Çukur izlerken hemen hemen her bölümde ekran karşısında oturduğum yerden fırlayarak sahnenin içine girip karakteri sarsarak (şiddete karşıyım ama duruma göre biraz daha yoğun bir şiddet uygulayabilme ihtimalim olabilir) kendine getirme isteğimin arşa çıktığı durumlar olabiliyor. Eminim bu istekte yalnız değilim. Neyse ki bu aralar karakterler benim adıma söz alıyor ^^
Nasıl bir önceki bölümde Sultan Hanım’a söylenmesi gereken sözler kanından olan ama canından olamayan oğlu Selim tarafından – ne güzel sahneydi, söylendiyse bu bölümde de İdris Koçovalı’ya söylenmesi gereken her şey bir bir oğlu Yamaç tarafından söylendi. Ama İdris Koçovalı bu… Tacı her şeyden önemli. Dolayısıyla Yamaç’ın sözleri bir kulağından girdi öbür kulağından çıktı;
Saadet kızımızı bu akşam istemeye gelecekler. Damadımız (benim kayıp oğlum, bugüne kadar uyuşturucu ticaretiyle ayakta kalmış, beni tahtımdan etmeye kararlı Salih değil) helal süt emmiş, namuslu (Oğlumun koruması, Çukur ’daki tetikçilerden Cemil) bir arkadaş. Kısmetse haftaya da düğünümüz var.
Bu sahnede Salih’in Yamaç’a ‘Gör bak, ne diyor bu adam?’ bakışına dikkatinizi çekerim.
Bu Saadet insanı gerçekten delirtir. Kendi küçük beyninde kabullendiği ‘aile’ kavramı, aile kabul ettiği kişilerle aynı değil. Varsın o kendini aileden görsün… Aslında kendi de dönem dönem bunun çok iyi farkına varıyor ama; Nedret’in ve Sultan’ın sözlerinden sonra (tokatları unutmak istiyorum) ‘Çukur ’a dönmeyeceğim.’ diyen kararlı kadından eser yok. Hele ki ‘Yalnız mı kalayım ben?’ sorusunun cevabı, ‘zaten yalnız değil misin?’ olur.
Asıl Yamaç ne yapsın? Hikayedeki en sağduyulu karakter; Saadet’in yoluna meşale tutuyor ama Saadet, Salih’in Sadiş’i kendi karanlığında kalmaya istekli olduktan sonra… Sahi insan bir kriz ortamında, krizin kanatlarından biri olan sevdiceğinin telefonunu ‘bir sen eksiktin’ diyerek açar mı? Hani mutfaktasınızdır, aksilikler üst üste gelir, terbiyeli çorba yapmayı planlamışsınızdır ama daha terbiyesini ekleyemeden çorba taşar, ocağa hamle yaparken terbiye için kenara koyduğunuz yumurta yere düşer kırılır, ‘ne oluyor’ derken masadaki yağ şişesi devrilir. İşte bu örnekteki gibi bir felaketler silsilesinde genel her telefon ‘bir sen eksiktin’ diye açılır ama ben Sadiş’in telefonu çaldığında böyle bir durumun varlığını hissetmedim, ya siz?
Bu durum için tek diyeceğim şudur: Saadet -ister Salih deyin ister Saadettin, kimseyi sevmemiş; sadece biri tarafından sevilmeyi sevmiş!
Vartolu’nun yine bir fevri hareketiyle içinde Cemil var sandığı arabayı taramasından sonra artık Sadiş, Salih konusu açılmamak üzere kapanmıştır değil mi? Bu adam sadece Sadiş’in evlenme ihtimaline Çukur ’un en büyük silah deposunu patlattı mı? Patlattı. Peki ya ‘kız isteme töreni’ gözlerinin önünde gerçekleşirken boş oturacağı mı düşünüldü? Yamaç kendi dertleriyle meşgul, malum. Peki ya Selim? Asıl istediği bu düşmanlığın daha da artması olmasın? Peki ya seyircinin istediği ne?
İşte çok güzel bir özet:
“Yamaç o yangından mutlaka kurtulacaktır. Onu kurtaran adam ne güzel adam, o kardeşlik ne güzel kardeşliktir.”
Yamaç’ı kim kurtardı? Vartolu. İzlemeyi çok istediğim ama ‘bu kadar da olmaz, klişe’nin dibi, saçma sapan bir kahramanlık öyküsüne evirilmez bu kurtuluş hikayesi’ dediğim sahne gerçek oldu. İyi ki de gerçek oldu. Üstelik öyle bir konuya bağlandı ki Vartolu’nun orada olması sırf kahramanlığa değil, Paşa’nın minik bir kazaya kurban etme emeliyle açıklandı. Ah Yamaç’ı kurtarmak için Paşa da dalıvereydi depoya, Vartolu Yamaç’ı sırtlanırken onu orada alevler içinde bırakıvereydi… Bırak yanıp kül olmasını, serseri mermilerden yaralanmasını bile kabul edebilirdim.
Bu sahne özelinde bir gün Vartolu’nun ‘Bilirsin ateş seyretmeyi severim.’ cümlesinin derinlerine inebilir miyiz senarist Gökhan Bey’ciiim…
Sosyal medya Vartolu ile Yamaç’ı çoktan yan yana kabul etti bile: VarYam Bu bölümde ambulans sahnesiyle çok güzel bir VarYam izledik, miss…
[wp_ad_camp_1]
‘Ya polis yakalasaydı ya adamlar Sena’ya bir şey yapsaydı. Hiç düşünmedin değil mi bunları babamın oğlu’
Düşündü Yamaç’cığım… Şöyle ki;
‘Yenge sen kafayı neyle yedin ya? Neyle yediysen çok güzel yemişsin, yoksa sana mal. Ya siz bunu şaka zannediyorsunuz. Kabartma tozu zannediyorsunuz. Buradan çıktın, yanına aldın gittin, bir çevirmeye girdin, kaç yıl yersin biliyor musun? Ya uzak durun şu lanet şeyden. Lütfen delirmeyelim kafayı yemeyelim, ufak ufak evimize gidelim.’
Sahneyi geriye dönük izlemeseydik bile bunun Emrah’ın oyunu olduğunu biliyorduk. Önemli olan bu oyunun Sena’nın psikolojisinde açtığı gedik değil, Yamaç ve Vartolu arasında açılan derin çukur. Konuşulsa anlaşılır ama bu dizide sorunlar ne zaman aksiyona karar vermeden önce masaya anında yatırıldı ki? Sahi öyle olsa, ne izlerdik 30 bölüm ^^
Ve Yamaç Vartolu’nun imalathanesini patlatır:
Vartolu bu kez -belki de ilk kez, yapmadığı bir şeyin sonuçlarına katlanacak. Kardeşlik büyük yara almasın, hep kazansın dileğimi evrene bırakayım ^^ Sosyal medyada çok karşılaştırma okuduğum için belirtmeden geçemeyeceğim ‘Katil’ abinin kardeşi Yamaç’ın bu sahnede imalathanede çalışanları sadece ayaklarından vurmasına alkış tutalım ama çatapata gittiğinde adam öldürmekten çekinmediğini de unutmayalım.
Patlamalar Emrah’ın şahitliğinde gerçekleşti. Emrah’ın planı tıkır tıkır işledi. Güzel kurgu. Emrah konusu açılmışken; Sena – Emrah arasındaki geçmişten gelen gerilimin sadece psikolojik şiddet olmadığı bu kadar belliyken neden hala yalanlara sığınılıyor? Alt metinleri okuyan sadece ben miyim?
– ‘Bu gece burada kal, ben arabada yatarım’ : Seninle aynı çatı altında olmayacağım.
– ‘Kapıyı arkamdan kilitle!’ : Sana zarar verme ihtimalim olmayacak.
Varsın izleyici Dilan Çiçek Deniz’in oyunculuğu konusunda ayaklansın. Birçok sahne için hemfikir olmakla birlikte Aras Bulut İynemli ile olan Yamaç – Sena sahneleri hiç rahatsız etmiyordu beni. Aras Bulut Bey’ciğimin partnerini yükseltmesi kaynaklı olduğu muhtemel, doğal ve içten geliyordu performansı… Taa ki, bu bölüme kadar. Anlatılmaz, izlenir… İzlemeye dayanamayanlar için kelimelere dökmek nafile, en iyisi dün akşam rastladığım tweete göz atın;
Çukur durulsa Sena durulmayacak, el birliğiyle delirtecekler Yamaç’cıığımı… Psikolojisinin son durumunu yangın ertesi tespit yaparken izledik. Tek kaçış yolu, Aliço ve dünyası… Bu nedenle Yamaç’ın Aliço ile kafaları değiştirmek istemesi kadar doğal bir istek olabilir mi? Yamaç ve Aliço sahneleri hep en sevdiklerim arasında, özlemiştim.
Babası hemen hemen her bölüm de olduğu gibi toplum içinde dibe batırmaya devam eder, sultan soyundan Sultan Hanım mirasından (tüm tapular İdris’e aitti, İdris’in kendinden önce öleceğini tasavvur ettiyse…) ret eder… Zaten Çukur ’a da gönül bağı yok. Aileden de bir Yamaç var değer verdiği. Yamaç’ı koruma altına aldıktan sonra – bu konu net! o sandalyeye oturmasın da ne yapsın bu adam?
Bir önceki bölümde unutulan Celasun -ki depo yangınında da yoktu, ortaya çıktı. Hem İdris Baba’nın oğlu olarak hem de Akşın’ın sevdası. ‘Artık ondan mutlusu yok.’ dersek yanlış bir tespit olmaz.
Unutulan karakterden Acar’da yedi uyurlar uykusundan bir uyandı, pir uyandı. Bırakın sadece sahne kenarında görünmeyi, geride bıraktığımız bölümlerdeki replik sayısından daha fazla konuştu bu bölümde ^^
Aliço Meliha’nın kimliğine adım adım yaklaşırken Sultan’ın varlığının yanında İdris’in yeni bir kadına bağıyla kafası karışan izleyici Mihriban ile Meliha’yı karıştırmaya başladı. Anlaşılan o ki, 70’li yıllarda İdris Koçovalı her çiçekten bal almayı pek severmiş. Meliha ile başlayan aşk, Meliha’nın ortadan kaybolmasıyla (burada bir soru işareti var) ona benzeyen Mihriban (nam-ı diğer) Gonca ile teselli bularak devam etmiş. Bu hikâyenin sonunu biliyoruz.
Peki Meliha’ya ne olmuş? Her ne olduysa bu işte de Sultan Hanım ve tetikçisi Paşa’nın olduğunu anladık. Paşa’nın tek derdi Sultan’ın İdris’i terk etmesi değil, olası büyük aşkı Sultan’ın Çukur ’dan gitmesiymiş belli ki… Acaba Sultan Hanım ve Kötü Vezir Paşa’nın ellerinizde başka ne kirler var?
Tüm hikâye bir kadının dokunuşuyla tam bir sarmal oluyor, nasıl mı? Yaptıkları ve katlandıkları sonuçlar bir sonraki yazıda…
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
* Yazıya alıntıladığım tweetleri ile renk veren Sena ama kçvl değil , Celasun ¤ , SHIPPER ÖNER’İN GÜLÜŞÜNÜ CANLI CANLI GÖRDÜ ve Sln‘e teşekkürler…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.