Yamaç ’ımı ağlatmasınlar… Gerçi – linç yemeyeceksem, o kadar güzel ağlıyor ki her bölüm ağlayabilir…
Bu bölüm büyük bir uyanış yaşadı Yamaç Koçovalı. İtiraf etmem gerekirse Sena’nın sorunu hallolana kadar gözündeki perdenin kalkacağına pek ihtimal vermiyordum. Malum, o kadar üstü çizildi ki bu konunun… Sena’ya rağmen bölümün kazananı Yamaç’tı, bu net! Önce -kazanmasına izin verilse de, bahse yatırmak için para bulması, silahlara ulaşması ve bahis ardından da Aliço’nun anlattıkları ile iki ile ikiyi toplayarak doğru sonuca ulaşması… Yamaç’ın uzun zaman sonra yaşadığı bu zafer ne kadar kısa sürdü değil mi?
BSO’u oluşturan 4 kare as artık açığa çıktı. Gerçi bu birliktelikte Selim’in varlığına ‘Vartolu’nun ortaklarını tahmin etmesi, bu konuda aksiyon alıp araştırma yapması ama bunu Yamaç’tan gizlemesi’ gibi bir açıklama getirilebilir ama Yamaç’ı ikna olur mu? Şüpheli. Sonuçta olayların – bir film şeridi gibi geçip gittiği üzere, bir geçmişi de var. Yamaç’ın yanı başında bir hain olduğunu hatırlaması olaylara yeni derinlik katacak…
Kardeş ile kalleş yakın kelime. İnsana ihanet beklemediği yerden gelir.
Elif Şafak
Elif Şafak’ın yukarıdaki cümlelerine ek; beklemediği yerden gelen ihanetin yıkımı daha da acı olur. Bu nedenle Yamaç ağlıyor işte… Söyler misin sevgili okuyucu: ‘İhanetin telafisi olur mu?’
Yamaç’ın haklı olduğu bir konu daha var:
“De ki İdris Babamızın kahvedeki sandalyesine çöktün, aldın Çukur’u. 2 gün. 2 gün sonra oyuncağını alır gibi çeker alırlar elinden.”
Bu konuda önemli bir Selim faktörü var elbette… Yine de Selim’den bağımsız olarak her ne kadar ‘Çukur evimiz Salih Babamız’ı desteklesem de işin gerçeği atalarımızın sözünde gizli: taşıma suyla değirmen bir yere kadar döner. An itibariyle Salih’in, üstelik Çukur onu ne kadar benimserse benimsesin tek başına Salih Babamız olabilme şansı yok. Eğer BSO ittifakı galip gelirse de Çukur diye bir şey kalmayacak ki Çukur evimiz olsun. Ha, Salih BSO galibiyetinde her şartta Çukur’un babası olur, plana göre Çukur dümdüz edilip alana dev gökdelenler dikildiğinde mahalleliye 1’er 2’şer daire verdirtir o ayrı. Kaldı ki mahalleli ilk başta afallasa, sudan çıkmış balığa da dönse eminim ki bunu memnuniyetle karşılar. Kira zengini olmak varken kim ister silah ticareti ile uğraşmayı, haraç kesmeyi ve hatta pavyonlarda çalışmayı…
Çukur’un hakkı
Ama derseniz ki kim Çukur’u bu haliyle ayakta tutmak için çaba veriyor, tek isim Yamaç. Üstelik Çukur’a borcu olmadığı halde, üstelik kendi hayatından ödün vererek…
Herkes Öldürür Sevdiğini
Aliço’nun anlattıkları ile Yamaç gibi aydınlanma yaşayamayan biri vardı: İdris Koçovalı. Aliço’nun İdris Koçovalı’nın ziyaretlerindeki olasılıkları düşünmesi çok güzel bir detaydı. Hele İdris’in Meliha’yı yeniden öldürebileceği olasılığını hesaba katıp farklı bir yoldan ilerlemesi: “Sen hiç aşık oldun mu Amca?”
İlerleyen sohbette Selim’in Cemil’i öldürdüğünde seyircinin dile getirdiği ‘Herkes öldürebilir sevdiğini’ ni bu kez İdris Koçovalı’nın repliğine yerleştirilmiş olarak duyduk. Tuncel Kurtiz (rahmetle anıyorum) ve Ramiz Dayı ile özdeşleştirdiğimiz Oscar Wilde mısralarını bir kez daha hatırlayalım;
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Anlaşılan o ki, “Ben pişman olmam Aliço… ‘Yaptım.’ derim. Öyle gerekiyordu yaptım.” diyen adamın tek ‘keşke’si Meliha… Ve bu ‘keşke’nin sonucunda da ölürken gözleri açık gidecek… Oysaki insanoğluyuz, hepimizin küçük ya da büyük pişmanlıkları olabilir hayatta! Özellikle büyük pişmanlığın ardından gelen kayıp duygusu hayatınızı sarıp sarmalar uzun bir süre… Bu süreçte ‘keşke’ler kelimenin tam manası ile içten içe eritir insanı… ‘Keşke’ler ne ilerletir ne sonuca ulaştırır ama kabullenmeye giden doğru bir yoldur.
İdris’in ‘Ben bir bakışıyla öldüreni bile gördüm’ derken Meliha’nın bakışını kast etti belli ki… Demek ki İdris öyle bir hata yapmış ki… Üstelik -Meliha’nın son fotoğrafındaki döneme göre kronoloji olarak, Selim’in rahme düşmesinden hemen önce… Ama ne, ne? Sultan’ın Meliha’nın varlığını bilmesi ve kabullenmesinin açıklaması ne? Paşa’nın Meliha’nın gizemindeki payı ne? Emmi’nin bütün bu gizemden ayrı tutulmasının sebebi ne? Şanar Bey’in Meliha’nın (sözde) cenazesine gitmesinin, dolayısıyla organize edilmiş bir cenaze ile Meliha’yı öldü – üstelik İdris tarafından öldürmüş olarak, bilmesinin nedeni ne?
Pir Sultan Abdalım Can Göye Almaz
Haktan Emir Olmasa ı Rahmet Yağmaz
Şu Ellerin Taşı Bana Hiç Değmez
İlle de Dostun Bir Tek Gülü Yaralar Beni Beni
Can Beni Beni Beni Dost Beni Beni Beni.
İdris Bey’imizin dilinden işittiğimiz Pir Sultan Abdal’ın bu mısraları çok anlamlı… Meliha olayı ortaya çıkınca İdris’in en büyük yarayı – Salih’i hesaba katarsak bir kez daha, can dostu Paşa’dan, hayat arkadaşı Sultan’dan aldığı da açığa çıkacak… Bakalım bu sefer İdris Bey’imiz yaptıklarından mı yoksa zamanında yap(a)madıklarından mı daha çok pişman olacak?
[wp_ad_camp_1]
Vartolu Her Zaman Bir Yolunu Bulur
Güzel bir Vartolu – Medet sahnesi izledik. Çocuk kitapları Ayşegül serisinde olduğu gibi, maceradan maceraya koşan VarMed bu kez hamamda… Hamam da yakın zamanda yaşadığım için (Kılıç Ali Paşa Hamamı yazısı) biliyorum, ne keyiftir ama… Her şartta, her mekânda seviyorum bu ikiliyi…
Vartolu bir kez daha yolunu buldu: Musluklar… Unutmadan, Erkan Bey’cim giderek zayıflıyor mu?
Çukur’a batanlardan Sena
Delilik ve dahilik arasında ince bir çizgi olduğu gibi sağlıklı bir zihinle, zihnin oyunlar oynaması arası arasında çok daha ince bir çizgi var. O çizgi her an aşılabilir. Sadece bir tetikleyici olması yeter. O tetikleyici de Sena için Emrah’ın oyunları ile elini kana bulaması oldu işte… İlaçlarla da desteklenince… Bu bölümde Dilan Çiçek Deniz’in performansının gözüme hiç batmadığını belirtmem gerekir. Şaşırtıcı ama gerçek. Umarım yakın zamanda normale dönmez ^^
Sena’nın gördüğü ölüler öldürdüğünü sandığı adamla sınırlı kalmadı, bir başka ‘ölü’ daha eklendi hayallerine… Bu hikayeye İsa’yı katmaları ne kadar yerinde bir seçim olmuş. Gökhan Horzum’a alkışlar benden… Sonuçta İsa’nın ölümü Sena’nın Çukur’un gerçekleri ile tam manasıyla ilk tanışması idi. Yamaç’ı, Koçovalı’ları ve hatta Çukur sorgulaması…
İsa’nın Sena’nın bebek beklediğini vurgular sorusuna ne diyeceksiniz? Yoksa hayat bir kadının bebeğini koparırken (teori) bir başkasınınkini kullandığı ilaçlara rağmen yeşertecek mi? Böyle bir olasılık varsa Sena bu gerçekle nasıl baş edecek?
Ah Sadiş Sadiş…
İdris Baba’cığından bir darbe daha aldı Saadet. Tam artık ayaklarının üzerinde duracak derken, İdris Koçovalı anlattığı hikaye ile sadece onun iyiliğini düşündüğünün üstünü bir kez daha çizdi. Anlattığı hikaye ile Vartolu’nun arkadaşı eli kanlı deli fişek Barut’a benzerliğine dikkat çekerken kızı(!) Saadet’i korumak için evlendirmeye çalıştığı kişinin çatapat ile yakından uzaktan alakası olmayan bir esnaf yerine tetikçi olduğunun farkında mı acaba?
Heyecandan hamilelik testi sonucuna bile bakamayan Sadiş’in kısacık mutluluğu böyle mi sona erecekti? Oysaki nasıl da güzelleşmişti ki kesin oğlu olacaktı..
Vartolu Sadiş’inin hastanede olduğunu duyunca hastaneye koşar mı? Evet. (Hatta hastaneye götüren bile olabilir? Gerçi arabası yok ama ^^)
Bebeği (büyük ihtimalle kaybını) öğrenir mi? Evet.
Peki bu (olası) kaybın nedeninin Emrah’ın verdiği ilaçlar dolayısıyla BSO planı olduğunu biliyor mu? Evet.
3 evet ile Vartolu’yu o ittifak masasından kaldırdım ben… Düşünsenize bir de Sadiş’in müjde telefonunu da (neden aradığı konusunda tahmin yürütecek kadar akıllı olduğuna göre) yine bir BSO üyesi (Selim) yüzünden açamadığını hatırlarsa…
Son olarak Vartolu’ya mutluluk haram. Ah be hayat! Eli silahlı / kanlı bile olsa, hep mi üzülsün bu Vartolu, hep mi…
Yazıya alıntıladığım tweetleri ile renk veren Koçovalı Brothers ama SENA FC ve Minimalist ‘e teşekkürler…
ÇUKUR – GÖNLÜMDEKİ CUMALİ KOÇOVALI anketine katıldınız mı?
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz İzledim / Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.