı seçti, Salih ise Sultan ve Paşa yüzünden yalnızlığa mahkum edildi. Saadet’i bulduğunda onunla bir aile olmak istedi ama hem İdris’in inadı hem de kendi intikamı ağır bastı, ta ki baba olacağını öğrenene kadar. Kendi ailesinin babası olmayı seçti o andan sonra. Salih Yamaç Çukur’dan kovulduğunda “Senin sayende bir ailem, bir evim oldu. Beni bile kabullenmişlerken, sana bu yaptıklarına bak “ demişti.

 

Şimdi Yamaç da Salih de aileleriyle birlikteler. Koçovalılar’dan da Sultan dışında herkes, Ayşe bile yeni evde toplandı. Sultan girip çıkmaya başladı belki ama o eve kabul edilmesi için zaman gerek. Saadet’in arabuluculuk çalışmaları da yetmez o kapının ardına kadar Sultan’a açılmasına. Sadece Efsun açısından değil, Damla ve Cumali’nin de Sultan’ın varlığını kabullenmek için zamana ihtiyaçları var. Efsun Yamaç’ın aileyle ilgili sözlerinin etkisiyle, gerekse ailesine ihtiyacı olduğunu anladığı için Sultan’ın kendisiyle konuşmasına izin verdi. terasta. O özür bekledi mi Sultan’dan bilmiyorum ama ben Sultan bir özür diler diye bekledim. O ise özür dilemek yerine, tek bir cümle kurup gitti. Özür dilese de Efsun için bir hükmü olmazdı. Yaşadıklarının karşılığı olmazdı. Ama “Benim yerimde sen olsan ne yapardın bir düşün” sözü onu etkiledi. Efsun sırf Yamaç’ın ölme ihtimalinin bahsi geçtiği için babaannesini öldürmüş insan. Yamaç’ın ölüm haberini alsa, onu öldüreni gözünü kırpmadan öldürürdü. Kendisini kaçırıp Nizam’a verdiği için Kulkan’ı öldürdüğü gibi. Bunu düşündüğünden eminim o sahnede. Kendisi affetmedi Sultan’ı ama onu torunundan mahrum etmeme kararı aldı.

 

Çukur’da zaman artık mahalleyi amcadan kurtarma ve kayıplarının intikamını alma zamanı. Amcaya karşı ilk hamle malların yakılmasının ardından Nedim’in Salih tarafından öldürülmesi oldu. Öncesinde amcanın kasası ele geçirilip de adamı konuşturulacakken, Yamaç’ın ” Benim bildiğim etkili bir yol var, ağabeyim öğretmişti” diyerek Salih’e dönmesine ❤

Salih, Yamaç’ın ağzından çıkan bu kelimeye alışacak elbet ama şimdilik her duyduğunda şaşırması normal. Yalnız içim bir tuhaf oluyor her ağabey sözünde, bu kardeşlik kısa sürecek, ikisinden biri diğerinin kollarında ölecek korkusuyla.

“Heyecanı Yok” eşliğinde ve Koçovalılar önderliğinde Çukur’un amcaya yaptığı baskını sevdim. Baskından daha çok Cumali Yamaç diyaloğunu sevdim.

“Bir kere de klip çekmeden saldıralım, bir kere de silahların sesi duyulsun”
“Ben böyle konsantre oluyorum, tarzım bu.”   

 

Ben de müziksiz duramayan bir insan olarak Yamaç’ı çok iyi anlıyorum.

Cumali Amca kaçtı ama Afganistan’dan yalnız dönmeyecek. Salih’in bahsettiği ortaklarıyla birlikte harekete geçecek. Şahran tahminimce bu kişi ve Çukur’u zor zamanlar bekliyor. Amcanın dönmesini beklemeden Reşit Fazrullah ve İskandar ile bağlantıya geçse bizimkiler fena olmayacak. Amca Afganlarla birlik olup Çukur’a saldıracaksa, Koçovalıların da Afgan gelinleri var. Şimdiden gardlarını almalılar bence.

Şahran karakteri olarak Sarp Akkaya dahil olmuş dizimize pek sevindim. Kendisini severim. Karakteri seveceğimi düşünmüyorum ama…

Bu hafta İdris’i annesini teselli ederken ve babası döndüğünde ona sarılırken gördük. Haftaya inşallah 3 kuzenin, Akın ve Salih’in Masal’la tanışmasını izleriz. Kızların yüzünü unuttuk kaç haftadır. Çukur karışmadan, yer yerinden oynamadan mutlu aile tablosu görelim bari…

Bu bölüme dair diğer bölüm yazısını okumuş muydunuz? ÇUKUR – Çünkü Artık Beraberiz

Göz atmanızı öneririz: Çukur Bölüm Yorumları

 

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Başka Bir Yalnızlık

Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı?  Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…

12 saat Önce

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce